Etimolojiye Bir Parantez Açmak…

Nilgün DAĞ

Kelimelerin semantik açılımlarına, imâlarına, zaman içindeki biçimlenişlerine, zamanla olan bağlarına, bireysel ve toplumsal algılar üzerindeki tesirine… aşkî bir alâkam var. Bu nedenle bu hafta, etimolojiye bir parantez açmak gerektiğini düşündüm. Kelimelerin etimolojik izlerini sürerek arkeolojisini yapmak, membaına ulaşarak doğumlarına tanıklık etmek ve biraz da kök bilgisi üzerinden kelimelere nazil olan mânâyı yakalamak istedim. 

Türkçede üzerinde bulunan bir işten el çekmek anlamında kullandığımız istifa sözcüğü, Arapça “afv” kökünden türemiş olup af dilemek/affını istemek mânâsı taşır. Bu bağlamda istifa bildirimlerinde görevden affın istenmesi yersiz değildir. Dekan sözcüğünün Fransızca karşılığı “doyen”, yani duayen’dir. Latincede dekan yerine “en az on keşiş veya rahibin başındaki din adamı” anlamına gelen “dezenier” kelimesi kullanılır. Latincede deka, “on” demektir. Dekan, dekametre ve desimetrede olduğu gibi “on sayısı” ile ilgilidir. Hatta kabaca “onbaşı” demektir. Rektör ise, Latince “regere, rect” [doğrultmak, yönetmek] fiiline gelen “-or” sonekiyle husule gelmiş bir sözcüktür; yöneten, yön veren, yön eden, bir yöne taşıyan demektir. Muayene sözcüğünün Arapça kökü ise “ayn”dır [göz]; gözle belirleme mânâsına gelir. “Sadr” [göğüs/sine] ile “azam” [en büyük] sözcüklerinin birleşmesinden oluşan sadrazam ise “büyük göğüs” demek olup devletin ezasını, cefasını göğüslemeye gelmiş adamı imler. Yemin, Arapçada bir mekân zarfı olup “sağ taraf/yön” demektir. Bu bağlamda sağ elin yemine zemin teşkil etmesi, anlaşma sırasında taraflarca sağ elin musafaha edilmesi/birbiriyle buluşturulması sebepsiz değildir. Zulüm, Arapçada “zlm”den gelir ve bir şeyin yerini değiştirmek, yerinden etmek, o şeye konumunun dışında bir konum vermek demektir. Sevda ise, Arapçada “siyah/kara” rengi anlatan “esved” sözcüğünün müennes formudur ve mânâ olarak açılımlarından biri “siyah/kara [safra]”dır. Ki kara safra, Yunanca’da melankoli sözcüğünün karşılığıdır. Sevda, insan mizacına etki eden dört sıvıdan biridir. Bu sıvının az veya çok oluşu insanın dengesini bozarak hastalanmasına neden olur. Antikçağda ve Ortaçağda, insanın biyolojik, psikolojik ve ahlâkî dünyasını etkilediği kabul edilen dört usâre [kan (demevî), balgam (balgamî), safra (safravî), sevda (sevdavî)] vardır. Ahlât-ı erbaa [dört hılt] olarak adlandırılan bu dört hılt, her insanda kişiye özel bir denge oluşturur ve tüm mizaca tesir eder. Bu dört sıvı içerisinde en çok konu edileninin sevdaî mizaç olması hiç de şaşırtıcı değildir. Çünkü sevda, kalpten neşet eder ve bütün duyulara saldırır…

Kelimeler dünyayla temasımızı ve ilişkimizi kuran-biçimlendiren ve dünyaya bakışımızı güzelleştiren nimetlerdir. Onlara yakından baktıkça hem dünyayla hem de kendimizle olan ilişkimiz değişecektir. Kelimelere karıştığınız günler dilerim… 

Bazen…

Bazen hayatta güzel bir tesadüf olur; ancak kıymeti bilinmez. Çünkü bazılarının düzgün bir insan olma kapasitesi sınırlıdır. Böyle zamanlarda ne zaman bir şeyler yazmaya kalksam, aklımdan tek bir kelime geçer: Baht! Bir sonraki adım yoktur artık!… 

Bazen de bir neşeye tesadüf etmek, bir kere de bir şeye vukuundan evvel sevinmek isterim. Kaderim izin vermediğinden şansımın gücü yetmez. Böyle anlarda ya nostaljiye kaçarım ya da her şeyden müstağni olurum…

Bazı zamanlarsa kendi dünyamdan başka bir yaşam dünyasına bakarım. Sonunda her canlıda bir patoloji vardır diyerek daha sağlıklı bir varoluşa evrilirim…

Her daim sevdiklerime değil, bildiklerime sarılırım. Tüm sorun, sıkıntı ve dertlerden tek çıkışın içinden geçmek olduğunu bilir ve bu tecrübeden güç devşiririm… 

Herkese iyi haftalar…

Yazar
Nilgün DAĞ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen