Alarm!

Alarm!

Hatunla az nefes alma hevesiyle onbir sularında sahile indik. 

Önümüzde bir çok esmer, sarışın, at kuyruklu çıtırlar! Keçi sakallı ak saçlı veya saçsız gençler!… Pek gençler hem! çoğunluğu henüz emeklilik sefası sürüyorlar! 

Bu saatlerde normal.

Her gün görülen insan manzaraları. Standart, yaygın tipler…

İyice yeni yetme bir delikanlıya takıldı gözlerim. Görmeye alıştığımız bir prototip kopyası!

Sahil yürüyüşü yapanlara katılmış. 

Yalnız. 

Bir moda dergisinden çıkmış gibi.

Selfi yapıyor, ard arda pozlar vererek kendi resmlerini çekiyor.

Uzun yapış yapış saçlı, sakallı, zayıf sayılacak kadar fit bir vücudu var. Sırtında yakası kürklü bir dar mont, altında dört düğmesi açık etekleri dışarda geniş bir gömlek, onun da içinde beyaz bisiklet yaka fanila!

Dizleri yırtık günün modası bir kot pantalondan çıplak yerleri morarmış! 

Ee havalar soğudu. Üşümüş olmalı. 

Ayaklar sağlam ama. Boğazı kıvrılmış çizmelerin içinden kürk veya miflonlu iç kaplaması görünüyor. Kalın tabanlarıyla tam bir şantiye botu! 

Biz yanına yaklaşırken yürüdü.

Hımm.  Dengesini kolayca sağlayamıyor, adımlarını yanlara doğru açarak atıyor. Yakınlaşınca daha dikkatle bakıyorum. Mütereddit, güvensiz bir ifade yerleşmiş yüzüne. Geçici değil, yerleşik bir ifade bu.

Yardıma muhtaç, varlığını göstermek ve kendinden emin görünmek arzusu açık.

Lâkin gözgöze bakacak tâkatten yoksun. Ürkek, parçalanmış duyuşlarla an be an anlam değiştiren, kırpılıp duran gözler.

Belli ki kişiliğini bulma imkanı olmamış. Eğitimden medyadan gördüğü, belli merkezlerin üzerinde çalışarak yarattıkları “asi”, “cesur”, “özgür”, “zekâ küpü z kuşağı”na mensûbiyetini ispatlamak, bir “konfeksiyon kimlik”, “satın alınabilen bir kaftan kişilik giyinmek”ten  kolay çözüm de yok!

Böyle sahnelerle karşılaştıkça sizin de kalp ağrılarınız tutmuyor mu?

Kişilik elde edilmesine izin verilmemiş, kitlesel sonuç üretme ayarlı eğitim sistemleri ve “dünyanın ortak medyası” marifetiyle yaratılan “dünya vatandaşı” üniforması da bu işte!

Tabiî,  dünya vatandaşlık alâmeti yalnızca kıyâfetlerden ibâret değil!

Arkasında bir “ortak müzik” var! 

Küreselleşmeye destek veren bir müzik.

Arkasından bir ortak mutfak geliyor!

Sonuç budur!

Ortak bir dijital şartlanma temelli zaman gasp operasyonlarıyla düşünme engelli, manipülasyona açık kitleler…

Geleneğin hikmet okulları, kültürün felsefenin ileri örnekleri filan hiç gündemlerine girmiyor. 

Bu tezgahtan nasıl kurtulunacağı sorusunun (sormayı hâlâ akıl edecek birileri kaldıysa) cevapları(!) ise, gene aynı medya vâizleriyle haplaştırılmış sloganlar şeklinde önceden hazırdır.

Ne dostluk temelli ilişkilere yer verilmiştir bu gençlerin hayatında, ne de zihinlerinde düşmanların oyun ve hilelerine dâir zerre bilince yer kalmıştır… 

Bir “kemal ehli dost”un sıcak muhabbetine dokunamamış, kuşatıcı anlayışından feyizlenememiş, kendi “fark”ını utanç sebebi olmaktan çıkartıp, o FARKın maymunlaşma bahasına aradığı “kişilik cevheri” oluşunu hiç “deneyimleyememiş”tir!

Bu çocuklar artık uzaklarda değiller! 

Biz onların karnını doyurma derdindeyken, evlerimizdeki kapıları kapalı odalarında, internet bilgelerinin kontrolünde ömür ve gönül çürütüyorlar!

Alarm zilleri duyulmuyor mu?

Yazar
Sait BAŞER

Aralık 1957 tarihinde Isparta-Yalvaç’ın İleği köyünde doğdu. İstanbul Sağmalcılar Lisesini bitirdi. Üç yıl Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde yüksek öğren... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen