23 Eylül 2023

İnsanı diğer varlıklardan ayıran en mühim vasıflarından birisi, konuşmasıdır. Eskiler, belki de  bu yüzden, insan için “konuşan hayvan”demişlerdir. Hayvanlar arasında konuşma kaabiliyeti olanlar varsa da, onların konuşması taklîdî ses çıkarmanın ötesinde bir mânâ taşımıyor. Nitekim, büyük Fuzûlî, papağanın konuşmasına şâir ölçüsü koyarak şöyle demişti:

“Eylesen tûtîye tâlim-i edâ-yı kelimât

Sözü insan olur amma özü insan olmaz”

Fuzûlî diyor ki, papağana kelime telâffuzlarını öğretsen, ortaya bir insan çıkmaz. Zîrâ, bu kelimeleri söyleyen kuşun, sâdece sözü insancadır, özü, kuştur. Papağan dışında başka kuşlar da, mânâlı ses çıkarabiliyorlar, ammâ, onların çabası da, papağanınkini geçemiyor.

“Konuşma” fiili, seslerin heceye, hecelerin kelimeye, kelimelerin cümleye, cümlelerin daha büyük hacimlere ulaşması demek. İnsan, pek çok vasfını doğuştan, berâberinde getirmesine karşılık, konuşma hassasını, annesinden öğreniyor. Bunun içindir ki, kişinin bu ilk öğrendiği dile “ana dili”denmiştir. Yahyâ Kemâl, bu hakîkatten yola çıkarak, Türkçe için:

“ağzımda annemin sütü”

demişti. Fâzıl Hüsnü Dağlarca da, benzer bir mukaddes Türkçe tâerifi yaparak: 

“Türkçem, benim ses bayrağım!”

diye şâirce bir hüküm vermişti. 

Anne sütü ile bayrak kudsiyetinde görülmesi îcâb eden Türkçe, maalesef, içinde yaşadığımız günlerde çok büyük sıkıntılar çekmektedir. Bu sıkıntıları iki bölük altında toplayabiliriz. Birincisi şuûrsuzca girişilen budama faaliyeti, ikincisi de, hiçbir ölçü tanımayan yabancı kelime istîlâsıdır. Bu başlıklardan birincisinde, budanan kelimenin yerine konan yenisinin, Türkçenin yapısına, târîhine ve köküne ters düşen tufeylî durumunu da ayrıca ilâve etmek lâzımdır. 

“Mevzilenmek”, Arapça mevzi’ kelimesine Türkçe -lenmekeki getirilerek yapılmış ve karşılığı Arapçada olmayan bir yeni kelimedir. Türkçe, bunu, kendi muhteşem dil imkânlarıyla yapmıştır.

Türk milleti, yine Yahyâ Kemâl’in dediği gibi, bir “ordu-millet”tir. Dilinde yer alan askerî tâbirler pek çoktur. Bunlar arasında, aslı Arapça olmasına rağmen “mevzi” kelimesi de vardır. Muhârebe sırasında, bir askerî birliğin, müdâfaa maksadıyla yerleştiği yere “mevzi”demişiz. Mevziye girme işine de “mevzi almak”adını koymuşuz. Bununla da kalmamış, bu işi “mevzilenmek”şeklinde, bir askerî tâbir olarak görmüşüz. Türk askerlik târîhi, yakından uzağa doğru, “mevzi, mevzi almak, mevzilenmek, mevziden çıkmak”tarzında“mevzi”li tâbirlerle doludur. Türk târîhinin İslâm dîni ve dolayısıyla Arapça ile karşılaşıp tanıştığı ilk günlerden başlayarak cereyân eden ve bizim medâr-ı iftihârımız olan nice şânlı muhârebede, Türk ordusu mevzi almış, mevzi tutmuş, mevzie girmiş, mevziden çıkmış, mevzilenmiştir. Bir tek bu mevzi kelimesi, bizim nice kapalı kapımızı açacak bir kudrette iken, birileri kalkıp, onun yerine “Konuşlanmak”diye, askerî ciddiyetten uzak, yeni yetme bir tâbiri yerleştirmeye çalışıyorlar.

Türkçede konmakfiili, elbette var. Ondan çıkan  konak, konaklamak, konuk, konuklamakkelimeleri de, hayli yaygın şekilde kullanılmış, hâlâ da kullanılıyor. Bâzı fiil kökleri, eskilerin tâbiriyle “müstahâse”, yâni fosil hükmündedirler. Bir müstahâseye nasıl can verme imkânı yoksa, konmakfiilinden dönüşlü bir şekilde elde edilen konuşlanmaksözü, bizi târîhimizden ve bilhassa harb geçmişimizden koparmaya yönelik bir hareketin parçası olmuştur. Dünyâ’nın en kıdemli askerî gücü olan Türk ordusu, hiçbir vakit konuşlanmamıştır, ama sayılamayacak kadar çok kere mevzilenmiştir. Mevzi, Arapçadır, lâkin mevzilenmek Türkçedir. Güzel dil, güzel Türkçe, hepimize lâzım.

Yazar Hakkında:

Turgut GÜLER

Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar Nazilli Li­sesi’ne devâm ettikten sonra, Nazilli Öğretmen Okulu’na girdi. Bu okulun ikinci sınıfını bitirdiği 1968 yılında, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi’ne kaydoldu. 1969-1973 yılları arasında, Yüksek Öğretmen Okulu hesâbına, İstanbul Üniversite­si Edebiyât Fakültesi Târîh Bölümü’nde tahsîl gördü.

İstanbul Çapa’daki Yüksek Öğretmen Okulu’nun Kompozis­yon ve Diksiyon Hocası olan Ahmet Kabaklı’nın başkanlığında kurulan Türkiye Edebiyât Cemiyeti’nde, bilâhare bu cemiyetin yayınladığı Türk Edebiyâtı Dergisi’nde vazîfe aldı. Bir tarafdan üniversite tahsîline devâm etti, bir yandan da bahsi geçen der­ginin “mutfak” tâbir edilen hazırlık işlerinde çalıştı. Metin Nuri Samancı’dan sonra da ikinci yazı işleri müdürü oldu (Mart 1973, 15. Sayı). Bu dergide yazı ve şiirleri yayımlandı.

1973 Haziranında üniversiteyi bitirdiğinde, Malatya Mustafa Kemâl Kız Öğretmen Lisesi târîh öğretmenliğine tâyin edildi. Ah­met Kabaklı’nın arzûsu ile bu görevine başlamadı ve İstanbul’da kaldı, Türk Edebiyâtı Dergisi’ndeki mesâîyi sürdürdü. 1975 yı­lında hem Edebiyât Cemiyeti (Bakanlar Kurulu karârıyla Türkiye kelimesi kaldırılmıştı), hem de Türk Edebiyâtı Dergisi, maddî sı­kıntılar yaşadı, dergi yayınına ara verdi. Bunun üzeri­ne, resmî vazîfe isteği ile Millî Eğitim Bakanlığı’na mürâcaat etti.

Van Alparslan Öğretmen Lisesi’nde başlayan târîh öğretmen­liği, Mardin, Kütahya ve Aydın’ın muhtelif okullarında devâm etti. 1984 yılında açılan Aydın Anadolu Lisesi’nin müdürlüğüne getirildi. 1992’de, okulun yeni binâsıyla berâber adı da değişti ve Adnan Menderes Anadolu Lisesi oldu. Bu vazîfede iken, 1999 Ağustosunda emekliye ayrıldı. 2000-2012 yılları arasında, İstan­bul’da, Altan Deliorman’a âit Bayrak Basım-Yayım-Tanıtım’da, yazı ve yayın çalışmalarına katıldı. Yine Altan Deliorman’ın çıkardığı Orkun Dergisi’nde, kendi adı ve müsteâr isimlerle (Yahyâ Bâlî, Husrev Budin, Ertuğrul Söğütlü) yazılar yazdı. İki kızı var.

Yayımlanmış Eserleri: Orhun’dan Tuna’ya Uluğ Türkler, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Takı Taluy Takı Müren (Daha Deniz Daha Irmak), Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 2014; Cihângîr Tûğlar-Selîmnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Ejderlerin Beklediği Hazîne, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015, Şehsüvâr-ı Cihângîr-Fâtihnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015.

 

Yazarın diğer makalelerinden: