Her Şeye Bir Şablonumuz Var

Kenan EROĞLU

Odgurmuş (2): Bazen çok karamsar davranırız. Karamsarlıkta öyle bir noktaya geliriz ki herkes, her şey bizim aleyhimize ve çevremizdeki herkes bize sanki düşman gibidir. Bu gibi karamsarlığı meslek haline getirmiş insanlara bu karamsarlıklarının sebepleri sorulduğunda ise neden sorunun cevabını vermezler de, kalıp haline gelmiş cevaplar verirler.

Ögdülmüş (1): Evet kardeşim çok haklısın. Karamsar insan için işlerin illa kötü gitmesi gerekmez. O her zaman olumsuz bir sebep bulur.

Mesela:

Balkanlarda bir karınca kımıldasa,

“Balkanlarda durum vahim ve iyiye gitmiyor” derler.

Arap topraklarında bir deve hapşırıp tökezlese,

“Biz demedik mi zaten Araplar bizi arkadan vurdu, hepsi petrol zengini ABD’nin uşağı-kuklası.

‘Ne Arap’ın yüzü ne Şam’ın şekeri’.” Derler.

Özbekistan’da bir maçta kavga çıksa ve maçta bir TC vatandaşı yaralansa,

“Biz demedik mi Türki Cumhuriyetlerinde işler kötüye gidiyor.  Bizimle ilişkiyi kestiler,  dış politikamız yanlış yolda.

Hep sıfır sorun diyerek hayal âleminde geziyorduk, sürekli hata yapıyoruz.

Çevremizde sorunlu olmadığımız bir tek komşumuz yok. Herkesle kavgalıyız, problemliyiz.”

Derler.

Sinek vızıldasa,  “baştakiler yanlış yapıyor. İleriyi göremiyor, ehil insanları iş başına getirmiyor.” Diye bakarız.

“Silahlı kuvvetlerimiz zaten bitik, moral olarak çökmüş,  Allah muhafaza bir savaş çıksa işimiz Allah’a kalmış” derler.

Dikkat ediyor musunuz tüm cümleler birer şablon ve bu cümleler papağan gibi hep tekrarlanır durur.

Sorulan soru karşısında bir fikir hareketine katılmış, taraftar olmuş bir kişi ya da kişiler soruya sorulduğu şekilde değil de önceden meydana getirdiği çeşitli şablonlara göre cevaplar veriyorlar demiştik. Misal verecek olursak: “Bir memleket meselesi, dış politika meselesi,  sanat konusu,  eğitim meselesi hakkında ne düşünüyorsun“. Denilse O kişi konunun gerektirdiği gibi ve o konunun dışına taşmadan hemen cevap vermiyor, önceden edindiği bilgiler, “ideolojik bakış” ve oluşturulup hazırlanan“şablon”ları kullanıyorlar.

Sanki ellerinin altında her konuya önceden hazırlanmış yüzlerce “şablon-cevap” var, hangisi lazımsa çıkarıp servis ediyorlar..

Konu; karşısında olunan iktidarın lehine olacak ise hemen olumsuz ve karamsar cümleler sıralamaya konuluyor. Buna karşılık kendi parti ve lideri yanı sıra iktidarda sevdiği parti varsa bu kez de olumlu cevap şablonları sıralanıyor.

Yani taraftar olan kişi, güzeli güzel olduğu için değil, güzel olmayanı da çirkin olduğu için güzel-çirkin demiyor, içinde bulunduğu hareketin durum ve ortamına göre değerlendirme yapıyor.

O zaman da iyi olan şeye kötü, kötü olan şeye de iyi diyebiliyoruz. Böylece iyi, güzel, çirkin, kötü kavramları anlamlarını yitiriyor. Birine göre çok iyi olan bir icraat, bir davranış bir diğerine göre tamamen olumsuz alarak değerlendiriliyor.

Odgurmuş: Yani yapılan iyi icraatı da, kötü icraatı da karşısında veya yanında olduğumuz iktidarda bulunan partiye olan tavrımıza göre mi belirleniyor?

Ögdülmüş: Evet tam da öyle davranıyor ve öyle hareket ediliyor. Sevilen insanların da yanlış yapabileceği, sevmediğimiz insanların da iyi şeyler yapabileceği düşünülmüyor toptancı davranarak reddediliyor veya kabul ediliyor.

Yapılan herhangi bir hizmet ve doğrulara bakış konusunda da insanlar farklı görüş sergiliyorlar.

“Belediye çöpleri zamanında topluyor mu” diye sorulsa, soru sorulan kişi belediyenin hangi partide olduğuna göre cevap veriyor. Hâlbuki burada konu olan şey çöplerin toplanması ya da toplanmamasıdır.

Belediye CHP’li ise, CHP’liler belediyenin her işini övüyor. Başarılı buluyor. Diğer görüşteki vatandaşlar ise belediyeyi toptan başarısız buluyor eleştiriyor.

Aynı durum diğer parti için de geçerli. Belediye iktidar partisine mensupsa, soru sorulan kişi o partiye karşıysa belediyenin tüm hizmetlerini eleştiriyor. Yapılan iyi faydalı ve önemli işler bile alaya alıp önemsizleştiriliyor.

Tabii bu kişiler kendi açılarından haklı da olabilirler. Buna gerekçeleri de vardır.

Ne yapsın bu insanlar?

Her konuya eleştiri getiren içinde bulundukları parti, dernek, sosyal gurup ve fikir hareketi bir türlü iktidar olamadığı gibi bir türlü etkili olamıyor, demokratik yollardan bir türlü önemli bir başarı elde edemiyor. Bu yüzden bu insanların karamsar olmakta, geleceğe ümitsizce bakmakta her zaman hakları vardır.(!)

Zaten, büyüklerimiz yıllardan beri hep sanki karamsarlığımızı artırmak için tekerleme halinde hep hatırlatmazlar mıydı?

“Türkiye’nin, üç yanı denizlerle ve dört bir yanı düşmanlarla çevrilidir.”  diye.

Odgurmuş: Yani bu olumsuzluk ve karamsarlık zaman içinde oluştu ve büyüklerimiz tarafından hep şırınga edildi mi demek istiyorsunuz. Yani efendim Türkiye’nin üç tarafı denizlerle ve dört tarafı düşmanlarla çevrili değil mi?

Ögdülmüş: Elbette Türkiye’nin üç tarafı denizlerle çevrili fakat dört tarafımızın düşmanlarla çevrili olduğu konusu biraz su götürür gibidir. Tek parti döneminin ünlü vecizelerinden birisi olan bu tekerlemeyi dile getirenler hem kendi dönemleri için, hem de bizim için, bu günler ve gelecekteki her günler için söylemişlerdir.

Bu paranoya tek parti döneminin paranoyasıdır ve yıllarca insanımız bununla korkutulmuştur. Ama olsun, bu gün de gelecekte de “Türkiye’nin dört bir yanı düşmanlarla çevrili” diyerek bu düşünceyi savunanlar bulunacak ve karamsarlığımız devam edecektir.

Ama işin garibi nedir biliyor musun Odgurmuş kardeşim.

Odgurmuş: Nedir?

Ögdülmüş: Bu paranoyadan en az etkilenmesi gereken insanlar; “neden böyle bir fikir geliştirildi, o gün iş başında olan kimseler neden böylesine bir fikri gerçekmiş gibi sürekli tekrarladılar” diye düşünmeden, tefekkür etmeden, akıl ve mantık süzgecinden geçirmeden kabullenme yoluna gittiler. Milli şuur sahibi insanlar daha dikkatli olması gerekirken bu durumdan onlarda etkileniyor karamsarlığa düşüyorlar.

Bir fikir hareketi içerisinde, Akıl tutulması denen şey herhalde bu şekilde oluyor. Bir şey aynı zamanda hem iyi hem kötü ve herkes düşman görülüyor.

Esasında insanlar birey olarak başarısızlıklarını başkalarını suçlayarak örtmeye çalışıyorlar.

Fakat unutmamalıyız ki, bizim lügatimizde karamsarlık olmaması lazımdır. Biz Türk milleti olarak, ne ümitsiz zamanlar yaşadık. Ne badireler atlattık. Ergenekon’da 400 sene durduk yine çıktık. Birinci Dünya savaşını, Balkan savaşını yaşadık Çanakkale savaşlarını yaşadık. O günkü aydınlarımız ve okumuşlarımız bu günkü okumuşlarımız kadar karamsarlığa kapılmadılar. Çünkü onların inançları sağlamdı. Öldü bitti,  bölündü parçalandı denilen Osmanlı’nın son subayları ve zabitleri, o yenilmez askerler-aydınlar Türk milleti ile bütünleşerek Milli Mücadeleyi yaptılar ve yenilgiyi asla kabul etmediler.  Ümitsizliğe düşmediler. En ümitsiz olunan zaman da bile mücadeleden geri durmadılar.

Bu günkü nesiller bilgisiz, gayesiz, inancı zayıf, idealsiz ve hedefsiz olduğu için hemen ümitsizliğe kapılıyorlar. Türk Milletinin büyüklüğüne ve tarihte yaptıklarına bakmayanlar,  karamsar ve ümitsiz olmaktan kurtulamazlar.

………..

Ögdülmiş (1): Akıl – Ululuk

Odgurmış (2): Kanaat – Akıbet – Afiyet

Kadim Kitabımız olan “Kutadgubilig” de geçen iki şahsiyet.

Yazar
Kenan EROĞLU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen