Topluma Kötü Örnekler

Odgurmuş: İdarenin ve siyasetin ön safında yer alan insanların yerli yersiz tepkileri, birbirlerine karşı ithamları ve olmadık sözler üretmeleri üzerinde durabilir miyiz?

Ögdülmüş: Evet durabiliriz. Durum maalesef pek de iç açıcı ve istenilen gibi değil. Özellikle siyasilerimiz arasında yapılan söz dalaşları ne yazık ki bazen haddi aşma noktasına kadar gidiyor. Toplum huzurunda daha sakin olmaları gereken insanlar, topluma kötü örnek olmaktan çekinmiyorlar. Fakat işin garip yanı, siyasi partilerin taraftarları bu gibi beyanat ve konuşmaktan bazen memnun da olurlar. Belki de siyasi parti liderleri kendi taraftarlarını diri tutmak ve rakip partilere karşı daha çok kemikleşmelerini sağlamak için bu yolu seçiyor da olabilirler.

Bu durumun fanatik taraftarlar nezdinde kabul görmesi ve onları mutlu etmesi de muhtemeldir. Durumun taraftara bazı yansımalar şöyle olur: 

“Çok sert açıklamalar yaptı”.

“Ağır sözler söyledi” .

“Cumhurbaşkanı çok sert tepki gösterdi”, veya  

“CHP lideri öteki partiye çok sert cevaplar verdi”. 

“Öteki Bakan çok sert konuştu”. 

“Şu spor kulübü başkanı ateş püskürdü”. Vs  vs.

Fanatikler bu sözlerden çok mutlu olurlar.

Listeyi uzatmak mümkün ama genel olarak bu tip manşetleri,  gazetelerde de görür,  TV ekranlarında da izleriz. Eğer biz de o taraftan birisi isek bu beyanatlardan haz alırız.  Çünkü konuşan, beyanat veren kişi sanki biz taraftarın düşüncelerini yansıtmıştır.  

Fikir ve görüşleriyle karşılarında bulunanlara bir şeyler anlatamayanlar, fikirler üzerinde durmak yerine daha çok şekil ve söz üzerinde durarak yerli yersiz aşırı tepki gösteriyor ve sertlikle bir şeyler anlatıyorlar. İnsanları germekten, toplumu huzursuz etmekten başka bir işe yaramayan çok sert açıklama ve beyanatlar yoluyla karşıda bulunan kişi veya guruplara bir nevi gözdağı veriliyor. Fakat unutuluyor ki İnsanlar elinizdeki sopadan,  dilinizdeki şiddetten bir süre korkabilir, çekinebilir, ses çıkarmayabilir ama bu durum ila-nihaye devam etmez.

Odgurmuş: Bu sert konuşmalar, sert konuşanlar, sert konuşulanlar sonuçta nereye varıyor?

Ögdülmüş: Evet, ne değişiyor, neyi çözüyor, neyi hallediyor diye soracak olursanız; Hangi derde çare oluyor, hangi konu açıklanmış oluyor? İşin bu tarafı en başta meçhul gibi görünüyor ama tabii ki izaha da muhtaç.

Sonuçta hiçbir şey olmuyor.  Konuşanlar biraz rahatlıyor, sertlik seven taraftar biraz tatmin oluyor ve karşılıklı sert konuşmalar devam edip gidiyor. Değişen bir durum olmuyor, sadece sertlik tırmanıyor. Veyahut siyasetçilere güvenilirlik sarsılıyor.

Bu sertlikten, sert cevaplardan, sadece taraftarlar mutludur. “ne cevaplar verdi ya”,  “ne laf söyledi ha”,  “çok sert sözler söyledi”  gibi laflar ediliyor bundan haz duyuluyor.  Taraftar kitlesi kendi liderine ve kendi partisine daha sıkı sarılıyor. Genel manada baktığımızda ise sonuç hiçbir şekilde değişmiyor. Netice üzerinde sertlik hiçbir tesir yapmıyor. Sertlikten medet umanlar ise hedeflerine bir adım daha varmış oluyorlar.

Sert konuşmaların yoğun olduğu seçim çalışmaları dönemlerinde aklıselim sahibi sade vatandaşlar, ülke gidişatından memnun olmadıklarını daha çok dile getirir, sertliğin tırmanmaması gerektiği temennisinde bulunurlar ve memleket için gelecekten endişe ederler, gidişatın pekiyi olmadığını belirtirler.

Ama,

Sert konuşmaların ve beyanatların havada uçuştuğu sırada konuşmacılar aklıselimi kaybediyorlar.  Makul ve mantıklı olması gereken sözler ne yazık ki yerini makul olmayan konuşma ve cevaplara bırakıyor.

Odgurmuş: Bu durum karşısında basınımızın tutumu nedir? Basınımız bu konulara nasıl yaklaşıyor?

Ögdülmüş: Basınımızın durum ise başka bir âlem. Onlar için ülkenin gerilmesi, insanların bir birini kırıp incitmesinin hiçbir önemi yoktur. Onlar için “olay çıksın haber olsun” mantığı geçerlidir.

Basınımız ertesi günü çarpıcı(!) yayınlarına başlamakta gecikmezler.

Manşetler atılır;  

“Flaş! Flaş! Flaş!”

“Çarpıcı iddialar”… 

“Önemli açıklamalar”…

Bu ve buna benzer başlıkları her zaman görebilirsiniz. Duyabilirsiniz.

Bir yetkili bir konuda açıklama yapar, “Çok önemli açıklamalar“ diye duyurulur.

Bir yerde bir olay olur, “Flaş haber“  diye verilir.      

Hükümet bir iş yapar, bir karar alır, “çok önemli gelişme“ diye takdim edilir. Olayları ve gelişmeleri abartmak ve abartılı vermek sanki basının birinci görevidir.

Bazı televizyonlar, gazeteler ve gazeteciler açıklamanın ve beyanatın önemine dikkatleri bu şekilde çekerler.

Bu gibi gazeteler dalgalandırıcı, ortalığı karıştırıcı haberleri ile insanları kışkırtmayı, insanları yönlendirmeyi pek severler.  Bu gibi gazete ve gazetecilerin hiçbir milli, insani endişeleri olmadığı için olayları olduğundan büyük gösterme, abartma, yayma,  masumane manşetlerle herkese duyurma gibi bir çaba içine girerler.

Hatta isterler ki, “olay çıksın haber olsun” İnsanlar gerilir, merak eder, “Allah Allah ne olmuş“ diye olayın üzerine giderler, öğrenmeye çalışırlar.

Olay aslında bazen daha önceki zamanlarda verilen  “flaş haber “ in bir başka sürümüdür.

Odgurmuş: Peki neticede durum ne olur?

Ögdülmüş: Onların mantığına göre aradan kısa bir süre geçer, her şey nasıl olsa unutulur.

Ne yer yerinden oynar. Ne Türkiye batar, ne hükümet düşer ne de flaş haberi verenlerin öngördükleri hiçbir şey gerçekleşmez. vs.vs.

Yeni hiçbir şey olmaz, hayat kaldığı yerden devam eder. Abartıyı yapanlar neticede sadece abartmış olurlar.

Bir başka gün başka bir konu bulunur ve o konu manşete çekilir, “flaş haber“  diye verilir. 

Siyasi partiler ve verdiği beyanatlar için de durum aynıdır. 3-5 gün sonra konu unutulur, 3-5 gün sonra yeni bir konu bulunur, yeni flaş haber manşetlere çekilir. Parti sözcüleri bu yeni duruma göre yine had hudut tanımadan ileri geri sözlerine devam ederler.

Ülke gerilir ve insanımız bir kısmı bunlara inanırlar ve beklentiye girerler. Diğer bir kısmı ise önemsemez güler geçerler.

Bu gibi haberleri veren gazeteler ve gazeteciler, bütün bunların yanı sıra iktidar karşıtı ise, o zaman da en ufak bir konu manşete alınarak, televizyonda yayınlar kesilerek, alt yazılar verilerek dikkatler o noktaya çekilir.

Bu böyle sürüp gider.

Sonuçta hayat akmaya devam eder. Ama sadece yöneticilerimizin, siyasilerimizin, basın ve yayın organlarının güvenilirliği biraz zedelenmiş olur. Zaten onlarda bu gibi şeylere aldırmazlar.

Hâlbuki keskin sirke sadece kabına değil, toplumun ağız tadına da zarar verir.

Ama sonuçta her zaman;

“Biz hiç bir zaman aldanmayız, kendimizi aldatırız.”

Yazar
Kenan EROĞLU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen