“Bilinmeyen Yönleriyle Türk Filozofu Nurettin Topçu” Yahut Topçu’yu Yanlış Bilmek! – Abdullah NEHİR 

Yakın zamanlarda ‘Bilinmeyen Yönleriyle Türk Filozofu – Nurettin Topçu’ isimli bir kitap yayınlandı. Bu kitap Nurettin Topçu’nun bilinmeyen yönlerini ortaya koymak iddiasıyla kaleme alınmıştır.

BİLİNMEYEN YÖNLERİYLE TÜRK FİLOZOFU NURETTİN TOPÇU

Ahmet KILIÇ

MOTTO YAYINLARI

ŞUBAT 2020 -1. BASKI/498 SAYFA

9-786-052-173503/30 TL

Özellikle 2000’li yıllardan sonra sayısı artmaya başlayan Nurettin Topçu okuru kitabın hedef kitlesidir. Yani bir durum tespiti yapacak olursak; eserin, belirgin bir teze sahip olan ve bu tez yolunda 20.yüzyılın büyük mütefekkirini kendince tanımaya çalışan okuyucu grubunu hedef kitle olarak belirlediği anlaşılıyor. Bu bakımdan Nurettin Topçu ile ilk defa karşılaşan muhtemel bir okur grubu için bu tezin amacına ulaştığını söyleyebiliriz.

Şöyle ki; söz konusu kitap salt bir biyografi çalışması intibaı uyandırmakla beraber, bu amacının çok ötesinde bir bakış açısıyla, günümüze kadar yapılan çalışmalarda “görülmeyen” ve “bilinmeyen” Nurettin Topçu’yu görmek ve göstermek iddiasına kapılarak bir yandan amaçladığı biyografik çalışma hedefini zedelemiş diğer yandan da söylenmemiş olanı söylemek gibi garip bir büyüklenme vehmine düşmüştür.

Yazar bu kitapta aşağıda örneklerle açıklamaya çalıştığımız üzere Nurettin Topçu’yu bir yerlere veya bir gruba ilintilendirme çabasına girmiş ve bu sözde ilintiyi anlamlandırmak üzere eserin daha en başından ‘şüpheli’ bir kurgu kurmuştur.

Öyle ki, yazar kitabın tamamında kullanılan dipnotlarda ve kaynakçada belirtildiği üzere Nurettin Topçu ile ilgili birçok kaynağa ulaştığı izlenimi vermiştir. Bir Nurettin Topçu bibliyografisine aşina olan hemen her okurun bildiği kaynakların isimlerini zikretmekle beraber eserin ana çatısını kısıtlı sayıdaki kaynak üzerine inşa etmiştir. Söz konusu kaynaklar Nurettin Topçu okuru ve uzmanlarının üzerinde mutabık kalmadığı kaynaklar olmakla beraber, yazar bu kaynakları kendi kurgusuna hizmet ettirmek amacıyla dönüştürmek kaygısına düşmüş, kaynakların güvenirliğini zedelemiştir.

Başta da belirlemeye çalıştığımız gibi, eser gerçek bir bağı ortaya çıkarmaktan ziyade Nurettin Topçu’yu yoğun bir biçimde ‘angaje’ etme çabası içine girmiştir. Yazar, Nurettin Topçu’yu, bugüne kadar güvenirliği hususunda mutabık kalınan biyografik çalışmalarla, yine Nurettin Topçu’nun kendi eserlerinin dışında, sadece kendisinin itibar ettiği farklı bir alandan kısıtlı sayıda kaynaklardan tanıtma çabasına girmiş ve kitap boyunca da bu ısrarını temellendirmeye çalışmıştır. Bu anlamda yazar, güvenirliği tartışılır kaynaklar ekseninde şahsi çabası ile eserin başından itibaren kendi düşündüğü veya görmek istediği Nurettin Topçu’yu inşa etme çabasına girişmiştir. Kitapta şematik ve kronolojik bir bütünlük olmamakla beraber Nurettin Topçu hakkında yazılan eserlere ulaşıldığı görüntüsü çizilmektedir.  Ancak yazar, Nurettin Topçu hakkındaki asıl kaynaklar hükmünde bulunan Hareket Dergisi yazıları ve Hareket Dergisi devamı olan Dergâh Yayınları gibi başat kaynakları bir yana bırakarak sadece birkaç röportajı merkeze almış ve bunlar üzerinden bambaşka bir Nurettin Topçu portresi şekillendirmeye çalışılmıştır.

Yazar, Nurettin Topçu’ya popülist bir yaklaşımla yaklaşmış, eserin güvenirliğini artıracak olan birincil kaynaklara inmemiş, bu kaynakları derinlemesine incelememiş,  bu anlamda beklentilerin altında kalmıştır.

Şahsiyetiyle davası örtüşen bir mütefekkir olarak tanınan Nurettin Topçu’nun, kendi ismiyle bütünleşen; ahlak, hareket, sosyalizm gibi kavramlara, eserde hemen hemen hiç yer verilmemiştir.

Zira eserin daha en başında ‘bilmek ve tanımak’ sözcükleriyle başlayan ithaf bölümü ile adına kitap yazılan Nurettin Topçu’daki “bilmek” kavramı hep önde tutulması gerekirken tercih “tanımak’’ kavramından yana kullanılmak suretiyle Nurettin Topçu’dan uzaklaşılmıştır. Yazarın yine ithaf kısmının sonunda adına kitap yazılan Nurettin Topçu’dan söz ederken asrın hareket adamı değil de adamları diyerek oluşturmaya çalıştığı belirsiz çoğunlukla kimi ya da kimleri kastettiği ise kitabın ilerleyen kısmında daha da belirgin bir hal almaktadır.

Eserde Hüseyin Avni Ulaş’ın biyografisi için bir internet sitesi kaynak olarak kullanılmıştır. Öte yandan Hüseyin Avni Ulaş hakkında kaleme alınan en önemli kaynak konumundaki Muammer Çelik tarafından yazılan ve Dergâh Yayınları tarafından basılan “Erzurumlu Hüseyin Avni Ulaş” kitabı kaynakçada kullanılmasına rağmen, asıl alıntılanması gereken yer olan Hüseyin Avni Ulaş’ın hayatı için referans verilmemiştir. Hüseyin Avni Ulaş hakkında otorite sayılacak bu eserin maksadına uygun kullanılmaması, eserde kaynakların manipüle edildiği hissini uyandırmaktadır.

Benzer biçimde sayfa 69/70’te Nurettin Topçu’nun, Denizli’nin Güveçli-Güvençli köyünde bir ay kaldığına dair bir not Nurettin Topçu’nun ifadesi olarak ikinci bir şahıs ağzından verilmiş ise de bu bilginin kaynağına hemen hemen hiçbir kaynakta ulaşılamamıştır. Bu iddia ayrıca teyide muhtaçtır.

Öte yandan yazar, 96. dipnotta Nurettin Topçu, Said Nursi görüşmesi hakkındaki görüşlerinde ciddi bir açmaza düşmüştür. Konu ile ilgili Nurettin Topçu hakkında otorite sayılan İsmail Kara’nın bu görüşme hakkındaki “şüpheli bilgiler vardır.” görüşü ifade edilmiştir. Ancak daha sonra İsmail Kara’nın bu referansına sadık kalınmamış, Necmettin Şahiner’e ait ve iddia hükmünde olan görüşme iddiaları ön plana çıkarılmıştır. Eserde dikkat çeken bu tutarsızlık kitabın isminde bulunan “bilinmeyen” ibaresinden ziyade ‘bir başka şekilde bilinmesi istenen’ Nurettin Topçu imajının yaratılmasının amaçlandığı fikrini akıllara getirmektedir.

Bütün bu tutarsız haller bir yana yazarın 76. sayfada hareket kavramı üzerinden yapmış olduğu yorum ayrıca dikkat çekicidir. Yazar, Nurettin Topçu’da hareket kavramını “milliyetçi hareket, müspet hareket, toplumcu hareket” gibi kavramlarla ifade etmiş, neticede “müspet” hareket kavramı üzerinden elde edilen yüzeysel bir çıkarımla Nurettin Topçu ve Said Nursi arasında ortak bir zemin arayışına girişmiştir. Yazar bu tutumuyla iki ayrı dünya ve kavramı bağdaştırmak gibi zorlama bir bakış açısı yaratmaya çalışmıştır. Kaldı ki en basit değerlendirmeyle bile Nurettin Topçu’daki hareket kavramının karşılığı yazarın iddia ettiği hareket kavramından çok farklıdır.

Yazar Nurettin Topçu’nun Said Nursi ile tanışması faslını anlatırken bu tanışıklığı rasyonalize etmek için farklı yollar denemiştir. Öyle ki Nurettin Topçu’nun ehemmiyet verdiği kimselere eserde farklı bir misyon yüklemiştir. Yazar, Ali Nihat Tarlan, Ali Fuat Başgil gibi diğer dikkat çekici şahsiyetleri kurguya dâhil ederek Topçu’yu anlatmaktan çok onu başka şahsiyetler üzerinden anlama ve anlatma çabası içine düşmüştür. Örnek olarak Ali Nihat Tarlan başlığında olduğu gibi ismin başına dipnot olarak Topçu’dan bir dipnot yazılırken ilgili kişiye ait metinde Topçu’dan hiç bahsedilmemiş olması da bu detayın detayı hükmündedir. 

Bundan başka yine kitabın 104. sayfasında Nurettin Topçu’nun Paris Sorbon Üniversitesi’nde doktora eğitimi için gitmek istemesi hususunda Said Nursi ile arasında geçtiği iddia edilen diyalog ise hiçbir tarihi gerçekliğe uymamaktadır, tamamen hayal mahsulüdür. Zira Nurettin Topçu 1934 yılında doktorasını tamamlayarak yurda dönmüştür.

Yazar 173. dipnotta “Nurettin Topçu eserlerinde Bediüzzaman’ın ismine yahut eserlerine yönelik olumsuz bir tutum içinde değildir. Bir zümreye bağlanılmasında mahzur görmemekle beraber, cemaatleşmeyi başka zümrelere karşı ezici güç olarak kullananlara, iman dairesini sınır çizenlere, hizmetlerini siyasete dayandıranlara da karşıdır. (Nurettin Topçu, Kültür ve Medeniyet, Dergâh yayınları, İstanbul 2014, S.107) cümleleri ile yorumda bulunmaktadır. Dipnota referans gösterilen satırlar incelendiğinde yazarın yorumuna temel teşkil edecek cümleleri göremiyoruz. Yazarın dipnotta yaptığı yorum ile gösterdiği referans satırlar arasında uyumsuzluk söz konusudur. Ancak dipnot yorumuna referans cümleleri Nurettin Topçu, 10-12 Eylül 1973 yılında Bolu’da verdiği bir seminerde, “Bir zümreye bağlanmakta herkes hürdür. Böylelerinin inancına tecavüz etmiyorum. Bu haklarıdır. Ancak bağlandığı zümre içerisinde imanın dairesini sınırlandırıp başka zümrelere karşı ezici kuvvet kullananlar münafıklardır.” Cümleleri ile ifade eder. Bazı cemaat isimlerini zikrederek onların “zümreleşerek kendilerinden olmayanlara karşı cephe aldıklarını ve dini çalışma yerlerini kendi inhisarlarına almak için hizipleşerek siyaseti kullandıklarını” ifade etmiş, bu tutumları “dinin özüne karşı” görmüştür. Topçu’ya göre bu tür zümrelere karşı siyasete dayanarak değil fikir yoluyla mücadele etmek gerekir.” Satırlarında buluyoruz. Müellif, Topçu’nun bu yazısından haberdar olduğunu kitabının 173. dipnotunda göstermekte, ancak üstadın cümlelerini kırparak ve bağlamından kopararak bölük pörçük vermektedir.

Eleştirimize ek olarak, Nurettin Topçu’nun yazın hayatında Hareket Dergisi dışında birçok dergide düzenli olarak yazdığı da alenen bilindiği halde özellikle ve sadece orada yazmış gibi gösterilerek “Bizim Türkiye” dergisine özel bir satır açılması ise kolayca anlaşılabilecek gibi değildir.

Özetle, bilinmeyen yönleriyle ele alındığı öne sürülen bu kitapta, merkezde kuşatıcı biçimde Nurettin Topçu’nun yer alması gerekirken adeta ek merkezler ihdas edilmiş, eserde merkezde asıl kimin olduğu belli olmayan bir yapının hâkim olduğunu gözlemlenmiştir. Kitabın büyük bir yekûnu Topçu’yu tanıyan herkesin bildiği metinlerin kitabın muhtelif bölümlerine serpiştirilerek farklı gösterilmeye çalışılmış bir çoğaltımından öteye geçememiştir. 

————————————————-

Kaynak:

https://www.tyb.org.tr/mobi/bilinmeyen-yonleriyle-turk-filozofu-nurettin-topcu-yahut-topcuyu-yanlis-bilmek-43831h.htm

Yazar
Abdullah NEHİR

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen