Bakmak ve Görmek

Nilgün DAĞ

Bakmak ve görmek’in bilmecesi çok: Görmek, algının mı kaynağıdır yoksa sonucun mu muamma. Görüş mü bakışın, bakış mı görüşün mutemedidir bilinmez. Düşüncesiz bir görüş var mıdır ya da görüşün bir düşüncesi olabilir mi meçhul. Göze görmeyi öğreten bakış mıdır, görenler görmeyenlerden daha mı az kördür, bakışın bir algısı ve hissi var mıdır müphem…

“Görmek” ve “bakmak” üzerine öğrenmemiz gereken çok şey var. Kati olan bu!… 

Rakamlara bakmak…

Doğu medeniyetinin insanlığa en büyük armağanlarından biri,sıfırdır. Basamak kavramı ve onluk sistemle doğmuştur. Hiçbir açıya sahip olmadığı için imi yuvarlıktır. Hiçliktir. Boşluktur. Sayılar çoğalabilmek için ona muhtaçtır. O ise, bir mânâya kavuşabilmek için başka bir rakamın yanına eklemlenmelidir… 

Bir’e gelince… Sıfır gibi yokluk değildir; ama iki gibi de çokluk belirtmez. Hiçliği bozar, teki çok-yoku var eder. Tek olduğundan adetlenemez. Benzersizi tanımlar. Başlangıcı ifade eder. En zengin kavramdır. Ama etkisizdir. Onunla çarpılan ve bölünen yine kendine döner… 

İkiise, çift görür. Kendini hep bir yol ayrımında bulur. Bir’in Tanrısal mükemmelliği ve görkemi iki’de yoktur. İki’de dağılma, parçalanma ve bölünme vardır. Ve Arapça’da çoğul değil, tesniyedir…

Üç, bir seçim özgürlüğü getirir. Birçok şey onunla mitolojik bir anlam kazanır. İki ile ortaya çıkan düalizm üçile son bulur… 

Periyodik Tablo’da âlemi görmek…

Cıva, uçucu bir elementtir. Solunması hâlinde sinir sistemini aşındıran ve beyin fonksiyonlarını bozan toksik bir maddedir. Saçıldı mı her yere yayılır. Helyumise, saf bir elementtir. Kimyasal yollarla parçalanamaz ya da değiştirilemez. Başka atomlarla ilişkiye girmez. Asla kararsızlığa düşmez. Atmosferde az miktarda bulunur. Üstelik de soy gazdır. Atmosferde en bol miktarda olan element ise hidrojendir. Renksiz, kokusuz, hafif ve yanıcıdır. Yola getirilmesi de oldukça güçtür. Bir de oksijenvardır. Yaşam kaynağı, korozyon nedenidir. Renksiz, kokusuz ve fakat yakıcıdır. Galyumise kolaylıkla şekle girebilen, avuç içi sıcaklığında eriyen yumuşak bir elementtir… 

Tarihe mal olmuş önemli şahsiyetleri, sosyolojik hadiseleri, psikolojik vakaları, siyasi figürleri, romanların veya filmlerin ana karakterlerini, toplumun kanaat önderlerini, fevkalbeşerlerini, numune-i imtisal olan insanlarını… bu tablodaki elementlerle kodlamak olasıdır. Çünkü bu tablo, bilimsel bir başarı olmasının ötesinde özlü ve gizemli bir hikâyedir. İnsanlığın hatta kâinatın tarihçesidir. İnsanın kendisiyle, evrenle ve dünyaya olan ilişkisini anlatan zengin bir metindir. Hatta Tanrıyı, evreni, insanı ve hayatı kavramak isteyenler için bir başucu eseridir!…

İnsan’a bakmak, Diyalektik’in yasalarını görmek…

Diyalektiğin tüm yasaları, insanın varlık yelpazesinin en müşahhas ifadesi sanki. Birinci yasa, hareket! İnsan, mânen ve maddeten sürekli olarak biçimlenir. Durmaksızın doğar ve ölür, var’ır ve ol’ur, bil’ir ve bul’ur. Bütünlük, ikinci yasa! İnsan parça parça izaha gelmez, cüz cüz okunmaz. Üçüncü yasa, çelişki! İnsan, kutupsal bir varlıktır. Karşıtlar mücadelesinde bir olmaklık yolcusudur. Değişim ise son yasa ve gizli nüve! İnsan tek yönde ve tek istikamette değişmez. Fikri, hissi, fiili açıdan durmaksızın mayalanır. 

Yazar
Nilgün DAĞ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen