Cambridge’de Câmi Açılışı

Mehmet MAKSUDOĞLU

1967 yılında, Müslüman ülkelerden gelen çoğu doktora öğrencisi pek çok gencin bulunduğu Cambridge’de, bir câmi yoktu. İslâm Cemiyeti adına 3 kişi; Mısırlı, Ezher mezunu (rahmetli) Dr. Ahmed el Assâl, Libya’lı doktora öğrencisi (ülkesine dönünce Kaddâfî’nin zulmüne uğrayıp şehîd olan) Amr Khalîfe en Nâmi ve Doğu Dilleri Fakültesi’nde Türkçe öğreten Dr. Mehmet Maksudoğlu, şehrin merkezindeki Katolik binasına gittik. Râhip ile görüştük. Cuma günleri, öğle üzeri ibâdet etmek üzere bize 2 saat için bir yer tahsîs etmesini istedik. Adam, isteğimizi memnuniyetle karşıladı ve binanın üst katındaki kitaplık salonunu kullanabileceğimizi söyledi. İster istemez hatırladım:

Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi, bizim öğrenciliğimizde (1956-60) Hukuk Fakültesinin arka tarafında,  öğrenci yurdundan ayrılmış bir kısımda öğretim yapıyordu. Öğrenci Derneği’nin bir bölümü mescid olarak kullanılıyordu, oradan da arka tarafta, Sanat Tarihi fotoğrafçısı Sâmi Çotuk’un, derslerde kullanılmak üzere fotoğraflar hazırladığı odaya geçiliyordu. Fakülte Dekanı Sanat Tarihi Profesörü Suut Kemal Yetkin, (en mühim ders(!) için) fotoğrafların hazırlandığı odanın önündeki mescid yerini kaldırttı; “yakında Kurtuluş câmii var, oraya giderler” buyurmuş. Bu konuda söze gerek yok: ibret!

Cambridge’de Katolik binasının ikinci katında, Cuma günleri, namaz kılınmağa başlandı. Dernekçe, satın alınan plastik örme hasırlar serilirdi, tam kıble yönüne gelen, kucağında İsâ A.S.ı temsîl eden bebek bulunan Meryem Ana heykeli kaldırılıp bir kenara konulurdu. Bin kadar Müslüman doktora öğrencisinin bulunduğu şehirde Cuma namazında 20 kişi kadar olurduk. Çoğu Arap ve birkaç Pakistanlı olmak üzere. İmamlığı Ahmed Assâl yapardı: çok akışkan, güzel Arapçası vardı. Arapların iyi yetişmişlerini dinlemek gerçekten büyük mazhariyyet. Yıllar sonra, Pakistan’da Milletlerarası İslâm Üniversitesinde hocalık yaparken vefât etmiş. Allah rahmet eylesin.

Daha sonraları, müteveffâ Profesör Arberry’nin evinin satın alınıp kullanıldığı haberini almıştım. Sırası gelmişken belirteyim: Mısır’da zannederim 30 yıl kadar kaldığı söylenen bu ünlü oryantalist’in Müslüman olduğu yolunda haberler dolaşmıştı. Keşke öyle olsaydı. 1969 veya 1970 yılı olmalı, tabutu Pembroke College’e geldi, kısa konuşma oldu, tabut götürüldü.

***

Birkaç gün önce, Türkiye Cumhûriyeti Cumhurbaşkanı Saygıdeğer Recep Tayyib Erdoğan, İngiltere’de, Cambridge’de Câmi açtı. 

Câmi açılışını haber veren Anadolu Ajansı muhâbiri iki bayan, Cumhurbaşkanımızın son günlerdeki siyâsî başarılarını güzelce anlattılar, değerlendirmeler iyi idi de, naklen yayın Cambridge’den yapılıyor, İngiltere’nin bu mühim üniversite şehrindeki câmiin açılışı kısa da olsa, anlatılıyor, yayın sokaktan yapılıyor. Câmi yanından, câmiyi göstererek yayın yapmak akıllarına gelmiyor. Devletin resmî kurumlarına hep böyle milletle ilgisiz tipler mi tırmanmış, oralarda yer tutmuş, insan merak ediyor. Bu millete yabancılık her zaman kendini gösteriyor. Bir beldede “şenlik” olunca, Devlet’in resmî kanalı onu “festival” olarak verir! Gâvurca olunca daha bir şenlikli oluyor zâhir! Mahallî oyunlar, cânım zeybek oynanır; seyredeyim dersiniz, hava alırsınız, 2 sâniye bile sürmez, muhâbir başka bir yere yönelmiştir; zeybek gösterip ne yapsın ki! Dans olsa neyse! Ha, “halk oyunları” da, Türke yabancılaşmışlar elinde “halk dansları” oldu, öyle gidiyor. Köy düğünlerinde sanki, “oyuna kalkalım”, “oynayalım” demiyorlar da : “haydi dansa kalkalım”, “gelin dansedelim” diyorlar! Tanap’ın Avrupa bağlantısı ile ilgili tören, muhâbir sevimli bayanın ağzında “seremoni” olur. Aynı zihniyetin tezâhürü hatırlardadır: birkaç yıl önce, hava alanı çok kalabalıktı, çünkü o yıl, Hac Mevsimi, Kurban Bayramı zamanına rastlamıştı!  

***

Neyse ki bir özel kanalda Cumhurbaşkanımızı câmiin içinde Kur’ânı-Kerîm okurken görebildik ve dinleyebildik.  Sağ tarafındaki, Yusuf İslâmdı. 

Ne kadar mânâlı bir manzara idi!

Yusuf İslâm’ın medya danışmanı Pedro Carvalho da Müslüman olmuş. Hidâyet meselesi.

 (Malezya’da iken görüştüğümüz Yusuf İslâm’ın bir sözünü hatırlıyorum:

“İslâm, üzeri tozlanmış bir kaya gibi; tekmeyi vurursan ayağın kırılır!”.)

Bu münâsebetleri iyi değerlendirecek, hazır, müzik tutkunu gençlerimize Cat Stevens’in, Yusuf İslâm oluşunu anlatacak “bilgide” muhâbirleri de Devletin resmî haber ajansında görmek nasîb olur inşâAllah!

İslâmın sözde “objektif” olarak incelendiği Faculty of Oriental Studies’in bulunduğu şehirde câmi açılışı! Mânâlı bir olay!

“Yaptıklarınıza çok az Müslüman aldanıyor, Müslümanların çoğu İslâm’a bağlı ve onların çocukları, hâlâ namaz kılıyorlar, ibâdet ediyorlar!” 

Orada câmi açılışını bilinçli, işin farkında olan Müslüman böyle değerlendirir. 

Sıradan, uydum kalabalığa cinsinden imâlât diploma hamalı ise ;

“İngilizler, bütün dinlere, İslâma da saygılı; mühim bir üniversite şehrinde Müslüman öğrencilerin ibâdet ihtiyacına saygı göstererek, câmi yapımına izin veriyorlar” der.

O şehirdeki, İslâm’la ilgilenen İngiliz beyin takımının tutumunu, bu sayfadaki bazı yazılarımda anlatmıştım. Bu manzarayı görmek, benim için çok sevindiricidir.

O şehirde câmi açılışı, “kendiniz çalıp kendiniz oynayıp durun bakalım” demek gibidir amma, bir yandan da oryantalistlerin dediklerini dilimize aktaran, mârifet yaptıklarını zanneden çok akıllılarımızı hatırlayınca da sevincim buruk oluyor.

“Oryantalistin İslâmla ilgili sözlerini, görüşlerini aktarmak, kâfire Kâbe’de va’zettirmek gibidir!, Selâtîn câmilerinde papazlara hutbe okutturmak gibidir!” dersek, bâzı çok bilmişlerin bunu hazmedemeyeceğini biliyoruz. Oryantalistin dediğini Türkçe tekrarlamak bilinçsizliktir, aldanmışlıktır vesselâm. 

Şîrâzlı Şeyh Sa‘dî gülyağı şişesinin tıpasını konuşturur: “benin aslım kîl, çamur; ama, gülyağı şişesinin tıpası oldum, gülün güzel kokusu bana sindi” dedirtir. 

Yıllarca İslâm’la uğraş, elinde imkânlar olsun, sonra da nasîbsiz kal! Atın Dişleri hikâyesini yazmıştık. Önce Arapçayı çok iyi öğrense, Kur’ân-ı Kerîmi ve belli başlı hadîs-i şerîfleri okusa, İslâm hakkında, önce Müslümanların yazdıklarını okusa, nasîbsiz değilse, oryantalist böyle kalmaz. Ama, aralarında 3 yıl kalarak gördüm ki: Daha Arapça öğrenmeğe başlarken, bir yandan da kıdemli oryantalistlerin yazdıkları İslâmla ilgili kitapları okuyorlar: kafa, belli bir yörüngeye oturtuluyor, öyle gidiyorlar. (Aristo’nun kitaplarındaki “atın dişleri” konusu.)

Tekrar ediyorum: Oryantalistlerin acaba yüzde biri, Arapçayı çok iyi öğrenmişolarak, Kur’ân-ı Kerîmi, aslından, baştan sonuna kadar 1 defa olsunokumuş mudur? 

Oryantalistleri ciddiye alanlar bu soruyubir düşünsünler! 

“Evet, okumuşlardır” diyorlarsa, öyle hüsn-i zanda bulunuyorlarsa, oryantalistleri, öğrenciliklerinde 3 yıl boyunca yakından gözlemlemiş biri olarak hemen belirteyim ki: çooook aldanıyorlar

***

07.12.2019

Yazar
Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet Maksudoğlu, Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde doğdu. İnkılâp İlkokulunu, Eskişehir  Lisesini ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İzmir İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olara... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen