“Oğuz Uykusu”!..

Sait BAŞER

Oryantalist birikim ve mantığıyla kendisine kim olduğunu öğretmeye çalışan sosyal bilimlere, Batılı üstadlarına daimî zebun sosyal bilimcilere kezâ, bu toplum neden itaat etsin?
Yeryüzü üniversitelerinde binlerce “Türkolog” var ve bunlar arasında, ilginç ve zımnî bir “Töre’yi gözden uzak tutma, mümkünse lanetleme” ortak paydası göze batıyor!
*
Bu kadar geniş bir coğrafyada, aleyhlerindeki bir dünya ittifakına rağmen, ayak izleri silinemeyen bir fâtih medeniyetin evlatları, kültürel genetiğinin sezgisiyle başı önünde düşünüyor, düşünüyor!!!
Bir kaç yüz senedir muhasebesini tamamlayamadı!..
*
Âdetâ bir “kayıp ümmet” gibi duran “Töreliler”in kim olduğunu ise aslında bütün cihan biliyor! Hem de o kadar iyi biliyor ki, aynı dili konuşan ama irtibatları kopmuş, koparılmış, savrulmuş Türk gruplarının her birini düşman başka künyelere, mümkünse karşı cephelere kaydetme telaşına düşmüş.
Bakın o telaş aynen Çin’de de, Rusya’da da, Avrupa’da da, Sami coğrafyalarında da hüküm sürüyor! Çin’in Doğu Türkistan siyasetini kopyalayın aynısını Ruslarda, Araplarda, Acemlerde… de göreceksiniz!
*
Hadi Çin’i, Rus’u, Haçlı Avrupa’yı anladık; Arab’a, Acem’e ne oluyor değil mi?
Aynı din, aynı coğrafya…
Hattâ “aynı kader”!

Bu konu bir “medeniyet tasavvuru” ve “ontoloji” konusudur arkadaşlar.
Müslüman olduk da, Türk’ün müslümanlığı Töre tecrübesinin yorumladığı, devlet fikrini ekleyerek kudrete kavuşturulmuş bir anlayıştı. Arap ve Acemler, bu anlama modelinin kendilerini ikinci plana iteceği endişesiyle, hiç bir zaman bizim kurucu dehâlarımızı, “Türk Aklı’nı” görmek kabullenmek istemediler.
Maturîdî unutturuldu, Mevlânâ Fars’a zimmetlendi, Farâbî/İbn-i Sînâ tekfir edildi…
Töre’deki “BİLGELİK” geleneğinin, Hâce Ahmed Yesevî Hz.’den itibaren İslamî istikameti belirlemesinden hiç haz etmediler.
*
Kavgaları hâlâ Yesevî Ontolojisi iledir.
İçimizdeki uzantılarına bakın, o kavganın 17. yy da, Kadızadeliler’den beri ve ne derece hararetli biçimde devam ettiğini göreceksiniz.
Bu Nurettin Yıldız, Hayrettin Karaman vs. selefciler, Müceddidiler, Eşariler, cemaatler… bu mazlum ve lokmasını bölüşegelen feragatli topluluktan ne istiyorlar?

Bunlarla, o dışardaki alenî eski rakipler de her fırsatta ve zeminde işbirliğinden kaçınmazlar!
Bir çok Eş’arî/Müceddidî kökenli “cemaat”in, gah Vehhabi, gah Acem, gah o Haçlılarla nasıl kolaylıkla işbirliği yapabildikleri bugünlerde iyice ortadadır.
Bu “işbirlikleri” “KİME” karşıdır?
*
Bunlar normal!
Kimse rakiplerinin veya düşmanın merhametiyle yaşayamaz!
Normal olmayan, bizim milletin, kendi Töresini anlama çabasına kayıtsızlığı!
Sayısız akıldâne çıkıp yedi gün yirmidört saat ona kim olduğunu anlatmaya çalışıyor!
Yani?
Kim olduğunu hatırlamaması için hipnozcu ittifakı kesintisiz aktiftir…
Haçlı ittifakının temsilcisi bir ekol faaldir ve durmadan bir laik ulusalcılık telkini yapıyor!
Müceddidî/Eş’arî ekol iktidardır ve durmadan Töresini unutturucu ve hattâ bin yıllık itikadına aykırı din ve kimlik telkinine ara vermeden binbir ağızla konuşuyor…
*
Varlığının ve dirliğinin sebebine cahil bir ekol ise Töre’ye vahşet damgası bastırılmasını sağlayan kabadayılık gösterileriyle Türkçülük(!) yapıyor güyâ ve dışarda içerde Türk’ü ” barbar düşman” diye tarif edenlere fasılasız meşruiyet gerekçeleri üretiveriyor!
Temsil ettiği(!) büyük kültüre dönük bütün ithamları “haklı çıkarma misyonu”na sadakatle hizmet ediyor maşaallah!
Hem de hayrına!
*
Bu arada Töre Medeniyeti bir çapul salgınıyla yağmalanmaya devam ediyor.
Rum bir yandan didikliyor, şarkısını türküsünü vs. koparıp koparıp adına tescil ediyor.
Ermeni aynı şeyi yüz yıldır bıkmadan devam ettiriyor.
Yahudi öyle…
Arap kültürünü din sanan(!)lar ise, bu Töreliler’in eski medeni ve tarihî birikimini Araplaştırma, zimmetine geçirme veya saklama kampanyasına dolu dizgin devam ediyorlar.
O güzelim Üsküdar şiveli Kur’an kıraatimizi bile İstanbul’un Fetih şenlikleri(!)nde Arap ağzıyla okutuyorlar. Müziğimize haram yaftası basıyorlar, mimarimizi bid’at saymaktan ar etmiyorlar!..
Dindarımsı imajlarıyla, ana gövdeyi o düalist islam anlayışlarına angaje etme başarısını sürdürüyorlar… Tevhid demogojileriyle Hikmet tahtındaki geleneğimizin üzerini örtme çabalarından asla vaz geçmiyorlar. Döverek öldüremediklerini severek imha etme tekniklerine de şapka çıkartmamak olmaz!

Hırsızlık âşikâr!
Hırsız ortada, hattâ hırsızlar ittifakı!
Ama “mal sahibi”, o meşhur ve derin “Oğuz uykusu”nda berdevam!
*
“Oğuz’un başına ne gelirse uykuda gelir” demiş Dede Kor Kut!..

Yazar
Sait BAŞER

Aralık 1957 tarihinde Isparta-Yalvaç’ın İleği köyünde doğdu. İstanbul Sağmalcılar Lisesini bitirdi. Üç yıl Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde yüksek öğren... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen