Takvim yaprakları

90’lar, tüm gücünü, enerjisini eğitimine harcayıp hissettirmediği kederiyle melankoliye sürüklenen gençlik diyorum size. 

Hani çocukluğunun neşesi de, kederi de takvimin yapraklarından asılı kalan 90’lar.  

Oyun oynarken takvimin kanlı tarihini unutup o gün güler, eğlenirse, utandığından ne evdekilerin, ne çevresindekilerin yüzüne bakamaz olan 90’lardan. 

Baba tarafım yediden yetmiş yediye askerdi ve ninni yerine ilk duyduğum şarkılar asker marşlarıydı. 

Bir tarafta başlarının üzerinden kanlı bulutuyla geçen ‘’20 Ocak’’, gençliğin yüzüne kırışlar düşüren ‘’Hocalı katliamı’’, bir tarafta da bağımsızlığına kavuşan devletimin kalplere doldurduğu umut şerbeti. 

90’lar diyorum size ki, marşları ezbere bildiği halde velilerinin yüzünden düşen bin parçayı tebessümleriyle toplamaya çalışırlardı. 

Cenderede sıkışan kalbimizden bahsedeyim. Bilmiyor geleceğine mi koşsun, geçmişin acılarına mı dayansın; harekete mi geçsin, yoksa uygun siyasi şartları mı beklesin; oynayarak, eylenerek çocukluğunu mu yaşasın, yoksa bin bir türlü vahşetin şahidi olup, zorla anne-baba yurdundan sürülen akranlarının yanlışlıkla kalbini kırmaktan korksun. Ya o şarkı söylediğinde, inliyorsa ‘’Karabağ’ın şikestesi’’ hain düşmanın çirkin kahkahası altında?!

Belki o gün cennet Karabağ’ın güzel kentlerinden birinin işgali günü olarak geçmiştir tarihe? Belki unutmuş olduğu o gün, Hocalı’da derisi yüzülüp ne kadar sürede öleceğini seyreden, açlıktan ağlayan kundaktaki yavruya annesinin göğsünü kesip veren ve bunun gibi daha nice vahşi uygulamaları hatıratlarına yazan insan canavarı Zori Balayan ve yüzlerle, binlerle Ermeni canilerin elinde insanlık dışı işkencelerin vuku bulduğu gündü? Es geçilemezdi o takvim, her sene yırtılsa da, her sene geri gelirdi o solgun yapraklar.

Mahallemdeki camide ezan okunurken, Karabağ’daki camilerimiz domuz ahırı olarak kullanılıyordu. Bunları anlamam için büyümeme gerek yoktu! 

 

Ve bugün…

Düşman kavramı nasıl bir şey olmalı? Schmitt’e göre savaş düşmanlığın en uç noktada somutlaşmış halidir. Oysa bizim karşımızdaki düşman;

Bir çocuğun zihnindeki soyut Şeytan karakterinden somut caniye dönüşebilir türlerdendir. Savaş meydanında silahını bırakıp kaçar, kaçtığı delikten ise sivillerin canını hedef alır. 

Ermeni caniler 1905, 1918, 1988, 1990’larda işledikleri insanlık suçunu bugün de dünyanın gözü önünde tekrar etmekteler. 

Üç maymunu oynayan Dünya da bunun farkındadır. 

Ermeni ordusu, Hocalı’da uyguladıkları vahşetin tekrarını şimdi de savaş meydanından kaçarken Gence’ye, Berde’ye ve cepheden kilometrelerce uzaktaki sivil yerleşim yerlerine saldırarak tekrar ediyorlar. 

27 Eylül 2020 tarihinden itibaren askerimin karşısına çıkacak ne cesaretleri var, ne güçleri. Nitekim masum çocukların canını almaktan vazgeçmiyorlar. İki yaşındaki bebeğin bu canilerde neden kin uyandırdığının cevabını kimse veremez!

Aysun yavrumuzun, Nigar yavrumuzun ve kaybettiğimiz tüm canlarımızın bedelini en ağır şekilde Ermeni canileri cephede ödemeye devam ediyor.

Ama bu yetmezmiş gibi Başbakanları dâhil, sivillerinin sosyal medya paylaşımlarını izlerken tüylerimiz ürperiyor! İnsanoğlu nasıl bu kadar canileşebiliyor? Bir bebek katili iken nasıl bundan gurur duyabiliyor, daha fazlasını yapmaları gerektiğini söyleyebiliyorlar? Nasıl bu kadar maneviyattan, insanlıktan, şereften yoksun kalabiliyorlar? Hiç bitmeyen fakirlikleri mi, açlık mı, güvenmedikleri hükumet mi sebep dersin? Dünyanın hiçbir halkı sefaletten bu caniliğe bürünmemiştir. Yaratıcı milletler vardır, yıkıcı ‘’canlılar’’ vardır. Bugün terörcüleri savunanlar da kendi özgeçmişleriyle yüzleşmeye korkan ve yüzlerine tokat gibi vurulunca da azgınlaşan güçlerdir. Bir de “medeni güçler”miş… Medeniyet mi savaşı ahlaktan yoksun bırakmış? Medeniyet mi terbiyesizliğe “düşünce özgürlüğü” statüsü getirmiş? 

Azerbaycan’ın haklı davasını dünya medyasına her türlü yalan beyanlarla yansıtmaya çalışan Ermenistan şu an kapana sıkışmıştır. “Denizden denize Ermenistan” hayalinin hiçbir zaman gerçek olamayacağını, temeli yalanlar üzerine kurulan devletlerin geleceğinin her zaman hüsranla sonuçlanacağını unutmamalıdır.

Bkz.

  • “Karabağ’ın şikestesi” – Muğam müziğinin iki türünden biri
  • 20 Ocak – Tarihe ‘’Kanlı Ocak’’ (Qanlı Yanvar) olarak geçen 20 Ocak 1990 tarihinde Sovyet ordusunun Bakü ve diğer illerde kadın, çocuk ayırmaksızın yaptığı katliam. 
  • Bağımsızlık günü – Azerbaycan Ali Meclisi, 18 ekim 1991 oturumunda tarihi ”Azerbaycan Cumhuriyeti”nin bağımsızlığını ilan eden anayasal tasarıyı oy birliği ile kabul edildiği gün.
Yazar
Leman MEMMEDOVA

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen