İnsanın Taşrası-XI

IBizler yukarı mahallede otururduk. Çok da güzel komşularımız vardı orada. Şimdi hepsinin yerinde yeller esiyor. Bazılarının evleri bile kalmadı.

Karşımızda Boşnakların Hacca Ebe var. Kocası değirmenci İbreem. Bunların bir tane oğulları var, gerisi hep kız. Oğlan da bizlerden büyük, büyük olmasına büyük de, biz yine de bütün mahalle onun peşindeyiz. Olmadık marifetler onda. Ahşaptan enva-i çeşit arabalar yapıyor. Biz de onlarla Tepecik’ten tomruk taşıyoruz. Ne yollar yaptık, ne köprüler bir bilseniz. Adeta her birimiz küçük birer müteahhit olduk.

İbreem dede kendi halinde biri. Evde anlatılardan duyduğuma göre bu değirmenci İbreem dede bir gün değirmendeyken tam yatacak. Bir de ne görsün! Parmak kadar bir insan ufağı başlamış karşısında oynamaya. Ha bakalım, de bakalım; oynadıkça büyüyormuş meret. O kadar büyümüş ki, kafası tavana değmiş. Ama o hala büyümeye devam ediyor. Nihayet eğilerek oynamaya başlamış. Adam deli olacak. Yüreği ağzına gelmiş. Yorganı kaptığı gibi mezar kaşını da geçerek köye kadar gelmiş. Geliş o geliş. Bir daha da o değirmene gitmemiş, gidememiş. Satılmış değirmen.

Her neyse, arkamızda Almacılar var. Satı Ebe ve Kaz Mahmut’la kızları Muradiye abla. Boşnakların hemen yanında Azaplar. Yukarı Azaplar, aşağı Azaplar. Omar dede ve Mesrure ebe Yukarı Azaplardan. Onların karşısında Hassinler. Bu Hassinler, Hacı Hüseyin kelimesinin önce İsiin, sonra Hacı İsiin ve nihayet Hassin olmasından türemiş. Aşağıda, caminin önünden aşağıya doğru gidince de Tekemen gil ve Hasan Ağa gil var.

Bizim üzerimizde bu komşulardan hepsinin emeği var. Ana baba hırslı bizde. Erken kalkılacak, işler yoluna konulacak ve mesafe alınacak. İş çok. Çocukken bizlere hem Satı ebe hem de Hacca ebe çok baktı. Biz de o kadar iş güç arasında, fırsat bulursak kendimizi sokağa atıyoruz. Öyle bir dünya burası. Uzatmayalım, aşağıda, caminin altında Hasan Ağa gilin evi var. Necati amca çok kalender biri. Ama Münevver teyze öyle değil, erkek gibi kadın. Belinde tabancasız gezmediği söylenir. Doğru yanlış, günahı sahibine. Ben doğru olduğunu sanmıyorum. Köy işte. Lakabı da çeteydi. Çete aşağı çete yukarı.

Annemle Münevver teyze yaylada çekişmişler. Kavga etmişler sizin anlayacağınız. Annem kadını deli etmek için karşısında oynayı oynayıvermiş. O da az değil, fırınları yıkmış. O zaman bizim oralarda kadınların böyle adetleri vardı. Nihayetinde iş ikisinin dargınlığı ile kaldı. İki aile de hiç etkilenmedi bundan.

Sonra bizim evde yangın çıktı. Delioğlan gile haber edildi. Hedime ebeden dolayı da bize akraba olur bunlar. Neyse, minareden birkaç el tüfek atıldı ve bütün köyün bizim eve geldi. O zamanlar âdet böyleydi. Gecenin o vaktinde minareden silah atılır ve tellal bağırırsa, mühim bir iş var demekti. O gece de öyle oldu. Yangında en faydalı işi komşumuz Münevver teyze yapmıştı. Elinde manivela, yanan yerleri sökmek ve söndürmeyi o akletmişti. Komşuluk buydu. Annemle dargındılar, ama aileye dost, komşuya dosttu. Nur içinde yatsın. 

Aradan yıllar geçti. Duran Gilin düğünü için Polatlı’ya gidiyoruz. Bize de akraba bunlar. Yıllar dedikse, çocuk günüyle yıllar olarak anlayın bunu siz. Bir veya iki yıl sonra. Gelin, Beylikköprü’den alındı. Dönüyoruz. Şabanözü, Muslum, Sarıoba derken, Polatlı’dan Beypazarı’na doğru yol alıyor kafile. Kamyonlardan konvoy oluşmuş. Biz de Hasan Ağa gilin kamyondayız. Kırmızı bir BMC. Hava kurak, yollar toz ki ne toz. Annem beni zaptedemiyor. İki kasa arasında, kasaları tutmak için bir zincir bağlanmış. Ben bir oraya, bir buraya koşuşturuyorum, ama gözüm arka tekerin çıkardığı tozlarda, toz bulutlarında. 

Ben toz bulutlarına dalmışken kendimi hastanede buldum. Meğerse bizim araba yolda kaza yapmış. Ben beş altı yaşlarındayım. Kamyon devrilmiş. Yaralılar, ölenler vs. İşler karışmış. Araba bizi de bir taraflara fırlatmış. Kendimi kaybetmişim. Annem kurumuş bir su yatağında bulmuş beni. Kucağına almış, şaşkın vaziyette etrafta dolaşıyor. Her taraf yaralı dolu. Kim ölmüş, kim kalmış o bile belli değil. 

O arada annemin bir şey dikkatini çekmiş. Büsbütün şaşırmış kadın. Çete, yani Münevver Teyze alnında beyaz bir damgayla ortalıkta dolaşıyormuş. Yara mı, bere mi ne olduğu belli değil. Dargın oldukları için de konuşamıyorlar. Zaten kazanın verdiği bir şaşkınlık var. Annem şokta, belli ki Münevver teyze de şokta. Kendisinin farkında bile değil kadın. Annem o hengâme arasında bir yandan da o kadını düşünüyor. Ne oldu acaba, neyin nesi bu? Kucağındaki çocuk sağa sola akıyor. Ölü mü canlı mı belli değil. Ama onun aklı orada, onun alnında.

Meğerse arabanın üst torpido gözünde tereyağı varmış. Kaza olunca, o şiddetle yağ Münevver teyzenin alnına sıvanmış. Tabii, o bunun farkında değil. Alnına yapışmış yağla ortalıkta dolaşıyor. Annemin hiçbir şeye konduramadığı o sır oymuş. Zavallı bir türlü çözememiş onu. Senin nene gerek be kadın. Çocuklardan biri kucağında, diğeri elinde, üçüncüsü de karnında. Ama merak bu ya, o anda bile hükmünü icra ediyor. 

Şıh Gilin bir ebesi vardı, Hedime Ebe. Ambülansa bindirilirken gördüm onu. Anneme dönerek;

-Zeyneti, kuzuuum! Alt yanım ölü üst yanım canlı!

O kazadan aklımda kalan tek cümle bu! Omurilik kopmuş, aşağısı felç. Zaten kurtulamadı, öldü. Bir de Cavlakların Ayşe abla vardı. Yanında kocası İsmet abi. O da genç yaşta rahmetli oldu. Bu ikisinin hastanedeki halleri. İsmet Abi, Ayşe dedikçe bir Ayşe daha çıkıyor ağzından. Ben ikisini izliyorum. Adeta eriyor İsmet abi, eridikçe ruh olup Ayşe Ablaya hayat veriyor.

[i]Prof.Dr., (E) Öğretim Üyesi

Yazar
Abdülkadir İLGEN

1964 yılında Bolu-Kıbrısçık’ta doğdu. İlköğrenimini doğum yeri olan Deveören Köyü İlköğretim okulunda yaptı. Daha sonra Ankara Dikmen Ortaokulunda başladığı ortaokul hayatını 1977-1978 yılında Polatlı Lisesi Orta Okulunda... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen