28 Eylül 2023

Bir zamânlar Dünyâ siyâsetine biz istikaamet veriyorduk. Krallar, sezarlar, kayserler sultânımızın fermânıyla tahtın altına iniyor veyâ üstüne çıkıyorlardı. Meselâ, 1533 yılı, şimdiki ABD’den daha yukarıdaki otorite makâmlarını Osmanlı Devleti’ne kazandırıyordu. 1533’de, Türk Devleti ile Avusturya arasında imzâlanan andlaşmanın en mühim maddesi, Nemçe Sezarı (Avusturya İmparatoru)’nın Osmanlı Sadrazâmı’na denk sayılmasını âmir olanıdır. 

XVI. yüzyılda Avrupa’nın büyük ve güçlü devletleri arasında yer alan Avusturya, su katılmamış bir Alman devletidir. Bu, günümüz Avusturyası için de geçerlidir. Avusturya’yı Almanya’dan ayıran – koyu Katoliklik dışında – hiçbir kültür, dil, gelenek farklılığı bulunmamaktadır.

Türkiye’ye, Dünyâ protokolünde şeflik, liderlik ikrâm eden 1533 Andlaşması, bir yıl önceki dillere destân Alaman Sefer-i Hümâyûnu’nun temin ettiği bir netîcedir. İki devlet arasındaki bu eşit olmayan denklik, 1606’da Zitvatoruk Andlaşması’na kadar yürürlükte kalacaktır. 

Belgrad’ın fethi, Rodos’u Şövalyelerden temizleme, Mohaç Güzellemesi, Viyana Kuşatması gibi, art arda eklenen Türk zafer halkaları, Avrupa’yı umutsuz bir Dünyâ ile baş başa bırakmıştı. 

Charles-Quint (Şarlken) ile Avusturya Kralı olan kardeşi Ferdinand, son kozlarını oynamak maksadıyla Macaristan’da Türk kovanına çomak sokmaya yeltenince, Kaanûnî Sultan Süleyman Hân, bu def’a her ikisini de er meydânına dâvet ederek, o, meşhûr Alaman Seferi’ne başladı. Lâkin Mukaddes Roma Germen İmparatoru ile kardeşi Arşidük Ferdinand, sırra kadem bastılar. 1533’de Avusturya’yı istiskâl eden andlaşma, bir sene evvelki seferin yorgunluk çayıdır... 

Damarlarındaki kanı, hamâset tezyîfi ile takbîh edenler; sis, duman ve çamurdan kurtulamazlar. Sultan İkinci Selîm zamânında fethedilen Kıbrıs Adası üzerinde spekülâsyon yapanlar, Türk Devleti’ni ve onun XVI. yüzyıldaki idârecilerini bön, safdil, enâyi kategorisine alıyorlar. Strateji, jeopolitik, mefkûre gibi tâbirleri lügâtten silip, yerine ham hayâl sayılabilecek mizansenlerle uydurma senaryolar koymak isteyenler, belli merkezlerden emir alan kiralık kalemlerdir. 

Efendim, neymiş? İkinci Selîm’in nedîmlerinden Yasef Nassi adlı bir Yahûdî, Kıbrıs’ın Venediklilerden alınıp Yahûdîlere verilmesi husûsunda Türk Pâdişâhı’nı iknâ etmiş; hattâ Sultan Selîm, ada ele geçirilirse Nassi’yi Kıbrıs Kralı yapmayı vaad etmiş. 

Sokollu Mehmed Paşa’nın, Kıbrıs’ın fethine karşı çıkmasına milliyetçi şuûr, daha da ötesi, kahramânlık etiketleri yapıştıran bu iz’ân, Osmanlı İmparatorluğu’nu Yahûdîlerin elinde oyuncak göstermeye çalışıyor. 

Gûyâ, Yahûdî ve müştaklarının Türk târîhinde nelere ve nerelere hükmettiklerini isbatlama gibi, akl-ı selîm sâhibi insanlarımıza yaranma, hoş görünme perdesinin ardına gizlenip, bütün mukaddesâtımızı yerle bir ediyorlar. 

Türkiye, 1974 yılında Kıbrıs’a niçin askerî müdâhalede bulunduysa, 1570’de de aynı sebeple bu adayı fethetmiştir. Bunun altında Kıbrıs’ın şarabı ile Yahûdî’nin kurnazlığını aramak, abesle ve de Şeytân’la iştigâl olur. Denizden ve karadan etrâfı Türk Devleti ile çevrilen Kıbrıs’ın, fethi dışındaki bütün ihtimâller, bizi ahmak yapar. Peki, biz ahmak mıyız? 

Yazar Hakkında:

Turgut GÜLER

Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar Nazilli Li­sesi’ne devâm ettikten sonra, Nazilli Öğretmen Okulu’na girdi. Bu okulun ikinci sınıfını bitirdiği 1968 yılında, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi’ne kaydoldu. 1969-1973 yılları arasında, Yüksek Öğretmen Okulu hesâbına, İstanbul Üniversite­si Edebiyât Fakültesi Târîh Bölümü’nde tahsîl gördü.

İstanbul Çapa’daki Yüksek Öğretmen Okulu’nun Kompozis­yon ve Diksiyon Hocası olan Ahmet Kabaklı’nın başkanlığında kurulan Türkiye Edebiyât Cemiyeti’nde, bilâhare bu cemiyetin yayınladığı Türk Edebiyâtı Dergisi’nde vazîfe aldı. Bir tarafdan üniversite tahsîline devâm etti, bir yandan da bahsi geçen der­ginin “mutfak” tâbir edilen hazırlık işlerinde çalıştı. Metin Nuri Samancı’dan sonra da ikinci yazı işleri müdürü oldu (Mart 1973, 15. Sayı). Bu dergide yazı ve şiirleri yayımlandı.

1973 Haziranında üniversiteyi bitirdiğinde, Malatya Mustafa Kemâl Kız Öğretmen Lisesi târîh öğretmenliğine tâyin edildi. Ah­met Kabaklı’nın arzûsu ile bu görevine başlamadı ve İstanbul’da kaldı, Türk Edebiyâtı Dergisi’ndeki mesâîyi sürdürdü. 1975 yı­lında hem Edebiyât Cemiyeti (Bakanlar Kurulu karârıyla Türkiye kelimesi kaldırılmıştı), hem de Türk Edebiyâtı Dergisi, maddî sı­kıntılar yaşadı, dergi yayınına ara verdi. Bunun üzeri­ne, resmî vazîfe isteği ile Millî Eğitim Bakanlığı’na mürâcaat etti.

Van Alparslan Öğretmen Lisesi’nde başlayan târîh öğretmen­liği, Mardin, Kütahya ve Aydın’ın muhtelif okullarında devâm etti. 1984 yılında açılan Aydın Anadolu Lisesi’nin müdürlüğüne getirildi. 1992’de, okulun yeni binâsıyla berâber adı da değişti ve Adnan Menderes Anadolu Lisesi oldu. Bu vazîfede iken, 1999 Ağustosunda emekliye ayrıldı. 2000-2012 yılları arasında, İstan­bul’da, Altan Deliorman’a âit Bayrak Basım-Yayım-Tanıtım’da, yazı ve yayın çalışmalarına katıldı. Yine Altan Deliorman’ın çıkardığı Orkun Dergisi’nde, kendi adı ve müsteâr isimlerle (Yahyâ Bâlî, Husrev Budin, Ertuğrul Söğütlü) yazılar yazdı. İki kızı var.

Yayımlanmış Eserleri: Orhun’dan Tuna’ya Uluğ Türkler, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Takı Taluy Takı Müren (Daha Deniz Daha Irmak), Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 2014; Cihângîr Tûğlar-Selîmnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Ejderlerin Beklediği Hazîne, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015, Şehsüvâr-ı Cihângîr-Fâtihnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015.

 

Yazarın diğer makalelerinden: