2 Haziran 2023

Mehmet MAKSUDOĞLU

       Basra Körfezinden başlayıp Mısır’a ulaşan hilâl’e bereketli hilâl (the Fertile Crescent) derler. Bütün eski medeniyetlerin ortaya çıktığı bölgedir. Mısır da o çağda, yeryüzünün en büyük, en gelişmiş ülkesiydi. O muazzam piramitlerin nasıl yapıldığı hâlâ anlaşılabilmiş değil. 

      Bu ülkenin başındaki Firavun haddini aştı, azgınlık etti, Allah’ın gönderdiği Mûsa Peygamber’e uymadı, onu öldürmeğe koşarken Kızıldeniz’de boğuldu. Cenâb-ı Hak, ibret olsun diye onun cesedini yok etmedi, cesed kıyıya vurdu, yüzyıllar sonra bulununca, British Museum’a konuldu. Görmem nasîb oldu; büzülmüş, kahverengiye çalan renkli Firavun oradaydı. Bir müddet sonra kaldırıldı; herhâlde, Kur’ân’da geçen olayı doğrulayan bir belge olduğunu oryantalistler bildirdi, cesed vitrinden kaldırıldı. Oryantalistler : yüzyıllardır İslâmı tahrif etmeğe çalışıyoruz, onu lunaparktaki kahkaha aynaları önünde sunuyoruz, siz ne yapıyorsunuz? Biz, Kur’ânda geçen eski ümmetlerin ibret verici hikâyelerini “aslı yoktur, misâldir” filân diye yazarken, başta Türkiye olmak üzere İslâm dünyasındaki aklı evveller buna kanıp yaymağa çalışırken, yaptığınız gaflettir! demişlerdir.

          Nemrud ilâhlık dâvâsına kalktı. Allah, onu parçalatmak için yırtıcı bir mahlûkunu, arslan, kaplan göndermedi; bir sivrisinek gönderdi, hem de topal bir sivrisinek! Nemrud’un burnuna giren sivrisinek, içeride kıpırdadıkça Nemrud’un kafasında fırtınalar koptu. Keçeden tokmaklar yaptıran haddini bilmez, halka, kafasını bu tokmaklarla tokmaklatıp biraz rahat etmeğe çalıştı. Nemrud’un kafasını tokmaklayan insanlar yoruldu da “en merhametliler bu işi sürdürmeğe gayret etti”.  Aradan yüzyıllar geçti, insanlar bu olayı ibretle hatırlayıp Allah’a yönelecekleri yerde, Nemrud dağına gidip güneşin doğuşunu seyrediyorlar! Taştan heykellere bakıp san’at konuşmaları yapıyorlar.

       Lût Peygamberin kavmi de azmış, içlerinde cins sapıkları çoğalmıştı. Halk içinde pek çok kişi, ibâdetlerini yerine getiriyordu, fakat o zamana kadar görülmemiş bu çirkin işe engel olmuyorlardı. Allah, bu işlerin yaygın olduğu Sodom veGomor şehirlerini yere batırdı,üzerlerinde koskoca göl meydana geldi. Gölün suyu öyle yoğun ki, insan batmıyor! 

       Pompeide ahlâksızlık zirve yapmıştı, Vezüv öyle bir püskürdü ki (yanardağ kendi kendine mi püskürdü dersiniz?) o işi yapmakta olanlar kaçmağa fırsat bulamadan lâv altında kaldılar. Küller temizlenince ortaya çıkan manzara … anlatıldığına göre, bayan turistler oraya alınmazmış. Son günlerde gelen haberlere bakılırsa, orası tekrar açılmış; herhâlde, bayan turistler, bu çeşit işlerden artık pek etkilenmezler diye olmalı.

            Çin yönetiminin Doğu Türkistandaki kardeşlerimize yaptığı korkunç zulüm hatırlardadır. Orada da gözle görülemeyecek bir mahlûk ortaya çıktı, Çin gerek insan kaybı olarak, gerek uğradığı büyük ekonomik darbe sebebiyle muazzam zarara uğradı. İnternette dolaşan, birtakım şeyleri yiyeni gösteren olay, Çin’de değil, diye söylense de, o bölgede o tür şeyler yeniyor. Medenî dünyada bu yüzden de itibar kaybetmesi gerektiği düşünülebilir ama, bâzı Avrupa’lılar da kurbağa, salyangoz vb. yiyor; kantarın topuzu kaçmış bir uygarlık!

         Fitnevizyonların yaydığı davranışlardan etkilenen çağdaş bir genç, kızla metrobüste öpüşürken, rahatsız olduğunu söyleyen, bu işi önlemeğe çalışana : Burası Suudi Arabistan değil! diye çok zekîce (!), son derce mâkul (!), ileri derecede çağdaş (!) bir cevap veriyor. 

        Oradaki birçok yolcu da (trene bakar gibi) olayı seyrediyor! Bizim hâlimiz de hâl değil.

15.02.2020

Yazar Hakkında:

Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet Maksudoğlu, Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde doğdu. İnkılâp İlkokulunu, Eskişehir  Lisesini ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İzmir İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olarak Arapça, Farsça, İngilizce ve Hadîs öğretti. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde İslâm Târihi Asistanı oldu. Tunus’ta doktora tezi ile ilgili malzeme topladı, dilbilgisini bildiği Arapça'nın pratiğini yapmak imkânını buldu. Dördüncü sınıfına kabûl edildiği Burgiba Yaşayan Diller Enstitüsü Arapça Bölümü’nü bitirdi. Türkiye’ye dönüp İstanbul, Başbakanlık Osmanlı Arşivinde belge inceledi. "Tunus’ta Osmanlı Hâkimiyeti" konulu doktorasını verdi. İngiltere’de, University of Cambridge’de Faculty of Oriental Studies’de Türkçe öğretti, orientalistlerin nasıl yetiştirildiklerini gördü. Türkiye’ye dönüp Diyânet İşleri Başkanlığına bağlı olarak İzmit, Ankara ve İstanbul’da vâizlik yaptı. Marmara Üniversitesi'nde 1983 yılında Yardımcı Doçent, 1986 da Doçent ve 1995 yılında Profesör oldu. İzinli olarak gittiği Malezyadaki International Islamic Universty’de 4 yıl (1991-95) Târih ve Medeniyet Bölümü başkanlığı yaptı, Osmanlı Târihi öğretti. Orada iken yazdığı Osmanlı History adı geçen üniversite tarafından bastırılıp (1999) textbook olarak kullanıldı. Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde bir yıl daha öğretim üyeliği yaptıktan sonra Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi kurucu dekanı olarak Eskişehire gitti. 2004-2005 öğretim yılında izinli olarak gittiği Kazakistan’ın Türkistan Beldesindeki Hoca Ahmed Yesevî Milletlerarası Türk-Kazak Üniversitesinde, Hollanda Rotterdam Milletlerarası İslâm Üniversitesinde bir dönem öğretim üyeliği yaptı.

Yazarın diğer makalelerinden: