Ama Hangi Okumak?

“Okumak nedir?” diye sorsak, bu fiil üzerine çok sayıda kitap, makale, deneme, köşeyazısı  bulmak mümkündür. Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın “ikra!”, yani “oku!” emriyle başladığını dahi düşünürsek, okumanın kıymeti noktasında üzerine niye bu denli düşüldüğünün, önem gösterildiğinin idraki kolaylaşır.

Okumak, sathi bir okuma yazma bilme istîdadı göstergesi değildir. Hakîkî mânâsı ile bir “entelektüel faaliyet” halidir. Okumak bilgi ile coşmak, bilgi ile düşünmek ve bilgi ile üretmek için bulunmaz fırsattır. Kümülatif olan entelektüel ve bilimsel bilginin hammaddesi olarak kitap, okumak yoluyla içselleştirilen bilgi ile yeni ufuklara yelken açmaya motive edici kuvvetli bir tetikleyicidir. Bu boyutu ile okumak insanın “kalıcı izli davranışlar” edinmesini sağlayan önemli bir fiildir.

Ancak okumak eylemi, yan yana dizili harf gruplarının anlamlı/anlamsız tekrarı veyahut metnin harfi harfine hatmedilmesi şeklinde anlaşıldığından beri, çevremizde,  yürüyen ansiklopediler veyahut bilgi hamalları ile sıklıkla karşılaşır hale geldik. Bu bilgi hamallarının fetişizm boyutuna yükselen kitap ve okumak müptelâlıkları, bizim anladığımız şekliyle okumak ve kitap kıymetlerimizle pek de yakından ünsiyet kuramıyor. “Okumak, her şeyden evvel, muharrir ile kıyasıya bir mücadeleyi göze almak olmalıdır.” diyen Peyami Safa esasında bizim anladığımız okumak faaliyetinin de çerçevesini çiziyor.

Okumak, ne bir hatim uğraşı ne de bir papağanca tekrardan ibarettir. Bilgiyi yorumlanabilir hale getirmek için kullanılan kıymetli bir âlettir. Safa’nın dediği üzere “Bilginin kültür haline gelebilmesi için, zekânın endüstrisinde mamûl madde, yani fikir haline gelebilmesi gerekir.” Kısacası okumak bir kültür işidir. Yoksa bugünün teknolojik ferahlığında bilgiyi depolamak için bu kadar çeşitli sayıda kullanılabilir malzeme varken, düşünme özelliği ile fark yaratan insanı depolama aygıtı olarak kullanmak pek de akla hitap eden bir uğraşı olmasa gerek.

Topçu’da bu konuda aynı minvalde düşünüyor: ” En çok kitap okuyan değil, okuduğu kitaptan görüşler çıkaran ve onu, bir tarlayı derinine kazıp didik didik eden âlet gibi işleyen kafanın çalışması değerlidir.” Yine “Düşündürmeyen bilgi, kısır bir sevdadır.” sözleri ile bizim anlatmakta aciz kaldığımız meselenin özünü ortaya koyuyor.

Bizim kitap sevgimiz bilgiye olan açlığımızdan, hakîkati arama aşkımızdan gelmeli ve bu bilgi, kilitli sandıklarda saklanmak veya alelâde fezâya savrulmak için değil; insanlığın tekâmül sahiline birer kum tanesi daha koyma azmiyle beraber kıymetlenmeli. Kitap fetişizmi ciddi bir hastalık örneğidir bünyeyi saran. Geveze seyyar ansiklopedi, bas konuş bilgi makinesi veyâhut bilgi hamalı haline getiriyorsa insanı kitap, orada muhakkak bir mikrop hâsıl olmuş demektir. Ansiklopedi dururken sahifeler dolusu, bu seyyar ansiklopedi tiplerine ne ihtiyaç var ki!

Okumak, başlı başına bir mesûliyettir. Sıradan bir meşgale değildir. Orhan Okay’ın dediği gibi okumak; “aynı zamanda memleketin aydını olma sorumluluğu demektir.”

Okumak yolu ile, ama bizim anladığımız şekliyle okumak ile tabi, Doğu’nun o büyük irfan hamlesini Antik Yunan çevirilerinden ilhamı getirmişti. Batı’nın büyük uyanışının altında; yine Doğu’yu okuma ve Doğu’nun seneler evvel okuduğu, yorumladığı, üstüne çıktığı Antik Yunan felsefesine merak, okumak yolu ile giriş yatıyordu. Bilgi üretiminin lokomotifi olan filozoflar okumayı, okuduğunu tekrar olarak görselerdi, o yüzyılda icat edilmemiş fotokopi tekniğini okumak yolu ile edinselerdi, ne bu büyük medeniyetler ne de bu kuvvetli teknolojik hamleler ortaya çıkar mıydı hiç? Düşündürmeyen bilginin sahipleri ile hep aynı yüzyıl yaşanmaz mıydı cihanda?

Kitap bilgiye açılan kapıdır. Bilgi ise okumak yoluyla aktarılan ve düşünmek yoluyla yenilenen, değişen, üstüne yeni bilgiler binâ edilen bir kavramdır. Düşünmek de, “halifetullah” derecesiyle onurlandırılmış insana özgü çok kıymetli bir hazinedir şüphesiz. Bilgi, okumak ve düşünmek; yan yana, omuz omuza yürüdüğü, yol aldığı, birbiriyle sonsuz bir dostluk kurduğu ölçüde anlam kazanır ve insanlığa hizmet noktasında fiilî katkı sağlar. “Kitap zekâyı kibarlaştırır.” diyor Cemil Meriç. Elbette öyle. Ancak kitabın zekâyı kibarlaştıracak etkiyi gösterebilmesi için de yegâne koşul: Düşünerek okumak… Bu sebeple defaatle söylemekte beis yok. Okuyan, okuduğu üzerine yeni bir dünya inşâ edenlerin zekâsı muhakkak kibarlaşacaktır.

*Bu yazı Türk Yurdu Dergisi Aralık 2015 sayısında yayınlanmıştır.

Yazar
Fatih AKMAN

Fatih Akman, 1992 yılında Zonguldak'ta doğdu. Baba tarafından Karabüklü, anne tarafından ise Bartınlıdır. İlkokulu Ziya Gökalp İlkokulu'nda, ortaokul eğitimini ise Kilimli Cumhuriyet Ortaokulu'nda bitirdi. Atatürk Anadolu Lisesi'nde ba... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen