Sodom, Gomore ve Bahtımızın Rüzgârı

        Kendilerine kitap veya suhûf indirilen, semâvî din teblîğ edicisi sıfatıyla ümmetleri olan birkaç peygamber dışında, diğerlerinin hayat hikâyeleri, muhtelif rivâyetlere, tahmînlere dayanıyor. Bunlardan biri de Hz. Lût.

            Deniz seviyesinin altında bulunmasıyla şöhrete kavuşan Orta Doğu’daki göle de adını veren Hz. Lût, yaygın ve kabûl gören mâlûmâta göre, Hz.İbrâhim’in yeğeni. Sodom’da yaşarken, şehir halkına ilâhî mesajı iletmiş. Fakat Sodomlular bu lâhûtî sese kulaklarını tıkayarak mülevves yaşayışlarını sürdürmüşlerdir.

            Bugünkü gay tâifesinin ataları durumundaki Sodom ahâlisi, alçaklıkta zirve sayılan bir harekete de tevessül edip, genç ve yakışıklı erkek kılığında Sodom’a gelen, Hz. Lût’un evine misâfir olan üç meleğe ( Cebrâil, Mikâil, İsrâfil ) tecâvüze yeltenmişlerdir.

            Kulak, göz dayanmaz bir manzara içinde helâk olan Sodom’a, son def’a bakmayı deneyen Hz.Lût’un karısı, bulunduğu yerde bir tuz kayasına dönüşmüştür.

            Kur’ân-ı Kerîm’de müteaddid yerde adına ve fiillerine işâret edilen Hz. Lût’un; Türkiye’nin de aralaraında bulunduğu yirmibirinci yüzyıl Dünyâsında, yeniden uğraması gereken o kadar çok şehir var ki… Bunlardan bâzıları, Sodom’u da, Gomore’yi de mâsûma çıkarır.

            Ahlâksızlığı ve pespâye bir hayat sürdürmeyi, bâzı şehirlerin inhisârına alma veya verme devri, çoktan kapandı. Televizyon, internet vb. teknoloji meyveleriyle, bütün bir Dünyâ Sodom’laştı. Devlet sınırları ve pasaport kontrolleri, Başçavuş’un beygiri kadar bile kaale alınmıyor. Kuyruğuna basılanlar da, etrâfı dolduran alkış ehlinden cesâret alarak naiflik cakası satıyorlar.

            Resim veya ressamlardan söz ederken kullanılan “naif” kelimesi, Fransızcadan, bir nokta eksiği ile alınmış.[1]

            Herhangi bir ustaya, ekole, akıma bağlı kalmadan, kendi kendini yetiştirmiş ve eserlerinde de başkalarına âit iz, tesir görülmeyen san’atkârlara naif deniyor. Naif san’at gibi, geniş bir tâbire, başlığa karşılık, bu sözün borusu daha çok resim sâhasında çalınıyor. Batıda, özellikle Fransa’da pazar yeri ressamları, primitifler, alaylılar diye anılan naifler, peyzajda, harekette ve renkte çocuksu davranmakla ithâm edilmişlerdir. Her şeye rağmen, Avrupa resim galerilerine kalem ve fırçalarının hakkıyla giren, parmakla gösterilen yerlere çıkan naif ressamlar, hiç de az değildir.

            Peki, Türkiye’de durum nedir? Puro dumanını karşısındakinin suratına boşaltıp ha bire “lo lo” diyen fıkra ressamı gibi, anlaşılmazlık ve garîblik dışında hüneri olmayan –nereden icâb ettiyse – kendine naif yakıştırması yapan yığınla mukallid var. Özenti içindeki rûh hâlinden naif şahsiyet portresi çıkar mı?

            Kısacası, her işimiz gibi, san’ata bakışımız ve ortaya koyduğumuz san’atkâr tipi de bahtımızın rüzgârına kapılmış gidiyor.

 

[1] Fransızca aslı: naïf

Yazar
Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen