Doğanın Fedakârlığı

 

Adem KARACA

Dünyaya geldiği ilk andan itibaren doğayla etkileşimde olan insan bu etkileşim çerçevesinde bir imtihana tabiidir. Doğadan ne bekleriz? Doğa bize ne sunar? Bu problematik süreç aslında insan doğduğu anda başlar, hayatı boyunca devam eder ve öldüğü an ve sonrası için de devam eder. Bu sürece bir ağaç çerçevesinden bakacak olursak; ağaç kendisini doğduğumuzda bir beşik olarak sunar bize yatak olur. Biraz büyürüz bir oyuncak at yaparız kendimize onunla oynarız. Oyun çağı belirli bir dönem devam eder bu çağla birlikte okul çağına gireriz hem oynar hem öğreniriz. Öğrendiklerimizi yazmak için kalem ve defter sunar. Okumayı sökeriz kitap sunar. Biz ilerledikçe doğa da sunduğu ürünlerin üzerine daima bir şeyler koyarak bizlere daha iyi yaşanılabilir bir alan tahsis eder. Okul hayatı biter, yaş ilerlemiştir artık bir iş güç sahibi olma vaktidir. Bir iş sahibi olur hayatınızı devam ettirme çabası içinde olursunuz. Hayat her türlü getirdiği ve götürdüğüyle devam ederken bir yol arkadaşı edinirsiniz kendinize ve evlenirsiniz. Size doğanın sunduğu bu süreci artık paylaşma vaktidir. Artık bir çatı altında yaşarsınız. Yaşadığınızın evin içinde ağaç yeri gelir bir kaşık olur karnınızı doyurur, 

Yeri gelir bir pencere olur güneşe açılan gözünüz olur, 

Bir kapı olur sizi tehlikelere karşı korur, 

Hava sıcaksa serin verir dinlendirir,

Hava soğuksa sizin üşümemeniz için kendini yakar,

Bir camiye direk olur sizin maneviyat hanenizi ayakta tutar, 

Bir tespih olur zikrinize yoldaş olur, 

Bir fırın küreği olur size ekmek verir aç kalmanızı istemez,

Bir kağnı olur ekmenize/biçmenize yardım eder, ürün verir ve ekmeği yavan yemenize gönlü razı olmaz, 

Bir sandalye olur sizi yormak istemez, 

Bir masa olur siz onu istediğiniz biçimde şekillendirmenizi, kullanmanızı sağlar. Evet ağaç buna imkân tanır, üzerinde ders de çalışabilirsiniz, yemek de yiyebilirsiniz, işlev boyutunda hangi eyleme uygunsa size en iyisini yapabileceğiniz bir ortam hazırlar. 

Yeri gelir bir ustanın elinde şekillenir ve müzik aleti olur. Sizin onu konuşturmanızı arzular. Kim bilir neler anlatır, bağırır, çağırır, çırpınır ama duyabilene işte. Anlayacağınız olur da olur. 

Ağaç yaşamın her anında hep sizinle birliktedir ve ilgi çekici olan ise; sizin onun farkında olmanızı arzulama gibi bir amacının da olmamasıdır. Hangi insan birileri için sürekli bir adım atar da göz önünde olmak, konuşulmak istemez ki? Doğa bu haliyle biz insanları emperyalist bir devlet olarak görse yeridir. Evet birçok yönümüzle ona karşı emperyalistiz aslında hepimiz. Neticede “Kullan-at” düşünce yapısı emperyalizm öğretilerinin başında gelir. Hayat devam eder, yaşlanırsınız ayakta duracak haliniz kalmaz, belki size bakacak bir eş, dost, akrabanız bile kalmayabilir ancak ağaç yine çıkar gelir yanı başınıza siz ayakta bile zor durabilirken o size bir baston olarak destek, bir yol arkadaşınız olur onu kullanır ondan destek alır yolunuza onunla devam edersiniz. Bir gün gelir ve artık yolun sonudur herkesle vedalaşma vaktinizdir. Dört kollu bir bineğiniz vardır sizi ağacın anavatanına defnetmeye doğru götürürler. Yine yol arkadaşınızdır, serüveninizi onunla başlar onunla bitirirsiniz. Varsa eğer geride kalanlarınız bitap düşmüş, takatsiz bir haldeyken sizin taşınabilmeniz için dallanır budaklanır ve dört kol verir sizi taşıyanların işini kolaylaştırır. Çıkarılırsınız tabuttan ve mezarcı tarafından göğüs hizasına kadar eşilen eni 1, boyu ise 2 metre olan bir çukura yerleştirileceksinizdir, bedeninizin hanesi artık burasıdır. 

Ağacın yol arkadaşlığı bitti mi? Elbette hayır. Toprağınızı üzerinize örtmeden ağaç “Durun” der. “Bunca yıllık yol arkadaşımı bensiz bu çukura gömemezsiniz” mertek olur toprak altında dahi sizi yalnız bırakmaz. Cansız bedeninizin bağrında paralel bir şekilde uzatılmış ağaçlarla uyumaya başlarsınız. Geride kalanlarınızın sizin tekrar uyandırılacağınız güne kadar ev sahipliğini yapacağınız bu haneyi kaybetmemeleri için ağaç yine iş başındadır. Cinsiyetiniz erkek ise kafa şeklini andıran yuvarlıkta, cinsiyetiniz kadın ise üçgen bir tahta parçası biçilerek toprağınıza gömülür. Anlayacağınız doğumla birlikte başlayan bu serüven öldükten sonra da devam eder. Karşılık beklemez, anılmak istemez, biraz su biraz güneş gördüğü takdirde yaşamını devam ettirir ve size tanımı güç olan bir fedakârlık sunar. 

Söyledik ya bizler doğaya karşı katı görüşlü bir emperyalist gibi davranırız. Sadece tüketmek, kullanıp atmak ve unutmak bu muazzam fedakârlık serüvenini yok edecektir. Nasıl ki bir insanı eğitirken ona bir katkı sağlamadan bir işlev bekleyemiyorsak doğa için de bir adım atmadan ondan bir şeyler gerçekleştirmesini bekleyemeyiz. Ne zaman adım atacağız? Son bir ağaç kalınca bu ağacın hangimiz için yaşadığı kavgasına girdiğimizde mi? Hadi başlayalım o zaman. 

Yazar
Adem KARACA

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen