Yalan İle Din

Ömer AĞAÇLI

Hz.Peygamber’in “ Yalanla İman Bir Arada Bulunmaz.” sözü, insan doğası açısından çok önemli bir varoluş sorunudur. Yaşanılan dindarlık ile din anlayışına baktığımızda Halin, Hz. Peygamber’in sözünden ne kadar uzak durduğumuzu söylemek mümkündür. Adeta, yalanlarla yaşıyoruz, yalanlarla yatıp, yalanlarla kalkıyoruz. Hz. Peygamber’in olmaz, dediğini oldurmaya çalışıyoruz. Bu tarz yaşantının olumsuz sonuçlarını, azap ve acılarını görüyoruz. Görüyoruz da akıllanmıyoruz, idrak etmiyoruz.                                                                                 Allah öyle bir kudrettir ki, kendisi mutlak anlamda “ gerçek varlık” tır, yarattığı sistemi gerçekler üzerine kurmuştur. Şu iki ayet çok önemlidir. 9/5: Allah her şeyi gerçekle, ilimle yaratmıştır.” 41/54: “ Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır.”                                                                                                                              İnsan dünya’da bilgi ile yaşamak durumundadır. Bilgi var olanların ifadesidir. İnsan gerçek bilgiyi elde edebilmek için var oluşun temelleri üzerine bina etmek durumundadır. Epistemoloji, ontoloji, bütünlüğü zorunludur.

Öte yandan dini dille ifade edecek olursak var oluş Mutlak Varlığın fiilleridir. Kur’an Mutlak Varlığın fiillerine “ sünetullah” diye ifade eder. Sünnetullah evrenin kanunlarıdır. Evrenin kanunları Allah’ın kanunlarıdır. İnsan, var oluşta bu kanunlara uygun yaşamak durumundadır. Bu bağlamda gerçek olan “ sünnetullah” tır. Sünnetullah Allah’ın isimleri ve fiilleridir. Allah’ın isimleri arasında “ yalan” diye bir ismi yoktur. Allah’ın bütün isimleri doğruluk ve olgunluk içermektedir. Yalan bu yüzden eşyanın tabiatında yoktur. Mutlak gerçeklik bu iken yalan nereden çıkıyor? Yalan insan nefsinin bir illeti olarak sadece insandan zuhur ediyor.                                                                                          

O halde yalan nedir? Yalanı tanımlamak mümkün müdür? Denilince; yalan bir şeyi olduğu durumdan farklı bir biçimde bildirmek, gerçeğe aykırı beyanda bulunmak diye yalanın tarifini yapabiliriz.                                                               

İman, Allah’ın irade ve isteğine göre yaşamaktır. Allah’ın irade ve isteği eşyanın doğası, doğruluğun kanunudur. Bu bağlamda Allah’ın irade ve isteğinde “ yalan” yoktur. Yalan aslında Hakka karşı duruştur. Allah her şeyi gerçekle, ilimle yaratmıştır. Yalan gerçeğe karşı duruştur, ilme karşı duruştur.                         

Yalanın kaynağı nefsimizdir. İnsan nefsinden başka mükevvenatta hiçbir yaratılmış varlıktan yalan ortaya çıkmıyor. Yani bu illet sadece insan da ortaya çıkıyor. Yalanın kaynağının insanın nefsi olduğunu söyledik.Büyük Sufi Muhyiddin İbn Arabi bu konuda çok önemli nefs çözümlemeleri yapmıştır. Bunları bu sitede daha önce yazmıştım. Yine Arabi’ye dönecek olursak Arabi insan nefsini üç boyutta ele almış ve açıklamıştır. Arabi’ye göre ahlak edinmenin bir gereklilik olmasının nedeni nefstir. İnsandan zuhur eden tüm kötü huylar nefsin marifetleridir. Nefsin üç boyutu vardır. Bunlar “ Arzulayan Nefs”, “ güçlüdür. İnsanın hazlara düşkünlüğü bu nefs boyutunun eseridir.

Bu nefsin insanı başkalarının hakkına tecavüz ettirir, başkalarını aldatmaya, yani yalana sevk eder. “ Öfkelenen Nefs” boyutundan ise insanı, başkalarına üstün gelme, başkalarına tahakküm etmeye sevk eder. “ Düşünen Nefs” ise yine nefsin bir boyutudur ki bu nefs hali diğer kötü huyları üreten nefsi dengelemeye, sınırlara çekmeye çalışan nefs halidir. Düşüne nefs insandaki akıl boyutu da denilir. Düşünen Nefsin kuvvetlenmesi, aklın kuvvetlenmesi için dini pratikler zorunludur. Aklın ipi Allah’ın elindedir, aklın kuvvetlenmesi için Allah’a dönük yaşamak zorunludur. İnsanın ruhunun genişlemesi, idrakinin artması için kalbinin Allah’la irtibatlı olması şarttır, şeytanla ittifak halinde böyle bir ruh ve akıl genişliği elde edilemez. M.Z.K Efendi’nin belirttiği gibi bütün kötü huyları üreten “ Nefsi Emmare” dir.

Nefsi Emmare hiçbir işe yaramayan nefs halidir. Kafirlerin, müşriklerin, münafıkların, fasıkların nefsidir. Yalan, nefsi emarenin çocuğudur.                                                                                                                                

İnsanın bulunduğu en düşük seviye nefsi emaredir. Kişi bu halde şeytanın maskarası, oyuncağıdır. Yalan bu halde doruktadır. Yalan tüm diğer kötü huyları da üreten kaynak illettir. Gıybet, dedikodu, iftira, her türlü fitne, fesat bu yalan illetinden ürer. Nefsi emaredeki insan daha dünyada iken cehennem hayatı yaşar. Nefsi emarenin idraki yoktur. Nefsi emaredeki insan hiçbir zaman iman hayatı yaşayamaz. Bu gün dini şekille, ifade edenlerin aslı esası bu halin ifadesidir. Bunlar içsel bir iman ve maneviyat hayatından mahrum kimselerdir.

Kur’an’da bir çok ayette “ şeytan” üzerine ifadeler vardır. Şeytanın en temel özelliğinin de yalancı, aldatan olmasıdır. Şeytanın insan üzerindeki etkisi yalanla insanı aldatması, onu oyalamasıdır.                                                                                                      

Hz. Peygamber yalanla yaşayanların hallerini ve bu hallerle yaşayanların sonlarını özlü bir biçimde şöyle anlatmıştır: “ Şüphesiz sözde ve işte doğruluk, söyleye söyleye Allah katında “ sıddıklar” diye değer kazanır. Yalancılık insanı yoldan çıkarır, fucura sürükler. Fucur da cehennem yolunu açar. İnsan yalandan kurtulmazsa, hatta yalancılığı meslek haline getirir ise Allah katında çok yalancı (kezzab) diye değersizleşir.” Şu kadar var ki yalan, insanın hidayete kavuşmasının önünü keser. 39/3 ayette bu husus belirtilir: “ Allah yalancı insanı doğruya iletmez.”.                                                                                                             

İnsan, yalan söyleye söyleye kişiliğini kaybeder. Kişiliğini kaybeden insan hem Hakk’kı hem de halkı kayber. Çünkü hem Hakla hem de halkla ilişkiler güven üzerinedir. Yalan bu güveni yok eder. İbn Arabi der ki: “ Yalan dört doğruyu götürür. Bu dört doğru, iyilik, güven, sadakat ve huzurdur.”. Hz. Mevlana da şöyle diyor :” Doğruluk Musa’nın asası gibidir. Eğrilik te sihirbazların Yaonuruna yapılan en büyük zulümdür. Yalanın sonu sefalettir. İmamı Gazali diyor ki: “ Yalanla iş gören, azab ile can verir.”.                                                                      Hz. Peygamber’in şu sözlerine kulak vermek gerekir.” Şaka bile olsa asla yalan söylemeyin.”, “ İnsanları güldürmek için bile yalan söylemeyin.” “ Aldatan bizden değildir.”. Hz. Geylani’nin şu sözleri dinin ve dindarlığın ne olduğunu bize açıklayıcı mahiyettedir: “ Temeli sıdk ve doğruluk üzerine attım. Hiç yalan söylemedim. Yalanı kağıda bile yazmadım. Hiç yalan düşünmedim. İçim ile dışımı bir yaptım. İşlerim hep rast gitti.” Şu kadar var ki yalanın hiç getirisi yoktur. Yalanla bir şeyler elde ettiğini zanneden kimse çölde seraba aldanan kimse gibidir. Son söz de; Yalancı bir kimsenin bir dindarlık taslaması ve Allah’ın rahmetini beklemesi ne büyük talihsizliktir.                                                                                         

Yazar
Ömer AĞAÇLI

Aksaray doğumlu, Ankara Devlet Mühendislik Akademisi İnşaat Mühendisliği Bölümü mezunu. Daha sonra işletme masteri yaptı. Kamu da çalıştı... Emlak Kredi Bankası’nda mühendislik, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde imar başkanlı... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen