4 Haziran 2023

Milâdî takvîmle 1055 yılında, Büyük Selçuklu Türk Cihân Devleti’nin Tahtı’nda Sultan Tuğrul Beğ oturmaktadır. Dandanâkan Zaferi’nin üzerinden on beş sene geçmiştir. Bu on beş sene içinde, Tuğrul Beğ’in hükmettiği Cihân arâzisi, Dicle yalılarından Çin Seddi’ne uzanan genişin genişi bir coğrafyaya ulaşmıştır. Lâkin Dicle’nin kollarında büyüyüp gelişen Bağdad, o sırada târihinin en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşamaktadır. Şiî Büveyhoğulları Hânedânı, Abbâsî Halîfesi’nin oturduğu Bağdad’ın boğazına sarılmış, nefesini daraltmıştı. O sıradaki Halîfe, Abbâsî Hânedânı’ndan Kaaim Biemrillâh idi ve Tuğrul Beğ’e bir elçi mârifetiyle mektûb yollamış, kendisini ve dahî Bağdad’ı kurtarmasını istemişti. Sultan Tuğrul Beğ, bahsi geçen zamân diliminde, ilk Selçuklu pâyitahtı olan Nîşâpûr’u terk ederek Rey şehrine gelmiş, tahtını da oraya taşımıştı. Rey, bugünkü İran’ın başşehri olan Tahran’ın şehir sınırları içinde kalmıştır.

Halîfe Kaaim Biemrillâh’dan gelen elçiye, bir elçi ile mukâbele etmek isteyen Sultan Tuğrul Beğ, iyi derecede Arapça konuşan, bu dilde okuyup yazabilen bir elçi namzedi ararken, kendisine Kayı Boyu Başbûğu Karaytur Beğ’in oğlu Tuğrul Beğ’i tavsiye ederler. Târîhin hoş tesâdüflerinden biri, böylece “Tuğrul Beğ”kelimelerinde ortaya çıkıverir. Bağdad’a elçi gönderen Cihân Sultânı ile onun gönderdiği elçi adaştır. Ortada iki Tuğrul Beğ vardır. Biri Büyük Tuğrul Beğ, diğeri Küçük Tuğrul Beğ. İki Tuğrul Beğ’den büyük olanı, Oğuz’un Kınık Boyu’ndan, küçük olanı ise Oğuz’un Kayı Boyu’ndandır. Büyük Tuğrul Beğ’in elçi sıfatıyla Bağdad’a yolladığı Küçük Tuğrul Beğ, bu görmüş geçirmiş şehirde hiç yabancılık çekmez, sanki kırk yıllık Bağdadlıdır. 

Elçilik vazîfesini muvaffakiyetle tamamlayan Küçük Tuğrul Beğ, Büyük Tuğrul Beğ’in katında çok makbûle geçmiştir ve bu hizmet mükâfâtsız bırakılmamalıdır. Sultan Büyük Tuğrul Beğ, Kayı Boyu Başbûğu Küçük Tuğrul Beğ’e Mâhân’ı iktâ eyler, yâni Mangışlak Yarımadası’nın bu güzel şehrini ona ve onun buyruğundaki Kayı Boyu’na verir. Böylece, Osmanlı Türk Cihân Devleti’nin tekneye yatırılan hamûruna, ilk sultan mayası katılmış olur. İlerleyen sene ve asırlarda, Malazgird Zaferi sırasında ve Moğol İstîlâsı ile Mâhân’dan Ahlat’a hicret edecek Kayı oba ve çadırları, oradan Söğüt Kışlağı ve Domaniç Yaylağı’na geçecek ve Bizans’ın nefesini saymaya başlayacaktır.

Büyük Tuğrul Beğ ile Küçük Tuğrul Beğ’in bu fevkalâde kıssasını biz Hasan bin Mahmûd Bayâtî’den öğreniyoruz. Oğuz’un Bozok kolunun Gün Hân soyundan Bayat Boyu’na mensûb olan Hasan bin Mahmûd Bayâtî, Bağdadlı bir büyük Türk oğludur. Muhteşem Fuzûlî de Oğuz’un Bayat Boyu’ndandır ve o da Bağdadlıdır. Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın bahtsız oğlu Cem Sultan, ağabeyi Bâyezîd’le giriştiği taht mücâdelesinde, romanlara bedel bir mâcerâ yaşamıştır. O mâcerânın bir yerinde, hikmetli bir Kâbe sahnesi vardır. Âl-i Osman içinde Hacc’a giden ve Kâbe’yi tavâf eden tek kişi, Cem Sultan’dır. Tâlihsiz Şehzâde, tavâf sırasında tanıştığı Hasan bin Mahmûd Bayâtî’den, Osmanlı soyunu Oğuz Kağan’a bağlayan bir şecere yazmasını ister. Bu Cem arzûsunu ikiletmeyen Hasan bin Mahmûd Bayâtî, “Câm-ı Cem-Âyîn”adını verdiği eserini kaleme alır. Cem Sultan’dan Oğuz Kağan’a uzanan bu soy araştırmasında, bu yazının başında paylaştığımız Tuğrul kıssası da vardır. Bu arada şunu da unutmadan söyleyelim, Bayat Boyu ile Kayı Boyu, Oğuz’un aynı damarından çıkmadır. Oğuz Kağan’ın en büyük oğlu Gün Hân’dan dört torunu olmuştur. Bunlar, yaş sırasına göre Kayı Hân, Bayat Hân, Alka Evli Hân, Kara Evli Hân’dır. Gün Hân, Ay Hân ve Yıldız Hân’ın teşkîl ettiği Bozoklar, Oğuz’un yarısıdır. Öteki, yarısı ise, Gök Hân, Dağ Hân ve Deniz Hân’a bağlı Üçoklar’dır. Sultan Tuğrul Beğ, Üçoklar’dan Deniz Hân’a bağlı Kınık Boyu’ndandır. Oğuz Kağan’ın en büyük torununun Gün Hân oğlu Kayı Hân olmasına karşılık, Deniz Hân oğlu Kınık Hân da, en küçük torunudur.

 Cem Sultan’ın, oğullarından birine “Oğuz Hân”adını vermesi boşuna değildir. 

 

Yazar Hakkında:

Turgut GÜLER

Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar Nazilli Li­sesi’ne devâm ettikten sonra, Nazilli Öğretmen Okulu’na girdi. Bu okulun ikinci sınıfını bitirdiği 1968 yılında, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi’ne kaydoldu. 1969-1973 yılları arasında, Yüksek Öğretmen Okulu hesâbına, İstanbul Üniversite­si Edebiyât Fakültesi Târîh Bölümü’nde tahsîl gördü.

İstanbul Çapa’daki Yüksek Öğretmen Okulu’nun Kompozis­yon ve Diksiyon Hocası olan Ahmet Kabaklı’nın başkanlığında kurulan Türkiye Edebiyât Cemiyeti’nde, bilâhare bu cemiyetin yayınladığı Türk Edebiyâtı Dergisi’nde vazîfe aldı. Bir tarafdan üniversite tahsîline devâm etti, bir yandan da bahsi geçen der­ginin “mutfak” tâbir edilen hazırlık işlerinde çalıştı. Metin Nuri Samancı’dan sonra da ikinci yazı işleri müdürü oldu (Mart 1973, 15. Sayı). Bu dergide yazı ve şiirleri yayımlandı.

1973 Haziranında üniversiteyi bitirdiğinde, Malatya Mustafa Kemâl Kız Öğretmen Lisesi târîh öğretmenliğine tâyin edildi. Ah­met Kabaklı’nın arzûsu ile bu görevine başlamadı ve İstanbul’da kaldı, Türk Edebiyâtı Dergisi’ndeki mesâîyi sürdürdü. 1975 yı­lında hem Edebiyât Cemiyeti (Bakanlar Kurulu karârıyla Türkiye kelimesi kaldırılmıştı), hem de Türk Edebiyâtı Dergisi, maddî sı­kıntılar yaşadı, dergi yayınına ara verdi. Bunun üzeri­ne, resmî vazîfe isteği ile Millî Eğitim Bakanlığı’na mürâcaat etti.

Van Alparslan Öğretmen Lisesi’nde başlayan târîh öğretmen­liği, Mardin, Kütahya ve Aydın’ın muhtelif okullarında devâm etti. 1984 yılında açılan Aydın Anadolu Lisesi’nin müdürlüğüne getirildi. 1992’de, okulun yeni binâsıyla berâber adı da değişti ve Adnan Menderes Anadolu Lisesi oldu. Bu vazîfede iken, 1999 Ağustosunda emekliye ayrıldı. 2000-2012 yılları arasında, İstan­bul’da, Altan Deliorman’a âit Bayrak Basım-Yayım-Tanıtım’da, yazı ve yayın çalışmalarına katıldı. Yine Altan Deliorman’ın çıkardığı Orkun Dergisi’nde, kendi adı ve müsteâr isimlerle (Yahyâ Bâlî, Husrev Budin, Ertuğrul Söğütlü) yazılar yazdı. İki kızı var.

Yayımlanmış Eserleri: Orhun’dan Tuna’ya Uluğ Türkler, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Takı Taluy Takı Müren (Daha Deniz Daha Irmak), Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 2014; Cihângîr Tûğlar-Selîmnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Ejderlerin Beklediği Hazîne, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015, Şehsüvâr-ı Cihângîr-Fâtihnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015.

 

Yazarın diğer makalelerinden: