Fahrettin Paşa

Serdar ÖZBOSNALIOĞLU
Yayın için paylaşan

Yıl 1918 Medine …

Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmek üzereyiz… Suriye, Irak, Filistin ve Arabistan cephelerindeki ordularımız, İngilizler karşısında çökmek üzere. İngilizler, Arapları çil çil altınlarla satın almış.
Araplar Türk ordusunu, Mehmetçiği, dindaşlarını arkadan ve kalleşçe vuruyor…

Bu cephelerde on binlerce şehit veren Osmanlı yenildi, Mondros teslim antlaşması imzalandı. Antlaşma uyarınca silah bırakıyoruz, ordularımız teslim oluyor.

Peygamberimizin Ravza-i Mutahhara adıyla bilinen mezarı, kutsal Medine kentinde.
Komutanlığını Fahrettin Paşa’nın yaptığı Medine garnizonu, aylardan beri Araplar ve onlara destek veren İngilizler tarafından korkunç bir kuşatma altında.

Açlık, susuzluk, silahsızlık, her şey felaket tarihte görülmemiş bir çekirge istilası var ..

Çaresiz kalan Fahrettin Paşa garnizona emir yayınlıyor ..

Evlatlarım, çekirgeleri pişirip yiyin. Ben yiyorum, çok güzel oluyor..

Fahrettin Paşa, Arap ihanetini ve olacakları önceden görüyor, Medine’nin elden çıkacağını anlıyor… 

Ve Peygamberimizin mezarına Osmanlı padişahları tarafından armağan edilen bütün değerli eşyaları, o görkemli hazineyi son trenlerden birine bir muhafız kıtası eşliğinde yükleyip İstanbul’a gönderiyor ..

Medine, demiryolunun son durağı. Demiryolu, cephelerdeki ordumuzun tek can damarı. Araplar bu hatta sürekli sabotaj düzenleyip asker, yiyecek ve cephane sevkini engelliyor. İngiliz altınları doğrusu çok işe yarıyor!

30 Ekim 1918. Mondros antlaşması imzalanıyor, Osmanlı devleti teslim oluyor.

Fakat gelin görün ki Fahrettin Paşa, Medine’de teslim olmayı reddediyor.

Devlet teslim olmuş ama Medine komutanı teslim olmayı kabul etmiyor …

Aylar boyu Medine’de Arap-İngiliz kuşatmasına direniyor…

Çaresiz kalan ve İngilizlere mahcup düşen Vahdettin , Adliye Nazırı (Adalet Bakanı) Haydar Molla’yı bir İngiliz zırhlısıyla Cidde’ye gönderip, direnen Fahrettin Paşa’dan teslim olmasını istiyor. 

Paşa yine reddediyor.

Verdiği yanıt hep aynı:

Ben Peygamberimizin mezarını bunlara bırakmam. Al bayrak burada dalgalanacak.”
Haydar Molla İstanbul’a eli boş dönüyor ..

Dünya askerlik tarihinde böyle bir olay yaşanmadı. Mondros teslim antlaşmasıyla her şey bitmiş, devlet teslim olmuş..

Fahrettin Paşa ise Medine’de direniyor. İngilizler ve işbirlikçi Araplar, Medine’yi bir türlü ele geçiremiyor…

Ocak 1919… Sonunda olan olur. Bir sabah erken saatlerde Paşa, Peygamberimizin mezarında namaz kılarken, teslimden başka çıkar yol kalmadığını savunan bazı subaylar onun üzerine atılır ve yaka paça yakalar…

Fahrettin Paşa, tabancasıyla kılıcını Peygamberimizin mezarına bırakır ve garnizonla birlikte kuşatmacılara esir düşer.

Fahrettin Paşa bir süre Mısır’daki esir kamplarında kalır. Sonra çok sayıda yurtsever gibi, İngilizler tarafından Malta Adası’na sürgün edilir. Esirliği boyunca çizmelerini ve üniformasını bir gün olsun üzerinden çıkarmaz.
2.5 yıl sonra Malta’dan serbest kalınca 1921 yılında İtalya-Almanya-Rusya-Batum-Kars yoluyla yurda girer, vatan toprağını öper ve Kazım Karabekir Paşa ordusundan bazı birliklerle Batı cephesine geçiş yapar.

Ankara’da Mustafa Kemal Paşa, Fahrettin Paşa için ‘‘Daha sağlığında adını tarihe altın harflerle yazdırmış kumandanımızdır” der.

Çöl kaplanı” ve “Medine kahramanı” olarak bilinen, düşmanlarının bile hayranlıkla söz ettiği Fahrettin Paşa, Mustafa Kemal Paşa tarafından Afganistan’a, Kâbil Büyükelçisi olarak atanır. Afganistan o yıllarda da bizim için çok önemli çünkü Türkiye’deki yeni rejimi tanıyan birkaç ülkeden biri…

Fahrettin Paşa sonraki yıllarda “Türkkan” soyadını alıyor. Hakkında yazılmış iki nefis kitap var. İkisinin de adı “Medine Müdafaası”.
Birinin yazarı, Paşa’nın personel subayı Naci Kaşif Kıcıman, öteki ise Medine’de Kızılay (o günkü adıyla Hilal-i Ahmer) görevlisi Feridun Kandemir. Her ikisi de Medine’de Paşa ile birlikte görev yapmışlar. 

Aradan yıllar geçiyor, Feridun Kandemir bir gün Fahrettin Paşa’ya İstanbul’da, sokakta rastlar kendisinden, anılarını yazmasını ister ve Paşadan bu yanıtı alır …

Evladım, herkes vatana karşı borçlu olduğu vazifeyi yapar ve orada iş biter ..

Fahrettin Türkkan, 1948 yılında vefat eder Kabri İstanbul’da, Rumelihisarı Mezarlığı’ndadır …

Sayın Emin Çölaşan’ın Sözcü Gazetesi’ndeki 21 Aralık 2017 tarihli nüshasındaki sütunundan alınmıştır.

https://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/emin-colasan/hirsiza-bak-fahrettin-pasaya-ne-demis-2140261/

Yazar
Serdar ÖZBOSNALIOĞLU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen