Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin İran’ının Düşündürdükleri

Geçen haftaki makalemizde tüm ayrıntıları ile, önü ve arkası ile 18 Haziran 2021 tarihinde yapılan İran Cumhurbaşkanı seçimini irdelemiştik. Katılım oranının son derece düşük olduğu bir zeminde 28 milyon 600 bin oydan, 17 milyon 800 binini alarak İran’ın 8. Cumhurbaşkanı olarak İbrahim Reisi seçilmiştir.  Katılımın az olması meşruiyeti sorgulanması riskini de beraberinde getirmiştir. Meşruiyet sorunun yanında, seçmenin umursamaz bir hale düşürüldüğü İran’da, yargı ve yasamadan sonra nihayet yürütme de muhafazakarların eline geçmiştir. Reformist Ruhani’den sonra aşırı muhafazakâr İbrahim Reisi’nin, Ağustos ayında görevi resmen devralmasıyla reformist çizgiye sahip Hasan Ruhani’nin devri de bu şekilde kapanacaktır. Bu durum batı için hiç de hazmedilecek bir durum değildir. Malum İran dış politikasının ana hatları büyük ölçüde Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney tarafından belirlense de ona yakınlığıyla bilinen İbrahim Reisi ve atayacağı yeni hükümetin girişimleri de büyük önem arz etmektedir. Bunun ülkeye ve nihayetinde Orta Doğu’nun biçimlendirilmesine etkisi olacak mıdır? Kuşkusuz evet.

Reisi’nin iktidara gelmesiyle birlikte, İsrail-Filistin çatışmasının pik yaptığı bir zaman diliminde yepyeni bir dönemin kapılarının aralanacağı da düşünülmektedir. Her şeyden önemlisi içeride karar mekanizmasında, esasen hedeflenen yeni bir dönem de kendiliğinden açılmıştır. Nedir o? ‘Tahran Dünyevi Yönetimi’nin gittikçe uhrevileşirek ‘Kum’laşmasıdır, yani iyiden iyiye muhafazakarlaşmasıdır. Bir kez daha görülmüştür ki, “Ahund Yönetimi” hiçbir şekilde muhalefet istememektedir. 82 yaşındaki Dini Lider Hamaney sonrası İran’ın şekillendirilmesine çalışılacaktır. İran’ın dünyevi başkenti Tahran’daki ‘Yasama, Yürütme ve Yargı’nın üzerinde bir denetim mekanizması ‘Şii İslam Şeriat Sistemi” demek olan ‘Ahund Sistemi’ bir şekilde tüm idareye el koymuştur da denilenebilir.

Uzun lafın kısası ‘Kum’ kenti, hem dünyevi hem de uhrevi bir başkent konumuna yükselmiş olduğunu söyleyelim. Cumhurbaşkanı İbrahim Reis’inin İran’ında reformculara hiçbir şekilde alan bırakmayabileceği açık ve net bir biçimde görülmektedir. Zaten baştan itibaren seçim kampanyaları başlamadan önce, 2021 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Anayasayı Koruyucular Konseyi tarafından reform yanlısı ve merkezdeki adayların yarışması neredeyse yasaklanmıştır. Reformist adayların tırpanlamasına o dönemde itina ve titizlikle eğilinmiştir. Seçimlere adaylık başvurusu yapan aralarında kadınlar da olan 600’e yakın adaydan yalnızca 7’sinin başvurusu onaylanırken, bu isimlerden sadece ikisi reform yanlısı, ikisinin de düşük profilde isimlerden seçilmesine özen gösterilmiştir. Bu seçimlerde de yine beklenen olmuş, seçime günler kala önemli yedi adaydan ikisi adaylıktan çekildiğini açıklamıştır. (1)

Bütün bunun anlamı nedir? Ahund Yönetimi tarafından kabul görmüş devletçi seçkinlerin güya seçmenin oyuyla, onaylatılarak doğrudan iktidara taşınmasıdır. Bunun İran halkının hür iradesinin tecellisi ile hiçbir alakası yoktur. İran seçmeni noter seviyesine konularak, Farisi İran Rejiminin onaylanması işlemi yapılmıştır. Kısaca n’olmuştur? Trump-Netanyahu sonrası bir dünyaya reformist bir İran yönetimi yerine bütünüyle muhafazakâr bir İran ile yanıt verilmiştir. Dini lider Ali Hamaney sonrası yeni bir İran biçimlenirken reformist bir çizginin oluşmamasına özel özen gösterilmiştir. Bütün yaşanan ve yapılan budur.

Evet sevgili okurlar, bütün bunlar öyle bir zaman dilimine rastlaştırılmıştır ki, ‘Şoven Farisi İran Rejimi’nin betimlediği “Büyük Şeytan ABD” (Şeytan-ı Bozorg Amrika)’da Biden’ın iktidara gelmesi, daha sonra da “Küçük Şeytan İsrail” (Şeytan-ı Küççük İsrail)’de aşırı dinci bir koalisyon hükümetinin uzun bir aradan sonra yönetime gelmiş olmasıdır. Anımsadınız değil mi?  120 sandalyeli İsrail Meclisi (Knesset)’de 7 sandalyeye sahip Yeni Sağ Partisi (Yamina)’nin Lideri 49 yaşında Naftali Benet’in 60’a karşı 59 karşı oyla güven oyu alarak dönüşümlü başbakanlık sisteminin ilk döneminde başbakanlığı üstlenmesidir. Bir diğeri ise İsrail´de 2 Haziran´da yapılan devlet başkanlığı seçiminin ardından 9 Temmuz´da görevini Isaac Herzog´a bırakacak Reuven Rivlin, görev süresinin bitiminin öncesinde ABD Başkanı Joe Biden ile bir araya gelmiş olmasıdır.

28 Haziran 2021 tarihinde İsrail Devlet Başkanı Reuven Rivlin ile yaptığı görüşmede Joe Biden, “Görevde kaldığım sürece İran asla nükleer silaha sahip olamayacak” demiştir. Açıkça görülmektedir ki, Biden, Viyana’da, İran ile ABD arasında devam eden nükleer anlaşmasına dönüş müzakerelerin olduğu bir zeminde bu konudaki planlama rehberini de vermiştir. Reisi’nin yemin töreni Ağustos ayında gerçekleşeceğinden en azından 6 haftalık bir fırsat penceresi açık bulunmaktadır. Reisi seçim kampanyasında da belirttiği gibi, kendisi nükleer müzakerelere karşı bir isim de değildir. Ama, aslına bakarsanız, nükleer müzakerelerde İran’ın yer alması, cumhurbaşkanından çok dini liderin tercihidir. (1)

Öte yandan Afganistan’da hiçbir şekilde terk etmeyeceğini beyan ettiği ‘Bagram Askeri Üssü’nü bile terk eden ABD’nin kuvvet çoğunluğunu İran üzerine yoğunlaştırabileceği düşünülmektedir. Basına kapalı olarak yapılan görüşme öncesindeki ortak basın toplantısında konuşan Biden, ABD Başkanı olarak, İsrail’e verdiğimiz taahhüt kesindir. Her zaman söylediğim gibi, bir İsrail olmasaydı biz bir tane icat ederdikEkibim ve ben bu ayın başlarında göreve başlayan İsrail hükümetiyle yakın bir şekilde çalışıyoruz. Başbakan Bennett’i çok yakında Beyaz Saray’da ağırlamayı dört gözle bekliyorum” ifadelerini kullanmıştır.

Evet sevgili okurlar, Biden öncelikle Ortadoğu’da ‘İran’ı ‘yeni öteki’ olarak belirlemiş, Ortadoğu’daki İsrail etmenini de zımnen ‘Siyonizm’i icat eden Napolyon olmasaydı, mutlaka ABD olarak biz icat ederdik’ demekten de kendini alamamıştır. Biden, Suriye ve Irak’taki İran destekli milislere yönelik hava saldırılarına da şöyle değinmiştir:

“Pazar gecesi (27/28 Haziran 2021), Irak’taki ABD personeline yönelik saldırılara yanıt olarak İran destekli milis gruplarının kullandığı bölgeleri hedef alan hava saldırılarını yönettim” demiştir. (2)

İran’ın dışındaki İranî güçlere karşı bizzat kendisinin yönettiği harekât İran’a karşı yapılabilecek yeni savaşın ipuçlarını da vermektedir. Pentagon’dan yapılan yazılı açıklamada, Irak-Suriye sınır bölgesinde gece yarısı gerçekleşen saldırıyla ilgili olarak ABD askeri güçlerinin, Başkan Joe Biden’ın talimatıyla Irak-Suriye sınır bölgesinde İran destekli milis gruplarının kullandığı tesislere hava saldırısı düzenlediği bildirilmiştir. Görüleceği üzere ABD ‘nin müdahalesinde her zaman için yasal bir zemin vardır. ABD güçleri, Irak hükümetinin daveti üzerine DAİŞ’le mücadeleye yardımcı olmak amacıyla bölgede bulunduğuna dikkat çekilen açıklamada, kendilerine karşı yapılan saldırılara açık ve “net bir caydırıcı mesaj göndermek için” söz konusu hava saldırısının gerçekleştirildiği kaydedilmiştir. 

ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby ise sınır hattının Suriye’de tarafında iki, Irak’ta ise bir hedefin bombalandığını ve vurulan bu hedefler arasında, İran yanlısı Şii Hizbullah Tugayları’na ait bir cephanelikle, komuta merkezleri bulunduğunu açıklanmıştır. (3) Hedef, Hizbullah’tır, hedef ‘Haşdi Şaabi’dir. Hedef Ortadoğu’daki ‘Şii Hilali’nin, ‘Şii Koridoru’nun bitirilmesidir. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade saldırının “bölgedeki istikrarı bozduğunu” söylese de bizzat Biden, yeni ötekiyi belirlemiş ve ‘Şii Koridoru’nun bitirilmesine yönelmiştir. 

İran tarafından aslında Şii Koridoru 2016 yılından bu yana bir karayolu projesi olarak dillendirilmektedir. Diğer bir deyişle İran, 2016 yılından bu yana Türkiye sınırına yakın bölgelerde elde ettiği kazanımları korumak istemektedir. Bu koridor, İngiliz ‘The Guardian’ sitesinde Ekim 2016 yılında çıkan Martin Chulov imzalı bir makalede, İran’ın Akdeniz’e uzanan nüfuz alanını korumak için çok arzuladığı bir karayolu projesi olduğu iddia edilmiştir. İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü rehberliğinde Tahran, Bağdat ve Şam’daki üst düzey hükümet ve güvenlik yetkilileri tarafından koordine edilen bu koridor İran’dan Bağdat’ın yaklaşık 60 mil kuzeyindeki Diyala eyaletine; buradan da kuzeye yönelip Sincar üzerinden Rabia sınır kapısına ulaşıp Suriye’ye geçmektedir. Suriye’de Kamışlı ve Ayn-ül Arab (Kobani) üzerinden devam eden karayolu Halep kuzeyinden geçerek Lazkiye limanında son bulmaktadır. (5)

İran halihazırda Rabia sınır kapısının daha güneyindeki Kaim sınır kapısını kontrol etmektedir. Ancak iki tarafı da DAİŞ hücrelerinin etkin olduğu çöl bölgesine açılan bu sınır kapısı güvenlik riskleri taşıdığı da bilinen bir gerçektir. Dahası bu bölge düzenli olarak İsrail hava saldırılarının da hedefi olmaktadır. Sincar’ın merkezinde olduğu kuzeydeki bu koridor ise İran’ın Akdeniz’e uzanacak lojistik ağları içerisinde İsrail hava saldırıları tehdidine en uzak ulaşım güzergâhı olduğundan ABD Irak bölgesindeki bu görevi üstlenmiştir. Diğer bir deyişle ABD ve İsrail arasında hedef bölümlenmesi yapılarak görev paylaşımı yapılmıştır. Bu koridorun bertaraf edilmesiyle, ya da etkinliğinin azaltılmasıyla birlikte hem İranî milis güçlerinin hem de DAİŞ saldırı riski tehlikesinin nispeten azaltılabileceği değerlendirilmektedir. 

Suriye’de karşı cephelerde yer alarak askeri ihtilaf yaşayan ve Dağlık Karabağ savaşıyla birlikte nüfuz mücadelesine giren İran-Türkiye rekabetinde yeni gerginlik sahası Sincar kentidir. İran’ın Akdeniz’e uzanan bu koridorunda kilit durağı: Sincar’dır. Bu nedenle Sincar ve çevresi İran’ın Irak ve Suriye’deki askeri politikaları için hayati önem arz etmektedir. Dahası Sincar, Tahran’ın Akdeniz’e yönelik karayolu projesinde Kaim-Ebu Kemal hattına alternatif bir güzergâhın merkezinde yer almaktadır. İran, adeta Sincar’ın kilit öneme sahip olduğu bu koridorla birlikte Türkiye’nin tüm güney sınırına bir hat çekmektedir. Bu koridor doğrudan doğruya Türkiye’nin hayatiyetine bir meydan okumadır.

Bu bağlamda PKK’ya yönelik yapılan Gara Operasyonundan sonra stratejik çıkarların çakıştığı Sincar’a yönelik olası bir askerî harekât Ankara ve Tahran ilişkilerinin yeni sınama tahtası olabileceği değerlendirilmektedir. Olası operasyon her ne kadar PKK karşıtı bir harekât olarak görülse de Sincar, Ankara’nın tarihsel etki alanı olarak gördüğü Musul ve Kerkük’e erişim için de kilit bir noktada bulunmaktadır. Sincar bölgesine yapılacak bu harekatla hem PeKaKa ve hem de İranî Şii milislere aynı anda darbe vurulabileceği gibi Musul ve Kerkük eksenine açılacak kapının da güvenliğinin sağlanabileceği düşünülmektedir. Sincar İran ve Türkiye arasında adeta Gordion’un düğümü durumundadır. Sincar Gordion’un düğümüdür, çünkü Tahran açısından bölgesel kazanımların korunması ve Türkiye’nin tarihsel etki alanı olarak gördüğü Kerkük ve Musul’a inmesini engellemek için kontrol edilmesi gereken bir stratejik bir cephe olarak görülmektedir.

Bütün bunlardan sonra demem odur ki, Türkiye’nin bölgede istikrarı sağlayan bir güç olarak bulunması her zamankinden daha fazla hayatiliğini korumaktadır. DAİŞ’ le mücadele örtüsü altında Şii Koridorunun bitirilmesine yönelik harekât İsrail ile ABD arasında Suriye ve Irak olarak paylaşılmıştır. Alandaki etkileşimi açıkça görülmektedir. Bu durum Türkiye’nin yararına olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Irak’ın kuzeyindeki Gara bölgesinde PKK hedeflerine yönelik harekât sonrası Şii Koridoru açısından bölgenin kalbi durumunda bulunan Sincar’a Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılacak operasyon olasılığına yönelik algı daha da güçlendiğini göstermektedir. Reisi’nin cumhurbaşkanlığı koltuğuna gelmesiyle birlikte ABD-Şii milisler geriliminin daha da yükselebileceği bunun da hem de bölgeye hem de Türkiye’ye olumlu bir yansımasının olabileceği değerlendirilmektedir. 

Dipnotlar

(1) “İran’da Reisi dönemi: Dış politika nasıl şekillenecek?” TRT Haber, 30 Haziran 2021;https://www.trthaber.com/haber/dunya/iranda-reisi-donemi-dis-politika-nasil-sekillenecek-592089.html/Erişim Tarihi 04.06.2021/

(2) Pouria Mahrouyan, “İran’da bugün yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi neden önemli?” BBC Farsça Servisi, 1 Haziran 2021; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57316721/Erişim Tarihi 27.06.2021/

(3) Biden´dan Rivlin´e: “İran asla benim gözetimimde nükleer silah sahibi olamayacak” Şalom Gazetesi, 29.06.2021; https://salom.com.tr/haber-118987-bidenacutedan_rivlinacutee_quotIran_asla_benim_gozetimimde_nukleer_silah_sahibi_olamayacakquot.html/Erişim Tarihi 03 Temmuz 2021/

 (4) “ABD’den Suriye-Irak sınırında hava harekâtı: İran yanlısı gruplar vuruldu.” Independent Türkçe, 28 Haziran 2021; https://www.indyturk.com/node/380041/d%C3%BCnya/abd%E2%80%99den-suriye-irak-s%C4%B1n%C4%B1r%C4%B1nda-hava-harekat%C4%B1-i%CC%87ran-yanl%C4%B1s%C4%B1-gruplar-vuruldu#.YNm7zuY_QOc.whatsapp/Erişim Tarihi 03 Temmuz 2021/

(5) Adem Yılmaz, “İran için Sincar’ın stratejik önemi”, Independent Türkçe, 9 Mart 2021;  https://www.indyturk.com/node/327426/haber/i%CC%87ran-i%C3%A7in-sincar%C4%B1n-stratejik-%C3%B6nemi/Erişim Tarihi 04.06.2021/

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen