Seviyorum Mu?

Aslında “Seviyor muyum?”  olmalı da. Benim vurgulamak istediğim iki biçim arasındaki hayata yansıyan fark.

“Seviyor muyum?” 

Bu sorunun cevabını bulduğunuzu sandığınızda sosyal medyanın meşhur cümlesi yayılıverir içinize, etrafınıza… 

“İlişkisi başladı.” 

İlişki. Adı üstünde. Çok bir derinliği yok aslında düşününce. İlişki!..  Karşılıklı ihtiyaç, vazife, alış-veriş vs. gibi gerekliliklerin yerine getirilmesi. Sevginin en alt birkaç seviyesinde herkesin herkese veya her şeye gösterebileceği sevgi türü ya da hâlleri. 

Şöyle desek; kedinizi severseniz. İlişkiniz vardır. Kupanızı seversiniz ilişkiniz vardır. Kazağınızı seversiniz ilişkiniz vardır. Her zaman oturduğunuz koltuğu seversiniz ikişkiniz vardır. Kumandayı seversiniz ilişkiniz vardır. İlişki işte… İhtiyaç giderme. İhtiyaç gidermenin biraz üstü. Düşük seviyede sevgi. Tüm bunlar oradadır. İhtiyacınız olduğunda sessiz sedasız işinizi görürler, sözlü, sesli ve eylemli olarak varlıkları pek hissedilmez. Seversiniz işte. Kabul etmeniz gereken fikirleri, talepleri, davranışları, arzuları, duyguları, gelişimleri, değişimleri… vs. yoktur. “Seviyorum” kavramı net. -Suyuma sabunuma dokunmuyor ki-  ilişkisi başlar, sorunsuz sürer gider. Duygusuz, ağızsız, dilsiz, çatışmasız. Sizden bi şey almaz bi şey istemez. İstese de görmediğiniz, kendi ‘ben’lik sınırlarınızda paşa gönlünüzü pek de zahmete sokmayan başlamış, sürüp gidecek ‘ilişkisi başladı’ ilişkileri işte.

Cicim, sevim ayları. Baş köşede dursun, işimi görsün, ele güne karşı var olsun. İlişkim de sürsün. Misler gibi de koksun. Çevreye saçılsın ki o koku buram buram, ilişki neymiş, alem görsün, bilsin. Vıcıklı, mucuklu. Bana göre bir porselen yemek takımı gibi mesela. Hiç farkı yok. Sofraları süslesin. Tam parça kullanılsın diye özen gösterilsin ama bir müddet sonra sıkılınıp değiştirilebilsin. Değişmeyecekse kullanılmasa da öylece dursun. Ekmek su istemesin ilişki de sürüp gitsin. Gitmiyorsa gözden çıkarılıversin ikişkisi…

Eşya bile olsa bu “Seviyor musun?” sorusunun muhatabı “Seviyorum mu?” aşamasına geçildiğinde arkasında acabaları, sorgulamaları, tartmaları, tasnifi gerektirir.

Sonra şamar gibi bir soru daha, hatta sorular;

 “Nasıl seviyorum, sevgimi kendime ya da sevdiğime nasıl ispatlıyorum, kabul sınırım var mı, sevgim şartlara mı bağlı, yokluğu, benden beni, ne kadar eksiltir, sevgime hangi yatırımları yaptım, sevgim onu büyütüp onda büyüdü mü, tamamlayan mıyım, eksilten mi, olmazsam ne olur, ilişkimin muhatabı gerçek bir ‘biz’ in yarısı mı, ya da ne kadarı, ilşkinin zamana dayanabilmesi için gerekli bakım onarım çalışmalarını yapabiliyor muyum, en önemlisi de ilişki tarafları birbirine nefes olabiliyor mu, olabiliyor muyum, olabiliyor muyuz, vazgeçilebilir miyim, vazgeçebilir miyim?…” 

İşte bu. “Seviyorum mu?” aşamasının kritik eşiği. 

İlişki, ilişki olabilecek mi? 

Emek sevgi ve fedâ’yı hak eder mi? 

Yıllara değer mi? 

Beni büyütür mü? 

Yoksa beni benden geçirir mi?

En değerli sermayem ben ve zamanım harcanıp gider mi, katlanıp değer mi kazanır? Duygularım ve aklım bir ömür kardeş kalabilecek mi? 

Pişmanlıklarım aralarına fitne sokar mı?

Ben sevgiden ne anlıyorum?

Ne alıyorum?

Ne veriyorum?

İlişki ne demek?

Hangi hâlde,

Seviyorum,

Seviliyorum,

Seviyor muyum?

Seviyorum mu?

Cevap zamanda mı saklı?

Canan ASLAN

Yazar
Canan ASLAN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen