Sen Sen Olmayınca Dış Güçler Etkili Olur

 

Odgurmuş (1): İnsan olarak, çözemediğimiz olayları karanlık güçlere yükleme, bilinmeyen yerlere havale etme eğilimlerimiz vardır. Bunun sebepleri neler olabilir? Neden böyle yaparız? 

Ögdülmüş (2): Evet kardeşim bu konu üzerinde düşünmek lazım. Birkaç soru ile konuyu anlamaya çalışalım; Bir insan bir olayı bir gelişmeyi neden karanlık güçlere yükler? 

Neden?  Bu iş CIA’nın,  Alman istihbaratının, Mossad’ın işidir diye olay oralara havale edilir. 

Eğer bir kişi kafasındaki problemi çözemiyorsa, problem karşısında mantıklı bir izahat bulamıyorsa, problemi anlayacak yeterli birikimi yoksa en kolay yolu seçiyor ve bu problemi dış etkenlere bağlayarak bir nevi rahatlama sağlıyor. 

Konuyu uzun uzun araştırmak, sebep ve sonuçları tahlil etmek, tarihi gelişimi gözden geçirmek elbette zor iş. Bu zor iş ile kim uğraşacak. Kolayca sorumluluğu bir başka güce yüklemek varken.  

Bir konuda kolayca ve hemen “bu Abd’nin bir oyunudur” diyerek olayın gerisini, ilerisini, oluş sebeplerini, bu olayda bizim yanlışlarımız nelerdir gibi düşünmek elbet kolay iş değil. “bu olay Abd’ın bir oyunu” dedikten sonra sanki tüm tartışmalar bitmektedir. “Ne yapabiliriz” ya da “ne yapalım canım, Abd’nin oyunuymuş” kurtuluveriyoruz. Konu kapanmıştır. 

Yalnız kafalarda meydana gelen şahsi problemler değil, toplumsal meselelerde de durum aynıdır.  

Güneydoğu meselesi çözülmüyor, terör bitirilemiyor, hemen olay dış güçlere,  gücümüzün yetmediği,  bir takım hayali güçlere aktarılarak rahatlama sağlıyoruz. Mademki biz çözemiyoruz o halde başkasının “parmağı”olmalı ki çözemiyoruz deniliyor. Bu mantık kendi içinde elbette tutarlıdır. Üstesinden gelemediğimiz, o  “yabancı parmak” olmasa biz bu olayı çok kolay çözer, terör olaylarını da bitirir, kalkınmayı da sağlarız. Hep dış güçler bize engel koymaktadırlar. 

Yalnız o “yabancı parmak” nasıl bir “parmaktır” gerçek manada bir türlü izah edilemez tarif edilemez, teşhis edilemez,  tanımlanamaz ve bulunamaz. En önemlisi içimize girdiği halde biz onu engelleyemeyiz. Hep çaresiz kalırız. 

Peki, bize düşen görevler yok mu? Biz iyi vatandaş oluyoruz, Milletimiz için çalışıyoruz, dürüst oluyoruz, Milletin malına mülküne zarar vermiyoruz, birbirimizi seviyor, etrafımıza yardım ediyoruz, bilgi ve görgümüzü artırmak için çaba sarf ediyoruz. Birlik ve beraberliğe dikkat ediyoruz, bozgunculara ve bozgunculuğa pirim vermiyoruz veya biz evde akşam kitap okuyoruz da dış güçler mi mani oluyor, yoksa o bilinmeyen yabancı parmağı mı bize engel oluyor?  Biz üzerimize düşeni yapıyoruz, çalıştığımız yerde işimizi,  toplumda vatandaşlık görevimizi yapıyor, yerine getiriyor, trafik kurallarına uyuyor, bankada, postanede, vergi dairesinde kuyruğa giriyoruz da yabancı parmağı güçler bize de mi uzanıp ve mani oluyor. 

Odgurmuş: Olayları dış güçlere atmak kolayımız gidiyor. 

Ögdülmüş: Evet insan olarak zaaflarımızdan biri de bu; Bir yerlere havale edip kurtulma insanın kolayına gidiyor, işi başka yerlere karanlık güçlere ve bilinmezlere havale etmek. Herhangi bir gelişme karşısında  “ABD’nin oyunu” diyerek işin içinden sıyrılmak ve o konu üzerinde fazla düşünmemek daha kolay geliyor. Madem ABD bu işe el atmışsa bizim yapacağımız pek bir şey kalmıyor. 

Şuur altımıza yıllardır yerleştirilen “bizden adam olmaz” düşüncesinin dış tezahürü de; Zaten “ABD dünyayı düzenliyor”. “Ülkelerin ekonomilerini kontrol ediyor”. “Silahlı kuvvetlerini kontrol ediyor”. “Siyasetlere yön veriyor”. “Dünyayı idare ediyor”. “Ortadoğu’yu şekillendiriyor”. “Çin’e örtülü müdahale ediyor”. “Rusya’yı sürekli kontrol altında tutuyor”. Diye cümleleri sıralamak çok kolay.  Hiçbir külfet gerektirmiyor. 

Biraz oturup düşünmek gerekmez mi? 

Peki, bu durumda bizim yapabileceğimiz hiç bir şey yok mu? Elimiz kolumuz bağlı duracak mıyız?  Teslim mi olmalıyız? 

ABD,  şunu bunu ve ötekini yapacak ama biz kurbanlık koyun gibi bekleyecek miyiz?  Yoksa Bir şeyler yapabilir miyiz? 

Sormak lazım; İngilizler ne yapıyor? Fransızlar ne yapıyor? Almanlar, Ruslar ve Japonlar ne yapıyorlar? 

Onlar da bütün bu olanlar karşısında seyirci mi kalıyorlar.  Kaderlerine razı olup başlarına gelecekleri mi bekliyorlar?. 

ABD den, ya da dış güçlerden etkilenmemek mümkün mü?  ABD propagandasının etkisi dışında kalınabilir mi?  Hâkim Kültür’ün etkisini azaltma imkânı var mı? 

Bakalım,  gözden geçirelim. 

ABD kim gibi ve nasıl davranıyor?  

Kendileri gibi davranıyorlar. Hâkim güç gibi davranıyorlar. Güçlü bir ülke gibi davranıyorlar. Nevi şahsına münhasır davranıyorlar. 

Diğer ülkeler nasıl davranıyorlar:  

Kendileri gibi davranmıyorlar. Mahkûm gibi davranıyorlar. 

 Güçsüz bir ülke gibi davranıyorlar. Kendilerine has davranışları yok. 

Biz nasıl davranıyoruz? 

Biz,  biz gibi miyiz?  Başkası gibi miyiz? Hâkim kültür sahibi gibi miyiz?- Sömürge ülkesi gibi miyiz? Değil miyiz?  Nevi şahsımıza münhasır mıyız?  Bizim hiçbir şeyimiz tam belli değil. 

Biz de bütün soruların cevabı hayır. 

Biz, biz değiliz.  Biz yarı biz-yarı batılı,  yarı Arap-yarı Türk, yarı Rus, yarı İranlı, yarı Fransız, yarı Alman yarı şu,  yarı bu gibiyiz. 

Hele okumuşlarımız başka bir âlem. Ne olduğu, kim olduğu belli değil. Kim, ne, nasıl, nereli ayırmak mümkün değil. 

Solcu dediklerimiz ABD-Batı kültürünü benimsemiş, öyle düşünür, öyle giyinir ve çocuğunu orada okutmanın yollarını arar onlar gibi davranışlar sergiler. 

Sağcı dediklerimiz, batıyı referans verir, batılı gibi yaşar,  Arap âlemindeki otoritelere özenir, fikir akımlarından etkilenir ve onları önemser, savunur. 

Milliyetçi aydınlar ise milliyetçi gibi davranmaz, milli düşünmez, milli olmaz, sol referansları çok kullanır,  batılı gibi yaşar ve kendini Türk Milliyetçisi olarak ifade eder. Düşmanımın düşmanı dostumdur diyerek yılana sarılır. Birlikte olma ihtimali olmaması gerekenlerle iş birliği yapar. Temel değerlere ters düşer. 

Eğer biz, biz gibi değilsek, başkası gibi olmaya mahkûmuz, bu durumda elbette bize yön, yol gösteren çok olur. 

O halde ABD dünyayı idare ediyor, yönlendiriyor derken aslında bizim;  Biz kendimiz olmadığımız kendimiz gibi davranmadığımız için bize yön verenler var diye düşünmek lazım. 

            

Odgurmuş: Ama efendim yukarda zikrettiğiniz insanlara göre bize hiçbir şey yaptırmazlar, izin vermezler.             

Ögdülmüş: Duyarız hep, yaptırmazlar, izin vermezler diye; sıkça da söylenir tekrarlanır.  

Bana soracak olursan; Üstesinden gelemediğimiz ve başaramadığımız konuları başka güçlerin üzerine atmakta çok mahir davranırız.  

“Kesinlikle yaptırmazlar,  izin vermezler,  engel koyarlar “.       

“Dünyanın gözü zaten üstümüzde.”        

“İç ve dış güçler buna izin vermezler”.         

“Tabii… Bizi istemezler,  engellerler,   şeytanın bile aklına gelmeyecek oyunlar yaparlar “. 

Gibi düşünceler sonuçta teslimiyet getirir. 

Eeee.. 

Ne yapmalı?  O zaman. 

“Hiçbir şey yapmamalı, zaten yapacak bir şey yok,  nasıl olsa yaptırmazlar.  İç ve dış düşmanlar el ele vermiş bekliyorlar,  bize adım attırmazlar”.  “Sen kim oluyorsun,  Altay tankını,  topunu, Atak helikopterini, İnsansız hava araçlarını, bora 12 keskin nişancı tüfeğini, Dünyadaki en iyi Pompalı/Taktik tüfeği UTS-15, milli piyade tüfeği MPT-76’yı kendin yapacak, (listeyi uzatmak mümkün.) dünyaya satacaksın,  olacak iş mi., dünyanın en büyük hava alanının yapacaksın. Kesinlikle izin vermezler ki!” 

Bize hiçbir şey yaptırmazlar, bak senelerce toplu ulaşım araçlarını hızlı tireni raylı sistemi yapabildik mi? yapamadık, izin vermezler!  Yaptırmazlar(!) 

Burada biraz da şöyle bir psikolojik yaklaşım var gibime geliyor. Sanki bazıları, “bizim yapacağımız, yapmak istediğimiz hiçbir şeye izin vermeseler daha iyi olur” diyerek suçu ve sorumluluğu başkalarına, süper güçlere, esrarengiz ve karanlık güçlere yükleme gibi bir düşünceye sahipler. “İzin vermeseler de biz de hem izin vermezler diye konuşsak, hem de bu durumun sebebi yöneticilerimizin beceriksizlikleridir diyerek sık sık dile getirsek”. 

Odgurmuş:  Öyle şey olur mu efendim, Kim yaptırmasınlar der? 

Ögdülmüş: Der efendim der… Bu tam bir “sömürge aydını” psikolojisi ve bakışıdır. Hiçbir şey yaptırmazlar ettirmezler. Atalete kapılmış insanlar da bu durumdan memnunlar. 

Aşağılık duygusunun derinliklerine düşmüş insanlar için tabii ki yapacak bir şey yoktur. Tipik  “batıcı aydın” kafası. 

Biz de bahane arıyoruz zaten, o halde bir şey yapmaya da gerek de yoktur. 

Yan gelip yatalım ve bize hiçbir şey yaptırmayan,  o güçlerin bize yapacaklarını,  hakkımızda verecekleri kararları bekleyelim.  

Güzel güzel geçinip gidiyoruz. Bize hiçbir şey yaptırmayacakları için, biz de hiçbir şey yapmaya boşu boşuna teşebbüs etmeyelim. Boşuna zaman harcamayalım. 

Ve hatıralara takılalım.   

Hâlbuki büyük milletler büyük rüyalar görürler; büyük rüyalar gören milletler de hayâller ötesi kutsî ideâller sahip olurlar.  Kendi gücüne inanan ve ufuklar ötesi Kızılelmalarını tahakkuk ettirmek için büyük düşünen milletler de çok düşünür, çok çalışır, çok üretirler ve aslâ lafla peynir gemisi yürütmezler.

Unutulmamalıdır ki; Gölgesi olmayanlar başkalarının gölgesinde kalırlar ve gölgesiz insanlar düştükleri duruma çok kolay mâzeret bulurlar, ancak kendi hâllerini tahlîl edeceklerine suçu hep düşmanda ararlar… Fakat Dündar Taşer’in dediği gibi;  “Durum muhakemesine hasımdan başlanmaz…”              

…             

Odgurmış (1): Kanaat – Akıbet- Afiyet 

Ögdülmiş (2): Akıl – Ululuk 

Kadim Kitabımız olan “Kutadgu Bilig” de geçen iki şahsiyet: 

Yazar
Kenan EROĞLU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen