Ekonomi reformları ve tarımda maliyet sorunu

 

Merakla beklenen “Ekonomi Reformları Tanıtım Toplantısı” 12 Mart Cuma günü gerçekleşti. Açıklamadaki her kelimeyi, geleceğe umutla bakmamıza sağlayacak ayakları yere basan birkaç tedbir duymak için dikkatle dinledim.

“Yine” hayal kırıklığına uğradığımı itiraf etmeliyim. Her “reform (!)” toplantısından sonra, açıklanan reformları uzun makalelerle irdeledim. Bu defa söyleyecek fazla sözüm yok çünkü önceki reformlarda söylenenlerin dışında yeni bir şey yok.

Konuyla ilgili değerlendirmelerimi ve öngörülerimi, ekonomik krize gidişimizin başlangıcı kabul ettiğim 2014’ün Ocak ayından itibaren yazdıklarımdan örnekler de vererek  yakın zamanda paylaşmıştım zaten (Malum olmuş demek ki!). Merak edenler, Kırmızılar’da, Merkez Bankasının yeni yönetimi tarafından faiz artırım kararının açıklamasından hemen önce, 22 Kasım 2020’de yayımlanan “Ekonomi: Bugünden öncesi, yarından sonrası” ile Gıda Komitesinin tarımda yapılacak reformlarla ilgili açıklamalarını ele aldığım ve 14 Ocak 2021’de yayımlanan “Gıda Komitesi niçin başarısız oldu” başlıklı makalelerimi okuyabilirler.

Kolay değildir kamuoyu önünde öngörüde bulunmak. Öngörüleriniz, öngördüğünüz gibi gerçekleşmezse, haklı olarak, “Hani, ne oldu?” diye soruverirler adama. Bir daha da kimse değerlendirmelerinizi dikkate almaz. Bu yüzden birçoğu öngörülerini net olarak belirtmek yerine yuvarlak laflar ederler: “Bu maç üç şekilde biter: A takımı yener, B takımı yener  ya da berabere kalırlar.” gibi.

Diğer taraftan, yeni (!) ekonomi reformlarıyla ilgili söylenebilecek bir şey kaldıysa eğer onları da hemen herkes hem fiilleriyle hem de kelimelerle ifade ettiler zaten:

Dolar düşmedi, aksine yükseldi. Vatandaşın dolara olan ilgisi azalmadı, tersine arttı. İş adamlarını, oda başkanlarını dinledim: Kem küm!.. (Kınamıyorum.) Ekonomistleri dinledim: “Vaat değil; somut, planlı, bütçeli, süreli, şeffaf projeler bekledik.” dediler.

Somut proje de açıklandı elbette. Örneğin gıda ile ilgili bir “Erken Uyarı Sistemi” kurulacağı söylendi. Bir de “Ürün Takip Sistemi” vardı. Yıllardır söyleniyor ama bir türlü kurulamıyor. Niye kurmak yerine söylenmeye devam ediliyor anlamak mümkün değil ama ben, artık burasında da değilim işin: Diyelim ki yeni söylendi ve de yarın noksansız kuruldu. Kurulsun elbette, bugüne kadar kurulmamış olması hata ama konu enflasyon; gıda güvencesi veya güvenilir gıda temini değil ki. Dolayısıyla yüksek gıda enflasyonunun düşürülmesine bir faydası olmayacaktır.

Yüksek gıda enflasyonuna çare olması bakımından Hâl Yasası dâhil diğer vaatlerin de bunlardan hiç mi hiç farkı yok. “Var.” diyen varsa lütfen nasıl çare olacağını bize de anlatsın.

Yüksek fiyat artışının sorumluları kimler?

“Ekonomi Reformları Tanıtım Toplantısı”nda açıklanan vaatleri unutmadan, yüksek gıda enflasyonuna bir de Merkez Bankasının (MB) gözünden bakalım.

MB, Şubat 2021 başında hükûmete gönderdiği “2020 yılı Mazeret Mektubu”nda diyor ki:

“Enflasyondaki yükselişte gıda fiyatları da önemli bir rol oynamıştır. 2020 yılı başında yüzde 16,8 olan işlenmiş gıda enflasyonu, yıl içinde dalgalı bir seyir izleyerek yılı yüzde 15,52 ile bitmiştir. İşlenmemiş gıda enflasyonu ise daha olumsuz bir görünüm sergilemiştir. Ocak ayında yüzde 2,22 olan işlenmemiş gıda enflasyonu yılı yüzde 26,34 gibi yüksek bir oranda tamamlamıştır. Turizmdeki zayıf seyre karşın birikimli döviz kuru etkileri ve uluslararası tarımsal emtia fiyatlarındaki yükseliş, gıda fiyatlarındaki artışta etkili olmuştur.”

İşlenmemiş gıda ile işlenmiş gıda arasındaki enflasyon farkına dikkatinizi çekiyorum.

İrdelemeye geçmeden önce TÜİK verilerine de bakalım:

2020’de, gıda ürünlerinde yurt içi üretici fiyatları (Yİ-ÜFE) yüzde 24,88 artmış. 2020’de gıda ürünlerinde tüketici fiyatları (TÜFE) yüzde 20,61 artmış.

Bu rakamlardan sonra şu soruları sormadan olmaz. Hem biraz fikir idmanı yapmanın kimseye bir zararı olacağını da düşünmüyorum:

Örneğin işlenmiş gıda enflasyonu, işlenmemiş gıda enflasyonundan (aynı zamanda TÜFE, Yİ-ÜFE’den) düşük olduğuna göre, fiyatları artırıyorlar diye niye sanayiciyi, tüccarı ve perakendeciyi suçluyoruz?

İşlenmemiş gıda enflasyonu ve Yİ-ÜFE, işlenmiş gıda enflasyonundan ve TÜFE’den yüksek olduğuna göre,bu durumda gıda fiyatlarındaki artışın sorumlusu çiftçilerimiz mi oluyor?

Çok daha fazlasını sorabilirim fakat iki soru yeter çünkü bunlar gerçekten de çok zor sorular. O kadar ki bu iki soruya mantıklı cevaplar verilmeden, gıda enflasyonu sorununun içinden kimse çıkamaz.

Uluslararası fiyatlar, bizi niçin bu kadar etkiliyor?

MB Mazeret Mektubu’ndaki “Turizmdeki zayıf seyre karşın birikimli döviz kuru etkileri ve uluslararası tarımsal emtia fiyatlarındaki yükseliş, gıda fiyatlarındaki artışta etkili olmuştur.” cümlesi de son derece önemli.

Yine bir soruyla açayım konuyu:

Döviz kuru ve uluslararası tarımsal emtia fiyatlarındaki yükseliş, niçin bizim gıda fiyatlarımız üzerinde bu kadar etkili oluyor?

Cevap gayet basit:

Çünkü Türkiye, bazı çok önemli gıda ürünlerinde (buğday dâhil) net ithalatçı hâle geldi.

Aksini iddia edenler için köşemiz açık. Tezlerini dinlemeye ve paylaşmaya hazırız.

Cümlenin başındaki “Turizmdeki zayıf seyre karşın birikimli döviz kuru etkileri…” ifadelerini de dikkatlerinize sunuyorum.

Yani diyorlar ki:

“Ülkemizin zaten yüksek döviz borcu vardı. Döviz ihtiyacımızın bir kısmını turizmden karşılıyorduk ama Covid 19’la birlikte turizmden elde edilen döviz girişi de durdu. Dövize ihtiyaç artınca da dövizin TL karşısında değer kazanması kontrol edilemedi. Bu durumda, dışarıdan almak zorunda olduğumuz gıda ürünlerinin fiyatı, bir de dövizdeki artış sebebiyle arttı (Diğer sebep Covid 19).”

Sorunumuz neydi?

Yüksek gıda enflasyonu.

MB’ye göre yüksek enflasyonun sebepleri nelermiş?

Yüksek döviz borcumuz ve ihtiyacımız ile önemli gıdalarda net ithalatçı olmamız.

“Üretme” konusundaki bir yanlış anlamayı da bu vesileyle düzeltmek isterim:

Ben, “Üretmiyoruz.” derken, girdilerinde de dışarıya bağımlı olmadığımız üretimden bahsediyorum, girdilerinde dışarıya bağımlı üretimden bahsetmiyorum. Örneğin damızlık dışarıdan, besi hayvanı dışarıdan, tohum dışarıdan, ilaç dışarıdan, yem dışarıdan olan bir hayvancılıktan bahsetmiyorum.

MB, keşke döviz-girdi ilişkisinden de bahsetseydi. Bunlar birbirine bağlı konular. Girdilerinizi kendiniz üretmeye başlarsanız veya var olan girdilerinizi (hayvancılıkta otlakların üretime açılması gibi) doğru ve verimli kullanırsanız, ithalatınızı, dolayısıyla döviz ihtiyacınızı da en aza indirmiş olursunuz. Bu da gıda enflasyonunun ineceği anlamına gelir.

Bu sebeple sürekli “maliyete” vurgu yapıyorum. İşte, Merkez Bankası da dövize, dolayısıyla maliyete vurgu yapıyor.

Zaten sorunumuz “bilmemek” değil!

Diyebilirsiniz ki:

Madem sorunlarımız herkes tarafından biliniyor, niye bir türlü çözülemiyor?

Bu sorunun muhatabı hiçbirimiz değiliz.

Yönetenlerimiz.

Ali Osman MOLA

 

NOT:

Her ne kadar turizmden elde edilen gelirin azalmasının döviz fiyatları üzerindeki olumsuz etkisi inkâr edilemez bir gerçekse de, döviz sorunumuz zaten vardı, artarak devam ediyordu, edecekti. Covid, süreci hızlandırdı.

Yazar
Ali Osman MOLA

Eğitimci, Yönetici, Kurumsal İlişkiler Uzmanı, Editör, Araştırmacı, Yazar 1962 yılında Tosya'da doğdu. Ege Ü Hukuk Fakültesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler YO ile Selçuk Ü Eğitim Fakültesi Tarih Bölümünde okudu. 1985-1986 yı... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen