1915 Olayları Hakkında Ermenilerin İddiaları-Gerçekte Olanlar  

 

Sosyal, toplumsal ilerleme ve huzurun yaşanabilmesi için en önemli etkenlerden biri hiç şüphesiz karşılıklı etkileşim, olumlu atmosfer, hoşgörü ortamıdır. 

Tarih boyunca birçok alanda milletler, toplumlar ve devletlerin karşılıklı problemleri olmuştur. Problem ve sorunlardan biri de 1915 Ermeni Olayları olarak da adlandırılan Osmanlı topraklarında yaşayan topluluklardan biri olan ermenilerin, çeşitli sebeplerle içlerinden bir kısmının devlet tarafından sorunlu bir bölgeden (Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu) alınarak, yine aynı devletin toprağı olan ve  o zaman dilimi içerisinde sorunsuz bulunan bölgelere (günümüzde Suriye ve Irak) yerleştirilmeleri sırasında yaşanan olaylardır. Bu olaylar sırasında çeşitli sebeplerle hayatlarını kaybeden bir kısım vatandaşların; başta Ermeniler olmak üzere batılı devletlerin destek, yardım, kışkırtma ve menfaatleri doğrultusunda “soykırım, katliam, sistematik yok etme” söylemleri ve tamamen temelsiz ifadelerle Osmanlı yönetimi ve Türkleri suçlayıcı faaliyetler içerisinde bulunmaları o dönemden günümüze kadar kullanılmaya devam edilen bir problem olmuştur. Bu çalışmada; 1915 Olayları sırasında ve sonrasında Ermenilerin Türklere yönelik iddiaları ve olayın gerçekleri ele alınmaya çalışılacaktır. 

TARİHSEL GELİŞİM 

1015 yılında Çağrı Bey’in[1]  Doğu Anadolu’ya askerî seferler düzenlemesiyle Türk-Ermeni ilişkileri başlamış ve o tarihten bu yana iki millet sürekli olarak etkileşim içerisinde bulunmuştur.[2]  Osmanlı Devleti’nin kuruluşu (1299) sonrası Anadolu’da sürekli olarak genişleyen devletin toprakları üzerinde bulunan Ermenilerle Türklerin ilişkileri karşılıklı hoşgörü çerçevesinde ilerlemiş ve ermeniler huzuru Osmanlı idaresinde  bulmuş, kendi içlerinde düşünce, ibadet ve faaliyetlerde serbest bırakılmışlardır. Tüm azınlık topluluklarına ortak bir hedef-amaç duygusu ile yaklaşılmıştır. Ermeniler de aynı şekilde devletlerine sadık bir şekilde üstlerine düşen tüm sorumluluklarını yerine getirerek Millet-i Sadıka (Sadık Millet) sıfatını hak etmişlerdir. Bu da beraberinde yüzyıllarca huzur, refah ve birliği getirmiştir. Ancak, Fransız Devrimi (1789) ile beraber ortaya çıkmaya başlayan ulus-devlet fikirleri; Sanayi Devrimi sonrası ortaya çıkan pazar-hammadde ihtiyacı; misyonerlerin tahrik ve kışkırtmaları, kilise ve çetelerin çalışmaları sonucu Millet-i Sadıka’ya yön değiştirtilmiş ve kader birliği amacının dışına çıkılmıştır. 1862 yılında Ermeni Milleti Nizamnamesi’nin onaylanması ile inanç ve kültürel kurumlarının açılması, dil ve kültürlerinin gelişmesi, toplu şikayette bulunma hakkının verilmesi vs. Ermeniler de ayrılma ve bağımsızlık fikirlerinin uyanmasını hızlandırmıştır. 

Tüm bu durumlara Osmanlı’nın 1877-1878 Osmanlı/Rus Savaşı (93 Harbi)’ nda yenilmesi eklenince olaylar daha da ivme kazanmıştır. Bu savaş sonunda Berlin Antlaşması (1878)’nın imzalanmasıyla bu anlaşma Ermeni sorununu ortaya çıkarmıştır. İç ve dış etki ve kışkırtmalar sonucu devlet olma amacıyla bu hedefi gerçekleştirmek için kurum ve kuruluşları ile Türkleri ve Osmanlı yönetimini kötüleyerek artık kan dökülmeden özgürlük ve bağımsızlığın sağlanamayacağı yönünde propaganda ve kamuoyu çalışmalarına girilip isyana teşvik edilmişlerdir.[3]  İçeride bunlar yaşanırken dışarıda Batı, uluslararası-diplomatik anlaşmalara Ermenistan adını koydurup Osmanlı’nın iç işlerine karışmaya devam etmişlerdir. 1878 yılından itibaren olaylar hız kazanmış ve sorun büyüyerek ilerlemiştir. 

Kronolojik olarak;

  • 03 Mart 1878: Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesine Ermenilerle ilgili hüküm eklendi.
  • 13 Nisan 1878: İstanbul Ermeni Patriği Nerses, İngiltere Dışişleri Bakanı Salisbury’ye gönderdiği muhtırada, Türklerle beraber yaşayamayacaklarını bildirdi. 
  • 13 Temmuz 1878: Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesi fazla değişikliğe uğramadan Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi olarak kabul edildi. 
  • 3 Ağustos 1878: İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury, İstanbul Büyükelçisi Layard’a gönderdiği talimatta, Osmanlı Hükümeti’nin Doğu’da reformlara başlaması gerektiğini bildirdi.[4]

Süreç bu tarihten itibaren daha da büyüyerek ilerlemiştir. Osmanlı Bürokratı Müfettiş Şakir Paşa’nın raporunda Birleşik Krallık ve ABD’li misyonerlerin ayaklanma olaylarının arttırılması yönünde faaliyetler içerisinde bulunmaları belirtilmiştir. Buradaki anlaşılan durum: misyonerlerin; Batılı Devletlerin ve kendi örgütleriyle beraber toplumsal amaç ve isteklerini gerçekleştirme faaliyetleri, Ermeni amaçları ile paralel olduğudur.

Amaç, hedef kitlelere aşılanmış, mesajlar dini-siyasi bir şekilde başarıyla verilmiş ve sonuçta amaca bu yolda ulaşılmak istenmiştir. Hayallerini; Batı ile birlikte hazırladıkları mesajlarını, belirlenen ve hedefe ulaştırılan teknik-fiziki araçlarını dikkatle belirlemişlerdir. Hedefe ulaşma yolunda kendi sürekliliklerini ön plana çıkarmışlardır. Bu doğrultuda kendi aralarında organize şekilde içlerinde diyalog sağlayıp, propaganda ile olaylar ve taleplerin tanımı yapılmış, psiko-sosyal anlamda talep ve ihtiyaçları karşılamışlardır. Organize bir biçimde faaliyetler içerisinde bulundukları sırada kiliseleri ve komitalar, gruplar içinde ve dışında ilişkilerini düzenleyerek tanıtım, propaganda ve çevre ilişkilerinde önayak olmuştur. Bunlar olurken siyasi ve politik olarak uluslararası alana ve konsolosluklara karşı propaganda yöntemleri kullanırken kendi hedeflerini hedef kitlelere iletmişlerdir. Bu dönemde Ermeniler; tarihsel anlamda yaşadıklarını bir kenara bırakıp karakterize olmuşlar, Osmanlı daki devlet-azınlık etkileşiminde artık oydaşma, yerini çatışmalara bırakmıştır. Ancak burada belirtmek gerekir ki tüm bu durumlarda Osmanlı yöneticilerinin bireysel hata ve eksikleri olmuşsa da gerçek etken, en büyük etken misyonerleri ve siyasileri ile Batı ülkeleridir. Çünkü gerçekte Ermenileri sözde ifadelerle yok etme anlayışı hiçbir dönemde Türklerde ve Osmanlı yönetiminde olmamış, osmanlı yönetimi kendi bünyesine yönelik  yapılanlar karşısında genellikle ve çoğunlukla mantık ile hareket etmiştir. 

ERMENİLERİN SOYKIRIM MERKEZLİ TEZLERİ

Ermenilerin Türklere yönelik tezlerinin temeli ‘soykırım’ olgusu olmuş ve bu da kendini genelde ‘Türk düşmanlığı’ şeklinde göstermiştir. Genellikle tezleri 7 maddede özetlenebilir. Bunlar:

  1. Türkler, tarihsel olarak Ermenilere asimilasyon, zulüm ve eziyet etmişlerdir. 
  2. Türkler, acımasız olup aynı zamanda da katildirler. 
  3. Türkler, Selçuklular ve Osmanlılara kadar aslında Ermenilerin topraklarını gasp etmişlerdir. Doğu ve Güneydoğu  başta olmak üzere Ermenilerin anayurdudur. 
  4. Ermeniler, Vilayet-i Sitte (Altı Şehir) “Sivas, Elazığ, Erzurum, Bitlis, Diyarbakır, Van” şehirlerinde ve bazı yerlerde nüfus olarak Türklere oranla çoğunlukta olmuşlardır. 
  5. Türkler, 1915 tehcir[5] (göç) olayı ile Ermenilere soykırım (Genocide) yapmıştır ve bu 20.yy’ın ilk soykırımı olmuştur. 
  6. 1915 de gerçekleşen soykırımda yaklaşık bir buçuk milyon Ermeni katledilmiştir. 
  7. Ermenilerin kökenleri Urartulara dayanmaktadır. Anadolu’nun yerli halkı Ermenilerdir ve Türklerden daha fazla bu topraklarda hakları vardır.  

ERMENİLERİN SOYKIRIM MERKEZLİ İDDİALARINA KARŞI TÜRKLERİN TEZLER

Ermenilerin asimilasyon, soykırım, yok etme tezleri karşısında Türklerin tezlerini 5 madde altında incelemek mümkündür:

1. Ermeniler dil, din, kültür bağlamında Türklerin tarih boyunca idareleri altında özgürce ve huzur içinde yaşamış, hiçbir şekilde asimile edilmemişlerdir. Hatta Osmanlı, her etnik kökenin maddi  ve manevi olarak organize bir şekilde teşkilatlanmalarını sağlamış, bu alanda haklar vermiştir. Buna: 1461 de Fatih Sultan Mehmed emriyle Bursa’daki Ermeni Piskoposu Hovakim İstanbul’a getirilerek Patrik ünvanının verilmesi ve Ermeni cemaatinin başına geçirilmesi, Ermeni Patrikhanesi’nin  kurulması örnek gösterebilir. Yani bir asimilasyon uygulaması yoktur aksine hak edilmiş hakların, imkanların sağlanması vardır. 

2. Ermenilerin ‘Türkler soykırım yapmıştır’ tezi tamamen temelsizdir, Ermeni katliamı/soykırımı diye birşey yoktur. Bu tez Ermenilerin dünyayı etkilemek için söylenmiş oldukları bir slogan/tez olmuştur. Osmanlı ve Türk-İslam kültüründe dinsel hukukun etkinliği çerçevesinde soykırım/katliam yasaktır. Soykırım olarak gösterilen tehcir (göç) Ermeni çete-komitalarının Türk halkına ve askerine saldırıları ve Rus taraftarı hareketlerinden dolayı sadece bir tedbirdir. Osmanlı, sevk edilen Ermenilerin can ve mallarının korunması, ermenilere karşı işlenen suçların cezalandırılması, ermenilerin iskanı için yardımcı olunması, borçlarının ertelenmesi, suçu olmayan ermenilere dokunulmaması yönünde kararlar ve yaptırımlar uygulamıştır. Göç eden ermenilerin geride bıraktıkları mal ve eşyaların değerinin hükümet tarafından sahiplerine verileceği ve terk edilmiş malların korunarak sahipleri adına satılması yönünde kararlar alınmıştır. 

3. Ermeni sorunu Ermenilerin sorunu değil, tamamen dış dayatma ve kullanım enstrümanı olmuştur. Geçmişte Ermeni sorununun uluslararası bir hal aldığı Ayastefanos Antlaşması göstermektedir ki Rusların çıkarlarına uygun olarak Ermeniler için antlaşmaya madde koydurma çabaları ve bunun üzerine İngilterenin çıkarlarına ters düşeceği inancıyla bu antlaşmayı Berlin Antlaşması ile yenilettirmesi Ermenilerin ihtiyaçları gereği değil, hegemonyal güçlerin çıkarları içindir.

4. Ermeniler, Vilayet-i Sitte (Altı Şehir) “Sivas, Elazığ, Erzurum, Bitlis, Diyarbakır, Van” şehirlerinde ve bazı yerlerde nüfus olarak Türklere oranla çoğunlukta olmuşlardır  görüş ve tezi  yanlıştır. Berlin Antlaşması’nın 61.maddesinin uygulandığı altı şehirde nüfus göstergeleri şöyledir: 

  • Sivas toplam nüfusu: 1.086.015. Ermeni nüfusu: 170.433.
  • Elazığ toplam nüfusu: 578.814. Ermeni nüfusu: 69.718.
  • Erzurum toplam nüfusu: 645.702. Ermeni nüfusu: 134.967.
  • Bitlis toplam nüfusu: 398.625. Ermeni nüfusu: 131.290.
  • Diyarbakır toplam nüfusu: 471.462. Ermeni nüfusu: 79.129.
  • Van toplam nüfusu: 430.000. Ermeni nüfusu: 80.798.

Buradan da anlaşılmaktadır ki Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bu Doğu Şehirlerinde %10 bile oranları bulunmamaktadır. Buralarda bir Ermeni devleti ne gerekçe ile kurulabilir? Siyasi bir çaba dan öteye gidemez bir tezdir. 

Ermenilerin Urartulara kökenlerini dayandırma tezleri Anadolu’nun yerli halkı olduklarını belirterek toprak taleplerine bu yolla ulaşma amacına yöneliktir. Bu köken görüşü, tezi hiçbir yerde taraftar ve bilimsel temel bulamamaktadır (6).  

ERMENİ VE BATI PROPAGANDA FAALİYETLERİNE KARŞI TÜRKLERİN GÖRÜNÜMÜ 

Tarih boyunca bakıldığında Türkler, çeşitli konularda türlü kötü ve olumsuz ifadelerle suçlanıp eleştirilere şahit olmuş olsalar da buna karşılık gerçekleri yansıtan ve adil olan yaklaşımlar da azımsanmayacak kadar fazladır . Tarihsel temmelendirmelere dayanmayan her suçlamaya karşılık, uluslararası alanda Türklere yönelik ifadeler ve yaklaşımlardan bazılarına bakacak olursak:

  • Alman Martin Luther’in, Almanlara yaptığı bir konuşmasında: ‘Ey Almanlar, bırakın Türkler Almanya’yı ele geçirsinler, hakkın, adaletin ne olduğunu Türkler size öğretecektir.’ şeklindeki konuşması Türk’ün sadece Ermenilere değil tüm insanlara bakış açısını göstermesi anlamında önemli ifadelerdir.[7] 
  • 1850′ li yıllarda Rusların kışkırtma ve destekleri ile ayrılıkçı faaliyetler içerisinde bulunan bir kısım Ermenilere karşılık İngiltere de yaşayan Ermeni Prensi Leo, Osmanlı Devleti’ndeki Ermenilere dağıtılmak için 1853′ de bir bildiri yayınlayarak bu bildiriye Osmanlı içerisinde yaşayan Ermeni cemaatinin, “kuzeyin zalimi” ifadesiyle tarif ettiği Ruslara karşılık, bağlı oldukları Osmanlı’nın yanında kanlarının son damlasına kadar savaşmalarını istemiştir:’ Sevgili kardeşlerim, sadık vatandaşlarım. İstediğimiz ve yürekten arzumuz, kanımızın son damlasına kadar ülkemizi ve sultanımızı kuzeyin zalimine karşı savunmanızdır. Hatırlayın kardeşlerim, Osmanlı ülkesinde Rus kamçısı yoktur, burun deliklerimizi yırtmazlar, kadınlarınız gizlice ya da halkın gözleri önünde kamçılanmaz. Sultanın hükümdarlığı altında İnsanlık vardır… Biz bize dinimizi ve onun saf biçimini kanımızın son damlasına kadar savunalım diyoruz. ‘ [8]
  • Bernard Lewis; Osmanlı Devleti’nin egemenliği altında her dinden ve her milletten insanlar için tartışmasız bir mutluluk devrinin yaşandığını belirtmiştir. [9]

Görüldüğü üzere Türklere yönelik iddialar tamamen temelsiz ve bilimsellik den yoksundur. Tehcîr (göç ettirme) ifadesi ile yapılan yakıştırma ve suçlamalar da temelsiz bir konumdadır. Tehcîr, Osmanlı Devleti’nde bir iskân (yerleştirme) metodu olarak kullanılan sürgün uygulamasıyla gerçekte büyük ölçüde örtüşmektedir. Tehcîr, özellikle I. Dünya Savaşı sırasında çeşitli unsurlara uygulanan geçici sevk ve iskânı ifade etmek için gündeme gelmiş olmakla birlikte bir tarih terimi olarak özelde 1915’te Ermeniler için bu anlamdaki uygulamayı tanımlar. [10] Fakat bunların zorunlu sevk ve iskânıyla ilgili çıkarılan kanun metninde tehcîr kelimesi geçmemektedir. Sevk ve İskân Kanunu şeklinde  Dâhiliye Nazırı Talât Bey’in girişimleriyle 27 Mayıs 1915 tarihinde hazırlanmış ve 1 Haziranda Meclis-i Vükelâ’ca karara bağlanıp uygulamaya konulmuş, Dâhiliye Nezareti İskân-ı Aşâir ve Muhâcirîn Müdüriyeti tarafından özel olarak çıkarılan yönetmelik çerçevesinde yürütülmüştür. Ancak uygulamaya belirli bir zaman sonrası son verilmiştir.[11] Kanunun çıkarılma sebebine bakacak olursak: Rusya’nın İran ile yaptığı savaş sonucu yeni ele geçirilen Nahçıvan ve Revan Hanlıklarının ve içinde henüz Ermeni bulunmadığı belirtilen Karabağ topraklarının Ermeni vilayetine dönüştürülmesi amaçlı yetersiz nüfusu arttırmak amacıyla İran’dan (40.000) hem 1828-1829 savaşı esnasında işgal ettiği Doğu Anadolu’dan (100.000 kadar) önemli miktarda Ermeni nüfusunu sevk ve iskân etmek, dolayısıyla tehcîre tâbi tutmak zorunda kalmıştır. Bunun yanında 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda dönemin Kars muhafızının Bâbıâli’ye yazdığı uyarı mektupları 1915 tehcîrinin askerî yönden gerekliliğine meşruiyet kazandıran ve bu uygulamayla aslında Ermeniler’in soykırıma dayalı yapılan suçlamaları dayanaksız bırakan başlıca kanıtlardan biri olmaktadır.[12] Bu durumda Ermeniler’in  sevk ve iskân edilmesi durumunun çok daha önceleri gündeme geldiğini bize göstermektedir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda genel seferberlik ilanına Batının baskı ve isteği üzerine katılmayıp boykot eden Ermenilerin, çeteleşme ve talan uygulamaları; Rusların savaş sırasında elde ettikleri bölgelerde Müslüman-Türk-Kürt halka karşı destekledileri Ermeni çeteler ile beraber yaptığı sayısız cinayet faaliyetleri aslında hangi tarafın yanlış uygulamalar içerisinde olduğunu bize göstermektedir.[13] 

Osmanlı Kaynaklarında bulunan sayısız resmi emir ve mahkeme kararları ile görülmektedir ki Osmanlı yönetimi tamamen tarafsız ve hoşgörü ile sorunları aşma yolunu izlemiştir. Dönemin Dâhiliye (içişleri) Bakanı olan Talât Paşa’nın arşivlerde yer almakta olan emirleri bize bunu kanıtlamaktadır. Tüm bunlar bize şunu açık bir şekilde göstermektedir ki o da Ermeni iddiaları tamamen temelsiz ve bilimsellik den yoksundur. 

KAYNAKLAR 

Sevim, Ali, “Çağrı Bey”. Erişim Tarihi: Mayıs 12, 2021. https://islamansiklopedisi.org.tr/Çağrı-Bey. 

Necefli, Güntekin. “XVIII. Yüzyılın II. Yarısında Azerbaycan Topraklarında Ermeni Devleti’nin Kurulması Planları .” IRS Karabağ , I (13), YAZ 2015: 12.

Karacakaya, Recep ,  “Kronoloji ”. Erişim Tarihi: Mayıs 12 ,2021. https://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/kronoloji/?utm_source=pocket-app&utm_medium=share

Ateş, Orhan , Misyonerler ve Ermeniler, Ankara: Türkiye Gaziler Vakfı Yayınları, 2003. 

Özcan, Besim, “Canımızla Malımızla Hazırız” Tarih ve Düşünce, Sayı 2001/(Şubat 2001) : 29.

Beydilli, Kemal , “Tehcir”. Erişim Tarihi:  Mayıs 12, 2021. https://islamansiklopedisi.org.tr/tehcîr. 

Babacan, Hasan,”Sevk ve İskan Uygulaması” Erişim Tarihi: Mayıs 12, 2021. https://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/sevk-ve-iskan-uygulamasi/

Beydilli, Kemal , 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Anadolu’dan Rusya’ya Göçürülen Ermeniler, Ankara: TTK Yayınları , 1988. 

McCarthy, Justin, Ölüm Ve Sürgün Osmanlı Müslümanlarının Etnik Kıyımı: 1821 -1922, Ankara: TTK Yayınları, 2014. 

DİPNOTLAR

[1] Çağrı Bey: tam adıyla Ebu Süleyman Davud Çağrı Bey bin Mikail (989 – 16 Temmuz 1060), Oğuzlar’ın Kınık boyundan Selçuklu hükümdarı Selçuk Bey’in torunu, Mikail’in oğlu, Tuğrul Bey’in ağabeyi ve Alp Arslan’ın babasıdır.

[2]   “Çağrı Bey”. Erişim Tarihi: 3 Mayıs, 2021. https://islamansiklopedisi.org.tr/Çağrı-Bey. 

[3] Güntekin Necefli, “XVIII. Yüzyılın II. Yarısında Azerbaycan Topraklarında Ermeni Devleti’nin Kurulması Planları .” IRS Karabağ , I (13), YAZ 2015: 12.

[4]  “Kronoloji ”. Erişim Tarihi: 3 Mayıs ,2021. https://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/kronoloji/?utm_source=pocket-app&utm_medium=share

[5]  Özellikle  Ermeniler’in 1915’teki sevk ve iskânını ifade eden terim. Sözlükte “göç ettirmek” anlamındadır. Yabancı dillerde tehcîr karşılığında genelde déportation kullanılır. Bu kelime öncelikle “yurt dışına sürmek” anlamındadır. Ancak Osmanlı yönetimi kendi toprakları içerisinde bir yer değiştirme-sürgün uygulaması yaptığından yabancı terim bilimsel mantıksızlığa sebep olmaktadır. (Bkz. TDV İslam Ansiklopedisi ‘Tehcir’ Maddesi).

[6] Orhan Ateş, Misyonerler ve Ermeniler, (Ankara: Türkiye Gaziler Vakfı Yayınları, 2003), 84-6.

[7] Orhan Ateş, Misyonerler ve Ermeniler, (Ankara: Türkiye Gaziler Vakfı Yayınları, 2003), 84-6.

[8] Besim Özcan, “Canımızla Malımızla Hazırız” Tarih ve Düşünce, Sayı 2001/(Şubat 2001) : 29.

[9] Ateş, Misyonerler ve Ermeniler, s. 88.

[10] Kemal Beydilli, “Tehcir”. Erişim Tarihi: 3 Mayıs, 2021. https://islamansiklopedisi.org.tr/tehcîr. 

[11] Hasan Babacan,”Sevk ve İskan Uygulaması” Erişim Tarihi: 3 Mayıs 2021. https://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/sevk-ve-iskan-uygulamasi/

[12] Kemal Beydilli, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Anadolu’dan Rusya’ya Göçürülen Ermeniler (Ankara: TTK Yayınları , 1988), 405–7.

[13]  Justin McCarthy, Ölüm Ve Sürgün Osmanlı Müslümanlarının Etnik Kıyımı: 1821 -1922, (Ankara: TTK Yayınları, 2014), 115.

  

DİPNOTLAR

[1] Çağrı Bey: tam adıyla Ebu Süleyman Davud Çağrı Bey bin Mikail (989 – 16 Temmuz 1060), Oğuzlar’ın Kınık boyundan Selçuklu hükümdarı Selçuk Bey’in torunu, Mikail’in oğlu, Tuğrul Bey’in ağabeyi ve Alp Arslan’ın babasıdır.

[2]  “Çağrı Bey”. Erişim Tarihi: Mayıs 12, 2021. https://islamansiklopedisi.org.tr/Çağrı-Bey. 

[3] Güntekin Necefli, “XVIII. Yüzyılın II. Yarısında Azerbaycan Topraklarında Ermeni Devleti’nin Kurulması Planları .” IRS Karabağ , I (13), YAZ 2015: 12.

[4] “Kronoloji ”. Erişim Tarihi:  Mayıs 12 ,2021. https://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/kronoloji/?utm_source=pocket-app&utm_medium=share

[5] Özellikle  Ermeniler’in 1915’teki sevk ve iskânını ifade eden terim. Sözlükte “göç ettirmek” anlamındadır. Yabancı dillerde tehcîr karşılığında genelde déportation kullanılır. Bu kelime öncelikle “yurt dışına sürmek” anlamındadır. Ancak Osmanlı yönetimi kendi toprakları içerisinde bir yer değiştirme-sürgün uygulaması yaptığından yabancı terim bilimsel mantıksızlığa sebep olmaktadır. (Bkz. TDV İslam Ansiklopedisi ‘Tehcir’ Maddesi). 

[6] Orhan Ateş, Misyonerler ve Ermeniler, (Ankara: Türkiye Gaziler Vakfı Yayınları, 2003), 84-6.

[7] Ateş, Misyonerler ve Ermeniler, s. 88.

[8] Besim Özcan, “Canımızla Malımızla Hazırız” Tarih ve Düşünce, Sayı 2001/(Şubat 2001) : 29.

[9] Ateş, Misyonerler ve Ermeniler, s. 88.

[10] Kemal Beydilli, “Tehcir”. Erişim Tarihi: Mayıs 12, 2021. https://islamansiklopedisi.org.tr/tehcîr. 

[11] Hasan Babacan,”Sevk ve İskan Uygulaması” Erişim Tarihi: Mayıs 12, 2021. https://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/sevk-ve-iskan-uygulamasi/

[12] Kemal Beydilli, 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Anadolu’dan Rusya’ya Göçürülen Ermeniler (Ankara: TTK Yayınları , 1988), 405–7.

[13] Justin McCarthy, Ölüm Ve Sürgün Osmanlı Müslümanlarının Etnik Kıyımı: 1821 -1922, (Ankara: TTK Yayınları, 2014), 115.

Yazar
Fırat KÖSE

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen