Liyakat 

Nilgün DAĞ

Liyakat, ülkemizde eğitimden adli sisteme, tarımdan basına, kamu yönetiminden siyasete kadar hemen her alanda yaşanan sorunların muhatabı olarak karşımıza çıkan bir olgudur. “Hamil-i kart yakınımdır” anlayışını gördüğümüz her yerde sarıldığımız bir kavramdır. İşe alımlar ve yükseltmeler ehliyet ve yetkinliğin muktezası değil de sadakatin mükâfatı olduğunda tartışmaya açtığımız bir konudur. Meslekler, makamlar ve rütbeler, o işe uygun olmayan kişiler tarafından doldurulduğunda ise anlamlı ve gerekli bulduğumuz bir şeydir. Bazen deprem felaketi sonrasındaki enkazdır liyakat, bazense bir tren kazasında geride kalandır. Bazen köprüdeki gerdirme halatını koparan malzeme, tasarım veya üretim hatasıdır. Bazen de maden kazalarında kader olarak addedilen şeydir. Ama her daim sıkça görmezden gelinen; yozlaşma, çürüme ve çöküşe neden teşkil eden ve bunlardan kurtuluşun da panzehiri ve reçetesi olarak görülen bir meseledir. Ve bizi milletçe kahreden hemen her döneme has içtimai hastalığımızdır. Asgari 250 yıldır çözemediğimiz bir sorundur. 

Liyakat suiistimali mühim bir meseledir. Tesiri, geleceğe ve bir milletin kaderine intikal edecek kadar da büyük çaplıdır. Liyakatin olmadığı yerde emanet zayi olur. Liyakat noksanlığı, toplumsal ölçekte iki büyük afete sebebiyet verir: “Kayırmacılık” ve “torpil”. Bu iki afet, güven duygusunu zedeleyerek adaleti bozar ve ahlâkı kirletir. Hakikatli insan olmanın imkânını yok eder. Savurganlığın sonu gelmez. “Benim olan”, “benden olan”, “benimle beraber olan” üzerinden geliştirilen bir meşruiyet alanı ortaya çıkarır. Etik, sınıfsal ve ideolojik kutuplaşmayı yaratır. Medeniyetin veya kültürüün fikir, his ve eylem cephesini zayıflatır. Liyakat ile tabîyet arasına sıkışıp kalmış sağlıksız bir devlet ve demokrasi kültürü yeşertir. Kurumsallık yerine ikâme olmuş bir “ben” duygusunu öne çıkartır. Netice itibarıyla topluluktan topluma, benlikten biz’e, kişilikten kimliğe geçişin önünü keser. 

Ahmet Yesevî, İslâm Medeniyeti için taşıyıcı, Türk kültürü içinse kurucu metin olan Divan-ı Hikmet’te yalgan ortam betimlemesi yapar[1]. Yalgan bir ortam adaletin yok olduğu, edep ve haya’nın kaybolduğu, vefanın yitip gittiği, hatrın kalmadığı, belaların çoğaldığı, haksızlığın tutulduğu, haklının işlerinin batıl kılındığı, hoş geldin deyicilerin -yani yağcıların- bilgin/âlim olduğu [âmiyane tabirle ayakların baş olduğu] bir ortamdır. Bu ortamdan kurtulmanın tek yolu, Yesevî’ye göre “aşık olmak[2], doğru/sadık olmak ve lâyık olmak”tır. Yani ihlâslı, samimi ve dürüst olmaktır. Yalgan bir toplumdan aşık-sadık-lâyık bir topluma geçişin pek çok yolu vardır. Yesevî’ye göre bunun en temel yolu, “özlük/kendilik bilinci”dir. İnsanın her türlü eylemine ve işine özünün, bir yakaza[3]ve uyanıklık hâlinin eşlik etmesidir[4]. Kendiyle hemhal olmayan ve hâlleşmeyen, kendiyle hesaplaşmayan, kendi nefsiyle vuruşmayan, Hû testeresiyle nefsini biçmeyen insanın eylemlerine bilinç eşlik etmez. Özlük/kendilik bilinci, eğitim-öğretim ve talim-terbiye gibi dış bir müdahaleyle gerçekleştirilebilse de Yesevî’ye göre kendilik kuyusu taşıma suyla dolmaz. Kendilik bilincinin oluşması elbette kolay değildir. Hele ki eğitim sistemi ferdiyet kazandırmayan; kurumsal işleyişi ferdiyetin oluşmasına izin vermeyen; toplumsal hayatı ferdiyeti olan insanı kabul etmeyen bir ülkede daha da zordur. Kutsalı bol ve çok olan; değer bağımlı/merkezli bir dil kullanan; “aksiyonu çok, teorisi yok” bir sosyolojide kendilik bilincini içselleştirmek oldukça zordur, der Fazlıoğlu[5]

Şöyle de bir hakikat var ki; liyakat tek başına bir şey ifade etmez. Bir işin tekniğine haiz olmak, nasıl yapılacağına ve uygulanacağına hâkim olmak, yani o iş için biçilmiş kaftan olmak yeterli değildir. Ahlâk’sız bir liyakat tanımı eksiktir. Alatlı’nın da dediği gibi Mecelle’nin tarif ettiği hakim ya da Kutadgu Bilig’te tariflenen bey ve devlet ricali salt ehliyet ve yetkinlikte bulunamaz. Çünkü liyakat, sadece hiyerarşik konumla ilgili bir mesele değildir.

İnsana dair bir perspektif geliştirip insanı değiştiremezsek insan hâli hazırdaki mevcudu pratize edecek; adalet ve liyakat meselesi daha uzun yıllar sorun olmaya devam edecektir. Adalet Farabî’nin[6]de dediği gibi hak, liyakat ve payın işlediği yerde olur. Bu denge bozulduğunda adaletsizlik baş gösterir. Farabî’ye göre hak ilke edinilmeli; her şey ve herkes liyakatine göre pay almalı, herkese ve her şeye liyakatine göre pay vermelidir. Liyakat ve ussallık miktarının ciddi ölçüde azalma gösterdiği ülkemizde, Farabî’nin hak-liyakat-pay düsturunu ilkemiz; Aydemir Cildekî’nin “ayık olmak, dik durmak, yol almak” terkibini ise hareket noktamız olarak benimsemek durumundayız…

 

Dipnotlar 

[1]“Yalgan” dediği sahtelik, riya, yalan, yalancılık içindeki toplumsal atmosferdir. Bir de bunun karşısında ihlâs, samimiyet, ışk, sıdk, liyâkat ile betimlediği bir toplum vardır.

[2]“Her ne eylersen aşk ile eyle”. “Aşksız insan kişi değildir”. “Işksız kulluk taharetsiz yaşamaya benzer”. “Işk kalbin taharetidir, ahlâk ise aklın taharetidir”…

[3]Ayık olmak, ayırdına varmak demektir. Gafletten sıyrılmak; her şeye her şey ile şuur kesilmektir. Ayık olmak dik durmak için şarttır. [Aydemir Cildekî’nin terkibindeki iki aşama: Ayık olmak ve dik durmaktır.] 

[4]Bu bilinç hâli insanı dertlendirerek yapılır, der Yesevî. Buradaki dert geçim derdi, siyaset derdi, makam-mevki derdi değildir. İnsanın doğrudan anlamına taallûk eden metafizik bir derttir. Kişinin kendisiyle ilgili muhasebesi ve sorgulamasıdır. 

[5]Bu paragraftaki bilgiler, Ahmed Yesevî Üniversitesi’nin UNESCO Hoca Ahmet Yesevi Yılı anısına düzenlediği “Divan-ı Hikmet Sohbetleri”nin dördüncüsüne konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun “Hakikatli ve Siyasetli İnsan Olmanın İmkânı: Işk, Sıdk ve Liyakât Kavramları Açısından Bir Modelleme Denemesi” başlıklı sunumundan istifade edilerek yazılmıştır. 

[6]Farabî, erdemleri ahlâkî ve aklî olarak ikiye ayırmıştır. Hikmet, akıl, akıllılık, zekâ ve anlayış mükemmelliği aklî erdemleri; hikmet, iffet, yiğitlik ve adalet ahlâkî erdemleri oluşturmaktadır. Aklî erdemler zamana ve mekâna göre değişen erdemlerdir. 

Yazar
Nilgün DAĞ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen