Türkoğlu Pek Safsın

Kâzım Karabekir’in İstiklal Harbimiz isimli eserinde aşağıdaki cümlelerin altını çizmişim ve ÖNEMLİ notunu koymuşum:

“Geçen sene Erzurum’da yakaladığımız Müslüman olmuş ve ara ara imamlık yapan Rus casusunu temize çıkarmak için bir mahalle halkının karargâhıma geldiği zaman hallerine bakıp da hatıratıma şunu kaydetmiştim: 

Ey Türkoğlu! Sen pek safsın, seni herkes aldattı! 

Erdim diyen, döndüm diyen çemberinden atlattı! 

İmam kılığındaki Hristiyan casuslar, yıllarca camilerde Türk-İslam-Kültürünü tahrif ettiler.”

Kâzım Karabekir’in bahsettiği bu etki, imparatorluğa bağlı Türk olmayan Müslüman unsurların yaşadığı bölgelerde daha yıkıcı oldu… İsyanlara, imparatorluğun toprak kayıplarına neden oldu. Arap isyanlarında Lawrence ve benzeri “Müslüman Önder” kılığına giren ajanların payı çok büyüktü…

Osmanlı imparatorluğunun son yıllarında, özellikle İngilizlerin bazı ajanlarını İslam ve Türk kültürü ile donattıktan sonra imam-tarikat şeyhi-dede kılığında Anadolu’ya soktukları bilinen bir vakıa. Bunlar dini tahrif ettiler, casusluk yaptılar, toplumu kutuplaştırdılar. Mezhep ayrılıklarını kışkırttılar.

Tarikatlar, cemaatler yabancı istihbarat örgütleri için paha biçilmez etki alanlarıdır. Türkçe mealler, tefsirler ve dini eserlerin bulunmadığı, basılmadığı yıllarda insanlarımız dini kaynaklara doğrudan ulaşamadığı için, din adamının söylediğini din olarak kabul etmek zorundaydı.  

Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Savaş Eğilmez yabancı casusların nasıl imam olarak görevlendirildiğini şöyle anlatıyor; “İmamlar köyün ileri gelenleri ile alacakları ücret, yatacakları yer, yiyecek ve içecekleri konusunda anlaştıktan sonra göreve başlarlardı. Bu yüzden imamlık bilgisine sahip din adamları iş bulmak amacıyla köy köy dolaşırlar ve anlaştıkları köyde işe başlarlardı. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nu içten yıkmak isteyen batı dünyası, sadece köyün ileri gelenleri tarafından seçilen köy imamlarındaki bu görevlendirme boşluğundan iyi yararlanmışlar ve Anadolu köylerine imamlıkla ilgisi olmayan, ancak bu konuda yetiştirilmiş casuslarını göndererek uzun süre imamlık yaptırmışlardır. Köy halkının hiçbir şeyden habersiz aylarca arkasında namaz kıldığı sahte imamlar, Anadolu insanının maddi ve manevi gücünü, yediğini, içtiğini, devlete olan bağlılığını, savaşla ilgili düşüncelerini anında bağlı oldukları ülkeye rapor ederek Türk devletini yıkmanın ve zayıf düşürmenin yollarını arıyorlardı. Savaş sonuna kadar görevlerine devam eden bu imamların casus olduğundan hiç kimse şüphe duymamıştır”

İngilizlerin elinde yıllarca esir kalan bir akrabamdan, çocukken dinlediğim anısı da Savaş Eğilmez’in tespitlerini doğrulamaktadır; “Yıllarca süren esaret sonrası bir İngiliz gemisiyle Mısır’dan İstanbul’a geliyoruz. Geminin ateşçisini bizim köyün imamına benzettim. Aynı bizim imam. Ama bu sakalsız. Bir an gözlerimiz temas etti. Hemen gözünü kaçırdı. Ama göz göze geldiğimiz anda beni tanıdığını anladım. Birkaç kez yanına gittim, seslendim. Hiç cevap vermedi. Bir gün tenha bir köşede kolumdan tuttu,  -Evet ben sizin köyün imamıyım. Ama sakın beni tanıdığını belli etme- dedikten sonra anlatmaya başladı; Ben İngiliz’im. İngiliz gizli servisince imam olarak eğitildim, dini tahrif etmek, Alevi-Sünni ayırımını körüklemek ve edindiğim önemli bilgileri elçiliğe iletmek üzere sizin köyünüzde imamlığa başladım. Zamanla kalbim İslam’a ısındı, Müslüman oldum. Bunu fark eden İngilizler beni köyden aldılar ve bu gemide ateşçi yaparak cezalandırdılar- dedi.” 

Müslüman din adamı olarak yetiştirilen ve yetiştirdiği Araplara Vahabiliği kurduran İngiliz ajanı Hemher’in hatıralarını kapsayan “Bir İngiliz Casusu’nun İtirafları”  isimli bir kitapta bu casusun Arap dünyasındaki faaliyetleri anlatılır. Bir tarikatın yayınevi tarafından yayımlanan kitabı okuyunca, kitabın yayınlanmasının bile bir İngiliz propaganda faaliyeti olduğu kanaatine vardım. Zira kitap inanarak okuyan bir Sünni’yi Şii, bir Şii’yi de Sünni düşmanı yapacak şekilde kaleme alınmış. Bir yandan İngilizlerin ne büyük güç, ne yenilmez-yıkılmaz devlet olduğu yargısı yerleştirilirken, diğer yandan da yanlış İslami yargılar yerleştirmeye çalışılmıştır. Bu kitabı yayınlayan cemaatin sahibi olduğu gazetenin tarih yazarı Prof.un her tarihi olayı İngiliz bakış açısına göre yorumlamasının bir tesadüf olmadığını daha net olarak anlıyordum bu sayede.

Müslüman din adamları arasında yabancı devletlerin casusu olan, bu ülkelerden emir alan veya sapık bir anlayışla İslam’ın kurtuluş umudunu bu devletlere bağlayan din kisveli o kadar çok ünlü var ki…

Bizden birkaç örnek vereyim;

İngiliz Ajanı Rahip Frew ile birlikte İngiliz Muhipleri Cemiyetini kuran Sait Molla’nın  Frew’dan yüklü miktarlarda para aldığı ve bu paraları isyan çıkartmak amacıyla Anadolu’daki bazı kişilere ve Kürt Teali Cemiyeti üyelerine gönderdiği sabittir… Nutuk’un belgeler bölümünde Sait Molla’nın Rahip Frew’a yazdığı mektuplara yer verilmiştir. 

31 Mart Ayaklanmasının mimarı Volkan Gazetesi Yazarı “Redingotlu Şeriatçı” olarak bilinen ve bastırılan darbe sonrası idam edilen İngiliz Ajanı Derviş Vahdeti din adamıydı…

Kurtuluş Savaşı sırasında Sarayın ve İngiliz Ajanlarının yönlenlendirmesi ile çıkarılan isyanların (Adapazarı, Konya, Çapanoğlu vb) öncüleri arasında din adamları yer almaktaydı…

Başta Atatürk olmak üzere Kurtuluş Savaşı kumandanlarının katli gerekli olduğu fetvayı veren Şeyhülislam Dürrizade bir İngiliz hayranıdır.

Tam Kerkük görüşmelerinin başlayacağı günlerde İngilizlerin elini rahatlatmak için din adına Türkiye Cumhuriyetine karşı isyan başlatan tarikat lideri Şeyh Sait İngiliz Ajanıydı…

İngilizlerin yönlendirmesiyle Dersim İsyanını çıkaran Seyit Rıza, Dede idi… 

Yunanlıların başarıları için dua eden Edirne Müftüsü Mustafa Hilmi Efendi ve Bursa Müftüsü Ömer Fevzi Efendi’yi de toplumsal hafızamız unutmamalı…

Prens Charles’in Müslüman olduğu yalanını yayan, “Hicret Sünnettir” diyerek Kıbrıslı Türklerin İngiltere’ye göçlerini, dolayısıyla da Türk nüfusunun azaltmasına yol açarak İngiltere ve Yunanistan’ın çıkarlarına hizmet eden Şeyh Nazım Kıbrısi’nin İngiliz Ajanı olduğu bazı yazarlar tarafından dile getirildi. Fesli Deli Kadir’in, kedicikleri ile ünlü cemaat liderinin, tesettürlü büyükelçinin onun dizinin dibindeki fotoğraflarına bakarken büyük fotoğrafı daha net olarak görebiliyorsunuz…

Said-i Nursi’nin takipçisi bir Nurcu olan FETÖ’nün lideri Fetullah Gülen’in bir ABD ajanı olduğunu dün ona “Hocaefendi” diye övgüler düzenler bile artık kabul ediyor…

Batıya, emperyalizme başka bir anlatımla küffara hizmet eden sözde din adamları yanında, İslam’ın hükümleri ile hareket den, Türk Devletinden Türk Milletinden yana olan her türlü saygıya layık gerçek din adamları da her zaman olmuştur. Olacaktır…

Mesela:

Mehmet Akif, Ankara Müftüsü ve ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi başta olmak üzere Dürrizade fetvasına karşı verilen Ankara Fetvasını imzalayan 153 vatansever Müftü, Denizli’de milli direnişi başlatan Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Ahmet Hamdi Aksekili, Elmalılı Hamdi Yazır, Amasya Müftüleri Hacı Hafız Tevfik Efendi ve Abdurrahman Kamil Efendi…

Ve onlar gibi her zaman rahmet ve minnetle andığım binlerce mübarek insan…

Bize düşen gerçek din adamı ile din adamı maskesi takmış sahtekârı ayırmak…

Nasıl mı? O da sizin izanınıza kalmış…

Ama bu konuda benim kıstaslarımı söyleyeyim; bir din adamı size “Türkçe meal okumayın” diyorsa, safsataları din diye anlatıyorsa, birilerini size “Mehdi” diye tanıtıyorsa, Arapların diğer milletlerden üstün olduğunu söylüyorsa, dinin şekli unsurlarını ahlaki kurallarından daha önemli gibi takdim ediyorsa, sizi ülkenizdeki bir gruba, bir düşünceye, bir inanca düşmanlığa yöneltiyorsa, sevgi yerine kin anlatıyorsa onlara şüpheyle bakarım… 

 

kazim karabekir

Yazar
Fazlı KÖKSAL

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen