Yeni Normallerimiz

 
Nilgün DAĞ
 
Pandemi sonrasında, insanların daha fazla “sosyal atomizasyon” ve “online bir hayat”a yöneleceği muhakkak. Bu sürecin kolektif eylemleri küçülteceği, “dijital sürü”den oluşan izole bireyleryaratacağı da neredeyse kesin. Her geçen gün aplikasyonlara daha fazla boğulacağımız artık çok net. Tüm davranış örüntümüz ve alışkanlıklar listemiz de kalıcı olarak değişecek ve bu süreçten hepimiz aklen ve ruhen değişmiş olarak çıkacağız… 
 
COVID-19 dünyamızı yeniden şekillendirecek ve yeni bir “normal” inşa edecek!…
 
Mesafe, davranış setimizin en temel yeni normal motifi olacak gibi görünüyor! Şu izolasyon günlerinde, bu yeni normalin duygusal provasını yapıyoruz adeta. Bu çok güçlü virüse karşı ilk savunma hattımız, “mesafe”! Pandemi üzerinden bir yandan mesafenin birçok türü [fiziksel, mekânsal, duygusal, zihinsel vb.] olduğuyla yüzleşiyoruz; bir yandan da bu virüsün sadece akciğerlerimizi değil insanlığımızı da hedef aldığını, fiziksel sağlığımız kadar ruhumuzu ve maneviyatımızı da tahrip ettiğini tecrübe ediyoruz. Çünkü mesafe, mantık kadar bir kalp meselesidir! 
 
Bir diğer yeni normalimiz, ihtiyat! Hayatımızın her alanını kapsayacak şekilde kurumsallaştırmamız gereken yeni normalimiz. Artık fiziksel olarak yalnız, teknolojik olarak birlikte olmamız gereken yeni bir yaşama geçiyoruz!…
 
Ve gözetim! Bu pandemi, gözetim için haklı bir neden sunabilirve teknolojik gözetim araçlarının konuşlandırılmasına ve yaygınlaştırılmasına gerekçe teşkil edebilir… 
 
İlklerin Büyüsü
 
Kitapların veya yazıların giriş cümleleri, her zaman ilgimi çekmiştir. Çünkü o ilk cümle, okuru çeken kancadır. Onu ilk satırdan son satıra yöneltecek olan anahtardır. Ve okurun yazarla ilk kucaklaşmasıdır. Yazarınsa okura ilk daveti; birlikte zaman geçirmeyi taahhüt ettiği ve ayırdığı zamana değeceğini vaat ettiği bir teminattır. Bu nedenle güçlü bir ilk satır şarttır. Ve iyi yazarlar, okurlarını yazının dünyasına çekecek o ilk satırı yazmada oldukça maharetlidirler. Yazarlar gibi yönetmenler de izleyici tutuşturacak o açılış sahnesini sunmada üstattırlar.
 
İlkler hayatlarımızın en anlamlı pasajlarıdır… 
 
İlk gülümsemeniz. İlk heyecanınız. İlk fotoğrafınız. İlk selfie’niz. İlk tatiliniz. İlk kupanız. İlk randevunuz. İlk dansınız. İlk kaybınız. Kendinizi dışlanmış hissettiğiniz o ilk an. İlk küfrünüz. İlk yalanınız. İlk meydan okuyuşunuz. İlk isyanınız. İlk düşük notunuz. İlk hayal kırıklığınız. Uyandırdığınız ilk izlenim… 
 
Ve ilk büyük “ilk”iniz! 
 
İlklerde büyülü bir şey var!Öyle bir şey ki bu, solmayan bir canlılık ve berraklıkla ruhlarımıza gömülürler. “Anılarımıza ve hafızamıza yapışırlar”[1]. Kalıcı bir güçleri ve tesirleri olur. Bu yönüyle unutulmazdırlar. Ve bazı ilkler, diğer ilklerden daha büyüktür. Onlar, sonraki tüm işaret ve sinyalleri almak için duyularımızı açar, deneyimlerimizin yapı taşları olarak hizmet ederler.O nedenle değerlidirler ve kutlanmayı hak ederler. İlkler, kendimiz ve neye benzediğimiz hakkında da hayli şey anlatırlar. Bizi değiştirir, aynı kişi kalmaktan korur ve tazelerler.
 
Ve fakat yaşlandıkça azalırlar. En son ilk’imizi ne zaman deneyimlediğimizi anımsamıyorsak şayet yaşlanmaya başlamışız demektir…
 
Ben’inizi ve yaşamınızı şekillendiren ilk’leri kucaklamayı seçtiğiniz bir hafta olsun…
—————————
[1]Bu tespit, “The Art of Making Memories: How To Create and Remember Happy Moments” adlı kitabın yazarı, mutluluk araştırmacısı Danimarkalı Meik Wiking’e aittir. 
Yazar
Nilgün DAĞ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen