Trump’ın Üç Ahbap Çavuşları

Esat ARSLAN

Sanıyorum, bu haftanın en ilginç görüşmesi ABD’nin yeni “Üç Ahbap Çavuşları”nın Ankara ziyareti olmuştur. Yetişip gelirken, isimlerini unutamadığım yedinci sanat dalı, sinemanın ilk “Üç Ahbap Çavuşları” “Arşak Palabıyıkyan, Torik, Kıvırcık” bayağı belleğimde yer etmiştir. 20 yy. ilk çeyreğinde ilk sinema filmlerinde insanları gülmekten kırıp geçiren bu ünlü üçlü “Marx Kardeşler” adında bir komedi topluluğuydu. Bizde “Marx Kardeşler” isminin iş yapmayacağı için, “Marx Kardeşler” nedense “Ermenileştirilmiş”ti. Ne de olsa Ermeni sanatçılar, Tiyatromuzun önde gelenleriydi, 20. yüzyılın başlarında. Bu nedenle, kardeşlerden, Groucho Marx’a “Arşak Palabıyıkyan” ismi verilmiş, Harpo Marx “Kıvırcık” ve Chico Marx da “Torik” olmuşlardı.  Bilmiyorum, filmlerini izlediniz mi? onlar, kendilerine bir çılgın dünya yaratmışlardı, kural tanımayan, her bir şeyi altüst eden yapılarıyla gerçek üstü bir dünyayı seyircilere sunuyorlardı. Onlar sadece aydın kesimlere değil, aynı zamanda geniş kitlelere de hitap ediyorlardı, yaptıkları güldürü filmleriyle. Yaptıkları güldürürken, düşündüren bir tavırları apaçık ortadaydı. Daha sonradan o entel birikimi dışında “Üç Ahbap Çavuşlar’ın 1975 yapımı “Civciv çıkacak, kuş çıkacak” adıyla Türkçe versiyonu da yapılmıştı. Tabii onların gerçek “Üç Ahbap Çavuşlar” ile alakası yoktu. Son zamanlarda Başkan Trump hiç üşenmeden bizim 1975 yapımı filmdekine benzer bir biçimde öyle bir üç kişiyi bir araya getirdi ki, bunlar da Başkan Turmp’ın “Üç Ahbap Çavuşları” oldular. Hem de en önemli konuda, güvenlik konusunda. Etrafımdakilere soruyorum, A milli futbol takımını sayamıyorlar ama Turmp’ın “Üç Ahbap Çavuşları” nı bir bir biliyorlar. İnanın hepimiz öğrendik, biliyoruz, neredeyse bizlerden biri oldular,  aportta bekleyen bir köpek figürlü “Sahibimin Sesi Plakları”nın bu üç önemli güvenlik danışman figürleri. Bunlar kim mi? İşte huzurlarınızda ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford ile DAİŞ’le mücadele koordinatörlüğüne yeni atanan James Jeffrey. Anımsadınız değil mi?

Biliyorsunuz, kendileri daha Ankara’ya gelmeden görüntüleri değil, meydan okuyan gürültüleri hemen başkente ulaştı. Şimdi sormak lazım değil mi? Bekle, hele bir Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisine gir, becerebiliyorsan başkent Ankara’da meydan okumanı yap! Ne diyelim, sevgili okurlar, bunun adı biz de en hafifinden “dalaverecilik”, “yalancı kahramanlık”, kolpoculuktur.  Siyasi olsalar anlaşılabilir, ama bunlar atanmışlar, hem de Trump tarafından. Daha bürosuna varmadan görevden alınabilirler. Bunların yaptıkları, bırakın barış görüşmesini, kavgada bile “tutmayın beni” davranışıdır. Gerçi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın açıklamalarına tepki göstererek, “Bolton musun Dalton musun bilmem, Türkiye ne yapacağını sana ve patronlarına mı soracak? Bu nasıl bir küstahlıktır, nasıl bir terbiyesizliktir” diyerek, Ankara merkezli politikaların önemini veciz bir biçimde vurgulamasını bilmiştir.

ABD ve Türkiye heyetleri arasında beklenen Suriye masası işte bu iklimde kurulmuştur. Türkiye ve ABD heyetleri arasında Ankara’da yapılan Suriye görüşmeleri, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın “ABD askerleri, Suriye’nin kuzeyindeki YPG’yi korumaya yönelik bir anlaşma olmadan çekilmeyecek” açıklamasının gölgesinde gerçekleştirilmiştir. Buna benzer bir açıklama da Ortadoğu gezisi kapsamında Kahire’deki Amerikan Üniversitesinde bir konuşma yapan ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’dan gelmiştir. Pompeo, ABD’nin Suriye’den çekilme kararını yinelerken Başkan Trump’ın Suriye’de yeni bir askeri harekâta hazır olduğunu belirterek, “Umarız buna mecbur kalmayız”“ABD çekilirse kaos gelir” iddiasında da bulunmaktan kendini alamamıştır. Ancak unutmamak gerekir ki, Başkan Trump,  DAİŞ ile savaşta olsun ve diğer savunma alanlarında olsun ABD dışındaki NATO üyelerinin daha fazla can ve para harcamaları gerektiğine inanmaktadır.  Bugün Trump’ın Ortadoğu’dan çekilmek için ileri sürdüğü gerekçeler, yarın ABD’nin NATO’dan çekilmesi ve NATO’nun dağılması için de emsal gösterilebilecek gerekçeler olduğunu da unutmamak gerekmektedir. Trump’ın ünlü Twitter Diplomasisinde ortaya koyduğu gerekçeler, son derece sağduyulu ve de ABD seçmeninin ortaya koyabileceği yaklaşımın ta kendisidir.

Bütün bu demeç ve açıklamalardan sonra, sormak lazım değil mi? “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.” Kapitalizmin başkenti Washington’da Trump’un yönetimi adeta herkesin ayrı telden çaldığı bir curcuna yönetime dönüştüğünü görmemek için körler diyarında yaşamak lazım. Sizler, hiç böyle bir yönetim biçimi gördünüz mü, ya da karşılaştınız mı? En yetkili olması gereken kişilerin ne sözleri, ne de davranışları birbirini tutuyor, her şey birbirleriyle çelişiyor. Siyasette az çok, dün dündür, bugün bugündür mantığını anlamak mümkündür ama bu mantaliteyi anlamak mümkün değildir. Bütün bunlar bir yana,  şimdi Rusya Devlet Başkanı Putin, ABD’nin çekilme kararı karşısında haklı değil mi? Ne diyor, çekilme kararına ilişkin olarak? “ABD’nin Suriye’de bulunması yasadışı, zira ne BM’nin görevlendirmesiyle, ne de bizim gibi Suriye’nin davet etmesiyle orada bulunuyorlar” Peki o zaman sormak lazım değil mi? Suriye’de 74 ülkenin yer aldığı DAİŞ karşıtı koalisyonun hukuki bir dayanağı var mıdır, dolayısıyla onların da bir an önce çekilmesi gerekmez mi? Tek kelime ile söyleyelim, Putin haklı.

Bütün bunların yanında, bilmem takip edebiliyor musunuz, 2018 biterken, Amerikan borsaları son on yılın en büyük değer kaybını yaşamıştır. Dow Jones 27800’den 22445’e düşerek yani %20 değer kaybederek, 2019 dünya finansal krizinin başladığını tüm dünyaya adeta deklere etmiştir. Evet, sevgili okurlar, dünya yeniden şekilleniyor. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, ne Kapitalizm ne de vahşi kapitalizm, patrona aşırı kâr – çalışana yetersiz ödeme ve sonuç olarak gelir adaletsizliği sorununu çözememiştir ve de çözememektedir. Kuşkusuz karşılıksız trilyonlarca dolar basarak dünyayı sömüren Kapitalizmin baş savunucusu olan ABD ise, dünyadaki etki alanlarını, kendi stratejik üretim ve pazarlama planlarına göre yeniden belirlemeye çalışmaktadır. Yurtdışına kaçmış olan ABD sermayesine ülkeye döndürme gayreti içerisindedir. Öte yandan ABD, kongrede Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında yaşanan anlaşmazlık sonucu memuruna maaş ödeyemez hale gelmiş, adeta devletin kapısına kilit vurulmuştur. Diğer yandan Oval Ofis’ten ulusa seslenen ABD Başkanı Donald Trump, sekiz dakika süren konuşmasında Demokratlardan, uzun süredir Meksika sınırına inşa edilmesini istediği duvar için 5,7 milyar dolarlık bütçe desteğini vermelerini ısrarla istemiştir. Uzun lafın kısası ABD’yi gerçekten zor durumdadır ve ABD’yi zorlu bir süreç beklemektedir.

Bütün bu hal ve şartlar altında Trump’un “Üç Ahbap Çavuşları”nı anlamak ise mümkün değildir. Daha Ankara’ya gelmeden hele ki Bolton’un Türkiye’ye meydan okumasını anlamak.  Efendim, bu açıkça başkent Ankara’da, taraflı tarafsız hemen her mahfil tarafından Türkiye’ye hem de katmerli bir meydan okuma olarak algılanmıştır. Zaten bu nedenle Başkan Erdoğan tarafından randevu talebi reddedilen John Bolton ülkesine dönerken, ABD medyası konu ile ilgili “Erdoğan Bolton’u adam yerine koymadı” manşetini atmak zorunda kalmıştır. Başkan Erdoğan bu konudaki tavrını kesin hiçbir tevile gerek duyulmadan ortaya koyarken, bazı gazeteci makulesi Bolton’dan yana tavrını açıkça sürdürmüştür. İlginç değil mi? Malum, sorumluluğunu bilen ciddi bir devlet yaklaşımı sergileyen Türkiye Cumhuriyeti, her ne kadar hemen her platformda Suriye Devletinin toprak bütünlüğünü ortaya koymaya çalışırsa çalışsın, bazı “gasteci tayfası” bu görüşmeleri ısrarla Yeni Sykes-Picot haritalarının masaya konulacağı ve Türkiye’yi yayılmacı bir devlet statüsüne koymayı ısrarla sürdürmektedir. Ne diyelim “Allah ıslah etsin”.  Bununla da yetinmeyip, parçalanma sistematiğine dair haberleri fantastik olarak niteleyip, akılları baştan aldığını açık seçik ortaya koymaktan da çekinmemektedirler. Fesuphanallah demekle iktifa edelim.

Başkan Trump’ın Suriye’den çekilme kararı, Suriye PeKaKası PYD/YPG’nin terk edilmesi anlamına geldiği mızrağın çuvala giremeyeceği bir durumu da dikte ettirmektedir. Zaten bu yüzden, ABD seçmeni siyasi bir oyunun piyonu olmak istemiyor, diğer yandan kapitalist bir ülke ABD’nin Marksist/Leninist bir yasadışı örgütü neden desteklediğini de tam olarak anlamış değildir. Tabii bu çıplak gerçek karşısında,  hemen her kapıyı çalan, tıkırdatan, Paris’ten sonra Moskova’da boy gösteren Suriye PeKaKa’sının lider kadrosunun, ABD’nin hiç de beklemediği bir biçimde kendilerini olası bir Türk saldırısından koruyacak bir anlaşma için aniden Şam’a gitmeleri bir endişe ve korkunun da tezahürü olmuştur.  Öte yandan Trump bu çekilme kararı ile sahadaki ASTANA sürecinin etkin üç aktörü Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin, Ruhani zor durumda bırakarak, onların birbirlerine olan karşılıklı güvenlerini test etmeyi, burada meydana gelebilecek çatırdamayı da hesaplamaktadır. Yani? Yanisi şu, anlaşıldığı kadarıyla, ABD Türkiye’nin bölgede etki üretmesini ve pozitif bir biçimde etkisini arttırmasını istememektedir. İkincisi ise, Türkiye’nin göstermiş olduğu kararlılık gösterisi karşısında Fırat’ın Doğusu harekâtını mümkün olduğu kadar geciktirmek istemektedir. ABD’nin Münbiç harekâtı için yapacağı hiçbir şeyi yoktur, hele ki Heyet-i Tahrir-i Şam ile de anlaştıktan sonra. Ve de Irak Cumhurbaşkanı’nın Ankara ziyareti sonrası, ABD’nin düşünce kuruluşu olan GPF’de kaynak belirtmeden yayınlamış olduğu raporda da belirttiği gibi: ‘’Irak Kürdistan’ı Türk ordusuyla birlikte PKK’ya karşı savaşacak.’’ ifadesi Türkiye’nin bölgesel aktörleri yanına almış olduğunun da sahadaki kanıtıdır.

Sevgili okurlar, tüm bunlardan sonra demem o dur ki, gelişmiş, gelişmekte olan ya da gelişememiş ulus-devletler için iflas ya da en azından kemer sıkma devri 2019’un en önemli sorunu, sorunsalı olmaya aday görünmektedir. Peki, bunun ABD için anlamı nedir? Diye sorarsanız? Washington Yönetimi de hem kemer sıkma, hem de müttefiklerinin boğazına geçirdiği ilmekleri sıkma devrine giriş yapmıştır, sevgili okurlar.

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen