Koronavirüs Sürecinde Hızlanan Dijitalleşme Bağlamında Uzaktan Eğitimin Geleceği

Koronavirüs Sürecinde Hızlanan Dijitalleşme Bağlamında Uzaktan Eğitimin Geleceği[i]

Özden TEZEL[1]

 

GİRİŞ

Bilişim teknolojilerinin hayatımızın her alanında etkin ve yaygın olarak kullanımı anlamına gelen dijitalleşme, teknolojideki hızlı gelişmeye yöndeş biçimde, 1990’lı yıllardan itibaren, başta finans sektörü olmak üzere, hayatın her alanında hızlı bir gelişim göstermiştir. Dijitalleşmenin etkisinin en fazla, varlığının en çok hissedildiği alanlardan birisi de, eğitim sektörü olmuştur. 

İçinde bulunduğumuz koronavirüs süreci sebebiyle alınan önlemler, eğitimdeki dijitalleşmenin tahminlerin çok ötesinde hızlanmasına yol açmıştır. Nitekim, 15 Şubat tarihinde Çin’de, 19 Şubat tarihinde de Moğolistan’da bütün okulların eğitime kapatılmasından sonraki yaklaşık bir ay içinde, 185 ülkede okullar tatil edilmiş ve 2 milyara yakın öğrenci örgün eğitim yapma imkânından mahrum kalmıştır.

Bu gelişme üzerine, bilişim altyapısı yeterli olan ülkelerin hemen hepsi, eğitimdeki kapanmanın olumsuz etkilerini telafi edebilmek için, süratle uzaktan eğitim yöntemlerinin uygulamasına geçmiştir. Bu dönemde, tahminlerin çok ötesinde bir hızla uzaktan eğitime geçen ülkelerden birisi de ülkemiz olmuştur. Nitekim, ülkemizdeki 189 Üniversiteden 121’i, 23 Mart 2020 tarihinde (yani, YÖK’ün üniversitelerde eğitime ara vermesinden bir hafta sonra), diğerleri ise 30 Mart – 6 Nisan 2020 tarihleri arasında uzaktan öğretim uygulamalarına başlamıştır.

YÖK tarafından yayımlanmış olan “uzaktan eğitim değerlendirme raporu”na göre[2], Üniversitelerimizde, 2019-2020 Eğitim ve Öğretim Yılı Bahar Döneminde, Üniversitelerin neredeyse tamamına yakınının, teorik derslerini; yaklaşık % 90’ının ise uygulamalı derslerin teorik kısımlarını uzaktan öğretim yöntemiyle yürütmeye başladığı anlaşılmaktadır.  Ayrıca, Üniversitelerin % 75’inin uzaktan öğretimle verilebilecek uygulamalı dersleri bu dönemde uzaktan öğretim yoluyla verdiği görülmektedir.

Yine aynı Rapora göre, uzaktan öğretim yöntemiyle açılan derslerin % 22’sinde canlı sınıf uygulaması gerçekleştirilmektedir. Vakıf üniversitelerinde, derslerin yarıdan biraz fazlası (% 53,2) canlı olarak yapılırken, devlet üniversitelerinde bu oran yaklaşık % 30 düzeyindedir.

Küresel salgın döneminde üniversitelerin uzaktan öğretimde ölçme-değerlendirme kapsamında ara sınav uygulamalarını netleştirdikleri ve ödev, proje, çevrimiçi sınav, kısa sınav gibi farklı çevrimiçi değerlendirme yöntemlerini uyguladıkları; Ara sınavların genellikle ödev (% 90,5) ve proje (% 83,1) yoluyla yapıldığı, görülmektedir.

Aynı şekilde, ilk ve ortaöğretimde, koronavirüs salgını sebebiyle yüz yüze eğitime 1 hafta ara verildikten sonra, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencileri için, TRT-EBA TV ile Eğitim Bilişim Ağı (EBA) üzerinden gerçekleştirilen “uzaktan eğitim”, 23 Mart 2020 tarihinde, Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’un verdiği ilk dersle başlamıştır. 

Bu yazımızda, koronavirüs sürecinin hızlandırdığı uzaktan eğitim uygulamasının amaçları, mahiyeti, gerekleri, sorunları, bazı çözüm önerileri, geleceği ve en önemlisi de, öğretmen adaylarının sistemi tanımaları ve bu konuyla ilgili olarak gelecekte ne gibi bir tutum almaları gerektiği konusu üzerindeki düşüncelerimi, Sizlerle paylaşmak istiyorum.

UZAKTAN EĞİTİM

Genel bir ifadeyle eğitim; “belirlenen hedefler doğrultusunda bireylerin yaşantılarında, davranışlarında değişiklikler oluşturma süreci” şeklinde ifade edilebilmektedir[3].

Eğitim, kişisel gelişim sürecini destekleyen ve düzenli bir şekilde gerçekleştirilen faaliyetler bütünü olarak da tanımlanmaktadır[4].

Geçmişten günümüze, bütün toplumlarda, çok çeşitli sebeplerden ötürü, eğitim talebi sürekli bir artış eğilimindedir.

Geleneksel eğitim sisteminde, eğitimin mâliyeti oldukça yüksektir. Öğretim faaliyetinin yapılacağı mekânların inşâsı, yeterli personelin istihdam edilmesi, gerekli araç-gereç ve teçhizatın temini gerekir. 

Bazı durumlarda, yetişmiş, nitelikli personel istihdamı, maddî ve teknik ihtiyaçların karşılanmasından da daha büyük güçlükler içerebilmektedir.

Yapılan sâbit yatırım ve işletme giderlerinin öğreten ve öğrenen başına mâliyetinin hayli yüksek olması, bilhassa iktisadî imkânları sınırlı olan ülkelerde, yönetimleri çeşitli tercihlerde bulunmaya zorunlu bırakmaktadır.

Eğitimin yaygınlaştırılması ana amaç olarak belirlendiğinde, eğitimde niteliğin düşmesi, kaçınılmaz olmaktadır.

Yüksek nitelikli bir eğitim sisteminin ihdası amaçlandığında ise, eğitim talebi yeterince karşılanamayan geniş toplum kesimleriyle devlet arasında gerilimler yaşanabilmektedir.

Sanayileşme sonrasındaki dönemde, eğitim talebi, entelektüel bir uğraşının sonucu olmaktan çıkmış, zorunluluk hâlini almıştır. Makineleşme ve iktisadî gelişme, -mühendislik, hukuk, iktisat gibi alanlar başta olmak üzere- bilgi ve yetişmiş eleman ihtiyacını artırmıştır.

Geleneksel eğitim sisteminin, eğitim talebindeki artışı karşılamakta yetersiz kalması üzerine, alternatif eğitim yöntemleri arayışı hızlanmıştır.

Önceleri, eğitim faaliyetinin mektup/posta yoluyla yaygınlaştırılmasına çalışılmış, ses ve görüntü iletimine imkân veren teknolojik gelişmeler üzerine, Batılı ülkeler ağırlıklı olmak kaydıyla, pek çok ülkede, radyo ve TV üzerinden eğitim verilmesine başlanmıştır.

İnternet ve bilişim teknolojilerindeki gelişmeler, eşzamanlı ve interaktif eğitim faaliyetlerine imkân veren ve “uzaktan eğitim, açık öğretim, açık ders” gibi adlarla tanımlanan yeni öğretim yöntemlerinin gündeme gelmesini sağlamıştır. 

Bu çabaların, son 10 yılda büyük bir hız kazandığı görülmektedir. 

Nitekim, uzaktan eğitimin yaygın şekilde ilk uygulayıcıları arasında yer alan MIT ve Harvard Üniversitelerinin uzaktan eğitim platformu olan edX 2012-2018 yılları arasında 5,6 milyon kullanıcı öğrenciye ve 12,6 milyon ders kaydına ulaşmıştır.[5]

Nitelikli bir eğitimin ürünü olan ve hızlı bir gelişim içinde bulunan teknoloji, ilginç bir şekilde “nitelikli eğitim” talebinin daha da artmasına sebep olmaktadır. 

Eğitim talebinin artması ise, geleneksel eğitim sisteminin sınırlılıkları sebebiyle, “eğitim talebinin karşılanmasında teknolojiden giderek daha fazla yararlanılması” sonucunu doğurmaktadır. Bu akşamki konumuz olan uzaktan eğitim, teknoloji ve eğitim arasındaki bu etkileşimin tezahürüdür.

Teknoloji ve eğitim arasındaki ilişki konusunda bazı hususların vurgulanması, konumuz bakımından önem taşımaktadır.

Teknolojideki gelişmeler, iktisadî gelişmeyi hızlandırmakta, daha düşük mâliyetle, daha çok ve daha kaliteli üretim yapılabilmesine imkân sağlamaktadır. Üretimin artması, dış pazarlara açılmayı zorunlu kılmaktadır. Teknolojik gelişmenin iletişim ve ulaşım imkânlarını da artırması, uluslararası iktisadî ilişkilerin gelişmesine uygun bir zemin sunmaktadır. Nitekim, küreselleşme olgusunun, bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin günlük hayata uyarlanmasıyla hemen hemen aynı târihlerde gündeme gelmesi, bir tesâdüf değildir.

İktisadî rekabetin uluslararasılaşması, rekabetin şiddetini artırmıştır. Uluslararası pazarda ayakta kalabilmek için, şirketler, piyasanın talep ettiği yeni ürünleri, rakiplerinden daha uygun fiyatlarla ve/veya daha nitelikli şekilde tüketiciye sunmak durumundadırlar. Bu gelişme, yeni bilgilerin edinilmesi (teknoloji transferi), yeni bilginin üretilmesi (teknoloji üretimi) ve -gerekli yeterliliklere sâhip olmasının yanısıra, yeni bilgi üretme kabiliyetine de sâhip bulunan nitelikli personel ihtiyacını artırmıştır.

Uluslararası iktisadî ilişkilerin gelişmesi, uluslararası mâlî işlemlerin de inanılmaz boyutlarda artmasına yol açmıştır. Mâli piyasalar, yüksek teknolojiyi en çok talep eden ve kullanan aktörler arasındadır.

Uluslararası mâlî ve iktisâdi ilişkilerin gelişmesi, küreselleşmenin yaygınlaşması, bu gelişmelere bağlı olarak her alanda uluslararası ilişkilerin ve temasların artması ve kolaylaşması, teknolojik gelişme-eğitim ilişkisinin giderek yükselen bir ivmeyle artışına zemin hazırlamıştır.

Uluslararası piyasalarda faaliyet gösteren bir şirkette iş imkânı bulmak ve yükselmek için, gerekli yeterliliklere sâhip olmak asgârî şart olmakla birlikte, yeterli değildir. Kişinin, pozisyonunu koruyabilmesi ve yükselebilmesi için dâima “en iyi” olma zorunluluğu bulunmaktadır.

“En iyi” olmak içinse, iyi bir eğitim almış ve yeterli bilgi ve becerilerle donanmış olmalı, karşılaşacağı yeni durumlar için sürekli yeni çözümler üretebilmeli, farklı kültürlerle iletişim kabiliyeti bulunmalı, yalnız içinde yaşadığı toplumun değil, aynı zamanda küresel boyutta -en azından, kendi çalışma alanıyla alâkalı- gelişmeleri analiz edebilmeli, bu konularda geleceğe ilişkin öngörülerde bulunabilmeli ve bu öngörüler doğrultusunda yeni çözümler üretebilmeli ve bu yönde çaba gösteren takımlarda kendisine yer bulabilmelidir.

Günümüzde, Hindistan’da ya da Vietnam’da yaşayan bir mühendis, merkezi ABD’de veya Kanada’da bulunan bir şirkete, kendi evinden ya da ofisinden ayrılmadan hizmet verebilmektedir. 

Bu durum, nitelikli insanların -üstelik bazı durumlarda, evinden ya da ülkesinden uzaklaşmadan-dünyanın en iyi kuruluşlarında, iyi imkânlarla -öyle ki, kendi ülkesinin ortalama yaşama şartlarıyla mukayese dahi edilemeyecek imkânlarla- kendisine iş imkânı bulabilmesinin önünü açmıştır.

Artık uluslararası rekabet, yalnızca şirketler için değil, bireyler için de geçerlidir.

Türkiye’deki bir hekim, İngiltere’deki bir hekimin; ABD’deki bir muhasebeci, Türkiye’deki bir muhasebecinin rakibidir. Şartların Türkiye’de daha iyi olduğunu öğrenen bir İngiliz, muayene olmak için Türkiye’deki bir hekime veya hastaneye gitmeyi tercih etme imkânına sâhiptir. Kezâ, ABD merkezli bir denetim firması Türkiye’de faaliyette bulunabilmekte, burada Hindistan’lı ya da Bangladeşli bir muhasebe uzmanı görev yapabilmektedir.

Bu şartlarda, kendisine iyi bir kariyer edinmek, iyi bir gelecek kurmak isteyen bireyin, kendi ülkesinin şartlarına göre iyi bir eğitim alması veya iyi bir uzman olması yeterli değildir. Küresel rekabette kendisine yer edinebilmesini sağlayacak bilgi ve becerilerle donanmış olması ve kendisini sürekli yenileyebilmesi/geliştirebilmesi gerekmektedir.

Bu süreç, eğitimi artık hayâtın belirli bir döneminde başvurulan “dönemsel” bir faaliyet olmaktan çıkarmış, beşikten mezara kadar süren bir süreç hâline gelmesine yol açmıştır. Bu süreç, bilindiği gibi, “hayat boyu öğrenme” olarak tanımlanmaktadır.

1980’li yıllardan itibâren giderek artan bir hızla gündemimizdeki yerini alan, artık yaşama alışkanlıklarımızı dahi değiştirebilecek bir konuma gelen teknolojik gelişmeler, diğer alanlarda olduğu gibi, eğitim konusundaki bu gelişmelere de yön verecek, mâhiyet kazandıracak bir hâl almıştır.

Bilişim/iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, dünyanın en saygın eğitim kurumlarındaki derslerin, dünyanın öbür ucundaki insanlar tarafından da tâkip edilebilmesine imkân vermektedir.

2000’li yıllardan itibaren hızla gelişen “teknoloji tabanlı eğitim” faaliyetleri sâyesinde, günümüzde herhangi bir ülkedeki üniversite öğrencisi, ihtiyaç duyduğu takdirde, dünyanın en saygın üniversitelerinde “açık” sistemle verilen derslere kayıt olabilmekte, tâkip edebilmekte, bu derslere katıldığını ya da tamamladığını kanıtlayan belgeler alabilmekte ve bu belgeleri “daha iyi bir kariyer edinmek için”  kullanabilmektedir.

Bu yeni gelişme, başta da söylediğimiz gibi, toplumdaki nitelikli eğitim talebini geleneksel yöntemlerle karşılamakta zorlanan ülke yönetimleri için de bir çıkış yolu olarak görünmektedir. Zira, uzaktan eğitim olarak adlandırılan bu yeni yöntem, henüz sürecin başlangıcında olmakla birlikte, bilhassa lisans ve lisansüstü eğitimini -yurtiçinde ya da yurtdışında- kaliteli bir eğitim kurumunda yapmak isteyenler için, bu amaçlarını -evlerinden ve ülkelerinden ayrılmadan; eğer çalışmakta iseler, işlerinden ayrılmadan- gerçekleştirebilmeleri konusunda önemli bir seçenek sunmaktadır. İktisadî bir tâbir kullanmak gerekirse, -eğitim konusunda- arzın talebi karşılama kabiliyetinde uzaktan eğitim sebebiyle kaydadeğer bir esneklik sağlanmıştır.

Uzaktan eğitimin, uluslararası üne sâhip eğitim kurumları için faaliyet alanlarını genişletme imkânı sağladığına da hiç şüphe yoktur. Deyim yerinde ise, ufukta bir uzaktan eğitim ekonomisi doğmak üzeredir. ABD ve İngiltere gibi saygın, nitelikli ve köklü eğitim kurumlarına sâhip ülkeler için, eğitim, uzunca bir zamandan buyana zâten, önemli bir iktisadî sektör durumuna gelmiş bulunmaktaydı. Sözkonusu ülkelerin, eğitim sektörü yoluyla önemli bir kazanç sağladıkları bilinmektedir.

Geleneksel sistemde, belirli sayıdaki eğitmen yardımıyla, belirli mekânlarda yürütülen eğitim faâliyeti, artık küresel boyutta verilebilmektedir. Geleneksel yöntemde ancak belirli sayıda öğrenciye eğitim verebilen bir eğitmen, bu yeni yöntemle, milyonlarca öğrenciye eğitim verebilme imkânına sâhiptir. Dolayısıyla, itibarlı bir eğitim kurumunun, eğitimde nitelik kaybına izin vermemek kaydıyla, uzaktan eğitim yöntemiyle küresel boyutta hizmet vermeye başlaması artık mümkûn hâle gelmiş ve MIT, Harvard, Stanford gibi önde gelen üniversiteler tarafından bunun uygulanmasına yaklaşık 10 yıl öncesinden başlanmıştır.

Uzaktan eğitim yöntemiyle, eğitim faaliyetlerinin -geleneksel yöntemle mukayese edilemeyecek şekilde-ulusal ve uluslararası boyutta artırılması artık imkân dâhiline girmiş bulunmaktadır.

Teknolojide hız kesecek gibi görünmeyen gelişmelerin, bu sürecin yaygınlaşması, mâliyetlerin düşmesi ve niteliğin artırılması konusunda yeni imkânlar sunacağı muhakkaktır.

Şimdi asıl mesele, uzaktan eğitimin, eğitim faaliyetinden beklenen asıl işlevleri beklentileri karşılayacak şekilde yerine getirebilmesi için, altyapıdan plânlamaya, personel eğitiminden ölçme ve değerlendirme sistemlerinin geliştirilmesine kadar, neler yapılması gerektiğinin belirlenmesidir. Bilişim teknolojilerine dayalı uzaktan eğitim konusunda, 10 yılı aşkın süredir tatbik edilen uluslararası uygulamalar önemli tecrübeler edinilmesini sağlamıştır.  Bu deneyimler, uzaktan eğitimin, sağladığı yararların yanısıra, yeni problemlerin de gündeme gelmesine yol açtığını ortaya koymaktadır. 

Uzaktan eğitimin, gelip-geçici bir süreç olmayacağı, eğitimde giderek kendisine daha büyük bir uygulama alanı bulacağına hiç şüphe yoktur. Gelişmeler, bu konudaki bir tereddüdü anlamsız kılacak mâhiyettedir. Fakat, yeni sorunları da gündeme getirdiği, bir vakıadır. 

Ülkemiz uzaktan eğitim konusunda kaydadeğer bir tecrübeye sâhiptir. Bilhassa 1982 yılında Anadolu Üniversitesi tarafından “açık öğretim” uygulaması başlatıldıktan sonra, bu konuda çok ciddî bir uzaktan eğitim tecrübesi oluşmuştur. Nitekim, bilişim altyapısının güçlü olmasının da yardımıyla, koronavirüs salgını sebebiyle alınan tedbirler çerçevesinde, kısa bir süre içerisinde, okul öncesinden lisansüstü öğrenime kadar, ülkemizdeki bütün öğretim kurumlarında uzaktan eğitime geçilebilmiş olmasında, 40 yıla uzanan bu uzaktan eğitim tecrübesinin payı olduğuna hiç kuşku yoktur. 

 

UZAKTAN EĞİTİMİ ÖNE ÇIKARAN HUSUSLAR

Bu arada, şu hususu hatırlatmakta yarar görüyorum. Bu yazımızda, uzaktan eğitim denildiğinde, bilişim teknolojilerine dayalı olarak gerçekleştirilen uzaktan eğitim kastedilmektedir.

Teorik bir tanımlama yapmak gerekirse, uzaktan eğitim, öğrencilerin, fiziki bir okul ortamına gereksinim duymadan, bireysel olarak, bilgisayar, internet, simülasyon, video, metin, ses, grafik, ödevler, akran etkileşimi, çoklu ortam teknolojisi gibi araçların yardımıyla, yerleşik bulunduğu ortamda öğrenim görmesi[6], olarak tanımlanabilir.

Uzaktan eğitim (distancelearning) kavramı yerine, açık eğitim, kitlesel açık çevrimiçi dersler (MOOCs-Massive Open Online Courses), teknoloji ile zenginleştirilmiş öğrenme (technology enhanced learning), e-öğrenme, dağıtılmış öğrenme (distributed learning), harmanlanmış öğrenme (blended learning) gibi kavramlar da sıklıkla kullanılmaktadır[7].

Uzaktan eğitim senkron ya da asenkronolarak yapılabilmektedir. 

Senkron şekildeki uzaktan eğitim, öğrencilerin eğitimci ile aynı anda çevrimiçi olarak sanal ortamda buluşması anlamına gelmektedir. Yani canlı ders sistemine eşzamanlı katılım sağlamayı gerektirmektedir.

Senkron uzaktan eğitim sayesinde, eğitmen ve öğrenciler iletişim teknolojilerini kullanarak farklı mekânlardan eşzamanlı erişim sağlayabilmektedirler. 

Bu yöntemde, eşzamanlı olarak derse katılan öğrenci, gerekli hâllerde, öğretmene soru sorabilir ve daha kısa sürede dönütler alabilir. Bu imkân, şüphesiz uzaktan eğitimin öğrenci bakımından daha verimli olmasını ve öğrenmenin kolaylaşmasını sağlar.

Asenkron uzaktan eğitim ise, öğrencinin, eğitime eşzamanlı olarak katılma imkânının bulunmadığı, yayınlanan video ders sunumlarını izleyebildiği, sunulan materyallere erişebildiği eğitim yöntemidir. 

Asenkron eğitimde, ders içeriği tek yönlü olarak öğrenciye sunulmaktadır ve etkileşim son derece sınırlıdır. 

Bu yöntem, hem zamandan hem de mekândan bağımsız olarak yapılır. Fakat öğrenci, kendisine açık olan metin ve sunum dosyaları, video ve diğer materyalleri, istediği gün ve saatte sisteme girip takip edebilir. Gerektiğinde, bütün eğitim materyallerine dilediği kadar tekrar erişebilir.

Uygulamada, bütün derslerin canlı olarak yapılması yerine, eğitimin içeriği, altyapı ve personel durumu gibi faktörlere bağlı olarak, bazı derslerin canlı, diğer derslerin ise asenkron olarak gerçekleştirildiği görülmektedir.

Uzaktan eğitim bütün taraflar için pek çok yeni imkân sunmaktadır.

Bu yöntemin başta gelen özelliği, zaman ve mekân konusunda -özellikle öğrencilere- büyük bir esneklik sağlamasıdır.

Öğrenci, dersi tâkip etmek için herhangi bir mekâna bağımlı değildir. Asenkron eğitimde, zaman bağımlılığı da bulunmamaktadır. 

Zaman serbestliği, başta çalışanlar olmak üzere, çeşitli sebeplerle “belirli bir zamana bağlı olmadan” eğitim almak isteyen geniş bir kesimin bu yöntemi tercih etmesine sebebiyet vermektedir.

Eğitim yöntemlerinin mâliyetlerinin karşılaştırılması bakımından şu an için yeterli istatistikî veri bulunmamakla birlikte, uzaktan eğitimin “öğrenenler” açısından önemli mâliyet avantajları sağladığı şüphesizdir. Geleneksel eğitimde, öğrenci, ikametgâhının bulunduğu yerden başka bir şehirde eğitim görmesi durumunda, barınma, ulaşım, beslenme gibi ilâve giderlere katlanmak durumundadır. Oysaki uzaktan eğitimde bu tür harcamaları yapmasına gerek bulunmamaktadır. Bu durumun, eğitim sistemi bakımından da önemli bir tasarruf kalemi oluşturduğunu düşünmek mümkûndür.

Uzaktan eğitim, iyi plânlanması, doğru sunulması, uygun/özgün eğitim kaynak ve materyallerinin kullanılması, öğrenci değerlendirmeleri ile öğrenim çıktılarının uygun biçimde yapılması durumunda, kaliteli eğitim gerçekleştirilebilir.

Uzaktan eğitim, bedensel engeli, zaman yetersizliği veya maddî imkânlarının kısıtlı olması gibi sebepler yüzünden eğitim imkânından yararlanamayan bireylere bu imkânı sunmak sûretiyle, eğitim hakkının yaygınlaşması konusunda da önemli bir hizmet ifâ etmektedir.

Uzaktan eğitimin, hem öğrenciler, hem de eğitim sistemi bakımından en büyük yararlarından birisi, öğrencinin ders tekrarı yapmasına imkân vermesidir. 

Eğitimde, öğrenilenlerin hafızada kalıcı olmasının sağlanabilmesi için, dersin gerektiği kadar tekrar edilmesi son derece önemlidir. 

Uzaktan eğitimde, öğrencinin, dersleri kendisi için en uygun zamanda tâkip edebilmesi ve dilediği kadar tekrar etme imkânına sâhip olması, öğrenciyi psikolojik olarak rahatlattığı gibi, eğitimin verimliliğini de artırabilir.

Geleneksel eğitim sisteminin en büyük zaaflarından birisi -ki, en çok tenkit edilen yönlerinden birisidir-öğretmenin derste anlattıklarını tekrar dinleme imkânı bulunmamasıdır. Bu yüzden, geleneksel öğretim sisteminde, öğrenciler, ders esnasında sürekli not tutma ihtiyacı duyarlar. Ve bu durum, öğrencilerin dersi dikkatle tâkip etmelerine engel olur. Eşzamansız (asenkron) uzaktan eğitim uygulamasında, öğrenciler 7/24 ders materyallerine ulaşabilmektedir. Eşzamanlı (senkron) eğitimde de, dersler kayıt altına alınarak, 7/24 erişim sağlanırsa; uzaktan eğitim, her öğrencinin kendi öğrenme hızında öğrenim görmesine imkân sağlar. Bu da kalıcı öğrenmeyi destekler.

Kezâ, yüzyüze öğretimde,  özellikle kalabalık sınıflarda, öğrencilerin -zaman yetersizliği ve/veya psikolojik sebeplerle- öğretmene soru sormaları çoğu zaman mümkün olmayabilir. Oysaki öğrencinin, ders esnasında anlayamadığı hususları sıcağı sıcağına öğretmene sorabilmesi çok önemlidir. 

Uzaktan eğitimde, öğrenci, soruyu sormadan önce gerekli araştırmayı yapabileceği yeterli zamana sâhiptir. Dolayısıyla, soracağı sorunun gerekli/önemli olup olmadığını daha yetkinlikle belirleyebilir. Üstelik soruyu dijital ortamda soracağından, psikolojik yönden kendisini daha rahat hissedebilir. 

Öğrencilerin sordukları soruların doğrudan öğretmene ulaştığı, diğer öğrencilerin bu soruları görmediği durumlarda, bu rahatlık daha da üst düzeyde olabilir. Ancak, bu durumun olumsuz sonuçları olabileceğini de belirtmek gerekir. Zîrâ, soru sorma konusunda sâhip oldukları rahatlık, pek çok öğrenciyi gereksiz sorular sormaya yöneltebilir. Bu da, öğretmenin vaktini israf etmesine sebep olur.

Yine, öğrencilerin sordukları soruların diğer arkadaşları tarafından görülememesi durumunda, aynı ya da benzer soruların pek çok öğrenci tarafından sorulması sözkonusu olabilir. Uzaktan eğitimde bazı dersleri, sayıları binlerle/onbinlerle ifade edilebilen sayıda öğrencinin takip ettiği düşünülecek olursa, meselenin boyutu daha iyi anlaşılacaktır. Bu durum öğretmenin işini zorlaştıracaktır. Bu sebeple anlık olmayan mesajlaşma usulü bir tartışma yapısıyla, sohbet oturumları açmakta fayda vardır. Böylece, geçmiş mesajları/soruları öğrencilerin görmesi, geçmişe dönük soru sorabilmeleri bakımından faydalı olabilir.

Uygulamada gözlendiği kadarıyla, kaliteli bir eğitimin idrakinde olan uzaktan eğitim öğrencilerinin pek çoğu, yalnızca kendi eğitmenlerinin anlattıklarıyla yetinmemekte, sistem izin verdiği takdirde, aynı minvalde başka eğitmenler tarafından verilen derslerin kayıtlarını da izleme yolunu seçmektedirler. Hattâ bu konuda, öğrencinin, yalnızca ulusal değil, “derslere açık erişim imkânı veren” yurtdışındaki saygın eğitim kurumlarının imkânlarından da yararlanması, yanısıra internet üzerinden destekleyici mâhiyetteki kaynaklara ulaşması kabil olduğundan, “kendi kendine öğrenme” yeteneği gelişmiş, yâni öğrenme arzusu üst seviyede olan bir öğrenci için, kaliteli bir öğrenim konusunda, “sınırsız” denilebilecek genişlikte bir imkân deryâsı bulunduğu söylenebilir.

Bahsedilen gelişmeler sebebiyle, uzaktan eğitim, gelecekte, öğrencinin, öğrenim gördüğü kuruma ve eğitmene bağımlılığını en alt seviyeye indirecek gibi görünmektedir. Kurumun ve eğitmenin bu bağımlılığı artırabilmesinin yegâne yolu, daha kaliteli eğitim vermesi olacaktır.

Öğrencinin bilgi kaynaklarının artması, gelecekte yüksek ihtimâlle eğitmenler arasında da belli-belirsiz bir kalite yarışının yaşanmasına yol açacaktır. İtidalden uzaklaşılmadığı takdirde, bunun müspet sonuçlarının olması muhtemeldir.

Geleneksel yöntemde, kapalı kapılar ardında ders veren eğitmenin derse yeterli ölçüde hazırlanmış olup olmadığını ve dersteki performansını ölçme imkânı son derece sınırlıdır. Bu konuda kullanılan en yaygın yöntem, öğrencilere anket uygulanmasıdır ki, bu yöntemin ne ölçüde verimli olduğu konusu son derece tartışmalıdır.

Geleneksel yöntemde, eğitmenlerin derse devam durumlarının tâkibi de bâzen sorun oluşturabilmektedir. Uzaktan eğitimde, böyle bir sorunun oluşması, istisnâî hâller dışında, teknik olarak mümkûn değildir.

Uzaktan eğitimde, eğitmen, çok sayıda öğrencinin karşısına çıkmakta ve ders, başından sonuna kadar kayıt altına alınmakta, üstelik bu kayıt arşivlenmektedir. Bu itibarla, her ânı, her davranışı kayıt altında bulunan eğitmenin, derse en iyi şekilde hazırlanarak girmesi beklenir. Başlangıçta bu durumun, eğitmenler üzerinde psikolojik bir baskı oluşturabileceği ve performansını düşürücü bir etkide bulunabileceği düşünülebilirse de, ilerleyen dönemde, sistem yerleştikçe, bu güçlüğün aşılacağı inancındayım.

Günümüzde, geleneksel eğitimde de, gerektiğinde derslerde sesli ve görüntülü yardımcı ders kaynaklarının kullanımı imkân dâhilindedir. Ancak, bu durum, genellikle eğitmenin tercihine ve becerisine bağlıdır. Uzaktan eğitimde ise, ders içeriklerinin hazırlanmasında, konusunda uzman geniş bir “teknik destek” kadrosunun hizmetinden yararlanma imkânı bulunmaktadır. Bu durumun, gerekli hâllerde, dersin konusunun öğrenciler tarafından daha iyi anlaşılmasında büyük yararlar sağladığı, şüphesizdir.

Uzaktan eğitim programları bazı hâllerde yüz yüze eğitimle de desteklenebilmektedir. Öğrencinin başvuru yaptığı lisans/yüksek lisans programı eğer eğitimin bazı aşamalarında hoca ile öğrencinin bir araya gelmesini gerektiriyorsa, bu durumda-tamamlayıcı bir unsur olarak-geleneksel eğitim yöntemlerinden de yararlanılabilmektedir.

Uzaktan eğitim, yurtdışında eğitim görmek isteyip buna imkân bulamayanlar için de ideal bir seçenek durumundadır.

 

UZAKTAN EĞİTİMDE SORUNLAR

Sağladığı pek çok yararın yanısıra, uzaktan eğitimin önemli sorunları da bulunmaktadır.

Uzaktan eğitimin en önemli konularından biri sağlıklı ölçme ve değerlendirme süreçlerinin yürütülmesidir. 

Uzaktan eğitimde değerlendirme sürecinde; Virüs salgını olmadan önce, sınavlar çoğu zaman, öğrencilerin “belirli gün ve saatlerde belirli bir mekânda toplanması ve gözetmenlerin refakatinde sınava alınması” suretiyle yapılmaktaydı. 

Ara sınavlarda online (çevrimiçi) uygulamalar söz konusu olsa da, final sınavları için çoğunlukla “yüz yüze yöntemler” tercih edilmekteydi.

YÖK tarafından yayımlanmış olan Uzaktan Yükseköğretim Yönetmeliği gereğince, ülkemizdeki uzaktan eğitim uygulamasında, derslere ilişkin ödevler internet üzerinden verilir ve yanıtları İnternet üzerinden toplanıp sonuçlar öğrencilere bildirilir. 

Arasınav türünde olan sınavlar (ödev, proje, kısa sınav vb.) ilke olarak İnternet ya da iletişim ağları üzerinden yapılabilir. 

Ülkemizde, uzaktan eğitim sınavları çoktan seçmeli yöntemle yapılmaktadır. Bu yöntem, çeşitli gerekçelerle geleneksel eğitimde de yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak, bu durum, mahzurlarını telâfi edecek çözümler bulunmadığı takdirde, gelecekte, önemli sorunlara yol açacak gibi görünmektedir. Şöyle ki;

Çoktan seçmeli sınav, öğrencinin derslerde anlatılan akademik bilgileri ne ölçüde ezberlediğini tarafsız, yoruma açık olmayan biçimde ölçmeye imkân verir, ancak öğrencinin bu bilgiyi kullanma yeteneğini kazanıp kazanmadığını ölçmeye imkân vermez. 

Öğrencinin, derslerde edindiği akademik bilgiyi, karşılaşacağı yeni problemleri çözmekte kullanıp kullanamadığını ölçebilmek için, uygulamalı derslerde, mutlak surette uygulamalı ödev ve sınavların yapılması, teorik derslerde ise, öğrenciye bir problem verilerek, bu problemi tartışmasının ve bir sonuca ulaşmasının istenmesi gerekir.

Çoktan seçmeli sınav yönteminin tercih edilmesinin önemli gerekçelerinden birisi, öğrenen sayısının çok, buna karşılık eğitmen sayısının yeterli olmamasıdır. Bu durumda, bir eğitmen, eğitimin hangi kademesinde olursa olsun, çok sayıda derse girmek ve çok sayıda öğrenciye eğitim vermek durumunda kalmaktadır. Dolayısıyla, sınavlar klasik yöntemle yapıldığında, öğrenciler tarafından verilen cevapların sınırlı bir süre içinde yetkinlikle değerlendirilebilmesi imkânı azalmakta, bazı durumlarda ise bu imkânsız denecek kadar zorlaşmaktadır.

Çoktan seçmeli sınav uygulamasının bir diğer önemli gerekçesi, klasik sınav sisteminde ölçme/değerlendirme işleminin ne ölçüde tarafsız ve yetkinlikle yapılabildiği konusundaki endişelerdir. Çok çeşitli nedenlerle, eğitmenlerin bu konuda sübjektif davranabildikleri yönünde yaygın bir kanaatin, en azından endişenin bulunduğunu belirtmek gerekir.

Sözüedilen gerekçelerin gözardı edilmesi elbette mümkûn değildir.

Hâl böyle olmakla birlikte, akademik bilgiyi ezberleyen, ancak bu bilgiyi karşılaşacağı problemleri çözmek için kullanmak konusunda yeterli beceriye sahip olmayan bireyler yetiştirmek, eğitimin amaçlarıyla bağdaşmamaktadır. 

Bu konu üzerinde ısrarla durmamın sebebi şudur; uzaktan eğitimde, öğrenen başına öğrenci sayısının, geleneksel sistemle kıyaslandığında, çoğu zaman “olağanüstü” denilebilecek kadar yüksek olması sebebiyle, eğitimin en önemli unsurlarından birisi olan ölçme-değerlendirme işleminde çoktan seçmeli sınav yönteminin uygulanması bir zorunluluk hâline gelmektedir. Bu durum, uzaktan eğitimin, biraz önce bahsini ettiğim ve çoktan seçmeli sınav sisteminden kaynaklanan mahzurların katlanarak artması anlamına gelmektedir.

***

Uzaktan eğitim konusunda beni en çok endişelendiren hususlardan birisi de, eğitimin mekanikleşmesine yol açması ihtimalidir.

Eğitim faaliyetinin kendisinden beklenen işlevleri yerine getirebilmesi için, varlığına en çok ihtiyaç duyulan hususlardan birisi, öğrenen ile öğreten arasında sürekli, sağlıklı ve yeterli etkileşimin tesis edilebilmesidir. Öğreten, kendisinin ve öğretme çabasının öğrenenler tarafından ciddiye alındığını, bu çabasının karşılığını en iyi şekilde verebilmek için, muhataplarının da aynı ölçüde samimi bir gayret içinde olduklarını hissetmelidir. Aynı şekilde, öğrenenler de, öğreten tarafından önemsendiklerini hissetmeli, sorular sorabilmelidir. Bilhassa sosyal alanlarda, öğrenilen akademik bilginin özümsenmesi, öğrencilerin tartışma, muhakeme, yorumlama, soru sorma, görüş oluşturma gibi yeteneklerinin gelişebilmesi için, sınıfta yeterli tartışma ortamının tesis edilmesi büyük önem taşımaktadır. 

Öğretenin, çeşitli materyaller kullanarak bilgiyi öğrenenlere aktardığı ve/veya günümüzdeki yaygın deyimle, öğrenenlere rehberlik ve liderlik ederek, onların çeşitli mecraları kullanmak suretiyle gerekli akademik bilgileri edinmesini sağladığı bir sistem, eğitimin amaçları bakımından yeterli addedilemez. 

Var olan bilgiyi aktarmak, eğitimin amaçlarından yalnızca birisidir. 

Bilginin inanılmaz bir hızla geliştiği, öğrenilen/öğretilen bilgilerin çoğunun kısa bir zaman sonra “eskimiş” durumuna düştüğü bir çağda, öğrencinin, bilgiyi yalnızca hıfzeden değil, yeni bilgi üretme kabiliyetine sahip bir birey olarak yetiştirilmesi, hâlihazırda eğitimin en önemli amaçlarından birisidir.

Kezâ, bilginin özümsenmesi ve yorumlama kabiliyetinin kazanılması için, öğrencinin, ders dışı zamanlarda da öğretenle iletişim kurabilmesi, onun danışmanlığından/rehberliğinden yararlanabilmesi gerekir.

Dolayısıyla, eğitimin, en yetkin araç ve yöntemlerle öğrenciye bilgi aktarımından ibâret olduğunun düşünülmesi, eğitim konusunda yapılabilecek en büyük hatalardan birisidir.

Sorun, yalnız öğrenciyle de ilgili değildir. Konunun bir de öğretmen boyutu bulunmaktadır.

Öğretmen, derste öğrencisinin gözlerinin içine bakarak, ondan ışık alır. Sürekli kendisini yenileme ihtiyacı duyar. Öğrenme aşkını kaybetmiş olan bir öğretmenin öğrencisine faydalı olabilmesi mümkün değildir. Öğretmenin iki günü birbirine eşit değildir, olmamalıdır. Her ders, yalnız öğrenci için değil, aynı zamanda öğretmen için de öğretici mâhiyettedir. Sürekli öğrencisinin karşısına kendisini yenileyerek çıkma zorunluluğu duyan öğretmen, böylelikle mütemâdiyen kendisini geliştirir, bunu yaparken bilim ve kültürün de gelişmesine katkıda bulunur; edindiği tecrübeler doğrultusunda, her yeni derste, öğrencisine daha yararlı olmaya çalışır. 

Oysa kameraya konuşan öğretmen için aynı etkileşim sözkonusu değildir. Asenkron eğitimde ise, bu etkileşim tamamiyle ortadan kalkar. Bu durum, en önemli özelliklerinden birisi -insana-sürekli kendisini yenileyebilme arzusu ve yeteneği kazandırmak olması gereken eğitimin, canlılığını yitirmesi ve mekanik/ruhsuz bir faaliyete dönüşmesine sebebiyet verebilir ki, gelecekte bunun vahim sonuçları olabilir.

Geleneksel eğitim sisteminde de, mekân, personel ve kaynak yetersizliği, öğrenci sayısının fazlalığı gibi sebeplerle, “sınıfta tartışma ortamının sağlanması, yeterli uygulama yapılması, ders dışı zamanlarda öğrenci ile öğreten arasında iletişim kurulması” gibi konularda yetersizlikler yaşandığı, bilinen bir husustur.

Korkum şudur ki, “daha düşük mâliyetle, daha geniş bir kitleye eğitim verilmesi” amacının baskın gelmesi durumunda, uzaktan eğitim, biraz önce bahsi geçen sorunların çözümüne herhangi bir katkı sunmak bir yana, sözkonusu sorunların daha da kalıcılaşmasına ve katmerlenmesine yol açabilecektir.

***

Uzaktan eğitimin bir diğer muhtemel sonucu, “eğitimin uluslararasılaşması” ihtimâlidir.

Uzaktan eğitim, zaman ve mekân faktörünü ortadan kaldırdığından, uluslararası saygınlığı bulunan eğitim kurumlarının küresel boyutta hizmet vermeye başlaması, yerel eğitim kurumlarını işlevsiz bırakabilecektir. Bu durum, bir yandan yerel düzeyde “öğretmen işsizliği”ni artırırken, diğer yandan da “millî” nitelikte eğitim politikalarının uygulanmasını güçleştirebilecektir.

Ancak, “eğitimin uluslararasılaşması” imkânı, konuya gereken önem verildiği takdirde, Türkiye gibi -millî sınırları dışında- geniş bir “kültür coğrafyası”na sâhip ülkeler için büyük bir avantaja dönüşmesi de, ihtimâl dâhilindedir.

***

Hâlihazırda, Türk Eğitiminin önemli sorunlarından birisi, can yakıcı boyutlarda olan öğretmen işsizliğidir.

Uzaktan eğitimin, bir eğitmenin -geleneksel eğitime göre- çok daha fazla sayıda öğrenciye eğitim verebilmesine imkân sağlaması sebebiyle, öğretmen işsizliğini artırması sözkonusu olabilecektir. Bu, tabiatıyla, önemli bir sorundur.

***

İki aylık uygulama sürecinde, bazı öğrencilerin internet erişimi ve bilgisayar temini konusunda sorun yaşadıkları anlaşılmıştır.

Kezâ, altyapı ve internet erişiminde sorunlar yaşandığı; bazı öğretmenlerin ve ders içeriklerinin yetersizliği gibi konularda yaygın şikâyetler olduğu, görülmüştür. Ancak Yükseköğretim Kurulunun Üniversitelere bildirdiği karara göre; öğrencilere, bulunduğu yerdeki Üniversite birimleri öncelikli olmak üzere, gerektiği takdirde Milli Eğitim Bakanlığı ve diğer Kamu Kurumlarının bilgisayar ve internet olanaklarına erişim imkânı sağlanabilecek. Bu müspet bir gelişmedir.

 

UZAKTAN EĞİTİMİN GELECEĞİ

Yaşanan koronavirüs süreci, uzaktan eğitimin, bilhassa olağanüstü dönemlerde, geleneksel eğitim sisteminde ortaya çıkan sorunların çözümüne katkı sağlayabileceğini ortaya koymuştur.

Kaldı ki, nüfus artışı, şehirleşme, ortalama gelir ve iletişim imkânlarındaki artış, bu sürecin tahrik ettiği “sosyal hareketlilik”, toplumların dezavantajlı kesimlerine mensup insanların kendilerine daha iyi bir hayat kurabilmek için, sosyal statüsü ve geliri daha yüksek mesleklere ve iş alanlarına yönelme eğiliminde olmaları gibi etkenler yüzünden “eğitim talep eden kitlelerin” hızla büyümesi karşısında geleneksel eğitim sisteminin yetersiz kalması, sözkonusu talebin karşılanabilmesi için yeni yöntem arayışlarını zorunlu kılmaktadır.

Öteyandan, küreselleşmenin yaygınlaşmasıyla birlikte uluslararası rekabetin artması, bu sebepten kapalı ekonomilerin dışa açılma konusunda büyük bir tazyik altında bulunması, başta iktisadi işletmelerde çalışanlar olmak üzere, çalışma hayatında bulunan insanların, konumlarını koruyabilmek ve daha üst kademelere yükselebilmek için “çalışma hayatına ara vermeden eğitim alma” taleplerini artırmıştır.

Kezâ, Teknolojideki gelişmeler, özellikle de bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, hangi sebeple olursa olsun, eğitim talebindeki artışın “yeni teknolojilerin kullanımı yoluyla” karşılanması yönündeki çabaların olağanüstü bir hızla artması sonucunu doğurmuştur. 

Günümüzde “uzaktan eğitim” vb. başlıklar altında tanımladığımız “dijital teknolojilerin eğitimde yaygın olarak kullanılması” eğilimi, eğitim faaliyetinde önemli sınırlılıklar olarak karşımıza çıkan “mâliyet, zaman ve mekân kullanımı, özellikle öğrenenlere bazı durumlarda maddî bakımdan önemli sayılabilecek avantajlar sağlaması, belirli bir sâbit bir yatırımla geleneksel eğitime kıyasla çok daha geniş kitlelere eğitim imkânı sunulabilmesi” gibi avantajları sebebiyle, giderek daha da güçlenmektedir. Öyle ki, bazı kesimlerin, geleneksel eğitimden kaynaklanan sorunların çözümü konusunda, uzaktan eğitimi mucizevi bir kurtuluş reçetesi gibi değerlendirdikleri görülmektedir. Bu eğilimin yaygınlaşmasında, her birisi küresel ekonomik güç konumuna gelen yüksek teknoloji şirketlerinin, kendilerine büyük ve sonsuz gelişme imkânları sunan geniş bir pazar oluşturma düşüncelerinin de etkili olması, kuvvetle muhtemeldir. Eğitim, tıpkı sağlık alanı gibi, “vazgeçilemez, yarı kamusal” nitelikte bir hizmet sunumu olduğundan, bireyler “daha iyi sonuçlar vâdeden” çözümler için, “gerektiğinde, imkânlarını son raddesine kadar zorlayarak” ödeme yapma eğilimindedirler. Bu durumun, sözkonusu şirketlerin iştahını kabartmasından daha tabiî ne olabilir?

Son 10 yıldaki gelişmeler, bir eğitim yöntemi olarak, uzaktan eğitimin kesinlikle gözardı edilemeyeceğini; sözkonusu yöntemin, bazı durumlarda, kaliteli eğitim talebinin karşılanmasında kaydadeğer çözümler sunma imkânına hâiz bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bunun en bâriz göstergelerinden birisi, kayıt yaptıranların “tamamlama” yüzdeleri düşük olsa da, ciddî uluslararası eğitim kurumları tarafından -diploma vb. belge vermeden- yâhut da yalnızca katılma veya ders tamamlama belgesi vermek kaydıyla düzenledikleri açık derslere dünya genelinde sayıları milyonlarla ifâde edilen insanların rağbet göstermeleridir. Bu durum, insanların kendilerini geliştirme konusuna verdikleri önemin derecesini gösterdiği gibi, uzaktan eğitim olgusunun yerleşmesine, yaygınlaşmasına ve -edinilen tecrübelerden hareketle- uzaktan eğitim tekniklerinin gelişmesine de dayanak oluşturmuştur.

Bu noktada, şu hususun altını kalın çizgilerle çizmekte yarar görüyorum.

Uzaktan eğitimi değerlendirirken yapılabilecek en büyük hatalardan birisi, geleneksel eğitim sistemi ile uzaktan eğitimin birbirlerine rakip sistemler olduğu yanılgısına kapılmaktır. 

Yapılan araştırmalar, bazı durumlarda yüzyüze eğitimin, bazı durumlarda ise uzaktan eğitimin daha başarılı neticeler verdiği; bazı durumlarda ise iki eğitim sisteminin başarısı arasında belirgin bir farklılık bulunmadığı gerçeğini ortaya koymuştur.

Sözkonusu araştırmaların pek çoğunda, öğretmen ve öğrencinin hazırbulunuşluğu, ders içeriklerinin ve altyapının yeterliliği, plânlama, öğretmenin uzaktan eğitim tekniklerine ve kullanılan cihazlara hâkimiyeti, öğrencinin özdisiplini ve kendi kendine öğrenme yeteneği, ebeveynlerin konuya yaklaşım biçimleri gibi unsurların, öğretim sisteminin başarısında etkili olduğu sonucuna varılmıştır. Bu itibarla, her iki eğitim sisteminin birbirine rakip olmaktan ziyade, birbirini tamamlayan sistemler olduğu gerçeğinin kabul edilmesi, uzaktan eğitim konusunun sağlıklı bir değerlendirmesinin yapılabilmesi bakımından, son derece önemlidir.

Bahsedilen sâikler çerçevesinde, uzaktan eğitimin mâhiyeti konusunda toplumda bir genel görüş oluşturulabilmesi için, karar verici makamların, her iki sistemin konumunu ve işlevlerini açıklıkla ortaya koyan bir eğitim politikasının, bütün tarafların katılımıyla oluşturulmasını sağlamalarında büyük yarar bulunmaktadır. 

Daha da önemlisi, Türk Eğitiminin kadim sorunlarından birisi, nitelikli-yaygın eğitimin verilmesi konusunda yaşanan sıkıntılardır. Bu sorunların kaynakları, çözüm yolları ve çözüm adımları belirlenmeden, bütün bunların sonucunda toplumda “makûl bir zaman diliminde Türk Eğitim Sisteminin nitelikli eğitim konusunda kaydadeğer mesafeler alacağı” konusunda bir inancın oluşması sağlanmadan, toplumun, uzaktan eğitimi “eğitim konusundaki bütün sorunların çözümünü sağlayacak mucizevi bir reçete” gibi algılaması sonucunu doğuracak bir ortamın oluşması, sorunların daha da derinleşmesine ve toplumda yeni hayâl kırıklıklarının oluşmasına zemin hazırlayabilecektir.

Hiç şüphe yok ki, eğitim, bir ülkenin en önemli sorun alanlarından birisidir“Sorun alanlarından birisidir” dememiz, sebepsiz değildir. Mükemmel bir eğitim sisteminden bahsedilemeyeceği gibi, bugün ihtiyaçları yeterince karşılayan bir eğitim sisteminin, ilânihâye bu başarısını devam ettirebileceğinin garantisi de bulunmamaktadır. Bu yüzdendir ki, eğitim konusunda en başarılı kabûl edilen ülkeler dahi, bu konuda sürekli bir arayışın içindedir. Ve, yine vurgulayarak belirtmek gerekir ki, gelecekte daha güçlü, daha müreffeh bir Türkiye’yi inşâ etmenin başta gelen yolu, geleceğimizin güvencesi olarak gördüğümüz çocuklarımızın/gençlerimizin yeryüzündeki en donanımlı akranlarıyla her alanda başabaş yarışabilmelerini mümkûn kılacak yetkinlikte nitelikli bir eğitim sisteminin inşâ edilmesidir.

Belirtilen amaca ulaşılabilmesi için, yöntem ayırımı gözetmeksizin, Türk Eğitiminin sorunları ve çözüm yollarının belirlenmesi, uygun çözümlerin üretilmesi ve uygulanması konusunda, toplumda ve özellikle de eğitim camiasında güçlü bir inanç oluşturacak, sistemli, istikrarlı ve kararlı adımlar atıldığı takdirde ve bu bağlamda, geleneksel ve uzaktan eğitim yöntemlerinin görecekleri işlevler açıklıkla ve yetkinlikle belirlendiğinde, uzaktan eğitim yönteminin kendisinden beklenen faydaları sağlaması hiç de zor olmayacaktır. 

Uzaktan eğitim, mâhiyeti gereği, yüksek teknoloji gerektiren bir alandır. Bu sebeple, ihtiyaç duyulan teknolojinin ve araç-gereçlerin millî imkânlarla üretiminin ve geliştirilmesinin sağlanabilmesi, bunun için gerekli eğitim/üretim altyapısının tesis edilmesi, yeterli sayıda ve nitelikte personelin yetiştirilmesi, kurulacak sistemin verimli ve istikrarlı bir şekilde sürdürülebilirliğinin sağlanması bakımından fevkalâde önemlidir. İthâl teknoloji ile kurulacak bir sistemin devamlılığının ve güncelliğinin sağlanması, imkânsıza yakın zorluklar içermektedir.

Bu noktada şu hususun belirtilmesi, hakkaniyetin gereği olduğu kadar, ülke olarak sahip olduğumuz birikimin/potansiyelin farkında olmamız açısından da önemlidir. Ülkemiz, koronavirüs sürecinde, kısa bir zaman dilimi içerisinde, uzaktan eğitim uygulamasına geçebilmiştir. Bir takım aksaklıkların yaşanması, -karşı karşıya bulunduğumuz zorunluluklar sebebiyle- kısa sürede uygulamaya geçilmesinin tabiî sonucu olup, büyütülmesinde bir yarar yoktur. Ancak, biraz önce değinilen hususlarla da bağlantılı olarak, uzaktan eğitimin ülkemizdeki uygulamasının, bilhassa da son iki aylık hızlı ve yaygın uygulama sürecinde edinilen deneyimlerin, yaşanan sorunların ve çözüm yollarının belirlenmesi için, vakit geçirilmeksizin gerekli bilimsel çalışmaların başlatılması, araştırma raporlarının hazırlanması, bu çalışmalara kurumsal bir nitelik ve süreklilik kazandırılması, bahsekonu çalışmaların sonucuna göre sistemin mükemmelleştirilmesine yönelik politikaların tespit edilmesi, son derece yararlı olacaktır.

Buraya kadar çizilmeye çalışılan genel çerçevenin ışığında, uygulamaya yönelik sorun ve çözüm önerilerinden bahsetmek gerekirse, şu hususların belirtilmesinde yarar görüyorum;

Uzaktan eğitimde, önemli hususlardan birisi, ders materyallerinin ihtiyaçlara ve pedagojik usûllere göre hazırlanmış olmasıdır. Ülkemizde bu konuda önemli bir boşluk olduğu yönünde dikkate değer görüşler sözkonusudur. Bu sorunun kısa zamanda çözülmesine çalışılması, gereklilik arzetmektedir.

Öteyandan, canlı/senkronize dersler önemli olmakla birlikte, “eğitimin mâliyeti, personel ve altyapı yeterliliği, zaman ve mekân faktörlerinin plânlanması” gibi sınırlılıklar sebebiyle, bu yöntemin sürekli uygulanabilmesi mümkûn değildir. Yapılan araştırmalar, canlı derslerin özelikle okul öncesi ve ilkokul kademelerinde çok önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu kademelerde, öğrencinin derse ilgisinin çekilmesi ve derse odaklanmasında, canlı dersler etkilidir. Ancak, sonraki kademelerde asenkron öğretime daha çok başvurulmaktadır. Bu yöntemde, öğrenci, tamamiyle eğitmenin denetimi dışındadır. Dolayısıyla, verimli bir öğretim için, öğrencilerin “zamanını plánlama, derse hazırlanma, dikkatle dinleme, gerektiğinde dersi yeterli öğrenmeyi sağlayıncaya kadar– tekrar etme, anlayamadığı hususları belirleme, bu konular hakkında eğitmene soru sorma ve kendi kendine öğrenme” gibi yetenekleri kazanmış olmaları büyük önem taşımaktadır.

Uzaktan eğitim uygulamasından beklenen yararların elde edilebilmesi için, özellikle okul öncesi ve ilkokul çağlarındaki öğrencilerimizin, ders dışında aileleri ile birlikte yeterli zaman geçirmeleri; ebeveynleriyle birlikte kitap okuma, soru çözme, evde yapılabilecek türde basit deneyleri gerçekleştirme, derslerde gördükleri konuları güncel olaylarla da ilişkilendirerek üzerinde tartışma vb. aktiviteleri yapmaları, bu alışkanlıkların küçük yaşlardan itibaren kendilerine kazandırılması, son derece önemlidir.

Keza, öğrencilerin, plânlı çalışma, kendini disiplin altına alabilme gibi yeteneklerinin yanısıra, bilişim teknolojilerini kullanma, verileri analiz etme, siber saldırılardan ve casus yazılımlardan korunma, zamanı etkili kullanma gibi yetenekleri de kazanmaları gerekmektedir. Bu konuda, okullarımıza, öğretmenlerimize ve elbette anne-babalara büyük görevler düşmektedir.

Uzaktan eğitimin başarısı bakımından kritik bir diğer nokta da, öğretmenlerimizin bilişim teknolojilerini kullanma konusundaki yeterliliklerinin artırılmasıdır. Eğitmenlerin, kullandıkları sanal sınıf sistemi hakkında olabildiğince iyi bir eğitim alması ya da sistemin kullanımı konusunda kendilerini eğitmeleri önemlidir. Bu çerçevede, ders içeriklerinin ve sunumların hazırlanması, sisteme yüklenmesi,  kamera vb. cihazların kullanımı, herhangi bir sorun çıktığında hangi adımların takip edileceği gibi konularda bilgi ve beceri sahibi olması gerekmektedir.

Eğiticilerden kaynaklanan sorunların en aza indirilmesi için, bundan böyle bütün eğitim fakültesi öğrencilerine, bölümlerine bakılmaksızın, bilişim ve internet araç ve teknolojileri konusunda gerekli nitelikleri hâiz bir eğitim verilmesi büyük önem taşımaktadır.

Uzaktan eğitimin uygulanmasında karşılaşılan yaygın sorunlardan birisi, maddî imkânları yeterli olmayan bazı öğrencilerin -en gerekli araçlar arasında yer alan- bilgisayar ve internet erişimi konusunda yaşadıkları sıkıntılardır. Şüphesiz, bu sorunun çözülmesi sağlanmalıdır.

Okul, yalnızca akademik bilginin edinildiği bir yer değildir. Öğrenciler, okulda, akademik bilginin yanısıra, öğretmenlerinden, arkadaşlarından, okul ortamından ve okul dışındaki çevrelerinde oluşan sosyal ortamlardan da etkilenirler. Bu etkileşim sonucunda, öğrencilerin, yararlı alışkanlıklar geliştirmeleri beklenir. Günümüzde, bilişim teknolojilerindeki gelişmeler sonucunda yaygınlaşan sosyal medya uygulamalarının, yalnız çocukları ve gençleri değil, yetişkin bireyleri de olumsuz etkilediği, onları yalnızlığa mahkûm ettiği, çevreleriyle fizîkî ve duygusal etkileşimlerde bulunmak yerine, mobil cihazlar aracılığıyla “uzaktan” etkileşim içinde bulunmaya yönlendirdiği; öyle ki, âile içindeki iletişimin dahi çoğu zaman sekteye uğradığı bilinmektedir. Ve, bu durumun, son yıllarda -yalnız bizim toplumumuzda değil- pek çok toplumda, önemli psiko-sosyal sorunlara yol açtığı gözlenmektedir. Uzaktan eğitimin, bu olumsuz gidişâtı daha da şiddetlendirmesi muhtemeldir. Şu hâlde, şimdiden, bu sorunun oluşmasını önleyecek çözümler üzerinde yoğunlaşılması lüzumludur.

Okulun bir diğer önemli işlevi, öğrencilerin entelektüel birikimlerin gelişmesine katkıda bulunmaktır. Okul, bu konuda en önemli ortamdır. Öğrenciler, özellikle de lise ve üniversite öğrencileri, kendi aralarında ve eğitmenleriyle çeşitli şekillerde yapacakları etkileşimler vasıtasıyla, derslerde edindikleri akademik bilgileri sosyal hayata uyarlamak sûretiyle, bilgiyi özümseme imkânına kavuşacakları gibi, özümsenen bilgiden hareketle benzer ya da farklı olaylar hakkında görüşler oluşturabilme yeteneği kazanacaklardır. Eğitimin asıl işlevlerinden birisi, değer sahibi bireyler yetiştirmektir. Mevcut hâliyle, uzaktan eğitimin bu işlevi yerine getirebilmesi mümkûn görünmemektedir.

Yüzyüze eğitim, okul öncesi ve ilköğretim öğrencileri açısından çok daha önemlidir. Bu çağlarda öğretmen, öğrenci için timsâl şahsiyet konumundadır, örnek kişiliktir. Öğrencinin, uzaktan, yalnızca belirli bir süre için gördüğü öğretmeninden etkilenmesi, bu etkileşime dayalı olarak bir takım istendik davranışlar geliştirmesi beklenemez. Bu durum, uzaktan eğitimin sebebiyet verdiği en önemli sorunlardan birisidir. 

Uzaktan eğitimin, yine okul öncesi ve ilköğretim öğrencileriyle ilgili olarak sebep olduğu bir diğer önemli sorun, çalışan anne-babaların çocuklarının evde yalnız ve denetimsiz kalmasıdır. Bu durum, öğretimin verimliliği bakımından sorunlara sebep olduğu gibi, güvenlik vb. açılardan da önemli bir sorun kaynağı olmaya aday görünmektedir.

Toplumun artan eğitim talebinin teknolojideki gelişmelerin yardımıyla karşılanması anlamına gelen uzaktan eğitim konusunda bir geriye gidişin olacağına ihtimâl vermiyorum. Ancak, uzaktan eğitimin beklentileri karşılayabilmesi ve eğitim sisteminden kaynaklanan çeşitli sorunlara kalıcı çözümler üretebilmesi, bu meyanda yeni sorunlara da kaynaklık etmemesi için, hâlihazırda tespit edilebilen sorunlar ile bundan sonra gündeme gelebilecek sorunlar konusunda çözüm odaklı, analitik, tartışmaya ve yeni görüşlere açık bir tutum içinde olunmasında yarar bulunduğu inancındayım. 

Sonuç itibâriyle, uzaktan eğitim, kaçınılması, uzak durulması kabil olmayan bir süreç olmakla birlikte, nitelikli bir eğitim için mucizevi bir reçete de değildir

Faydalarının mahzurlarından daha çok olabilmesi, henüz yaygınlaşma sürecinin başında bulunduğumuz şu günlerde, burada kısaca vurgulamaya çalıştığım mevcut ve muhtemel sorunlara yeterli çözümler üretilmesiyle mümkûn olabilecektir.

Dipnotlar

[1]Prof.Dr., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı

[2]https://www.yok.gov.tr/Sayfalar/Haberler/2020/uzaktan-egitime-yonelik-degerlendirme.aspx(Erişim: 21.05.2020)

[3]Ali Murat KIRIK, Uzaktan eğitimin tarihsel gelişimi ve Türkiye’deki durumu, Marmara İletişim Dergisi / Marmara University Journal of Communication • Yıl / Year: 2014 • Sayı / Issue: 21, ss/pp. 73-94 • ISSN: 1300-4050 DOI: 10.17829/midr.20142110299

[4]Özdemir ÇETİN ve diğerleri (2004). “Teknolojik Gelişme İçin Eğitimin Önemi ve İnternet Destekli Öğretimin Eğitimdeki Yeri”, The Turkish Online Journal of Educational Technology, Cilt: 3, Sayı: 3, Sf. 144-147 (Aktaran: KIRIK, a.g.m.)

[5]Ece Öztan, Eğitimin Uzaktan Hali Üzerine, http://www.sosyaldemokratdergi.org/ece-oztan-egitimin-uzaktan-hali-uzerine/(Erişim: 23.02.2020)

[6]Uzaktan Eğitim tanımları için bkz. Ali Murat KIRIK, Uzaktan eğitimin tarihsel gelişimi ve Türkiye’deki durumu, Marmara İletişim Dergisi / Marmara University Journal of Communication, Yıl / Year: 2014, Sayı / Issue: 21, ss/pp. 73-94, ISSN: 1300-4050 DOI: 10.17829/midr.20142110299; Emine CABI – Halil ERSOY, Yükseköğretimde Uzaktan Eğitim Uygulamalarının İncelenmesi: Türkiye Örneği, Yükseköğretim ve Bilim Dergisi, Cilt/Volume 7, Sayı/Number 3, Aralık/December 2017; Sayfa/Pages 419-429; Murat TUNCER ve Ramazan TANAŞ (2011). “Akademisyenlerin uzaktan eğitim programlarına yönelik görüşlerinin değerlendirilmesi (Fırat ve Tunceli üniversiteleri örneği)”, İlköğretim Online, 10(2):776-784, (2011); Evaluation of Evidence-Based Practices in Online Learning: A Meta-Analysis and Review of Online Learning Studies, U.S. Department of Education Office of Planning, Evaluation, and Policy Development Policy and Program Studies Service Revised September 2010, https://www2.ed.gov/rschstat/eval/tech/evidence-based-practices/finalreport.pdf(Erişim: 24.05.2020)

[7]Ece ÖZTAN, Eğitimin Uzaktan Hali, http://www.sosyaldemokratdergi.org/ece-oztan-egitimin-uzaktan-hali-uzerine/(Erişim: 22.05.2020)

[i]Bu yazı, Prof.Dr. Özden TEZEL tarafından ESOGÜ Eğitim Fakültesi Çevrimiçi Konferanslar serisi kapsamında, 27.05.2020 tarihinde, aynı başlıkla verilen konferansın yazıya geçirilmiş halidir. 

Yazar
Özden TEZEL

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen