Ekolojik Borç, Tina Ve Tuva

 

Merkezi Hollanda’da yer alan ve dünyanın en büyük 10 petrol ve gaz şirketinden biri olan Shell’in tedarikçileri ve kullanıcıları da dahil olmak üzere karbon emisyonlarını 2030 yılına kadar 2019 seviyelerine göre %45 oranında azaltması gerekiyor. Bu karar aynı zamanda, uluslararası bir şirketin küresel iklim hedefleri doğrultusunda emisyonlarını azaltmasını emreden ilk yasal hüküm oldu. Shell aleyhindeki dava, Friends of the Earth Hollanda’nın (Milieudefensie) temsil ettiği 17 bin müşterek davacı ve altı kuruluş (Action Aid, Both ENDS, Fossilfree Nederland, Greenpeace Hollanda, Young Friends of the Earth ve Wadden Sea Association) tarafından açıldı. Friends of the Earth Hollanda’ya göre bu karar, küresel olarak iklim politikasını ve kurumsal hesap verebilirliği etkileyecek ve büyük kirleticiler için emisyonlarını azaltmaktan sorumlu olduklarına dair bir uyarı görevi görecek. Karar, Uluslararası Enerji Ajansı (IEA)’nın “2050’ye kadar Net Sıfır” raporunu yayımlamasından sadece bir hafta sonra açıklandı.

IEA raporu, yeni petrol ve doğalgaz araştırmalarına derhal son verilmesi ve dünya çapında fosil yakıtların kullanımının kademeli olarak kaldırılması çağrısında bulunuyor. Ekolojik Borç ödenmeye başlandı. Bu dava kararı ekosistemlerin tüzel bir varlık olarak kabul edilmesinin ekolojik hukuk ile yaygınlaştığını gösteren en önemli kanıtlardan biridir. Mart 2019’da birçok sivil toplum örgütü ve iklim aktivisti tarafından “Yüzyılın vakası” mottosuyla açılan ekolojik dava yaklaşık 2 sene sürdü. Paris mahkemesi, mevcut hükümetin COP21’de belirtilen emisyon değerleri hedefine ulaşmak için gerekli çabayı göstermediğine hükmederek sembolik olarak 1 euro para cezası kesti. Mahkemenin kararı, bazı sivil toplum örgütleri ve aktivistlerin 2 milyonu aşkın vatandaştan imza toplayarak hükümet aleyhine yeni bir dava açmasından hemen sonra gelmesiyse dikkati çekti. İklim değişimi önlemek için sürdürülebilir yaşam felsefesini benimseyen insanlar ekolojik borcu gündeme taşıyan davalar açıyor, hükümetlere, global şirketlere…

1990’ların başında gündeme gelen ekolojik borç kavramı, çevresel farkındalık, batı’nın sömürgeci geçmişinden doğan sorumlulukları ve üçüncü dünya borç krizlerine ilişkin yaygı adaletsizlik algısı üzerine çalışan sosyal hareketlerin çalışmalarından doğdu. Ekolojik borç iki ayrı bileşenden kaynaklanıyor: (i) Yoksul ülke ve bölgelerde üretilen hammadde ve diğer ürünlerin yerel ve küresel dışsallıklarının tazmininin hesaba katılmadığı fiyatlardan gelişmiş ülkelere ihracatı; (ii) Zengin ülke ya da bölgelerin çevresel hizmetleri ve kapasiteyi herhangi bir ödeme yapmadan aşırı bir düzeyde kullanmaları .

Kavram, bir ülkenin diğer ülkelere olan ekolojik borcu  için bir gösterge olabileceği gibi, gelecek nesillere olan borcu ya da şirketlerin borçlarını  hesaplamak için de kullanılabiliyor. Ekolojik borç kavramı çevresel adaletsizliğin yarattığı etkilerin birikmiş ya da tarihi bir göstergesi olarak kullanılıyor. Borcun niceliksel boyutunu ortaya koyabilmek önem taşıyor. Zira ahlaki bir kavramın niceliksel, su götürmeyecek bir veriye dönüştürülmesini mümkün kılıyor, tazminat ödemeleri için baz oluşturuyor, sürdürülebilirliğin  sağlanması ve çevresel adaletsizliğin ortadan kaldırılması için fırsat sunuyor. Bununla beraber, tarihsel sömürü için ödenecek birikmiş bütün zararı ortadan kaldıran bir tazminat değil, geçmişte yapılan yanlışların tanınmasını sağlayan bir araç olarak anlaşılması önem arz ediyor.

Kavram, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelere olan dış borcunun gelişmiş ülkelerin ekolojik borcuyla ödenmiş olduğunu gösteriyor.Ekolojik borç en temelinde erken sanayileşmiş Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinin daha önceleri ‘Üçüncü Dünya’ olarak da anılan küresel Güney ülkelerine 500 yılı aşkın süren sömürü düzeni ve sömürgecilik esnasında doğal varlıkların transfer edilmesinden doğan borcunu ifade etmektedir.1(Warlenius, R., Pierce, G., & Ramasar, V. (2015). Reversing the arrow of arrears: The concept of “ecological debt”and its value for environmental justice.

Global Environmental Change) Dolayısıyla ekolojik borç sanayileşmiş Kuzey ülkelerinin küresel Güney ülkelerindeki insanları, parçası oldukları ekosistemleri, canlı ve canlı olmayan doğal varlıkları sömürmek yoluyla biriken, tarihsel ve güncel borcu ifade etmektedir. Bu tarihsel borç ve sorumluluk güney ülkelerindeki yapısal sömürü düzeni ve yoksulluğun temelinde yatmaktadır. Bu ifade aynı zamanda sanayileşmiş zengin ülkelerdeki ekonomik büyümenin nasıl ve ne gibi biçimlerde sömürgecilik ve doğal varlık transferini teşvik eden ihracat-odaklı hafriyatçılıkla mümkün olduğuna işaret eder.2 (referans;Roberts, J. T., & Parks, B. (2006). A climate of injustice: Global inequality, North-South politics, and climate policy. MIT Press)

Fosil yakıt odaklı, tek tipleştirici bir kalkınma modelinden doğan bir kriz olarak iklim değişikliğiyle “adalet temelinde bir mücadele” de öncelikli ekolojik borcun ödenmesi için Paris iklim anlaşmasında ki kriterlere tüm devletler ve şirketler uymak zorundadır. Paris Anlaşması’nda belirtilen, küresel ortalama sıcaklık artışının yüzyıl sonuna kadar 1.5°C dereceyle sınırlandırılması hedefi yolunda mevcut karbon bütçesinin adil paylaşımı için tüm insanlık bir araya gelerek bazen 17 000 kişi bazen 2 000 000 kişi ekolojik hukuka göre ekosistemlerin tüzel varlığını savunmak üzere dava  açabilir.İlk olarak Birleşmiş Milletler’de dile getirilen “net sıfır emisyon” kavramı Paris İklim Anlaşması’nın ardından ülkelerin daha hızlı politika ve yasa belirlemesiyle kökten değişime uğradı.Küresel ekonomik büyüklüğün yüzde 50’sinden fazlasını oluşturan çeşitli ülke, şehir ve şirketlerin net sıfır misyon hedefleri bulunurken, hali hazırda 121 ülke net sıfır emisyon hedefi için planlama ve uygulama çalışmaları yürütüyor.

Değeri 12,5 trilyon doları bulan 1500’ün üzerinde şirketin net sıfır emisyon hedefi bulunuyor. Toplam 1,5 trilyon değerinde varlık sahibi kurum, portföylerini küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlama hedefine uygun kılmayı amaçlıyor. Sürdürülebilir Yaşam felsefesini benimseyen küresel beyaz yakalar , Hollanda da olduğu gibi 17 000  müşterek davacı  dilekçesini online verebilir. Action Aid, Both ENDS, Fossilfree Nederland, Greenpeace Hollanda, Young Friends of the Earth ve Wadden Sea Association gibi organizasyonları örnek alarak  iklim değişimini 1.5 derece tutmak için ekosistemi savunan davalar açabilir. Sürdürülebilir yaşam felsefesi benimsenir ise iklim değişimi önlenebilir. İnsanlığın kolektif bilinci internet ile gelişiyor. 

Zygmun Bauman Yaşama Sanatı kitabının 131 ve 133 sayfalarında TINA (There Is No Alternative) diye tanımlanan bir tüketim ideolojisinden bahseder, N.Sarkozy ve M. Thatcher sözlerinden alıntı yaparak.”Fransa’nın yeni seçilmiş başkanı Nicolas Sarkozy, 2007 Haziran’ında bir televizyon röportajında şu açıklamada bulunmuştu.”ben teorisyen değilim, ideolog da deyilim. Hele hele entelektüel hiç değilim! Ben somut bir kişiyim. Sarkozy bu ideolojiyi tahrik etmeye veya hızlandırmaya çalışan ilk kişi değildi. Bu öncelik “toplum diye bir şey yoktur, ferdi kadınlar ve erkekler ve onların aileleri vardır” şeklinde ki unutulmaz sözüyle daha ziyade Margaret Thacher’a aittir. TINA diye adlandırılan bu ideoloji dayanışmanın beyhude olduğunu beyan ediyordu.Bu ideoloji dünyayı potansiyel bir tüketim nesneleri ambarı, bireysel yaşamın amacını azami tüketici tatmini; ve yaşam başarısını da bireyin kendi piyasa değerinde ki artış olarak ortaya koyar.”

TİNA ya karşı “tuva-doğa ve doğa bilimleri- dostu” olmak diye yazılarımda bahsettiğim sürdürülebilir yaşam felsefesini benimseyen tüm insanlık,   ekolojik borcu ödetiyor, hükümetlere ve iklim değişimini yaratan şirketlere karşı.

İklim değişimini önlemek için sürdürülebilir yaşam felsefesini, tüm insanlık benimsediğinde milyonlarca imzalı dilekçeler ile ekolojik davalar açılabilir. Ekolojik borç ödenmez ise yaşanacak bir dünya da kalmayacak. Doğaya, denizlere, ağaçlara, arılara, çiçeklere hak ettiği saygıyı Tuvalılar gibi vermeyi öğrendiğinde, tüm insanlık Tuva dostu olacak. Tek bir seçenek var o da doğa ile iç içe yaşamak. Marmara denizi ağlıyor, müsilaj çıkararak. Marmara denizini salya esir aldı. Kim kurtaracak Marmara denizini? Ekolojik borç artıyor, gelecek kuşaklar için. 

Link- MARMARA DENİZİNİ ESİR ALAN DENİZ SALYASI

https://ekoiq.com/2021/05/27/marmara-denizini-esir-alan-deniz-salyasi-abd-basininda/

CAHİT GÜNAYDIN

Yazar
Cahit GÜNAYDIN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen