Cezeri’den Aziz Sancar’a Türk Gençliğinin Ufku

Metin SAVAŞ

Gençlik söz konusu edildiğinde, doğru yanlış bütün düşünceleri ele alırken, gerçekçiliği de göz ardı etmemek gerekiyor. Gerçek şudur ki toplumdaki gençlerin farklı eğilimleri bulunmaktadır. Bir diğer gerçek ise, ne kadar çaba gösterirsek gösterelim, toplumdaki gençliğin bütününü kendi ülkülerimize kazanamayız. Fakat bu yalın gerçeklik bizleri karamsarlığa ve umutsuzluğa sürüklemeyecektir. Aslında herkes gençliği kazanmak ve kurtarmak istiyor. Herkes kendi davasını doğru bildiği için toplumdaki gençlerin her biri kazanılmaya aday görülür ve kurtarılmaya da muhtaç kabul edilirler. Bir başka gerçeklik ise şudur ki, davaya kazanılmış az sayıdaki gençle büyük işler başarmanın mümkün olduğudur. Bundan şunu kastediyoruz; sayıya bakmayacağız, etrafımızda toplayabildiğimiz gençlerin niceliğinden ziyade niteliklerine kenetleneceğiz. Kalabalık olmak tabii ki önemlidir ama başıboş bir kalabalık (bu ifadeyle kuru kalabalığı kastediyorum) dava için yüktür. Pek çok defalar söylemişimdir: Her alanda bin genç yetiştirebilirsek bu iktidar demektir. Siyasi iktidar ancak kültürel iktidarla mümkün olabilir. Kültür her şeydir. Aynı nesilden gençleri sahiplenip işleyerek 1000 bilim adamı yetiştirmek, 1000 sanatçı yetiştirmek, 1000 bürokrat yetiştirmek ve hatta 1000 işadamı yetiştirmek o toplumun gidişatını değiştirmek demektir. Haliyle bu her alandaki 1000’er genç rastgele seçilmeyecektir. Onlar en iyiler olacaktır. Bu en iyiler domino taşı etkisiyle toplumun bütününe yön vereceklerdir.

Aynı nesilden 1000 bilim adamı dediğimizde uzay fiziğinden arkeolojiye, sosyolojiden psikolojiye ve ilahiyata bütün bilim dallarını düşünmemiz gerekiyor. 1000 sanatçı dediğimizde bestekârdan ressama, yazardan heykeltıraşa yine bütün sanat dallarını kapsayıcı bir ufuk lâzımdır. 1000 bürokrat dediğimizde ise diplomatından politikacısına, ekonomistinden mülkiyelisine yine geniş bir yelpazede ülkenin kaderine ivme kazandırabilecek yüksek zekâları kastediyoruz. Bu yüksek zekâların dâhi olmaları gerekmiyor. Zihin çalıştıkça açılır. İşleyen demir paslanmaz ve çalıştırılmayan zekâlar gün geçtikçe körelir. İşte bizler fedakârca çalışmayı göze alabilecek, yılmayacak, kendilerinden fazla olarak davayı düşünebilecek bir seçkin gençlik tayfası yetiştirebilmeliyiz. Dehâların gelmesini beklersek çok zaman kaybederiz. Türk milletine dur durak bilmeksizin zekâlarını işletecek seçkin bir gençlik kadrosu gerekmektedir. Ocaklarımızdaki ve derneklerimizdeki gençlerin sayısı bir avuçtan biraz fazla olabilir. Fakat bu bir avuçluk kadro koskoca bir milletin tâlihini değiştirebilir. Toplumdaki bütün gençlerden aynı heyecanı beklemek hayalciliktir. Bununla birlikte birkaç bin iyi yetiştirilmiş genç ileride kilit noktalara konuşlandıklarında diğer bütün gençleri özendirici duruma yükselirler. Mesela Aziz Sancar özendirici bir karakterdir. Şimdi artık pek çok gencimiz “Ben de onun gibi olabilirim,” demeye koyulmuştur. Biz gençlerimize hep geçmişi gösterdik, geçmişimizdeki dava adamlarını işaret ettik. Tabii ki geçmişimiz gücümüzdür ama o geçmişteki büyük adamlar sadece kitaplarda ve konferans salonlarındaki konuşmalarda gençliğin karşısına çıkıyorlar. Onlar bugünün gençliğinin göremedikleri efsanevi kimselerdir. Oysaki Aziz Sancar kanlı canlı bir dava adamı olarak bugünün gençliğinin gözleri önünde durmaktadır. Demek ki Aziz Sancar gibilerin çoğalmasını sağlayacak esaslı bir hamleye ihtiyacımız var. Bu milletin bugünkü gençliğinden Oktay Sinanoğlu gibi, Aziz Sancar gibi 1000 bilim adamı yetiştirmemiz ütopya değildir. Bu bin kişinin her biri Nobel almayacak ama her biri parmakla gösterilen çalışmalara soyunacak.

Bu gençler yeni zamanların Mehmet Akifleri, Nihal Atsızları, Erol Güngörleri ve Halil İnalcıkları olacaklar. Nurettin Topçu Yarınki Türkiyeadlı kitabında bakınız ne diyor: “Dünyamızda günlük hayatını sadece saadet ekmeğine banarak yaşayan milletler, idealsiz milletler, Avrupalının ancak tekniğini memleketlerine sokabilmiş olabilen milletlerdir. Onlar, büyük milletlerin ızdıraplarının değil, saadetlerinin sırrını araştıranlardır. Onlar, büyük milletlerin ızdıraplı emeğine değil, göz kamaştırıcı eserine düşkündürler.”

Topçu bununla şekilciliği kastediyor. Avrupalının göz kamaştırıcı eserine düşkünlük nedir? Bugünlerimiz için söylersek, mesela cep telefonudur. Bizler onların emeğine ter dökmeden ortak oluyoruz, hazıra konuyoruz, onlar cep telefonunu tasarlayabilecek konuma nasıl ulaşmışlardır pek de merak etmiyor ve yeterince umursamıyoruz.

Batılılar evet teknolojide bugün için çok ileridedirler fakat onları bu duruma sürükleyen şartları bizim kavramamız gerekiyor. Bu konuda çok şeyler söylenebilirse de, Batılının birkaç asır boyunca çok fazla çalışarak şimdiki durumuna yükseldiği apaçık ortadadır. Tabii burada hemen şöyle bir itiraz geliyor: Efendim, Batılılar dünyayı birkaç yüzyıl sömürerek şimdiki durumlarına gelebilmişlerdir! Bu söylem şeksiz şüphesiz doğru olmakla beraber Batılıların birkaç asır müddetle çok fazla çalıştıkları gerçeğini değiştirmiyor. Biz Türkler şu karşılığı verebilmeliyiz: Avrupa, dünyayı iliklerine kadar sömürerek başarmıştır. Biz Türkler ve Müslümanlar ise insanlığı sömürmeksizin başarıya ulaşılabileceğini bütün dünyaya göstereceğiz!

Türk gençliğinin mukaddes hedefi bu olmalıdır. Pis Avrupa veya Kahrolsun Masonlar diyerek, nutuk çekerek ve slogan atarak bir yere varamadığımızı hep görüyoruz. Şu halde çene yarıştırmak yerine zekâlarımızı yarıştıracağız. Unutmayalım ki bizler Selçuklu Türkiye’sinde robot üretmiş El Cezeri gibilerin torunlarıyız. Atalarımızın bin yıl önceki kıt imkânlarla başardıklarını kendimize ders edineceğiz ve bugünün teknolojik imkânlarıyla çok daha büyük işler başarmanın peşine düşeceğiz. Ahmet Mithat Efendi Tercüman-ı Hakikatgazetesindeki yazılarından birinde şöyle der: “Ruhları daim ızdırapta çünkü fikirleri daim iştibahta (şüphede)dir.” İşte bugünün gençliği bu şüpheden sıyrılacak. Bugünün gençliği “Adamlar yapıyor kardeşim,” demeyecek. Bugünün gençliği “Eller aya biz yaya,” söylemini terk edecek. “Biz adam olmayız kardeşim,” yılgınlığını bugünün gençliği elinin tersiyle itekleyecek, kendinden şüphe etmeyi artık bırakacak ve diyecek ki: “Yedi sekiz asır önceki atalarım robot tasarlayabildiyse ben de bugün uzayı keşfe çıkabilirim!” Türk gençliği büyük düşünecek. Bir genç kendisini toplum ve dava içinde ufak bir nokta olarak görse bile aynı genç kendi varlığını Büyük Türk Milleti’nin bir organı olarak düşünüp büyük işlere soyunma cesaretini kendisine telkin edecek. Her birimiz tek tek küçük insanlarız ama Türklüğümüzün şuuruyla tek kişi değiliz. Bir bütün olduğumuza göre o bütünün büyüklüğü derecesinde ruhlarımız da büyüktür.

Bundan birkaç ay önce Yalova Alperen Ocağı’na davet edilmiştim. Benden Nihal Atsız’ın insanî yönünü anlatmamı talep etmişlerdi. Putlaştırmadan anlatmak esastır. Ocak sohbeti sonrasında Alperen Ocaklı gençlerle saatlerce ayrıca sohbet ettiğimizde gördüm ki günümüz Türk gençliğinin ufku bambaşkadır. Bu başkalığı diğer ocaklardaki ve derneklerdeki gençlerde de yakalıyorum. Bütün şehirlerimizdeki şimdiki gençlik (tabii ki okuyan, düşünen, sorgulayan, eğitimli gençlik) bizlere umut aşılıyor. Her gittiğim yerde görüyorum ki Türkiye başaracaktır. Ama haliyle nasılsa başaracağız diyerek rehavete kapılırsak çuvallamamız kaçınılmaz olur. Allah çalışana hakkını veriyor. Kur’an âyetleri bunu vurguluyor zaten. İyilik yolunda çalışana da kötülük yolunda çalışana da karşılığı veriliyor. Britanya Krallığı kötülük uğrunda çok çalışmış ve üzerinde güneşin batmadığı bir imparatorluk kurmuştur. Demek ki çalışırsanız hakkınızı alırsınız. Tembellik tutsaklıktır.

 

Yazar
Metin SAVAŞ

Metin Savaş, 1965 yılında Balıkesir’de, kalabalık ve nispeten varlıklı, klasik bir taşra ailesinin içinde doğdu. Lise eğitimini Vefa Lisesindeyken yarıda bırakarak çalışma hayatına atılmak zorunda kaldı. Babasının iş dünyas�... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen