İşletme Büyüklüğü Bakımından Hayvancılığımız

Malumunuz, Covid 19 vesilesiyle gıdanın önemini biraz daha fazla hatırladığımız, biraz daha ciddiye aldığımız gibi yaygın bir kanaat var.

Gıdanın önemini hatırlamak, ciddiye almak ne demek?

“Tarım alanlarımızın, ırmaklarımızın, derelerimizin, göllerimizin, ormanlarımızın, zeytinliklerimizin vs. yok edilmesine karşı olanların sayısının artması.” desem örneğin… Bunlar olmadan gıda da olmayacağına göre, sorgulamaya temelden başlamak lazım.

Bu konularda hassasiyeti olanların sayısında bir artış çarpıyor mu gözünüze? Benim çarpmıyor!

Gıda israfı tarafından bakınca da bir iyileşme görmüyorum.

Sokağa çıkma yasağının ilk günlerindeki panik sona erdi ve eski vurdumduymaz günlerimize geri döndük.

Vatandaşın önemli bir kısmının hassasiyetleri tarafından bakınca durum bu.

Peki, ya yönetenlerimizin hassasiyeti?

Onların görevi, vatandaşlarını sağlıklı temel gıda maddeleri ile buluşturmak yani gıda güvenliğini ve güvenilir gıdayı sağlamak. Bunu da sürdürülebilir şekilde yapmak.

Dolayısıyla yönetenlerimizin sürdürülebilir politikaları olması gerekiyor.

Tarım; bitkisel ve hayvansal üretimin tamamını kapsadığı için konu çok geniş, dolayısıyla parça parça ele alacağım. Bugünkü konum, “İşletme büyüklüğü bakımından hayvancılığımız”.

Ortaya soruyorum:

18 yıldır uygulanan “hayvancılıkta işletme büyüklüğü” politikamız nedir?

Yönetenlerimizin verecekleri cevabı, söylemlerinden hareketle, tek cümleyle şöyle ifade edeyim. Bu cümleye itiraz etmezler herhâlde:

“Orta büyüklükteki aile işletmelerinin sayısının, küçük işletmelerin büyütülmesini destekleyerek çoğaltılması.”

“Küçük aile işletmeleri desteklenerek orta büyüklükteki aile işletmeleri hâline getirilirse, çiftçi, buradan elde edeceği gelirle ailesini geçindirebilir ve hayvancılığı bırakmaz. Ayrıca üretim ülke sathına yayılır.” diye düşünülüyor.

Orta büyüklükteki aile işletmelerinin çoğaltılması düşüncesi çok güzel, doğru ve Türkiye’nin şartlarına da uygun ancak düşünmek başka yapmak başka…

“Orta büyüklükteki hayvancılık işletmeleri.” denildiğinde ne anlıyoruz:

Aşağıdaki tabloda işletme büyüklüklerini sıraladım. Büyükbaş işletmelerindeki hayvan sayısı 20-49 baş, küçükbaş işletmelerindeki hayvan sayısı 150-299 olacak çünkü aşağısı geçinmek için yeterli değil. Daha büyük işletme kurmak isteyenler kurabilirler tabii ve teşvik de alabilirler ama devlet teşviklerinin asıl hedefi bu.

İşletme büyüklüğüne göre hayvan sayıları

Kaynak: TÜİK

(2020’deyiz, niye hâlâ 2016 verilerini kullanıyorsun?” dediğinizi duyar gibiyim. Sorunun muhatabı önce Tarım ve Orman Bakanlığı, sonra TÜİK. Bu veriler 2016 yılında yapılan Tarımsal Araştırma Yapı Araştırması’na dayanıyor ve 2018 yılında yayımlandı. Yenisi yok. Epey geriden geliyor. İlgili kanuna göre tarım sayımının 10 sene önce yapılması (her 10 yılda bir) gerekiyorduysa da bir türlü yapılmadı!.. Dolayısıyla verilerin doğruluğu da ayrı bir soru işareti. Hayvan ve işletme kayıt sistemimiz var, hayvanların kulaklarını da küpeliyoruz ama hiçbirinin gerçek sayısını bilmiyoruz.)

Tabloyu incelediğimde, 2006-2016 dönemini kapsayan 10 yıl içinde küçük işletmelerin sayısının hem küçükbaşta hem de büyükbaşta azaldığını, orta büyüklükteki işletmelerin sayısında ise artış olduğunu görüyoruz.

Büyükbaşta 20-49 hedefindeki artış belirgin değilse de sonraki kademelerdeki artış çok belirgin. Küçükbaşta da aynı durum var.

Bu durum yönetenlerimiz tarafından pekâla “Hedeflerin bile üzerine çıkıldığı.” şeklinde ifade edilebilir (Nitekim ediliyor.) ancak bu tür hedeflerde hedefi aşmak da hedefe ulaşamamak kadar önemli bir başarısızlık göstergesidir çünkü bu bir yarışma değil, yapılmaya çalışılan, sürdürülebilir bir sistem kurmak.

Nitekim işletmelerin büyüklükleri artarken çiftçi sayısı azalıyor. Hâlbuki baştaki amaçların en önemlilerinden biri de çiftçinin, çiftçiliği terk etmemesiydi. 

Bu tarafından bakınca durum pek parlak görünmüyor:

2003 yılında çiftçi sayımız 2 milyon 765 bin 287 iken 2019’da 2 milyon 83 bine düşmüş. Diğer bir söyleyişle 765 bin 284 bin çiftçi 16 yıl içinde üretimden çekilmiş. Oran yüzde 27,67.

Niye?

Geçinebilseydi, çiftçiliği terk eder miydi? Etmezdi. Kimse yeterli kazanç elde ettiği işini terk etmez. Yeni talipler de çıkmamış. Yeterli kazanç elde edilebilseydi, hayvancılık işinin yeni talipleri olurdu.

İkinci tespitim, işletme başına düşen hayvan sayısı arttıkça mera hayvancılığından ahır hayvancılığına geçiş de hızlandı. Dolayısıyla maliyetler ve et fiyatları da yüksek gıda enflasyonunun ana taşıyıcıları oldular.

Üstelik özellikle 2010 yılından itibaren çok yüksek miktarda canlı hayvan ve et ithalatı gerçekleştirdik.

Durum böyle olunca ortaya bir de gıda güvenliği ve güvenilir gıda sorunu çıktı. Et var ama vatandaşın kazancı, alması gereken sıklıkta/miktarda et almasını engelliyor. Diğer taraftan, et fiyatlarının pahalı olması ette taklit ve tağşişi arttırıyor.

Şimdi tekrar sorgulayayım:

Hedeflere ulaşılmış mı?

Hayır.

Peki, yönetenlerimiz bu konuda ne söylüyorlar?

Hedeflere ulaşıldığını.

İşte asıl sorunumuz bu.

Yazar
Ali Osman MOLA

Eğitimci, Yönetici, Kurumsal İlişkiler Uzmanı, Editör, Araştırmacı, Yazar 1962 yılında Tosya'da doğdu. Ege Ü Hukuk Fakültesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler YO ile Selçuk Ü Eğitim Fakültesi Tarih Bölümünde okudu. 1985-1986 yı... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen