Selâbet-i İktisadiye

Esat ARSLAN

İlk bakışta makale konusu olan bu başlıktaki betimleme sizler de nasıl bir çağrışım yaptı? İnanın bilemiyorum ama günümüzde buna o kadar çok ihtiyacımız var ki… Daha çok “Selâbet-i Diniye” olarak kullanılan bu güzel tanımlama dinini ve dinin emirlerini korumak ve tatbik etmekteki ciddiyet ve sağlamlığı ifade etmek için kullanıla gelmiştir, “Selâbet” sözcüğü.  Bu önemli kavramı ekonomik durumla bütünleştirerek “Selâbet-i İktisadiye” olarak huzurlarınıza getirmek, daha doğru bir ifadeyle betimlemek içinde bulunduğumuz ekonomik durumun ahvalini ortaya koymaktadır.  Bu durum her yönüyle tartışılabilir. Ancak yaşadığımız ülke koşulları ekonomik ilişkilerde kesinlikle bir “selâbet” içinde bulunmamızı gerektirmekte olduğu da yadsınamayan bir gerçektir. Bunun üzerine hemencecik yorum yapabilirsiniz, içinde bulunduğumuz zor koşulları betimlemek için neden bu sözcüğü kullandığımı da sorabilirsiniz. Evet, Sevgili Okurlar gerçekten de içinde bulunduğumuz iktisadî şartlar öylesine pamuk ipliğine bağlı bir durumu dikte ettiriyor ki, dinsel anlamda kullanılan bu sözcükle durumu özetlemeye çalışmak, vaziyetin nasıl bir dengeler manzumesi içerisinde bulunulduğunu da gözler önüne sermektedir. Bir tek sözcük ile durumu özetleyebilir misiniz, derseniz?  Evet, Sevgili Okurlar, işte bu şekilde “Selâbet-i İktisadiye” olarak betimlerdim, gördüğünüz gibi öyle de yaptım. Görüyor musunuz? “Osmanlıca” değil, “Eski Türkçe”’nin zenginliğini ve geniş sözcük dağarcığını. Nasıl da ifadeleri pekiştirip bütünleştirerek yeni ufukları zorlamasını idraklere hitap etmesini ve de izanları genişletmesini. Kuşkusuz, “Selâbet” bir konuda sağlam olma, samimi bir biçimde pekişmiş olma durumu kısaca ayağını yere sağlam basabilmek demektir. Diğer yandan da korumak, kanatları altına almak demektir. Türk Devletinin, ekonomik bakımdan güçsüz vatandaşlarını himaye etmesi, onları desteklemesi, onları tehlikelere karşı denetimi altında bulundurması, savunması, zararlı durumları önleyici tedbirleri alması demektir. Devlet tarafından getirilen önlemlerin yıpranmasını önlemek için gereken dikkat ve özeni gösterilmesi, alınan önlemlerin değişikliğe uğramadan devamını sağlanmasıdır. Anımsayacaksınız, daha dolar krizine girmeden sizlere “Yeniden Misak-ı İktisat” adlı makalemizde yaşanabilecek krizin önceden haberini vererek, sizlere şöylece seslenmiştik: Anımsadınız değil mi?

“Türkiye Ekonomisi sebep ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyetinin kurtuluş ve kuruluş evresinde karşılaşmış olduğu o günkü benzer koşullarla yeniden karşı karşıya bulunmaktadır. 81 milyon insanının yaşam koşullarını bütünüyle içine alan “Türkiye Ekonomisi” hepimizi doğrudan ilgilendirmektedir. Hiç kimsenin elinde sihirli değnek bulunmadığına göre, başta tüm devlet kurumları olmak üzere, bir nev’i ulusalcılık boyutunda topyekûn tasarruf önlemlerini bir “tekalif-i milliye” gibi uygulamak zorunluluğu bulunmaktadır.   

Neden bu çıkarımı huzurlarınıza getirmiştim. Hemen hemen aynı nüfusa sahip Almanya’da kamuya ait 11.000 araç varken, Türk kamu yönetimi kiralıklar da dâhil olmak üzere 120.000 aracı bulunmaktadır. Ülkemizde bu kadar yaygın toplu taşıma ağı varken, hala makam arabası çılgınlığı ulusal tasarrufun köküne kibrit suyu okumak değil midir? Evet, kocaman bir okkalı evet. Bunu yanında makam aracı çılgınlığı metropollerde trafiği içinden çıkılmaz hale getirmesi de bu işin cabası. Görüyorsunuz, devasa makam arabaları, bu koskoca arabalar iki kişiyle ana arterler içinde, hem de işe gidiş–gelişlerin en yoğun olduğu saatlerde (rush hour)trafiği allak bullak etmekle meşgullerdir. Bunu Batı da yapamazsınız, halkın yoğun olduğu saatlerde caddeleri, bulvarları böyle bencilce doldurmanıza kimse izin vermez. Hangi makam ve rütbede olursanız, olun bu densizliği yapmanıza müsaade etmezler. Bir de üstüne üstlük yüklü cezalar da yersiniz, hangi makamı işgal ederseniz, ediniz. Batıda, işe gidiş–gelişlerin en yoğun olduğu saatlerde (rush hour) ana arterler, bulvarlar, caddeler yüksek yoğunluklu araçlar (HOV, High Occupancy Vehicles)  yolu ilan edilmiştir. Otomobiller beş kişiden, minibüsler yedi kişiden az bu ana akım güzergâhlarına kesinlikle giremezler. Girerlerse en az 1.000 ABD’den az olmamak üzere ceza alırlar. Araçları kilitlenir.

Demem o ki, Hak’ta sebat ya da  “Selâbet-i Diniye” gibi, yürütme tarafından alınan ekonomik önlemlere bir “Selâbet-i İktisadiye” yaklaşımını doğrudan kabul edelim, bu önlemlerden santim mertebesinde bile ayrılmayalım, doğru yoldan kaymama, ayrılmama kararlılığı gösterelim. Eğer “Selâbet-i İktisadiye”yi, “ulul-ul emre itaat” seviyesinde algılayamazsak, birilerini kriz zengini yaparsınız, ama amaç her konuda olduğu gibi toplumsal dayanışma ve bütünleşme içerisinde olmaktır. Tabiidir ki, bu konuda sertlik, katılık ya da bir nevi müsamahasızlık değil, her şeye kalbi bir şekilde katılmak şiarımız olmalıdır, Sevgili Okurlar.

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen