Soymaç – İnsanın Taşrası XIV

Hiç unutmam, soğuk bir kış günüydü. Herkes kışlık meşgalelerinde, dışarı çıkamayan hayvanlarını hazırdan besliyor, kışa hazırlıksız yakalananlar ise her zamanki gibi çetin kış şartlarıyla mücadele etmeye çalışıyorlardı.

Bizim evde her şey sıralı, her şey töreliydi. Ana-baba ikisi de titiz, ikisi de işleri hiçbir şekilde şansa bırakmayan cinsten âdemlerdi. Saman ve otun yanına hayvanların yeşil ihtiyacı için mutlaka soymaç soyulurdu. Zaten o dönemin ekonomisi ambarda un, samanlıkta saman demekti. İkisi varsa gam yoktu. Diğer her şey katıktı.

Bütün ilkel ve geçimlik ekonomiler böyledir. Fakat bizim sülale, Hacı Köseler diye bilinen o sülale bir başkadır. Zaten hem annem, hem de babam aynı sülaleden, Hacı Köseler sülalesindendir. Fakat bu sülale de nihayetinde çevreden kız alıp kız vermiş, onlarla akraba olmuştur. Her ikisinin de bir tarafı kaza merkeze dayanır. Ana tarafım Nizamlara, babam tarafım da Deli Hasanlara dayanır. 

Madem bu sülaleden bahsettim. Arkadan gelenlere belge olsun diye yazalım. Hacı Köseler sülalesinin soy kütüğü, 1854 sayımların öncesine dayanır. Hacı Köse diye bilinen dede, her iki dedemin (ana-baba) de dedesi. Adı Hacı Ali. Bunun üç oğlu var. Mahmut, Emin ve Süleyman. Mahmut babamın, Süleyman da annemin dedeleri. Emin dede de bu ikisinin ortanca kardeşleri.

Hacı Ali’nin iki erkek kardeşi var. Birinin adı Mustafa –ki bu sülaleye Hacı Mustaa gil denir-, diğerinin adı da Mehmet Ali. Hacı Köse Sert Mahmut’un oğlu. Sert Mahmut’un da üç erkek kardeşi varmış. Birinin adı Halil –bu sülaleye de daha sonra Haligil (Halil gil) denir-, diğerinin adı İsmail ve üçüncüsünün adı da Emin imiş. Bu üçüncüye de Haciminler (Hacı Eminler) denmiş. Bu dördünün babası Mustafa, Mustafa’nın babası da İsmail.  

Bir rivayet, bu İsmail dedenin Kırım’dan geldiğini söyler. Dikkat edilirse köyün tamamı değil de, bu İsmail dedeye ait böyle bir rivayet var. Gelmişler ve buradaki Türkmen gruplara karışmışlar. Bu rivayetin, bütün Kıbrısçık bölgesini Tatar gösterme gayretindeki uydurma tavatürlerle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur. 

İmdi, Hacı Köse dedelerimin dedesi olur. Hem Mustafa, hem de Mehmet dedemin. Mustafa babamın, Mehmet de anamın babası olur. Babamın dedesi Koca Mahmut Hacı Kösenin en büyük oğlu ve 1862 doğumludur. Muhtemelen babası olan Hacı Köse de yaklaşık olarak 1840 doğumlu falandır. Hacı Köse’nin babası Sert Mahmut, onun babası Mustafa ve onun da babası İsmail’dir. 

Hacı Kösenin üç oğlu iki de kızı olmuş. Oğulları Koca Mahmut (babamın dedesi), Sarı Süleyman (anamın dedesi) ve Emin Dededir. Kızları Sarı Kezban ve Ayşe Ebedir. Sarı Kezban Hacı Mustaa gile gelin gitmiş. Yani Hacı Köse kızını yeğenine vermiş. Malum Hacı Mustafa, Hacı Kösenin erkek kardeşi olur. 

Hacı Mustaa gile giden bu Kezban ebenin iki çocuğu olmuş. Biri Ali dede, diğeri de Fatma ebe. Ali dede Azap kızıyla evlenen Ali dededir. Oğlu Mahmut Hacımusul köyüne yerleşmiş. Fatma Ebe de dayısının oğlu (dayısı Emin dede) Mahmut dedeye armış ve hiç çocukları olmamış. Biz kendisini çok sever, çok sayardık. Pamuk gibi bir ebeydi kendisi.

Hacıyaplara giden Ayşe ebenin de üç çocuğu olmuş, Fatma Ebe (babamın anası olur), Nazif dede (Nuri Ahmet emminin babası olur), Saime Ebe (Teyzemin kayıvalidesi olur). Bababmın teyzesi olan Saime ebe Musa Beyle evlenmiş. Kabri Bolu’nun Çatak köyündedir. 

Ayşe ebe kızını (Hedime), abisinin (Koca Mahmut) oğluna (Kamalı Mustafa) vermiş. Kader bu ya, Ayşe ebenin hem oğlu (Nazif), hem de kızı (Hedime) ölünce, Nazif’in karısı Sayma ebe (annemin öz halası olur) Hedime’nin kocasına (Kamalı Mustafa) nikâhlanmış. Bundan da Nurettin emmim olmuş.

Hacı Köseden olma Emin dedenin de Mahmut, Emine ve Hedime diye üç çocuğu olmuş. Fatma ebeyle evlenen Mahmut dedenin oğlu olmamış ve nesil kesilmiş. Emine ebe Haligilden Hacı Mustafa’yla evlenmiş. Hacımusul’daki Mehmet Emin, Eşref, İsmail ve Metin diye dört tane oğulları vardır. Hedime ebe de delioğlan gile gelin gitmiş. Zekeriya ve Ali doğaner’in babası olur.

Koca Mahmut’un iki oğlu ve dört kızı olmuş. Bir oğlan ve dört kız ana baba bir, dedem Kamalı bunlarla baba bir kardeştir. Mehmet Ali, Züleyha, (Yörük İbrahim amcanın anasıdır) Arzu, (Narize Ebenin anası), Meryem (Hacıyap’ın annesi). Mehmet Ali dede Ali Koç emminin babasıdır. Bunların annesi Kemalların kızıymış. 

Dedem Kamalının annesi de aslı Yuva tarafından gelen Hedime ebeymiş. Kendisine Yuva kızı denirmiş. Çok marifetli biriymiş. Öyleymiş ama marifetlerini başkalarına öğretmezmiş. Hacı Köselerin kadınları bunun marifetlerini gizli gizli öğrenmişler. Annemin annesi anneme öyle anlatırmış.

İmdi, Koca Mahmut’tan inenler İlgen, Sarı Süleyman’dan inenler Özer ve Emin dededen inenler de Akay soyadını almış. Sarı Kezban Özdemir, Ayşe ebe Öztürk olmuş. Uzaktan bakanlar sadece soyadına baktıkları için bu akrabalığı bir anda göremez.

Hey erenler,

Bütün bu gelip gidenler de Dedem Korkut gibi;

“Kuru kuru çaylara su akıttım

Kara elbiseli dervişlere adak verdim

Yanıma doğru baktığımda komşuma iyi baktım

Umanına bekleyenine aş yedirdim

Aç görsem doyurdum, çıplak görsem donattım”

diye söylenerek gün görmüş, ün görmüşler. Ve nihayet hepsini ecel alıp yer gizlemiş. Yerlerinde yeller eser olmuş.

Buraya nereden geldik? Nereden olacak, fukaralıktan, yokluktan geldik. 

O sene, o çetin kış gününde hiç unutamadığım bir olay oldu. Aşağı mahalleden bir cenaze çıktı. Ölen bir kadın, bir anneydi. Çoluk çocuk o kışta dökülmüş, yapayalnız kalmışlardı. Emine teyze ölmüştü. Tireklerden Guguklara gelin gitmiş, çoluğa çocuğa karışmış bu teyzeyi, Ünal’ın halasını hiç tanımadım. Kafamda hiçbir iz yok. Ama o ölüm günü, o gün bende çok derin bir iz yaptı. Bütün benliğimi kapladı, sarstı beni.

Benimle yaşta bir oğlanları var, adı Metin. Cenaze demek ki ikindi vakti gömülmüş. Akşam evdeyiz sofra kuruldu, kurulacak. Bizim evde her şey yerinde, ama aşağı mahallede ölüm her şeyi yeniden kurmuş. Kurulu düzen bozulmuş. O soğuk kış gününde morarmış elleriyle çocuklar yalnız. Soğuk beden buz gibi toprağa değdi.

“Anne öldü mü çocuk

Bahçenin en yalnız köşesinde

Elinde siyah bir çubuk

Ağzında küçük bir leke”

O aile de bizimkiler gibi miydi acaba? Tedarikleri tam mıydı? Hiç sanmıyorum. Ne oldu, neden oldu bilen yok. O zamanın Anadolu’su böyleydi. Böyleydi ama bu olay, aradan geçen o kadar yıla rağmen hiç aklımdan çıkmadı.

Yazar
Abdülkadir İLGEN

1964 yılında Bolu-Kıbrısçık’ta doğdu. İlköğrenimini doğum yeri olan Deveören Köyü İlköğretim okulunda yaptı. Daha sonra Ankara Dikmen Ortaokulunda başladığı ortaokul hayatını 1977-1978 yılında Polatlı Lisesi Orta Okulunda... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen