Ülfet

Yahyâ Kemâl, “Düşünce” başlıklı şiirinde, Dünyâ hayâtı ile Âhiret Yurdu arasında pek şâirâne bağlar kurar ve Türk şiirine yeni ve büyük bir zafer daha kazandırır: 

Ülfet belâlı şey, fakat uzlet sıkıntılı,

Bilmem nasıl geçirmeliyim son beş, on yılı?

İnsanlar anlaşıldı. Cihân’ın da sırrı yok,

Kalsaydı terkeşimde bugün tek bir altın ok,

En tatlı bir hayâl için atmazdım ufkuma.

 

Dalsın yakında gözlerim artık son uykuma!

 

‘Yalnız duyan yaşar’ sözü, derler ki, doğrudur.

‘Yalnız duyan çeker’ derim, en doğru söz budur.

Gördüm ve anladım yaşamak mâcerâsını,

Bâkiyse rûh eğer, dilemezdim bekâsını.

Hulyâsı kalmayınca, hayâtın ne zevki var?

 

Bitsin, hayırlısıyle, bu beyhûde sonbahâr.

 

Ölmek değildir ömrümüzün en fecî işi,

Müşkil budur ki, ölmeden evvel ölür kişi.”

Büyük Şâir’in “belâlı şey” dediği “ülfet”, sözlüklerde “alışma, kaynaşma, ünsiyyet, dostluk, muhabbet” şeklinde açıklanıyor.  Şiir vâdîsindeki ülfet ile târîh aynasına vuran ülfet o kadar farklı ki, anlamak için vicdândan başlayarak iz’ân ve irfân sahîfelerini açmak îcâb ediyor.            

Sultan Üçüncü Mustafa Hân’ın saltanat yıllarını Koca Râgıb Paşa’nın sadâret vaktine göre ikiye ayırmak, oldukça isâbetli bir usûldür. Siyâsî târîhimizin olduğu kadar edebî geçmişimizin de müstesnâ isimlerinden olan Koca Râgıb Paşa, Sultan Üçüncü Osman Hân’ın son, Sultan Üçüncü Mustafa Hân’ın da ilk sadr-ı âzamı idi. O, başta Avusturya, Prusya ve Rusya olmak üzere Batı ile olan hârîcî münâsebetleri, çok ince ve hünerli diplomasi hamleleri yaparak sulh zemîninde tutmayı başarmıştı. Vefâtından sonra gelişen hâdiseler, Paşa’nın büyüklüğünü bir kez daha isbât etti. Pusuda bekleyen Rus Çariçesi İkinci Katerina, bir yandan Türk Cihân Devleti’nin içini karıştırıyor, diğer tarafdan da batı, kuzey ve doğu hudûdlarından bize saldırmak için hazırlık yapıyordu. Doğuda Gürcistan’dan batıda Lehistan’a kadar, muazzam ötesi bir coğrafyada cereyân edecek 1768 Osmanlı-Rus Harbi, bu Moskof kışkırtmaları ve tecâvüzleri yüzünden açıldığında, Osmanlı Türk Cihân Devleti’nin Sadâret Makâmı’nda Yağlıkçızâde Hacı Mehmed Emîn Paşa bulunuyordu. Babası Yağlıkçı Yûsuf Ağa’nın ticârî nüfûzu sâyesinde bulunduğu makâma gelen Hacı Mehmed Emîn Paşa, Rusya’ya harb açıldığında, Sultan Mustafa tarafından Serdâr-ı Ekrem, yâni Ordu-yı Hümâyûn’a başkumandan tâyîn edilmişti. Tuna yalısında, İsakçı menzilinde topladığı harb meclisinde, harbden ve seferden anlamadığını açık açık söyleyen Yağlıkçızâde Hacı Mehmed Emîn Paşa, şöyle diyordu:

“Benim sefer ile ülfetim olmayıp ne tarafa hareket Devlet-i Aliyye’ye[1] hayırlı ise o mahâlli tâyin ve cihet-i nâfiâyı[2] bilâ ketm ü tereddüd[3] tebyîn edin!.[4]

Yahyâ Kemâl’in belâlı şey” dediği “ülfet” ile Yağlıkçızâde Hacı Mehmed Emîn Paşa’nın üstünden atmak istediği ülfet arasında hangi aşılmaz dağların olduğuna varın siz karar verin..

 

[1] Devlet-i Aliyye: Yüce Devlet (Osmanlı Türk Cihân Devleti.).

[2] cihet-i nâfiâ: fayda, menfaat tarafı, yönü.

[3] bilâ ketm ü tereddüd: tereddüd etmeksizin ve saklamaksızın.

[4] tebyîn etmek: açıklamak, beyân etmek.

Yazar
Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen