Dünya Neyi Fiyatlıyor? Türkiye’de Neler Oluyor?

Serina DERİCİYAN

Dünya, yeni yıla, olası küresel bir ekonomik durgunluğu (resesyon), sert bir şekilde fiyatlayarak başladı.

Dünya borsalarında önemli düşüşler yaşandı; hatta bu düşüşler, yılın ikinci işlem gününe de taşındı. Para birimleri ise yüksek oynaklıkta seyrediyor.

Bu durumu tetikleyen temel unsurlar, Çin’den gelen öncü verilerin, Çin ekonomisinde önemli bir durgunluğa işaret ediyor olması (söz konusu olan, Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olunca, bu durum hepimizin derdi haline geliyor) ve Apple’ın 20 yıldır ilk kez satış tahminlerini düşürmesi oldu.

Aslında ABD’den gelen ekonomik veriler, o kadar da kötü değil. Ama orada da sürprizlerle dolu bir Trump faktörü var. (Hükümetin 10 gündür kapalı olması, Trump’ın Fed ile uğraşması ve belki de en fenası, her an yeni bir gündem yaratma ihtimalinin olması). Gerçi bir yandan da, Fed’in 2018’de faiz artışlarında hakikaten fazla hızlı davranmış olabileceği tartışılıyor. 2019’un, en azından ilk yarısında faiz artışlarının Fed’in gündeminde olmayacağı, hatta daha da fazlası, faiz indirmesi ve/veya bilanço küçültmeyi durdurması ihtimallerinin söz konusu olduğu konuşuluyor. (Fed’in bilanço küçültmesi = piyasadan likidite çekmesi)

Tüm bu gelişmeler, uluslararası piyasalarda riskten kaçış refleksi doğurdu. Bunu, altının onsunun 1.300 USD’ye dayanmasından ve ABD 10 yıllık tahvil faizlerinin %2,60’ın altına gelmesinden de anlayabiliyoruz. (Tahvil faizinin düşmesi, o tahvile talep olduğunu gösterir; tahvilde fiyat ve faiz arasındaki ters ilişki nedeniyle. Yani ‘güvenli liman’ algısıyla, yatırımcılar, bizim gibi piyasaları hızla terk edip parayı altına ve ABD tahvillerine gömüyor.)

Türk Lirası ve hatta Borsa İstanbul da bu gelişmelerden ziyadesiyle nasibini aldı iki gündür. 2018’i 5,30’dan kapatan USD/TL, yeni yılın ilk işlem gününde 5,40’ı aşmıştı. Dün gece, Asya piyasalarının sığ işlemlerinde (Japonya tatil bu arada), 5,80’e kadar yükseldi. Bugünü ise 5,50 civarında salınarak geçirdik.

Gelişmekte olan ülke para birimlerinin neredeyse hepsi değer kaybederken, Türk Lirası net bir şekilde negatif ayrışarak en kötülerden biri oldu. Demek ki, Dünya’da risk iştahının kaçmasına ek olarak, bizden kaynaklanan durumlar da var. Nedir bunlar?

Bugün açıklanan Aralık ayı enflasyonunun aylık bazda eksi çıkması ve sonucunda, 2018’i %20,30 yıllık enflasyonla kapatmış olmamız, her ne kadar hala çok yüksek olsa da, bundan birkaç ay önce %25’in üzerinde olan enflasyona ve o zamanki yıl sonu tahminlerine göre çok daha olumlu. İlk bakışta tuhaf gelebilir ama, bu görece olumlu durum, piyasaları, daha doğrusu yatırımcıları olumsuz etkiledi. Çünkü 16 Ocak’ta TCMB’nin faiz toplantısında %24 olan politika faizini düşürme ihtimalinden korktular. Oysa faiz indirimleri için daha çok erken. Ama önümüzde bir seçim olunca, maliye politikalarıyla ne yapılmaya çalışıldığı konusunda kafalar karışık olunca (bir yandan, vergi indirimleri, teşvikler, diğer yandan gelir arttırma yolunda bazı ‘ilginç’ uygulamalar vb.) ve TCMB’nin bağımsızlığı konusunda soru işaretleri hala var oldukça, piyasaların buluttan nem kapması çok doğal.

Bundan sonra ne olacak? Biz ne yapmalıyız? Benim kanaatimce, Dünya’dan gelen olumsuz etki, kısa bir süre sonra şiddetini azaltacak. Hatta Fed’in daha gevşek bir para politikasına dönmesi ve Avrupa Merkez Bankası’nın sıkılaşmaya doğru önünde daha çoook uzun bir yol olması, bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri olumlu bile etkileyecektir.

Demek ki, mesele dönüp dolaşıp yine bizim içeride ne yapacağımıza ve ne yapmamamız gerektiğine gelip dayanıyor: Baskıya maruz kalmadan sıkı para politikasına devam eden/edebilen bir TCMB ve seçime rağmen mali disiplinden vazgeçmeyen, bunu attığı adımlarda da net bir şekilde ortaya koyan bir Hükümet ile ekonomistlerin aylardır vurguladığı ‘güven tesisi’ konusuna halel getirecek uygulamalardan kaçınmak (mesela, Hazine’ye kar transferini erkene almak için, TCMB’nin Nisan’da olması gereken genel kurulunu Ocak ayına çekip, “demek ki devletin acayip paraya ihtiyacı var” dedirtmemek).

Enflasyonun durumu ne olacak peki derseniz, elektriğe ve doğal gaza yapılan %10’luk indirim, otomobil, beyaz eşya vergi indirimlerinin 3 ay daha uzatılması, Ocak ayı enflasyonunun da pek yüksek olmayacağını gösteriyor. Belli ki, Mart sonuna kadar, öyle ya da böyle, biz bu işi idare edeceğiz. Daha önceleri, Ocak’tan korkuyordum, şimdi Nisan’dan korkuyorum enflasyonla ilgili. Ama mevzu enflasyon olunca, en çok korktuğum da döviz kuru. Tam “kurun geçişkenlik etkisi, yani kurlardaki artışın belli bir zaman sonra-ki bu belli zaman da geçen yıl çok kısalmıştı-enflasyon yaratması etkisi artık bitiyor, hatta terse dönecek” derken, kurun yeniden hareketlenmesi, benim gibi, memleketin en öncelikli ekonomik sorununun enflasyon olduğunu düşünenlerin temel meselesi olmalı…

Yazar
Serina DERİCİYAN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen