Güzel Mâvi Tuna Mustafa Kemâl Ve Dimitrina Kovacheva – Balkan Harbi Tefrikaları

Ayşe SAMİHA

 

Sıcak bir Ağustos günü… 7 Ağustos 1966… Miti, belki de aldığı ilâçların etkisiyle bu sabah her zamânkinden daha geç uyanmıştı. Dimitrina Kovaçeva; bir zamânlar Sofya sosyetesinin göz bebeği, yardım konserlerinin vazgeçilmez piyanisti, güzel, zarif “Miti” … Henüz uzanmış vaziyette, kız kardeşi Olga yanı başında, dışarıdan Ağustos böceklerinin ortalığı koparırcasına telâşlı seslerine inat, Miti öylesine sâkin, bitkin, öylesine telâşsız…             

Olga:Nasılsın bu sabah?             

Miti:Rûyâmda Kemâl’i gördüm.           

Biraz mahcûb, biraz da suçluluk duyarcasına söylemişti bunu… Öyle ya, gönül rızâsı olmadan başkasıyla evlendirilmiş, aradan geçen 51 yılda onun adını sâdece bir kere; Sofya’ya bombalar yağarken o sağdıçlığını yaptığı samimî arkadaşı ile bir dost sohbeti esnasında:            

“Bu kadar sene geçmiş olmasına rağmen hâlâ onun ayrılığının ıztırabını çekiyorum” demişti.            

Geçen 51 yıla rağmen, Miti Kemâl’i hiç unutmamış, yüreğinden çıkarmamıştı. İşte bugün ikinci kez “Kemâl” demişti, belki de son def’a… Saklanacak, saklayacak kim kalmıştı ki… Onun Kemâl’i bu dünyâdan göç edeli çok olmuştu… Derûnunda hissettikleri Kemâl’in belki de onu yanına çağırdığıydı. Yoksa sevmekten hiç vazgeçmediği Kemâl’ine bir ân evvel kavuşmayı mı diliyordu? Yoksa böyle çeyizini, bohçasını dürmüş genç kız gibi koşa koşa gider miydi bir rûyânın peşi sıra!            

Mustafa Kemâl’i rûyâsında gören Miti o gün ölümle pençeleşmeye başlamıştı. Hâfızası da onu yalnız bırakmamış çok eskilere gidip gidip gelmişti… Tâ en başına, 1913’ün sisli bir Kasım günü Sofya’ya askerî ataşe olarak varan Mustafa Kemâl’in, o uzun boylu, yakışıklı ve Avrupâi hareketleriyle nazar-ı dikkatleri celbeden ve zamânın Fransız dergilerinde diplomasi dünyâsının en çekici ve şık adamlarından biri diye bahsedilen Mustafa Kemal’i, sanki görür gibiydi… Miti de yirmili yaşların başındaydı o zamân, o ipeksi teni ve masum yüzüyle ne güzeldi eskiden. Orta öğrenimini Sofya’da tamamlayınca hem Fransızcasını kuvvetlendirmek hem de Edebiyât öğrenimi görmek için İsviçre’ye göndermişti babası onu. Nauchatel Üniversitesi’nde temel eğitimini aldığı müzik alanında kendini geliştirmeye başlamıştı. Ne var ki Birinci Balkan Savaşı ve ardından sökün eden diğer savaşların patlak vermesiyle tâtil için geldiği Sofya’dan okuluna geri dönememişti Miti. Annesi’nin girişimiyle gönüllü hemşirelik kursunu tamamlayıp Filibe’de çalışmaya başlamışlardı. Çok güzeldi Miti. Sâkin, duygulu yapısıyla kısa zamânda Sofya sosyetesi ile kordiplomatik arasındaki yerini almıştı. Artık ablası Fani ile verdikleri oda müziği konserleri ilgi ve beğeni ile tâkib ediliyordu. Dolayısıyla tâlipleri de bir hayli sayıda olup onunla evlenmeye hazırlardı. Ama Miti’nin gözü o tâliplerin hiç birini görmedi.           

İlk tanıştıkları günü hatırladı bir ân gülümseyerek. 1914 Şubatı’nın ilk Cumartesi gecesi âile dostları Akçovlar ile gittikleri Şehir Gazinozu’nda ilk def’a olarak karşılaşmışlardı Kemâl ile. Orkestra Güzel Mâvi Tuna valsini çalıyordu ve Mustafa Kemâl Miti’yi dansa kaldırmıştı. O gece bir biri ardına valsler çalmış ve art arda dansetmişlerdi. Öyle uyumlu, öyle güzel dansetmişlerdi ki izleyen herkesi kendilerine hayrân bırakmışlardı. Nasıl unuturdu Miti bu geceyi? Gazinodan çıktıklarında lâpa lâpa kar yağıyordu ve Sofya âdetâ gelinliklere bürünmüş gibi bembeyazdı. Bu gece romantik bir aşk hikâyesinin başlangıcıydı… Bu gecenin hayâli bile Miti’nin hasta ve solgun yüzüne ışık getirmiş, gülümsetmişti solgunluğunu… Kemâl ertesi gün dâvet üzerine onlara gelmiş, babası General Kovaçev’le tanışmıştı. Onlar Balkan Savaşı’ndaki cephelerden bahsetmişler ve konuşma akşama dek uzamış olsa ve Kemâl Miti’nin piyanosunu o gün dinleyememiş olsa da ne çıkar, onu görmüştü ya!            

Hayır için verilen yardım konserleri, balolar… Bir sonraki dâvet Sofya sosyetesinin önde gelenlerinden Sultana Raço Petrov’un evindeydi. İtalyan Büyükelçisi, Alman Askerî Ataşesi, Avusturya Büyükelçisi, Fransız Askerî Ataşesi, Rus Büyükelçisi ve Türk Askerî Ataşesi Mustafa Kemal ile Kovaçevler de orada hazır idi. Miti piyanoda Chopin konserini bitirip Mâvi Tuna’ya geçmiş ve bu vals ile herkes dansa başlamıştı. Miti bu vals ile Mustafa Kemâl’e ilk dansettikleri geceyi hatırlatmak istiyordu sanki… Mustafa Kemâl, dâvetlerde genelde neş’eli olur, Türkiye’de yapılması gereken reformlardan özellikle de kadın haklarından bahseder, espirili iken birden nasıl da ciddîleşiverirdi…             

Dâvetler, balolar birbirini tâkib etmiş ve Miti ile Kemâl, Boris Parkı’nda buluşur olmuşlardı. Boris Parkı… Karlarla örtülü ağaçlar, yemek yedikleri ve bâzen çaylarını yudumladıkları o küçük lokanta, paten kaydıkları buz pateni pisti, dün gibi âyan beyân gözünde belirdi Miti’nin… 

 

Kral Ferdinand zamânında çekilmiş Boris Parkı’ndan bir kesit gösteren kartpostal.

            

Her ikisi de âşık olmuşlar ama, bir türlü söylememişlerdi… Onlar îtiraf etmeseler de gözlerden kaçmayan bu buluşmalar göze batar olmuştu… Balkan Harbi daha yeni sona ermişti, bu iki millet birbirlerine ağır kayıplar verdirmişti. Mustafa Kemâl, düşman tarafının askerî ataşesi idi. General Kovaçev’in aklından geçenler; Mustafa Kemâl “Visokata Porta” dedikleri Osmanlı Dîvanı’na Bulgar ordusu hakkında haber gönderen bir elçi idi. Miti ise birlikleri ile Çatalaca’ya kadar ilerlemiş ve buralarda başarılar kazanmış Bulgar General’in kızıydı. Üstelik Bulgar kamuoyu bu ilişkiden hoşlanmamıştı… Gözler Kemâl ile Miti’nin üzerindeydi. Bunları düşündükçe göğsünde bir ağırlık hissetti Miti. Aşklarının kabûl görmemesinin ağırlığı üzerine oturmuştu sanki.            

Birinci Balkan Harbi’nde Osmanlı yenilmiş, ikincisinde de Bulgarlar yenilmiş, mânen sarsılmışlardı. Mustafa Kemâl de düşünmüştü elbette bunları. Bildiği tek bir şey vardı, bu aşk, öyle gönül eğlendirme işi değil, dalları geleceğe uzanacak köklü bir ağaç gibi sağlam bir sevgiydi. Pek çok şey Mustafa Kemâl’in karşısındaydı. Ama o her şeyi göze alarak Miti’ye evlenme teklîf edecek, onu babasından isteyecekti…            

Sofya’da uzun ve soğuk kışların ardından bahar gelince balolar da başlardı. İşte bir Mayıs günü Bulgarlar için çok önemli olan Kiril Metodi Bayramı dolayısı ile verilecek olan kıyâfet balosunun dâvetiyesi Türk büyükelçiliğine ulaşmıştı. Bu bayramda Slav alfabesinin îcâd edilmesi yâd ediliyordu. Mustafa Kemâl, 24 Mayıs’ta bu balonun olacağını biliyor ve bu baloda hazır olacak Üçlü İttifak (İtilâf-ı Müselles) devletlerinin diplomatlarına karşı mânevî bir üstünlük sağlamak düşüncesinde idi. Mustafa Kemâl karâr vermişti, baloya Türkler’in Viyana kapılarına kadar dayandıklarını hatırlatan yeniçeri kıyâfeti ile gidecekti. Bu yarışın içinde kimler yoktu ki? Kraliyet İngilteresi, Cumhuriyet Fransası, Çarlık Rusyası, Militarist Almanya, San’atçı Avusturya’nın Sofya’daki diplomatları hızla bu yarışa hazırlanmakta idiler. Ayak sesleri gümbür gümbür yaklaşmakta olan büyük savaş için Bulgaristan kamuoyu ile siyâsî çevrelerini etkileyip onları kendi cephelerine çekmekti asıl maksat. İşte bu yüzden Mustafa Kemâl, psikolojik taaruzda buluncaktı. Türk Ataşemiliteri işte bu baloya yeniçeri kıyâfeti ile gitmeye karâr verince emireri Nuri’yi İstanbul’a, eski arkadaşı Kızanlıklı Cevat’a vaziyeti îzâh eden bir mektupla gönderdi ve kıyâfet Askerî Müze’den derhâl emânet alınarak paketlenip Sofya’ya ulaştı. 

24 Mayıs 1914 gecesi Voyennen Askeriye Kulübü seçkin misafirleri için ışıl ışıl hazırlanmıştı. Nihayet konuklar arasında tombulca Napolyon’dan, Kraliçe Marie Antoinette’e, Lady Machbeth’den, Puşkin, Maça Kızı’na kadar, târihi şahsiyetler ile edebî eserlerdeki kahramanların maskelerini kullanan elçiler ve askerî ataşeler, sanki çok yakın zamânda patlayacak Dünyâ Harbi’nden hiç haberleri yokmuş gibi, gevrek gevrek gülerek birbirlerine iltifatlar ediyorlardı.             

Bu pırıltı ve şatafat altında Miti’nin gözleri yalnızca bir kişiyi arıyordu. Nihâyet orta kapıda bir an dalgalanma olmuş ve hayrân bakışlar altında ve alkışlarla Mutafa Kemâl salona dik, mağrur ve bütün yakışıklılığı ile gelmişti. Eli yatağanının kabzasında bu sarışın yeniçeri, gözleri ışıltılar içinde nasıl da etrâfın takdîrini toplamıştı. Miti işte bu ânı ömrü boyunca unutmadı. Artık alkışlar bütün salonu kaplamıştı. Avusturya ve Almanya elçileri bu genç yeniçerinin, Mustafa Kemâl’in şahsında Türk târihinin azâmetli devirlerini, el ele vermiş olarak görüyorlardı. Sofya’daki Avrupa kordiplomatiği, bu sarışın Yeniçeri’ye bakarken, hep Türk’ün karşısında eğilip büküldükleri günleri hatırlıyorlardı. Pek neşeli ve keyifli bir gecenin nihâyetinde ödül kazanan kostümlerin açıklanacağı anons edilmişti. Miti nefesini tutmuştu âdetâ! Evvelâ mansiyon ödülleri açıklandı. Jürinin oy birliğiyle birinci seçtiği kostüm açıklandığında salon alkışlardan çınlamıştı âdetâ. Türk Ataşemiliteri Mustafa Kemâl Bey birinci seçilmişti. Öne çıkıp eğilerek herkesi selâmlayan Mustafa Kemâl’e, genç kızlar demet demet çiçekler takdîm ederler. Uğultu azalınca jüri başkanı yarışmanın birincisi şerefine orkestranın Mâvi Tuna’yı çalacağını anons eder. Teşekkür ederek salonu bir baştan bir başa geçen Mustafa Kemâl, ellerinde çiçekler ile Kovaçev’lerin yanına gelir. Güzel Miti’si karşısındadır. Kucağındaki çiçeklerden kırmızı bir gülü seçerek Miti’nin saçlarına takar. Güzel Mâvi Tuna başlar ve onlar pistte âdetâ uçuyorlardır. Ömre bedel bu gece Miti’ye Kemâl’den ayrı kaldığı yıllar boyunca hep mânevi bir destek olmuştu; hani derler ya bir ömre değer bir ân, işte öyle bir ândı bu gece.            

Miti ve âilesi vakti gelince salondan ayrılmışlar, Mustafa Kemâl de İspanyol Maslahatgüzârı’nın kolunda, dâvetten ayrılmışlardı. Neş’eli ve çakırkeyf İspanyol, Mustafa Kemâl’i bırakmayacaktı;            

“Azîzim monşer! İspanyol müziğindeki oryantal havaya bayılırım. Evimin bir odasını tam şark usûlü döşedim; minderler, sedirler. Bu kıyâfetiniz tam benim evime yakışacak bir kıyâfet. Burada bir resim çektirseniz nasıl olur?”               

O gece derhâl bir fotoğrafçı bulunarak perdelerle arka fon yapılır ve Mustafa Kemâl’in yeniçeri kıyâfetli resmi çekilir. İşte aşağıdaki resim bu resimdir.

 

 

Bâzı insanlar birlikte koskoca bir ömür geçirirler, ancak yâd edecek hâtırâlar biriktiremezler. Bazen de sâdece bir ân bir ömre bedel olur. Bu dünyâya vedâ vakti geldiğinde, Miti’nin solgun benzini gülümseten hâtıralar son ânında sökün etmiş tek tek yeniden beliriyorlardı…            

İlkbahar sona ermiş, Gazeteciler Birliği’nin düzenleyeceği bir balo ile mevsim kapanacaktı. Bu sefer hanımlar arası orijinal kıyâfet yarışması vardı programda. Vazîfesi için İstanbul’a gitmiş olan Miti’nin eniştesi ona üzeri simlerle işlenmiş Türk motifleri ve tuğrâlarla bezenmiş beyaz, ipek bir gömlek hediye almıştı. Miti bunun üzerine pembe atlastan bir cepken diktirmiş, ayağına beyaz şalvar giymiş, başına da beyaz bir örtü örtmüştü. Boynuna bir altın kolye, koluna bir bilezik takmış, alnına da gümüş bir ay-yıldız kondurmuştu. Tam bir Türk kızına benzemişti Miti ve baloya hazırdı. Gazeteciler, politikacılar ve bütün dâvetliler ile Mustafa Kemâl’in de bulunduğu balonun sonuna gelindiğinde jüri oy birliği ile Miti’nin kıyâfetini en orijinal kıyâfet olarak birinci seçmişti. Daha ne olsun, onca tebrik ve teşekkür arasında sunucunun bu gecenin birincisi ile kıyâfet balosunda birinci olan Mustafa Kemâl’i dansa dâvet ediyordu. Kader onlara muhteşem bir gece hazırlamıştı. Ancak Mustafa Kemâl o gece ilk def’a General Kovaçev’in bakışlarındaki endişeyi görmüştür.

 

             

Büyük Savaş’ın ayak sesleri daha da yakınlaşmıştır. Sırbistan durmadan silâh yığınağı yapmakta, Romanya, Yunanistan ve Bulgaristan henüz seferberlik ilân etmemiştir. Mustafa Kemâl, Bulgarlar’ın Osmanlı Devleti lehine davranmayacağı inancındadır. Bulgaristan’da da hareketlilik vardır; askerî birlikler Yunan sınırına sevk edilmekte, cephâne taşıyan araçlar hareket hâlinde, fırınlar kontrol altındadır.              

Bütün bu gelişmeler olurken Mustafa Kemâl ile Miti arasındaki sevgi bağı da her geçen gün kuvvetlenmekte, bir o kadar da nazar-ı dikkatleri celbetmektedir. Artık kulüplerde, kafelerde onları konuşmaktadırlar. Bu vaziyet Mustafa Kemâl’i rahatsız eder.             

Boris Parkı’nda buluştukları bir gün Miti’ye evlenme teklîf eder Mustafa Kemâl. Miti bu sarışın adamı seviyordu, çok fazla düşünecek bir şey yoktu ve çok mutluydu. Fakat yine de Mustafa Kemâl mevcut gerçekleri sevdiği genç kadına hatırlattı. Ondan 11 yaş büyüktü, dînî gelenekleri ve örfleri farklı bir ülkedendi ve bunlar ileride zorluk çıkarabilirdi. Onun için Miti’nin düşünmesini istiyordu Mustafa Kemâl. Miti, ne olursa olsun her şeye göğüs germeye hazırdı.            

Nihâyet Mustafa Kemâl General Kovaçev ile görüşmeye gider. Başbaşa kaldıklarında kızıyla evlenmek istediğini dile getirir Mustafa Kemâl. Baba Kovaçev karârsızdır. Elbette Miti’yi sevmektedir, bundan şüphesi yoktur. Ama bu evlenmek için yeterli değildir. Dînî ve millî farklılıklar önem arz etmektedir. Kesin bir cevap vermemiş, düşünmesi için zamâna ihtiyacı olduğunu söylemişti General.

Ne yazık ki Mustafa Kemâl’in Miti’yi babasından istemeye gittiği günlerde, Sofya Büyükelçimiz Fethi (Okyar) Bey de, âşık olduğu başka bir Bulgar generalinin kızını babasından istemiş ve aldığı cevap artık çarkları Miti ve Mustafa Kemâl için ters döndürmeye başlamıştı. Diğer General, Fethi Bey’e cevaben:
            

“Kızımı bir Türk’e vermektense kafamı keserim!”

demişti.             

Elbette bu cevap General Kovaçev’e de ulaşmıştı. Balkan Savaşı’nda Türklere karşı savaşmış iki generalden biri bu cevabı veriyorsa, Kovaçev’in cevabı da ne yazık ki farklı olamazdı, olmamalıydı. Bu olay üzerine General Kovaçev Miti’nin artık Mustafa Kemâl ile görüşmesini istemiyordu. General böylece olumsuz karârını Mustafa Kemâl’e iletir.

Hayâl kırıklığı, hüsrân… Miti’ye yazık olmuştu… Çünki General Kovaçev apar topar Miti’yi bir başkasıyla evlendirmeye karâr vermişti. Rusçuklu köklü bir aile olan Hacıyordanovlar’ın oğulları Georgi, Miti’ye münasip görülmüştü. Gelgelelim bu nişanlılık uzun sürmedi. Miti parmağındaki yüzüğü iade ettirmiş, yapamayacağını söylemişti. Yoksa sağlığından, daha da ötesi, hayâtından olacaktı.            

Mustafa Kemâl İstanbul’a döner. Osmanlı Devleti Avusturya-Macaristan ve Almanya’nın yanında Birinci Dünyâ Savaşı’na katılmıştır. Mustafa Kemâl Çanakkale Cephesi’nde tümen komutanı olur. Bulgaristan uzun bir tereddütten sonra Osmanlı Devleti ve Almanya ile aynı safta yer alır. Savaş başlayınca Mustafa Kemâl vazîfe icâbı Sofya’ya bir kez daha gider. Gözleri her yerde Miti’yi aramaktadır. Bir gün bir kahve’nin önünde General Kovaçev ile karşılaşır. Mustafa Kemâl evlenme teklîfini tekrâr eder, ama General bunu zamâna bırakmasını, şimdi ülkesine dönmesini söyler. Peki, Miti’ye vedâ etmesine izin verecek miydi?            

Miti ve Mustafa Kemâl son olarak Bulgarya Gazinosu’nda buluşurlar. Eski günler yâd edilir, savaştan konuşulur. Mustafa Kemâl Miti’nin ellerini öper ve her ne olursa olsun ömrünün sonuna kadar sevgisini kalbinde muhâfaza edeceğini söyler. Artık gitme vakti gelmiştir. Orada ayrılmaları daha uygundur. Faytona binen Mustafa Kemal’in ardından bakan Miti’nin gözünden süzülen yaşların bir sebebi vardı… Sevgilisi bir kez daha gitmişti, ama bu onu son görüşüydü…         

16. Kolordu’ya kumandan tâyin edildiği haberi üzerine yurda dönen Mustafa Kemâl 15 Ocak 1916 günü Edirne’ye giren birliklerin başındadır. Bir ay sonra kolordusunun Kafkas cephesine intikâl etmesi emrini alır. Kafkas Cephesi artık Anadolu cephesidir. Mustafa Kemâl tuğgeneralliğe yükselmiştir. Mondros Mütârekesi’ni tâkib eden günlerde Ordu Müfettişi olarak Anadolu hareketini teşkilâtlandıran Mustafa Kemâl Ankara’da bir meclis kurar, Yunan ordusunu bozguna uğratarak Türk Milleti’nin kurtuluşunu sağlar. Bu gelişmeler Bulgaristan’da basına yansımaktadır ve Miti bunları yakînen tâkib etmektedir. Miti, Mustafa Kemâl’in haberlerini ve resimlerini gazetelerden kesip kesip saklar…             

Mustafa Kemâl’in Sofya’da iken sık sık görüştüğü Askerî Basın ve Kütüphane Komutanı Azmanov askerî ataşe olarak İstanbul’a gelmiştir ve Mustafa Kemal ile karşılaştığında onu artık o eski neş’eli adam diye tarif etmez. Karşılaştıklarında üzerinde basit bir asker kaputu vardı, ama onun rûhunda yanan ateşi kimse anlayamadı, der Azmanov daha sonra. Azmanov Sofya’ya döneceği zamân Mustafa Kemâl General Kovaçev’e bir mektup gönderir. Miti’nin duyduğu derin heyecânı gören General pişmân olmuştur. Tam İstanbul’a gidecekleri sırada Bulgar Cephesi çöker ve gitmeleri nasîb olmaz. Her şey yarıda kalır. Miti 1922 yılının Kasım ayında Avukat Deyan Deyanov’la evlendirilir. O, artık vaktini sâdece evde geçiriyor, yemek pişiriyor, resim yapıyor, piyano çalıyor, okuyor ve kendi kabuğuna çekilmiş bir vaziyette iki kız, bir erkek çocuğuna bakıyordu. Bütün hayâtı artık çocuklarıydı… Bir gün gazetelerde Mustafa Kemâl ile ilgili bir haber çıkar. Haberde Mustafa Kemâl ile General Kovaçev’in kızı arasında bir zamanlar var olan aşktan söz edilmektedir. Miti’nin kocası da bu yazıyı görmüş ve Miti’ye;            

“Onu seviyor musun?”

Diye sormuştu.            

“Evet, onu hâlâ seviyorum!”cevâbını duyan kocası, evde Mustafa Kemâl’e âit ne bulduysa yırtıp parçalar ve evi terk eder. Ayrılık iki yıl sürer, ama vâr olan, olmayan ne varsa artık zedelenmiştir ve karı koca birbirlerinden ebediyyen koparlar. Aralarındaki evlilik sâdece kâğıt üzerinde devâm eder.            

Dimitrina ülser teşhîsi ile bir ameliyat geçirir. Artık çok değişmiş, rengi solmuştur. Çocukları bakıyordur ona. Acılar çekse de sızlanıp yakınmıyor, sessizce acılara katlanıyordur. Ara ara Mustafa Kemâl’in resimlerini çıkarıp bakıyor, yine özenle yerlerine kaldırıyordu. Ama, artık pankreas kanseri teşhîsi konmuştur ve günleri sayılıdır. İşte şimdi hayâtının geri kalan son bir iki gününü Mustafa Kemâl’i ile geçirmişti. Hâtıralar bir kez daha yaşanmışçasına canlanmış, solgun yüzüne son bir renk getirmişti Miti’nin…

Dimitrina Kovaçeva Miti, Mustafa Kemâl onu rûyâsında çağırmaya geldikten iki gün sonra hayata gözlerini yumar.             

Son ânında Sofya sosyetesinde akisler yapan bir haber kulaklarında çınlamıştır: Mustafa Kemâl 1931 yılında Ankara’ya gelmiş olan Sofya Kooperatif Tiyatro’su san’atçılarına şöyle demişti:            

“Bulgaristan’ı unutmuş değilim. Orada gençliğimin bir parçasını bıraktım. Güzel bir kızı sevdim, ama onu bana vermediler” … 

Kaynaklar:

Singapore

28.09.2019

Yazar
Ayşe SAMİHA

Türk Milleti’nin târih yolculuğundaki en önemli menzillerinden, pek çok Osmanlı Sultanı’nın Dersaadet’in fethinden sonra bile sadrına başını yaslayıp sînesinde demlenmeye devam ettiği, Koca Sinan’ın “Ustalık eserimdir” de... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen