Ötekileştirilemeyen Gerçekler

 GİRİŞ

Tarih sürekli tekerrür eder diyen sosyolog uzmanı İbn. Haldun, değişen tek şeyin insanlar olduğunu savunmakla birlikte, olayların hep aynı kaldığını öne sürer.Yani sadece insanların değişmekte olduğunu, yaşanmakta olan olayların ya da sıkıntıların ise farklı adlarla yeniden yaşanıldığını dile getirmektedir. Durum bu şekilde olunca insanlar yaşadıkları sıkıntıları kabullenme psikolojisine girip hiçbir karşıt savunma geliştirememektedir.

Bu noktada sosyolojinin incelenmesine sahne olacak bir kavram türemiştir. ‘Madun’ yani Subaltern olarak adlandırılan, terimin asıl anlamı; Latince sub (alt) ve alter (öteki) sözcüklerinin birleşiminden türeyen, ilk olarak Antonio Gramsci tarafından İtalya’nın güneyindeki dağınık ve parçalı bir görüntü arz eden yoksul tarım işçilerini ve köylüleri tanımlamak için kullanılmıştır. Madun, en genel kapsamıyla ekonomik, sosyal, politik ve kültürel olarak, homojenize iktidar hegemonyasının yapısal olarak dışındaki gruplar şeklinde adlandırılabilmektedir.[1]

Bu terimin daha iyi anlaşılabilmesi için Hegemonya terimini de incelemek gerekir. Onu da Gramsci, toplumun her kesiminde belirli bir üstünlük kurma olarak tanımlanmakta olup, madun kavramı da hegemonyaya maruz kalma ile ilintilidir. Gramsci’ye göre hegemonya; kapitalist bir ekonomik sistemde temel bir sınıfın diğer müttefik sınıfları yanına alarak, karşıt ve tabii sınıf ya da sınıflar arasındaki mücadele pratiği içinde ulaşılan ve nihai olarak da sistemin bir bütün olarak yeniden üretimini olanaklı kılan bir ideolojik sentezdir.

Buradan çıkarılması gereken sonuç iki türlüdür; birincisi, tarih boyunca insanoğlunun yaşam enerjisi devam ettiği müddetçe birbirlerine üstünlük kurma çabası içerisine girecekler ve bu da sınıfsal ayırımı beraberinde getirecektir.Bu duruma farklı bir bakış açısı getirecek olan ikinci sonuç ise, insanların kendilerine has kimliklerini toplumun kalabalığında ortaya çıkaramaması ya da ispat edememesi olarak da nitelendirilebilir.Kişi çoğunluğun inandığı ve benimsediği düşüncelerde ya farklı düşünememeye alışmış ya da kalıplaşmış toplumun tabularını yıkacak kadar kimliğini yansıtamamıştır.

1)Madun Bağlamında Kadınlar

Madun ve hegemonya özellikleri incelendiğinde toplumun en acı örneği kadındır. Sömürgeci üretim bağlamında, madunun tarihi yoksa ve konuşamazsa, kadınlar olarak madun daha derinden gölgededir. Bu sebeple ataerkilliğin egemen olduğu toplumda kadın, yaşamış olduğu haksızlıkları ve onun beraberinde getirdiği zulme karşı koyamaması sosyologlar açısından tarih boyunca incelenmiştir.

Gayatri Chakravorty Spivak, 1980’lerin ortasında madun/kadın kavramına kuramsal bir boyut kazandırmış ve maduniyet çalışmalarının temellerini atan kişi olmuştur. 

Tüm bu çalışmaların merkezinde olan soruyu Spivak sorar: 

1.Madun konuşabilir mi? 

2.“Kendi adına” ve “Kendi sesiyle” konuşabilecek mi? 

3.Madunun konuşabiliyor olması onu madun olmaktan çıkarır mı?

Bu soruları genel olarak cevaplayacak olursak madun/kadın’ın toplum içinde konuşabilme faktörünü incelediğimizde, eski zamanlarda sessizliğine hakim olan bir kadın figürü çizilirken; zaman geçtikçe insanların ‘düşünce evrimi’ gerçekleşip günümüz toplumunda kadın’ın sahada konuşma işlevi gelişmeye devam etmektedir.Kimi zaman ‘Kendi adına’ yani kendi kimliğiyle düşüncelerini anlatırken kimi zamanda sesini duyurabilmek için birtakım sosyal gruplara girmiştir.

Ülkemizde kadın alanında öncü olan Feminist gruplar, toplumsal yaşam ve insan deneyimi hakkında kadın merkezli bir bakış açısı sunan fikirler sistemidir. Kadınlar altta yer aldıkları her yerde durumun farkına varmışlar ve o duruma itiraz etmişlerdir.Batı dünyasında itirazla ilgili yayınlanmış eserler, 1630’lardan aşağı yukarı 1780’e kadar zayıf ancak sürekli bir akım olarak kendini göstermiştir.Yoğunluk ise; son iki yüz yıl da modern Batı tarihinin özgürlükçü anlarında meydana gelmiştir.

Feministlerden Jane Addams, Charlotte Gilman, Florence Kelley, Marianne Weber, kuram oluşturarak, araştırma yöntemleri geliştirerek, sosyoloji dergilerinde yayın yaparak, sosyoloji derneklerine üye olarak ve meslek birliklerinde görev yaparak sosyolojinin gelişiminde önemli roller oynadılar. Ancak bu kadınların başarımları, erkek egemen meslek seçkinleri tarafından kuşaktan kuşağa durmadan silinmiştir.1960’lardan itibaren sosyolojide kadınlar, mesleklerinin örgütlenmesiyle yüzleşmek ve disiplin içinde feminist bir bakış açısını yerleştirmek için güç topladılar. Alice Rossi gibi kadınların bireysel liderliği, bir feminist örgüt olan Toplumdaki Kadınlarla İlgili Sosyologlar 1971 de kurulmuştur. Günümüzde ise; feminist araştırmacılar topluluğu öncelikle hala kadınlardan oluştuğu halde bugün erkek feministlerin önemli çalışmalarını da kapsamaktadır.[2]

Anlaşılması gereken sonuç şudur ki; feminist gruplar vasıtasıyla kadınların direnişleri veya sivil örgütlenmeler ile ilintili olarak, kadınlara konuşma alanı yaratmakta olup, her zaman madun olmasa bile madun adına konuşabilecek bireyler ve örgütlenebilecek çeşitli alanlar ortaya çıkarmaktadır.

 

2)Madun ve Dijital Aktivizm

Dünyada gözle görülür bir biçimde incelendiğinde evrimi gerçekleşen ve her değişiminde insanlara fayda sağlayabilen bir olgu teknolojidir. İlk çağ’da yazının bulunmasıyla devrim başlamış ve matbaanın icadıyla iletişim çok daha yönlü bir hal almıştır. Gazete, telgraf, radyo ve telefon ile bir haberi götürmek için uzun yolculuk yapılma zorluğu kolaylığa dönüştürülmüş ve televizyonun bulunmasıyla birlikte insanlar sadece medyanın haberleşme olmadığını, eğlence hayatına da katkı sağlayan araç tanımını eklemiştir. Süregelen zamanda sosyal medya diye günümüzde yankı uyandıran sistemler geliştirilmiş ve insanlık tek başına olsa da medya vasıtaları ile yalnızlığını hissedemez konuma gelmiştir.[3]

Gelişen yeni iletişim teknolojilerine paralel olarak ortaya çıkan “dijital aktivizm” tanımı, maduna günümüzde hegemonya karşısında örgütlenebilmede önemli bir işlev sunmaktadır.Dijital aktivizm, insan hakları ile inceleyeceğimiz üzere kadınların hakları, çevre ve hayvan hakları gibi çeşitli sosyal, siyasal ve toplumsal konular hakkındaki tepki, destek ve öfke gibi duygu ve düşüncelerini online bir şekilde eylemleştirmek anlamında dijital platformların kullanılması şeklinde açıklanabilir.

Medya; insanlığın yazılı, sesli ve görsel kitle iletişim aracı olduğu için kişilere etki edebilen en önemli ilk araç kategorisine girmektedir. O halde; toplumumuzda yer alan konular hakkında da gerek yapılan bir eylemin işlevselliğini anlatmak gerek de yapılmayan eylemlerin eleştirisini duyurabilmek için medya en güzel araçtır. Öyle ki eskiden insanlar demokrasiye aykırı olan bir eylem gördüğünde sokaklara çıkıp eylem yürüyüşleri yaparken artık böyle bir durumla karşılaşıldığında ‘e-demokrasi’ olarak da nitelendirilen medya üzerinden hakkını savunabilmektedir.

Kadınların da bu sayede girişimleri artmaya devam etmiş çeşitli sosyal medya araçlarından(Facebook,İnstagram,Twitter vb.) anketler hazırlanabilmektedir.Yapılan bu çağrı sayesinde dijital aktivizm başlamakta olup bilgi ve görseller paylaşarak insanları sosyal duyarlılık hakkında örgütleyebilmektedir.

Belli bir amaç için çalışmakta olan grupların dijital aktivizmde ki amaçları da şu sorular etrafında toplanabilmektedir:

1. Belirlenen tarih aralığında kadınların sorunlarına ilişkin kampanyaların sayısı ve başarı oranı nedir?

2. Belirlenen tarih aralığında en fazla örgütlenmenin ana konusu nedir ve bu konulara göre başarı yüzdeleri nasıldır? 

3. Kampanyayı başlatanlar (kaynak) ile kampanyanın muhatapları (alıcı) kimlerdir ve başarı yüzdeleri nasıl gerçekleşmiştir?

4. Yeni iletişim teknolojilerinin hegemonya karşısında direnmedeki rolü nedir?

Bu tür sorular etrafında gerçekleşen çalışmanın bir sonraki çalışma için daha nitelikli olacağına inanmakta olup verimliliği yükselteceklerini savunmaktadırlar.

 

SONUÇ

Genel olarak çıkarılabilecek yargı şudur ki; Madun/kadınlar konusunun en dikkat çeken yanı toplumda tek tip bir görüşün hakim olduğunu ve hakim olan görüşün ise ataerkil bir yapı olduğu dile getirilmektedir.Ötekileştirilen kadınların en büyük sorunsalı ise ‘hem cinslerinin söylem alanı’ olarak yer almaktadır. Kadınlar, sessizliğe bağlı olarak gittikçe büyük bir sarmalın içerisine girmektedir. Tarih boyunca ataerkil toplum anlayışı kadınları toplumsal cinsiyet ekseninde sıkıştırmaktadır. Ancak gelişen yeni iletişim teknolojileriyle beraber toplumda ‘öteki’ olarak yer alan kadının ve öznenin dışında kalan bireylerin söylem alanlarını artırmakta ve direnişi daha kolay bir hale getirmektedir. Böylece daha önce ele aldığımız gibi yeni medya ile birlikte gelişen dijital aktivizm, hegemonya karşısında durabilmek için alternatif kanalların oluşmasına olanak sağlamaktadır.

KAYNAKÇA

ERYİĞİT, E. (2019). POPÜLER MEDYA ARACI OLARAK TELEVİZYONUN GENÇLER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ VE KÜLTÜREL YANSIMALARI. Ankara.

RITZER, G. (2018). Modern Sosyoloji Kuramları. Ankara: de ki.

Selin KİRAZ, S. K. (2017). Kadınların Madun Sorunsalı ve Bir Alternatif Olarak Yeni Medyada Dijital Aktivizm: Change.org. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi , 139-163.

 

 

[1] (Selin KİRAZ, 2017)

[2] (RITZER, 2018)

[3] (ERYİĞİT, 2019)

Yazar
Eda ERYİĞİT

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen