Selçuklu Sultanı Sencer’e İmam Gazali’nin Mektubu

Necdet BAYRAKTAROĞLU

Selçuklular, İslam dünyasının çoğuna ve fethettikleri Anadolu’ya sahip olduktan sonra güçlü bir siyasi birlik oluşturarak, hakimiyetlerindeki topraklarda yaptırdıkları camiler, medreseler, kütüphaneler, hastaneler, zaviyeler, kervansaraylar ile buralara ve mensuplarına yapılan vakıflar sayesinde bir ilim ve kültür ordusu yetiştirerek, askeri ve siyasi güçlerini artırmışlardır. Bir taraftan bu medreseler vasıtasıyla ilmi ve alimi koruyarak yükseltmiş, bir taraftan da yetiştirdiği irfan ordusunu da İslam dünyasına, Anadolu’ya göndermiştir.

Selçuklu Sultanları, Hatunları, Melikleri ve Beyleri alimlere, din adamlarına, şair ve sanatkarlara çok büyük ilgi gösterirlerdi. Onlar için kurdukları müesseseler ve yaptıkları ihsan ve yardımlar o kadar fazla idi ki hayrete düşürecek kadardı. Alimler ve din adamları karşısındaki tevazuları ve saygıları çok yüksek derecede idi. Fethettikleri yerlere girdiklerinde ilk işleri alimleri ve din adamlarını ziyaret eder veya kabul ederlerdi.

Alim, filozof, niyaziyeci, tabip, sanatkar, edip ve şairlerin çoğu Selçuklu saraylarında bulunmuş, himaye görmüş, kurulan vakıf ve medreseler de yetişmelerine yardımcı olunulmuştur.

Selçukluların ilmi, dini ve hayri yaptırdıkları müesseseler, İslam ve Türk dünyasında destan olmuştur. Alimlere, vaizlere, şairlere, sanatkarlara hilatlar (süslü kaftan) giydirilir, hediyeler verilir, görülmemiş ayin ve şenlikler yaptırırlardı.

Selçuklular zamanında (özellikle sultan Sencer) Merv, Belh ve başka kültür merkezlerinde umumi münazaralar kökleşmiş bir anane halinde yapılarak devam etmiş, kadınlar da özellikle bu tartışmalara katılmışlardır. 1222 yılında Semerkant’a gelen Çin seyyahı Chiang-Chun, ezan okununca kadın-erkek herkesin camiye koştuğunu söylemektedir. (1) Bu münazaralarda konuşan kişi delilsiz konuşursa “delilsiz konuştuğu için itibar görmez ve sözü kesilirdi” (2)

Sultan Sencer’in sarayı ve çevresi alim, din adamı, edip, şair, tabip ve filozoflarla dolu idi. “Bunlara bir defa beş gün zarfında onlara yaptığı ihsanlar yedi yüz bin dinar nakit, bin atlas elbise, pek çok at ve sair kıymetli eşya olup kendisinin ve devletinin haşmeti ile münasipti. Hazinedarı kendisine hazinenin boşalacağından bahsettiği zaman tekrar “benim hakkımda mala meyletti denilmesi çirkin olur; bu atlas elbiseleri de emirlere dağıt.” cevabını verdi.” (3)

Medeniyet tarihinde ilk defa Selçuklular devrinde ilim ve tahsil bu derece önem görmüş, himaye edilmiş, yayılmıştır. İslam dünyasının ve Anadolu’nun her tarafı cami, medrese, kütüphane, tıp merkezi, hastane, imaret, zaviye ve kervansaraylarla doldurulmuş, bunların korunması ve yaşaması, devam etmesi içinde vakıflar kurmuşlardır. “Fil hakika bir ilim ocağı olarak medreselerin devlet eli ile teşkilatlanması, tahsilin vakıf sureti ile meccani olması ve İslam dünyasına yayılması Selçukluların eseridir.” (4)

Sultan Sencer’in uzun süren saltanatın da pek çok alim ve din adamı, edip, şair, tabip, sanatkar yetişmiştir.

Sencer, Sultan Melikşah’ın oğlu olup 1086 yılında Sincar’da doğmuştur. Küçük yaştan itibaren iyi bir eğitim ve terbiye almış, devlet idaresini öğrenmiştir. Devlet idaresinde bulunarak fetihlerde başarı göstermiş, isyanları bastırmıştır. 1119’da Selçuklu Sultanı olup  birçok fetihler yaptı, zaferler kazandı. Gazne, Irak, Azerbaycan, İran, Harez, Afganistan ve Kaşgar üzerinde hakimiyetini kurdu. Saltanatı döneminde devlet düzenini yeniden tanzim etti ve kendisine Sultan-ül Azam unvanı verildi.

Sultan Sencer din adamlarına, alimlere, şairlere, sanatkarlara çok önem verirdi. Sarayında eksik etmezdi. Allah dostlarının yanında bulunmasından hoşlanırdı. Onların nasihatlerine çok önem verir, can kulağıyla dinlerdi. Hata yaptığında uyarılmasını ister, kim olursa olsun kendisine yapılan şikayeti sabırla dinler, adaleti yerine getirirdi.

Sultan Sencer zamanında sultanın desteği ve teşvikiyle Horasan, bütün İslam alemine, Anadolu’ya din ve ilim adamı gönderen bir merkez olmuştu. Daha hayatta iken yaptırdığı türbesi, devrinin medeniyeti hakkında fikir veren şahaser bir sanat eseridir.91 yaşında 29 Nisan 1157 yılında vefat etti ve Merv’de kendi yaptırdığı türbesine defnedildi.

Sultan Sencer devrinin en büyük alimi şöhreti günümüze kadar devam eden İmam Gazzali’dir. Gazali 1058 (H. 450) yılında Horasan’ın Tus şehrinde doğdu. Babası fakir, iyi bir kişi olup alimlerin sohbetlerinden ayrılmayan, onlara yardım ve hizmet eden birisiydi. İlk öğrenimini Tus şehrinde Ahmet b. Muhammed er-Razikani’den, daha sonra Cürcan şehrine giderek İmam Ebunasr el-İsmaili’den ders alarak eğitimini sürdürdü. sonra o zamanın büyük bir ilim, kültür merkezi olan Nişabur’a gitti ve önemli bilim adamlarından olan İmam-ül Cüveyni’den ders aldı. Hocası üstün zekası ve çalışkanlığından dolayı ona yakın alaka gösterdi. Burada hadis, kelam, fıkıh, hukuk, mantık ve münazara ilimlerini öğrendi. Nişabur’da öğrenimini tamamladıktan sonra ilim ve alime önem veren Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün daveti üzerine Bağdat’a gitti. Vezirin huzurunda olan bir toplantıda verdiği cevaplarla diğer bilginlerden üstün kabiliyetini ortaya koydu. O zamanda ortaya çıkmış muhalif fırkaların düşüncelerine cevap verecek üstün bilgili alim olarak görüldüğünden hem halk tarafından, hem de saray tarafından desteklendi. 1091 yılında Bağdat’taki Nizamiye Medresesinin Başmüderisliğinin (Rektörlüğünün) başına getirildi. Medresenin başında iken yüzlerce öğrenciye ilim öğretti. Meşhur alim ve bilginler yetişti. Görevine ara vererek ilmi çalışmalar yaptı ve seyahatlere çıktı. Şam ve Kudüs’ten sonra hacca gitti ve tekrar Nizamiye Medresesine dönerek ders vermeye başladı. Bir müddet sonra da memleketi Tus’a döndü. Ölümüne kadar burada kaldı. 1111 yılında vefat etti. Ölmeden önce zikrini yapıp kur’an okuduktan sonra sabah namazını kılarak yanındakilerden kefen isteyip odasına çekildi. Odasından uzun zaman çıkmayınca içeri girip baktıklarında kefenini giymiş, yüzü kıbleye doğru şekilde buldular. Başucunda şu beyt yazılı idi.

“Beni ölü gören ve ağlayan dostlarıma,

Şöyle söyle; üzülen o din kardeşlerime.

Sanmayınız ki, sakın ben ölmüşüm gerçekten,

Vallahi siz de kaçın buna ölüm demekten.

Ben bir serçeyim ve bu beden benim kafesim,

Ben uçtum o kafesten rehin kaldı bedenim.

Bana rahmet okuyun, rahmet olunasınız,

Biz gittik biliniz ki, sırada siz varsınız.

Son sözüm olsun, “aleyküm selam” dostlar

Allah selamet versin, diyecek başka ne var.”

İmam Gazzali, Selçuklu Devletinin büyük hükümdarları Tuğrul Bey, Alparslan, Melikşah ve Sencer’in devirlerini yaşadı. Sultanların devlet adamlarının alaka ve iltifatlarına mazhar oldu.

Onlara zaman zaman nasihat ederek, mektup yazarak tavsiyelerde bulundu. Müslümanların huzur ve refahını isteyerek hak ve hukuk yolunu gösterdi. Selçuklu Sultanı Sencer’e de mektup yazarak nasihatte bulundu. Mektubunda şöyle diyordu:

“Haşmetli Selçuklu Sultanı Sencer Hazretlerine

Bismillahirrahmanirrahim

Allah sizi hükmüyle hakim kılsın ve bütün dünya hükümdarlıklarının değersiz kalacağı günden önce, size saadet sultanlığı bahşetsin.

Dünya sultanlığı nihayet Doğu ile Batı arasında malik olmaktan ibaret olup, insanoğlunun ömür müddeti de en çok yüz senedir. Cennet sultanlığı ise o kadar geniştir, ona kıyasla bütün dünya bir toz zerreciğidir.

Bu ebedi sultanlığı malik olmak, bütün cihan halkı için güç ise de Doğunun Sultanı için güç değil, kolaydır. Peygamber efendimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuşlardır: “Bir günlük adalet icrası, altmış yıl ibadetten üstündür” mademki Allah diğerlerini altmış yılda kazanabileceğini senin bir günde kazanman için eline vasıta ve sebep vermiş, bundan daha büyük bir devlet ve başarı olur mu?

Dünyanın bulunduğu durum üzerinde tefekkür edecek olursanız, size çok değersiz görünecektir. Büyükler şöyle demişlerdir: “Bu dünya kırılgan ve dayanıksız bir altın testi, öbür dünya da dayanıklı ve kalıcı toprak bir testi olsa, akıllı insan bu toprak testiyi seçer.”

Hakikatte ise durum oldukça farklıdır. Bu dünya topraktan yapılmış bir testi, öbür dünya ise altından yapılmış bir testidir. Öncekini sonrakinden üstün tutan insan nasıl akıllılardan sayılır? Güzel bir hayat arzular ve en değerli ümitlerinizi cennete saklarsanız, hayatınızın bir günü, ibadetle geçirilen altmış yıla denk olacak ve Allah hiç tanımadığınız saadet kaynaklarını mutlaka size açacaktır.

Şunu biliniz ki, şu anda 53 yaşındayım. Ömrümün kırk yılı, kendilerinden sürekli ders aldığım alim ve kamil insanların yanında geçti, ta ki insanlar beni tanımaya ve düşüncelerimdeki değişmeyi anlamaya başlayıncaya kadar. İsfahan ve Bağdat’ı dünyanın mümtaz şehirlerinden ikisi yapabilmek için her şeyi göze alan hükümdar babanızın saltanatında 20 yıl yaşadım. Birkaç sefer Abbasi Halifesi Muktedir Billah’ın sarayına, babanızın elçisi sıfatıyla gittim ve Selçuklu Devleti ile Abbasi Halifeleri arasındaki antlaşmazlıkları çözmek için elimden gelen her şeyi yaptım. 70 kitabın yazarıyım. Mekke ve Kudüs’te yıllarca bulundum. Vaazler verdim. Kudüs’te Hz. İbrahim’in (A.S.) türbesini ziyaret ettiğim zaman, mezarında Fatiha okuyarak kendi kendime şöyle yemin ettim:

1. Hiçbir hükümdarın saray maiyetinde bulunmayacağım, hiçbir hükümetten hizmet karşılığı bir aylık veya ücret almayacağım. Çünkü bu durum halka yapılan hizmetin değerini düşürecektir

2. Dini ihtilafları körükleyecek hiçbir münakaşaya girmeyeceğim.

Hz. İbrahim’in türbesinde ettiğim yemine 12 yıl boyunca sadık kaldım. Şimdi ise görüşmek için sizden bir emrin çıktığını duydum. Emriniz mucibince başkent yolu üzerindeki Meşhed’e kadar geldim. Ancak daha önce kendimi bağladığım yemini hatırlayıp, durumu yeniden gözden geçirince, yapmaya niyetlendiğim ziyaretimi iptal etmeye karar verdim. Haşmetmeablarının bir yemini yerine getirme hakkını hürmet edeceklerini ümit ediyorum ki, sadece sözümü yerine getirdiğim için ıstırap çekmekteyim.

İstişare vazifesini yerine getirirsem, beni saray maiyetine katılmaya zorlamaz ve yeminimi bozma pahasına saraya katılmamı istemezsiniz. Aksi taktir de bu isteğiniz, beni layık gördüğünüz vazifeyi değersiz kılacaktır. Ve şimdi son sözlerimde, memleketim Tus’a dönme izni ve bahtiyarlığını bana bahşetmenizi, acizane niyaz ediyorum. Bu merhametli davranışınız için, Allah da size bu dünyada ve ahrette tükenmez ihsanlarda bulunsun; sizi Dar-ı Bekada, hem peygamber hem de ünlü bir hükümdar olan Süleyman’ın rütbesine ulaştırsın.

Haşmetmeablarının naçiz hizmetkarı

El-Gazzali (5)

İmam Gazzali’nin eserlerinden bazıları şunlardır:

Nasitah-ı Ül-Muluk, Kitabül-basit fil-Füru, Kitab-ül Vesit, El-Veciz, Meahiz-ül Hilaf, el Maksad-ül-Esma, İhyau-Ulumiddin, Kimya-ı Saadet, el-Kıstas-ul Mustakim.

İmam Gazali’nin güzel sözlerinden başlıcaları da şunlardır:

  • Allahü Tealanın verdiği nimeti, Onun sevdiği yerde harcamak şükür; sevmediği yerde kullanmak ise küfran-ı nimettir (nimeti inkar etmektir).
  • Belaya şükretmek lazımdır. Çünkü küfür ve günahlardan başka bela yoktur ki, içinde senin bilmediğin bir iyilik olmasın! Allah, senin iyiliğini senden iyi bilir.
  • Bir sözü söyleyeceğin zaman düşün! Eğer o sözü söylemediğin zaman mesul olacaksan söyle. Yoksa sus!
  • Bil ki, kalble gıybet etmek, dille etmek gibi haramdır. Bir kimsenin noksanını, kusurunu başkasına söylemek doğru olmadığı gibi, kendi kendine söylemek de caiz değildir.
  • Sabır insana mahsustur. Hayvanlarda sabır yoktur. Meleklerin ise sabra ihtiyacı yoktur.
  • Allahü Tealanın, her yaptığımızı her düşündüğümüzü bildiğini unutmamalıyız. İnsanlar birbirinin dışını görür. Allahü Teala ise, hem dışını, hem içini görür. Bun bilen kimselerin işleri ve düşünceleri edepli olur.
  • Aklı olan kimse nefsine demelidir ki: Benim sermayem, yalnız ömrümdür. Başka bir şeyim yoktur. Bu sermaye, o kadar kıymetlidir ki, her çıkan nefes hiçbir şeyle tekrar ele geçmez ve nefesler sayılıdır, azalmaktadır. O halde bu günü elden kaçırmamak bunu saadete kavuşmak için kullanmamaktan daha büyük ziyan olur mu? Yarın ölecekmiş gibi bütün azalarını haramdan koru.
  • Ey nefsim, sonra tevbe ederim ve iyi şeyler yaparım, diyorsan, ölüm daha önce gelebilir, pişman olup kalırsın. Yarın tevbe etmeyi bugün tevbe etmekten kolay sanıyorsan, aldanıyorsun.

KAYNAKLAR

1-Prof. Dr. Osman Turan-Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti-Boğaziçi Yay.1996-S.323

   (Muntecib Ud-din, Atabet Ul-Ketebe S.35-83 )

2-Prof.Dr. Osman Turan-Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti-Boğaziçi Yay.1996-S.323

   ( Zekeriya Kazvini-Asar ül-bilad-S.377-379 )

3-Prof. Dr. Osman Turan-Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti-Boğaziçi Yay.1996-S.326

   ( Ahbar üd-devle-S.125,İmameddin İsfahani-S.275,İbn Hallikan.I.S.277 )

4-Prof.Dr. Osman Turan-Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti-Boğaziçi Yay.1996-S.328

5-Tarık Velioğlu-Allah Dostlarından Mektuplar-Hayy Kitap-İst.2009-S.44

5-Abdül Kayyum- İmam Gazzalinin Mektupları.Çev.Gürsel Uğurlu.2002-İnkilab yay.-S.21-23

Hayat Yayınları.

Yazar
Necdet BAYRAKTAROĞLU

Necdet Bayraktaroğlu, Sivas’ın Gemerek kazasında 1952 yılında doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gemerek’te tamamladı. Ankara Kurtuluş Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Ankara Hukuk ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen