Obama Demedi, Trump Demedi, Biden ‘Soykırım’ Dedi…

Kuşkusuz, papatya falını bilmeyenimiz yoktur, bilirsiniz, umarım zevk de alırsınız. Hani canım, papatya yapraklarının bir olumlu, bir olumsuz sayılarak kopartılması, oyun gibi bir astrolojik (yıldız falcılığı) öngörüdür, geleceği okumaktır, yani faldır. Daha çok da duygusaldır, en çok da ‘seviyor, sevmiyor’ diye sayılır, gençleri bir yerlerden alır, bir yerlere götürür. Elde kalan son yaprağa göre dileğin gerçek olup olmayacağına bayağı inanılır. İstemediğiniz bir sonuçla sonlanırsa papatyanın katli vaciptir, siyaseten katl, idamına hükmedilir.  Bu arada söyleyelim, bayağı da inanılır, sonuçlarına o yüzden katlanılır. Neden? Çünkü bunda nostalji yapmıyorsunuz, yaşıyorsunuz da ondan. Onun için, bana kalırsa, keyifli bir iştir, papatya yolmak.  Bir ikincisi, yapılan iş çoktan seçimli bir seçenek de sunmaz. Sadece kırmızı ve siyahı içeren bir çark-ı felektir, sanki. Yani ‘ya herro, ya merro’, ‘yazı-tura’ gibi yüzde 50 seçenekli iyi bir faldır. Bu iş sizi sararsa, yıldız falcılığı ‘Astroloji’ kadar etkin olduğu söylenebilir. Ama doğrusu biraz da aldatmacalıdır. Olumlu başlarsanız, olumsuzlukla sonuçlanır, üzülürsünüz. En iyisi sevmiyor olarak başlamak. Neden, nedeni açık seçik ortada. Papatya doğuşu ve doğası itibariyle deformasyona uğramadığı sürece üzerindeki yaprak adedi bir tek sayı (7, 9, 11, 13, 15 gibi)’ ya denk düştüğü için “seviyor” ile başlanmadığı sürece sonucun üzücü olma olasılığı yüksek olan faldır. Benden hatırlatması. 

Eğer bu papatya falına, her sene 24 Nisan’da Başkan Obama ve Trump’a bakarak 1915 olaylarına “Ermeni Soykırımı”nı demedi, diye başlarsanız, sonuç ABD Başkanı Biden “soykırım dedi” ile sonuçlanır. Nitekim de öyle olmuştur.  Sadece o mu? Diğer selefi başkanlar gibi, “Büyük Felaket Kurbanları” (Victims of Medz Yeghern) lafını etmeden önce, katmerli bir biçimde “Yoketme Seferinde Onları Hudut Harici Etmek, Katletmek ya da Ölüme Yürütmek” (deported, massacred, or marched to their deaths in Campaign Of Exterminationdemiştir. Son cümlede de -bayağı düşünülmüş, eş güdümü yapılacak şekilde “Amerikan halkı, 106 yıl önce bugün başlayan soykırımda telef olan (mahvolan, ocağı sönen, ölen) tüm Ermenileri onurlandırır. (The American people honor all those Armenians who perished in the genocide that began 106 years ago today.)

Canım şimdi buna Biden ‘ne şiş yansın ne kebap’ diyerek geçiştirmiştir, diyebilir misiniz? Biden daha ne desin? Bir kere söyleyelim, geçen yıl ABD seçmenine söz verdiği gibi, olayı sadece ‘Soykırım’ la geçiştirmemiştir, bir de üstüne üstlük Yunan Dışişleri Bakanı Densiz Dandias’ın Ankara’da meydan okuduğu gibi üstüne vazife olmayacak bir biçimde İstanbul için de ‘Konstantinopolis’ deyivermiştir. Şaka gibi. Masal gibi: ‘Obama demedi, Trump demedi, Biden ‘Soykırım’ dedi…Gökten üç elma düştü, biri Biden’ın, diğeri Bayan Pelosi’nin diğeri de Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın başına. Bir kere Başkan Biden Efendi, (Türkçe ‘Baydın’ okunur) hakikaten Türk milletine ‘bay’ dedirtmiş ve gerçekten de bizleri baymıştır. Herhalde bu saptamam itiraz edenimiz yoktur. 

Peki şimdi sormak lazım değil mi? Bu durumun önceden emareleri görülmüş müdür? Hiç görülmez olur mu? Kongrenin her iki kanadı tarafından kabul edilmiş olan 2020’de kabul edilen yasa tasarısı, daha bir katmerli olsun diyerek bu seneye aktarılmıştı. Çünkü kanun numarası ‘H. Res 106’ idi. Geçen yıl sözde Ermeni Soykırım Gününün 105’inci yıldönümü idi. Oysa bu yıl, 106’ncı yıldönümü. Sözde Ermeni Soykırım gününün 106’ncı yıldönümünde unutulmaması için ABD Başkanına söyletilme yolu tutulmuştur. Bunu da böyle yapmışlardır.  Son dakika uyarısı bile yapmışlardır. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Vekili Jalina Porter, 23 Nisan 2021 tarihinde düzenlediği basın toplantısında Washington’un 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak tanıdığını açıklayacaklarını duyurmuştur. (1) Öyle bir kararlılıkla söylemiştir ki, sanki ‘yarın cumhuriyet ilan edeceğiz’ der gibi bir kararlılık gösterisiyle tereddüde mahal bırakmayacak biçimde açıklamıştır. Bu durum ayan beyan belli olduktan sonra Türkiye Cumhuriyeti de hem de ‘Milli Egemenlik’ gününde Kuzey Irak’ta geniş çaplı operasyon’a girişmiştir. Dosta düşmana ulusal egemenliğini Ankara merkezli, kart karan millî politikalar ile göstermesini bilmiştir. Sınırın sıfır noktasındaki Metina bölgesinin Zendura zirvesine yapılan harekatın adı da Pençe-Şimşek ve Pençe Yıldırım Operasyonu olarak seçilmiştir. Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar beraberinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve Kuvvet Komutanlarıyla birlikte operasyonu Harekât Merkezi’nden takip ederek, kararlığını sağlamlaştırmış, berkitmiştir. 

Peki bu arada HDP’nin açıklamasına ne buyurulur? HDP Merkez Yürütme Kurulu’nun 1915 olaylarına ilişkin ‘Ermeni soykırımı utancıyla yüzleşin’ açıklamasını nereye koymamız gerekmektedir. Kim yüzleşsin? Türkler yüzleşsin, zaten biz bu olaylar içinde yoktuk mu demeye getiriyorlar. Neredeyse diyecekler ki, bizimle de Türkler yüzleşsin. Nefretin boyutlarına bakar mısınız? Peki ‘Nemesis Örgütü’ tarafından yargısız infaza tabi tutulan dedelerimizden kim özür dileyecektir. Anımsadınız değil mi? Yasadışı komitacılıktan Taşnaksutyun partisine evrilen 27 Eylül 1919 tarihinde Erivan’da toplanan 9’uncu kongresinde aldığı suikast kararlarını uygulayan paramiliter kuruluştan bahsediyorum.  100 yıl önce ‘Nemesis örgütü’ ne ise, günümüzde ‘PeKaKa’ aynıdır.  Ermeni Devrimci Federasyonu (ARF) tarafından Yunan intikam tanrıçası ‘Nemesis’in ismi verilen bir örgüttür. Bu örgüt aynı zamanda dönemin Rus İstihbarat Servisi ‘Cheka’dan beslenmiştir. Türkiye ve Azerbaycan’ın kurucu devlet adamları hedef tahtasına konulmuştur. Unutmayalım, Rus İstihbarat Servisi ‘Cheka’dan mülhem, ‘PeKaKa’ terör örgütü Rus silahlarını kullanmıyor mu? Bu konuda Kaleşnikof, Doçka uçaksavar makineli tüfekler, RPG roketatarlar ilk akla gelen isimler. Şimdi de örgüt ABD silah, araç gereç ve donanımlarıyla güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Nemesis operasyonların fikir babasının da kim olduğunu söyleyelim.  Bu kişi, ilk olarak adını Osmanlı Bankası Baskını olayıyla duyurmuştur. Ama biraz da entel-dantel aymazlığı, söz konusu kişi 1908’deki İkinci Meşrutiyet Meclisinde Erzurum Mebusu olarak görev almış olan ‘Karekin Pastırmacıyan’dır. Operasyonun icra ve infaz sorumlusu Şahan Natali’dir. 200 kişilik bir kara liste hazırlamışlar, arkasından vakit geçirmeksizin suikast eylemlerine girişmişlerdir.  Ermeni kökenli Amerikalı yazar Eric Bogossian “Nemesis Operasyonu Ermeni Soykırımı’nın Öcünü Alan Suikast Planı” isimle kitabının giriş bölümünde, “Hikâyeler hep aynı şekilde biterdi. Büyükbabam bana ‘Eğer bir gün bir Türk ile karşılaşırsan, onu öldür’ talimatı verirdi” demektedir.Terörist cenazelerinde taziye çadırlarında boy gösteren milletvekilleri, TBMM çatısı altındaki partiye ne kadar da çok benziyor, İnsan söylemeden edemiyor. Gel de söyleme. Bütçeden parti adına yardım alacaksın, etrafını PeKaKalı militanlarla dolduracaksın, Ankara’nın göbeğinde Kahraman Meclisin çatısı altında başta sağlık olmak üzere tüm olanaklarından istifa edeceksin, ondan sonra da ‘Ermeni soykırımı utancıyla yüzleşin’ diyeceksin. Ne dememiz gerekmektedir. 

“Nemesis Operasyonu” ndan yaklaşık 50 yıl sonra, ASALA (Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu)ve ASALA’ya yanıt olarak ARF tarafından yaratıldığına inanılan ‘Ermeni Devrim Ordusu’ veya ‘Adalet Komandoları’ tarafından Türk diplomatlarına ve ailelerine karşı suikastlar başlatıldı. Bu terör seferinde 31′ Türk diplomatı, eşleri ve çocukları idari personel olmak üzere toplam 77 kişi sadece Türk oldukları için kurban verilmedi mi? 24 Nisan’da Los Angeles ve İstanbul Sirkeci Garı’nda eşzamanlı olarak, ASALA ve JCAG gibi Ermeni terör örgütlerinin şehit ettiği Türk diplomatlar için ‘Şehit Diplomatlar Sergisi’ açılması bu konuda az da olsa yüreklere su serpmiştir.

Aslında bu konuda birçok olumlu gelişmeler yaşanmadı da değildir. Örneğin BM Genel Sekreter Sözcüsü Dujarric, “1915 olayları”na ilişkin, BM kurulmadan önceki olaylar hakkında yorumda bulunmadıklarını belirterek, “soykırım” tanımının uygun bir yargı organı tarafından yapılması gerektiğini söylemiş olmasına rağmen. ABD Başkanı Joe Biden’ın 1915 olaylarını ‘Ermeni soykırımı’ olarak tanımıştır. Türkiye Ermenileri Patriği Maşalyan, “Halkımızın acısının ve ecdadımızın kutsal anısının bazı ülkelerce politik amaçlara alet edildiğini görmek bizi üzmektedir” açıklaması gerçekten anlamlıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her sene Ermeni vatandaşlarımıza yönelik olarak acıların ortak olduğuna yönelik olarak bir mesaj yayınlamaktadır, hiçbir şekilde ABD gibi nemalanmaya çalışmamaktadır. Türkiye Ermenileri 85’inci Patriği Sahak Maşalyan, açıklamasının devamında söylediği gibi: 

“Sayın Recep Tayyip Erdoğan, hem Başbakan hem de Cumhurbaşkanı olarak Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu vesileyle mesajlar yayımlayan yegâne devlet büyüğü olmuştur.” (2)

Bu arada bilen bilmeyen konuştuğu için bir iki noktada daha toplumun dikkatine sunmak istiyorum Birincisi şu dillere pelesenk olan ‘Tehcir Kanunu” sorunsalı. İzin verirseniz, bu yanlışlığını düzeltmek istiyorum. Neden yanlıştır? İşgal kuvvetleri ağzıyla konuşmak demek olduğu için yanlıştır, Komiteci Ermeni ağzıyla konuşulduğu için yanlıştır. Arapça’da olduğu gibi doğrudan Türkçeye intikal eden ‘tehcir’ İngilizce «deportation» anlamındadır. İnsanları üzerlerinden her bir şeyleri alınarak öğle sıcağında yürütülerek sınır haricine zorla göç ettirmek, demektir. 1951 Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması sözleşmesine göre insanlığa karşı işlenen suçlardan bir tanesidir. Efendim öncelikle hatırlatalım, soykırım suçunun zaman aşımı, mürur-u zamanı yoktur. Ciddi bir suçtur. Bu suç insanlığa karşı işlenen suç kapsamındadır. Oysa atalarımız bu sözcüğü kullanmamışlardır. Yasanın ismi “Vakt-i Seferde İcraat-ı Hükümete Karşı Gelenler için Cihet-i Askeriyece İttihaz Olunacak Tedabir Hakkında Kanun-ı Muvakkat”tir.  ‘Osmanlı hükümeti bu geçici yasayı 27 Mayıs 1915 (14 Mayıs 1331) tarihinde ı kabul etmiştir. Tehcir Kanunu olarak yanlış bir şekilde adlandırılan bu kanun 1 Haziran 1915 tarihli Takvim-i Vekayi’de yayınlanmasının ardından yürürlüğe girmiştir.  Geçici yasanın en önemli iki maddesi bir ve ikinci maddesidir. Ermeniler için özel bir yasa çıkarılmamıştır. Yasa geçicidir. Önemle ifade ediyorum, hükümete karşı gelenler hedef alınmıştır. Bağımsız Tugay, Tümen, Kolordu ve Ordu Komutanları bu yasayı uygulamakla görevlendirilmişlerdir. 

“Madde 1- Vakt-i seferde ordu ve kolordu ve fırka kumandanları ve bunların vekilleri ve müstakil mevki’ kumandanları ahali tarafından herhangi bir suretle evamir-i hükümete ve müdafaa-i memlekete ve muhafaza-i asayişe müteallik icraat ve tertibata karşı muhalefet ve silahla tecavüz ve mukavemet görürlerse derakab kuvâ-yı askeriye ile en şiddetli surette te’dîbât yapmaya ve tecavüz ve mukavemeti esasından imha etmeye me’zûn ve mecburdurlar.

Madde 2- Ordu ve müstakil kolordu ve fırka kumandanları icâbât-ı askeriyeye mebni veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri kurâ ve kasabât ahalisini münferiden veya müctemi’an diğer mahallere sevk ve iskân ettirebilirler.”

İkinci maddeye göre de ordu ve müstakil kolordu ve fırka komutanları askeri zorunluluklar nedeniyle veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri köyleri ve kasabaların halkını fert olarak ya da topluca diğer yerlere sevk ve iskân ettirebilirler. Yasa bu. Bir ikinci sözcük pek sıkça kullanılmıyor ama ‘taktil’ kelimesi de son derece tehlikeli bir sözcüktür. Anlamı ‘katilleşme’ demektir. Ama doğrusu ziya Gökalp’in literatüre kattığı ‘mukatele’ sözcüğüdür. Karşılıklı öldürüşme, toplumlararası çatışma (inter-communal conflict)’dır. Ama bu ‘taktil’ kelimesi Ermenisever, toplumsal travmadan nasibini almış Ermeni vatandaşlarımız yani nispeten uzmanlar tarafından kullanılmaktadır. Tarih Vakfı’nın düzenlediği ‘1915’ten 2015’e Tehcir-Taktil-Soykırım’ başlıklı konuşma serileri buna iyi bir örnektir. İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Sosyal Bilimler Bölümü, Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Nazan Maksudyan ‘Üç Kuşak Üç Katliam” başlıklı çalışmasında konuyu daha da derinleştirmektedir. Şöyle ki:

“I. 1894-96 Katliamları için 50 bin yetimden söz etmekte, buna karşın, ölü sayısının 200-300 bin olduğu varsaymaktadır.

II. 1909 Adana Katliamı için 20-30 bin kişi ölü, yetimhanede olan çocukların sayısı 3 bin 500 civarında olduğunu iddia etmektedir.  

III. 1915 Olayları 500-600 Bin ölü, yetimler sayısı verilmediğini ifade etmektedir.”(3)

İsterseniz bu konu bir başka makalenin konusu olsun, sevgili okurlar. 

Bütün bunlardan sonra demem odur ki, bir yanda ilkbahar canlılığının taşkın patlayışını izlenildiği için hedef tahtasına konulan hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti hem de Türk insanı olarak yüreklerimiz kekrekleşmemelidir, güven duygusunu yitirmemeliyiz, paralize olmamalıyız. Na-mümkün olarak söylüyorum, dilsizleşmemeliyiz, asla kımıltısızlaşmamalı, kat’a ıssızlaşmamalı, her şeyden el çekmiş, vazgeçmiş görüntüsü çizmemeliyiz, sevgili okurlar. Her şeyden önemlisi Türkiye-ABD ilişkilerine yazgısını tamamlamış olarak da bakmamalıyız. Türk dış politikası kompartıman diplomasisi üzerine oturmuştur. Doğru bir yaklaşım ve açılımdır. 1915 Olaylarında Halep ve Konya valiliği yapan Mehmet Celal Beyin anılarında suçlunun Türkler olmadığını, Ermenileri bu hale getirenlerden Türklerin de davacı olması gerektiğini belirtmektedir. Mehmet Celal Bey, “Biz de adalet istiyoruz. Birbirimize kusur bulmaktan ise el ele verip uygarlık dünyasında adalete el uzatmak, adalet istemek ve asırlardan beri kardeşçe yaşamış olan Arapları, Türkleri ve Ermenileri bu hale getirenlerin cezasını istemek ve henüz vakit geçmemiş ise bundan böyle yine kardeşçe yaşamaya çalışmak pek uygun olur” demek zorunda kalmıştır. 

Söylemem odur ki, bir egemen devletin bir siyasi açılımla bir başka egemen devleti yargısız infaza tabi tutma yetkisi yoktur, mahkûm etme hakkı hiç yoktur. Hele hele kendi tarihinde yerli halklara karşı “soykırım-ötesi” suçları işlemiş ABD’nin bunu yapmaya hiçbir hakkı bulunmamaktadır.

Dipnotlar

(1) https://www.sondakika.com/haber/haber-son-dakika-abd-disisleri-yarin-1915-olaylarini-14086979/ Erişim Tarihi 24.04.2021/

(2) TRT Haber, Maşalyan’dan 1915 olayları açıklaması: Politik amaçlara alet edilmesi bizi üzüyor, 23 Nisan 2021;   https://www.trthaber.com/haber/gundem/masalyandan-1915-olaylari-aciklamasi-politik-amaclara-alet-edilmesi-bizi-uzuyor-575356.html/Erişim Tarihi 25.04.2021/

(3) Üç büyük katliamın paylaşılamayan mirası: Ermeni yetimler, http://www.agos.com.tr/tr/yazi/8457/uc-buyuk-katliamin-paylasilamayan-mirasi-ermeni-yetimler/Erişim Tarihi25.04.21/

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen