Oğuz Türklerinin efsânevî atası Oğuz Kağan, kendi adıyla anılan destânın son bölümünde âile efrâdı, devlet adamları, kumandanlar ve diğer ileri gelenlere hitâben vasiyet hükmündeki şu manzûm sözleri, târîh arşivine bırakır:
“Takı taluy takı müren
Kün tûğ bolgıl Kök kurıkan”
(Daha deniz, daha ırmak / Güneş tûğ (sancak, bayrak) olsun, Gökyüzü çadır)
Oğuz Kağan’ın, bu pek mühim ülküsü, aslında, kendisini dinleyen ve o vakitle sınırlı Türklere değil, bütün çağlar içindeki Türk milletine aktarılmıştır. Nitekim, Hunlardan başlayarak Kök Türklere, Uygurlara, Selçuklulara, Osmanlılara intikâl eden bu devlet sınırlarını ifâde etme hasleti; Güneş’i bayrak, Gökyüzünü çadır hükmünde gören “Cihângîrlik” ülküsüdür. Yahyâ Kemâl’in, bir şiir kitabına isim de olan “Kendi Gök Kubbemiz”, bahsedilen Cihângîrlik vasfının, bir başka büyük söz erbâbı tarafından dile getirilişidir. Gök Kubbe’nin altında Güneş’i bayrak bilerek yaşamak, uzun târîhi içinde Türk’ün şiârı olmuştur.
1534 yılında, Kaanûnî Sultan Süleyman Hân, Bağdad ve Tebrîz şehirlerini zabtettiği meşhûr “Irakeyn / İki Irak” Sefer-i Hümâyûn’una çıkar. Türk şiirinin Kutup Yıldızı Fuzûlî, Cihân Pâdişâhı’nın Bağdad’a girişi dolayısıyla yirmi dört âyâr bir kasîde yazar. Kaanûnî Sultan Süleymân’ın, Oğuz Kağan’ın en büyük torunu Kayı Hân’ın öz ahfâdı olduğunu çok iyi bilen Fuzûlî, kendisi de Kayı Hân’ın kardeşi Bayat Hân soyundandır. Güneş’i bayrak bilmenin, Kaanûnî’nin Bağdad’ı teşrîf edişiyle bir def’a daha nasıl damar kabarttığını, Fuzûlî, bu kasîdede şöyle anlatıyor:
“Ol Şehen-şâh-ı Felek-tâbi’ ki virmiş devleti
Bahr ü ber hükminde Hurşîd’e livâ-yı zer-nigâr”
[Felek’in kendisine tâbi olduğu o Pâdişâhlar Pâdişâhı’nın (Kaanûnî Sultan Süleyman Hân’ın) devleti (Osmanlı Cihân Devleti), Güneş’e, bütün karalara ve denizlere hükmedecek altın işlemeli sancak (bayrak) vermiştir.]
Güneş’e sancak veren mevkideki devlet (Osmanlı Cihân Devleti), Oğuz Kağan’ın ülküsünü bir adım öteye taşımıştır. Günümüz askerî telâkkîsinde de, “sancak verme” fiili ve bu maksatla düzenlenen merâsimler, hâlâ vardır. Sancak verme makâmı, dâimâ büyüklüğün ve “âmir” olmanın işâretidir. Fuzûli’nin beyitinde, Güneş’e sancak veren bir Cihângîr devlet ve onun Cihângîr Pâdişâh’ı anlatılmaktadır.
Yazar Hakkında:
1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçesine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar Nazilli Lisesi’ne devâm ettikten sonra, Nazilli Öğretmen Okulu’na girdi. Bu okulun ikinci sınıfını bitirdiği 1968 yılında, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi’ne kaydoldu. 1969-1973 yılları arasında, Yüksek Öğretmen Okulu hesâbına, İstanbul Üniversitesi Edebiyât Fakültesi Târîh Bölümü’nde tahsîl gördü.
İstanbul Çapa’daki Yüksek Öğretmen Okulu’nun Kompozisyon ve Diksiyon Hocası olan Ahmet Kabaklı’nın başkanlığında kurulan Türkiye Edebiyât Cemiyeti’nde, bilâhare bu cemiyetin yayınladığı Türk Edebiyâtı Dergisi’nde vazîfe aldı. Bir tarafdan üniversite tahsîline devâm etti, bir yandan da bahsi geçen derginin “mutfak” tâbir edilen hazırlık işlerinde çalıştı. Metin Nuri Samancı’dan sonra da ikinci yazı işleri müdürü oldu (Mart 1973, 15. Sayı). Bu dergide yazı ve şiirleri yayımlandı.
1973 Haziranında üniversiteyi bitirdiğinde, Malatya Mustafa Kemâl Kız Öğretmen Lisesi târîh öğretmenliğine tâyin edildi. Ahmet Kabaklı’nın arzûsu ile bu görevine başlamadı ve İstanbul’da kaldı, Türk Edebiyâtı Dergisi’ndeki mesâîyi sürdürdü. 1975 yılında hem Edebiyât Cemiyeti (Bakanlar Kurulu karârıyla Türkiye kelimesi kaldırılmıştı), hem de Türk Edebiyâtı Dergisi, maddî sıkıntılar yaşadı, dergi yayınına ara verdi. Bunun üzerine, resmî vazîfe isteği ile Millî Eğitim Bakanlığı’na mürâcaat etti.
Van Alparslan Öğretmen Lisesi’nde başlayan târîh öğretmenliği, Mardin, Kütahya ve Aydın’ın muhtelif okullarında devâm etti. 1984 yılında açılan Aydın Anadolu Lisesi’nin müdürlüğüne getirildi. 1992’de, okulun yeni binâsıyla berâber adı da değişti ve Adnan Menderes Anadolu Lisesi oldu. Bu vazîfede iken, 1999 Ağustosunda emekliye ayrıldı. 2000-2012 yılları arasında, İstanbul’da, Altan Deliorman’a âit Bayrak Basım-Yayım-Tanıtım’da, yazı ve yayın çalışmalarına katıldı. Yine Altan Deliorman’ın çıkardığı Orkun Dergisi’nde, kendi adı ve müsteâr isimlerle (Yahyâ Bâlî, Husrev Budin, Ertuğrul Söğütlü) yazılar yazdı. İki kızı var.
Yayımlanmış Eserleri: Orhun’dan Tuna’ya Uluğ Türkler, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Takı Taluy Takı Müren (Daha Deniz Daha Irmak), Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 2014; Cihângîr Tûğlar-Selîmnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Ejderlerin Beklediği Hazîne, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015, Şehsüvâr-ı Cihângîr-Fâtihnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015.