Peygamberimizin (s.a.v) Sâde Hayâtı

Şahver ÇELİKOĞLU

Tasavvufun menşeini Peygamber (s.a.v)’e bağlamak ve o kaynakla yayılan bir râyiha olduğunu isbat etmek için O’nun bize örnek olan hayâtından ve bu hususla alâkalı sözlerinden örnekler vermek, mevzûu değerlendirmek açısından faydalı olacaktır.

Peygamberimizin (s.a.v) hayâtı çok yönlü olarak değerlendirmelidir. Çünkü O bütün insanlığın örnek alacağı biricik mürşiddir.

Azîmet, şecâat, kahramanlık, şükür, tevekkül, kadere rızâ, belâlara sabır, fedâkârlık, kanâat, gönül zenginliği, cömertlik, tevâzû gibi insanın her zaman özlemini çektiği bu vasıfların gerçek menba’ı hiç şüphesiz Peygamberimizdir (s.a.v).

Peygamberimizin (s.a.v) müslümanlar için ilk ve son örnek olan hâyatının her safhasından istifâde edilmiş, tasavvufun kabul ettiği bütün özellikler, kitap ve sünnet doğrultusunda gelişmiştir. Bu gelişmenin yanısıra asla uymayan fikir ve davranışların zaman zaman zuhûru (ortaya çıkışı) sosyal hayâtın vazgeçilmez özelliğidir.

Tasavvuf erbâbında mevcut olan sâde hayât, dünyânın süsüne, saltanatına önem vermeme, ondan yüz çevirme (zühd) Peygamberimizin (s.a.v) hayâtından alınmıştır. Hadîs kitaplarında bu hususta yeteri kadar bilgi vardır. Biz burada özet hâlinde bu hususları belirtmeye çalışacağız:

a) Resûl-i Ekrem (s.a.v) sâde yaşar, sâde giyinir, sâde yemek yerdi. Her şeyde sâdeliği severdi. (İbn Hanbel, Müsned,5/266)

Hz. Ömer (r.a), Resûl-i Ekrem (s.a.v)’in odasında gördüğü şeyleri şu tarzda nakletmiştir:

Resûl-i Ekrem (s.a.v)’in sırtında bir ihrâmı vardı. Bir tarafta çıplak bir sedir, üzerinde deriden bir yastık duruyordu. Bir köşede bir avuç yulaf, bir post, boş bir su tulumu gördüm. Bu manzara karşısında ağladım. Resûl-i Ekrem (s.a.v), niçin ağladığımı sordu:

“Nasıl ağlamayayım; üzerinde yattığınız yatak, vücûdunuzda izler bırakmış, bütün memâlikiniz işte bu odanın içinde. Kayser’ler ve Kisrâ’lar dünyânın bütün zevkini sürdükleri halde; Siz Allâh’ın Peygamberi böyle bir hayat geçiriyorsunuz” deyince, Resûl-i Ekrem (s.a.v): “Ey İbn Hattâb! İstemez misin ki bu dünyâ onların olsun da, âhiretin nimetleri bizim olsun” buyurdu.(Müslim, Kitâbu’t-Talak)

Hicretin 9. senesinde Yemen ile Sûriye arasındaki bütün havâlî İslâm Devleti sınırları içerisine girdiği zaman, Hz. Peygamber (s.a.v)’in hücresinde çıplak bir sedirden bir su tulumundan başka bir şey yoktu. (Buhârî,Kitâbu’l-Libâs)

b) Peygamberimiz’in (s.a.v) ibâdeti

Hz.Peygamber (s.a.v) beş vakit farzı yerine getirdikten başka, her gün sünnet ve nâfile olarak 39 rek’at namaz kılardı. Teheccüd, evvâbin, tahîyyetü’l-mescid v.s. gibi namazlar da, onun yaptığı ibâdetlerdir.

Peygamber (s.a.v) geceleri ibâdetle meşgul olurdu. Bütün geceleri ibâdetle geçirdiği rivâyet edilir. Bir rivâyette gecenin bir kısmını uyku ile geçirdiği, sonra ibâdet için kalktığı, biraz istirahatten sonra tekrar ibâdete başladığı da rivâyetler arasındadır. Diğer bir rivâyete göre Hz. Peygamber (s.a.v), bütün âile efrâdı uyuduktan sonra kalkar, duâ ve münâcaat ile meşgul olurdu.

Kuşluk vaktinde dört veyâ sekiz rek’at namaz kılardı. Yatsı namazından hemen sonra odasına çekilir; uyumadan önce Kur’ân okur. İsrâ, Zümer, Hadîd, Haşr, Tegâbün, Cum’a sûrelerinden birini tilâvet ederdi.

Peygamberimiz (s.a.v), şâban ayı müstesnâ, (bu ayda çok oruç tutardı.) Ramazan ayından başka bir ayda devamlı oruç tutmazdı.

Muharrem’in ilk on gününde, Şevvâl ayının ikinci gününden, yedinci gününe kadar oruç tutardı.(Mevlânâ Şiblî, Asr-ı Saadet, S.798,799)

Tasavvufun kaynağı, Kitab ve Sünnet’tir. Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin yaşadığı zühdî hayât; yâni dünyâ hayatından el etek çekme hâli, ashâbı tarafından da benimsenmiştir.

İmam Kuşeyrî (k.s) “Risâle”sinde seksen üç tâne sûfînin tercüme-i hâlini zikretmiştir. Eserinde sûfiyyenin Ehl-i Sünnet mezhebine uygun olduğunu isbât için pek çok deliller ileri sürmüştür.(S.19,22)

Sûfiyye mesleğine ilk olarak bir hareket veren Süfyân Sevrî’dir (k.s). Tasavvufun yayılmasına hizmet eden iki sûfi de Zünnûn Mısrî (k.s) ve Ebû Yezîd Bistâmi’dir (k.s). (Sülemî,S.15,67:Kuşeyrî,S.54-80)

Tasavvufî esasların hemen hepsi (sohbet, zikir, halvet v.s.) tasavvuf erbâbının Kitab ve Sünnet’ten iktibas ettiği hükümleri içine alır. Bu esaslar şekil ve yer bakımdan bedenî, rûh ve cevher cihetiyle de kalbîdir.

Tasavvufda aslolan, kalbin çeşitli hastalıklardan temizlenerek, şifâ bulmasını temin etmek, onu güzel hasletlerle süslemektir.

Allah Teâlâ’ya ulaşmanın yolları (önce de değindiğimiz gibi) tevbe, muhâsebe, havf ve recâ v.s gibi kalbî makamlar ile sıdk, ihlâs, sabır v.s gibi güzel hasletlerdir. Mü’min bu vasıflarıyla Hakk’a yaklaşır, mârifet ehlinden olur ve bu sûretle, en yüce mânevî derecelere ulaşır.

Allah Teâlâ’ya ulaşan yollarda seyretmek, sâlih mü’minlerin vasfıdır. Bu yolu peygamberler göstermiş, onların vârisleri olan âlim ve mürşidler de insanları  bu yola sevk etmişlerdir.(S.Eraydın.Tasavvuf.S.84)

Yazar
Şahver ÇELİKOĞLU

Şahver Çelikoğlu, 1937 yılında Eskişehir’de doğdu. İlkokulu Eskişehir Tûran ve İnönü ilkokullarında okudu. San’at Enstitüsünü bitirdi. İlkokul ile aynı târihlerde, ilâhiyat ilimlerini tahsil, dînî ilimleri tedrise başladı... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen