Kaostan Kozmosa

 ‘’Evvel ahir dünya Türk’ün olacak.’’
Zelimhan Yakup

Kaos ve kozmos kelimeleri daha çok fen bilimlerinde kullanılan iki terim iken sosyal bilimciler tarafından da toplumsal olaylar için gündeme getirilmiştir. Kaos; düzensizliği, kozmos ise düzenliliği ifade etmektedir.

Milletlerin hedefleri düşünüldüğünde kaosun Batılılar, kozmosun ise Türkler tarafından sağlanmaya çalışıldığı görülür. Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Folklor Enstitüsü Mitoloji Bolüm Başkanı Doç. Dr. Seyfeddin Rzasoy,’’ Oğuzlarda “kozmos”, Oğuz” diye adlandırılmıştır. Araştırma sırasında, Oğuzların kaosu “yalancı dünya” diye adlandırdıkları tespit edilmiştir. Oğuz mitinde “yalan” kelimesi, “yalan söyleme/uydurma” anlamına gelmiyordu. “Yalancı dünya” semantiği, “Oğuz” a (yani, kozmosa) dönülen dünya anlamına geliyordu.’’ demektedir. Yine bazı kaynaklarda Hun Hakanı Atilla’ya atıfta bulunularak Avrupa’yı kaostan kurtarıp kozmosa kavuşturduğu ifade edilir. Kaosun Avrupalılar, kozmosun Türkler tarafından meydana getirildiği belirtilir. Rzasoy’un; kozmosun ‘’Oğuz’’ demek olduğu tespitini desteklemek açısından Oğuz Kağan Destanı’nda geçen; ‘’ güneş bayrak, gök kurıkan (çadır)’’ ülküsünün dünya barışını sağlamak, dirlik düzenlik kurmak için düşünüldüğünü söylemekte yarar vardır. Mehmet Kaplan, bu dizeyi yorumlarken: ‘’ Oğuz Kağan Destanı’nda, süratli hareketin yarattığı ve kuvvetin hâkim olduğu geniş bir mekân tasavvuru vardır. Oğuz’un ideali, bütün dünyayı, hatta kâinatı ele geçirmektir; savaşlarının gayesi budur.’’ demektedir.

Oğuz Kağan’ın bu muhteşem ülküsü, sonraki Türk devletleri tarafından da bir ideal olarak benimsenerek Osmanlı döneminde doruğa çıkmıştır. Osman Turan’ın; ‘’Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi ‘’ olarak sistemleştirdiği bu büyük ülkü, İslâmiyet’e geçişle birlikte yeni bir ivme kazanarak Selçuklu ve Osmanlı gibi imparatorlukların ortaya çıkmasını sağladı.

Tarih boyunca Türk devletlerinin değişik soylara, inançlara karşı âdil ve hoşgörülü davranışları pek çok örnek olayla doludur. II. Mahmut, halka şöyle seslenir: “Ben tebaamdan Müslümanları camide, Hıristiyanları kilisede, Yahudileri havrada görmek isterim. Aralarında başka bir fark yoktur”.

Tarih içinde gelişip olgunlaşan, ‘’Nizam-ı âlem ‘’ ve ‘’Kızılelma’’ kavramlarının işte bu kaos ortamından kozmosa geçme düşüncesiyle ilgili olduğunu belirtmek isteriz.

Öte yandan Batı dünyasının diğer ülkelere ve milletlere bakış açısı; egemenlik kurma ve sömürgeleştirme üzerine kurulmuştur. Milletlerin inanç ve soy farklıları, Batılı oryantalistler, gezginler, kâşifler ve casusların tespitleri ışığında değerlendirilerek sömürgeci devletler, egemenlik kurma eylemine başlar.              Çarpıcı bir örnek olması bakımından Belçika Kralı II. Leopold, 1876’da Brüksel’de bir konferans toplayarak “Kongo yöresi halkına medeniyet götürmek, bilimsel araştırma ve ticaret yapmak’’ niyetinde olduğunu ilan etti. Yine asıl niyeti olan Kongo’yu sömürgeleştirme düşüncesini gizleyerek sözlerine şöyle devam etti: “Dünyanın henüz nüfuz edilemeyen tek yöresini medeniyete kavuşturmak, oradaki halkların üstünde asılı duran karanlığı delmek, kanımca içinde bulunduğumuz bu ilerleme çağına yaraşır bir Haçlı Seferi’dir.” Kongo, kısa sürede elde edilerek bütün yeraltı ve yer üstü zenginlikleri Belçika’ya taşındı.

Afrikalı düşünür Kenyatta, Batılıların Afrika’ya girişini şöyle anlatır: “Hıristiyanlar ülkemize geldiklerinde bizim topraklarımız onların İnci’li vardı. İncil’i elimize verdiler, gözlerimizi kapatıp dua etmemizi istediler. Biz de onlara inandık, gözlerimizi kapayıp beyaz adamın tanrısına yakınlaşmaya çalıştık. Gözlerimizi açtığımızda, gördük ki, topraklarımız onların eline geçmiş, bizim elimizde de İncil kalmıştı.”

Soylar ve inançlar arasına önce nifak tohumları serpilerek, onun yeşermesi için uygun ortamlar oluşturuyor. İnsanlar birbirini daha çok boğazladıkça Batı’nın kentleri daha bayındırlaşıyor, güzelleşiyor. Ardından ayrışmanın asıl aktörleri, ortada kendilerinin hiçbir dahli yokmuş gibi ‘’barış, çözüm, uzlaşma’’ kelimelerinin büyüsünden yararlanarak arabuluculuğa soyunuyorlar. Batı dünyasının Asya, Afrika, Amerika ve Avusturalya’ya uyguladıkları bu egemenlik kurma ve sömürgeleştirme yöntemi hâlen en acımaz biçimde devam etmektedir.

Egemen güçlerin, kaos meydana getirerek; ‘’ yeni dünya düzeni ‘’ kavramının arkasına gizlenmiş binlerce vahşi niyetleriyle ülkeleri, devletleri paramparça ettikleri gün gibi ortadadır. Çeşitli çıkar yöntemleriyle elde edilen yerli işbirlikçiler, mankurtlaştırılarak öz kardeşlerini katledip Batılı güçlerin müdahale etmesine zemin hazırlamaları her zaman görülen bir durumdur. Avlanacak ülkelerin Müslüman olması çok da şaşırtıcı olmamalıdır. Zira İslâm ülkeleri gerek halkıyla gerekse yöneticileriyle kök değerlerinden kopmuştur. Muhammet İkbal:’’ “Batı medeniyeti, insanlığa faydalı gelişmelerin esaslarını aldığı Doğu İslam ülkelerine bu iyiliğin karşılığı olarak sefalet ve sefahati, şer ve tahripleri, bozgunculuk ve kötülüğü vermiştir. Avrupa ise buna karşılık saldırganlık ve zorbalığı, sefalet ve fuhşu, sefahat ve yokluğu hediye etmiştir.” diyerek konuyu bütün çıplaklığıyla ortaya koyar.

Batı, kendinden olmayanlara karşı uyguladığı stratejiden vazgeçmemiştir. Buna karşılık, Doğu’da uykusundan bir türlü uyanamamıştır. Batı; aldatmaya, Doğu da aldanmaya devam etmektedir. Batı’nın kaosuna karşı gelen Türk kozmosunu diriltmenin, hayata geçirmenin gereği bir kez daha vücut bulmalıdır.

Ülkemizin şu an yaşadığı iç ve dış sıkıntılar, milletimizi etkin hâle getirmemek hususunda yapılan çalışmalardır.

Tarih boyunca; ihanetler görmüş, isyanlar yaşamış Türk milletinin çok uzun bir süredir yaşadığı bölücü terörden bir türlü kurtulamamasının asıl nedeni yönetici konumunda bulunan insanlardır. Zira bu güne kadar, olaya doğru bir açıdan bakılamamıştır. Yanlış teşhis, yanlış sonuçlar doğurmuştur. Şimdi konu birazcık da olsa anlaşılmış görülmesine rağmen yöneticilerin hâlâ eksik değerlendirmeleri bulunmaktadır. Lakin bu sıkıntılı durum bir an önce aşılarak Türk’ün asıl görevi olan hem ülkemiz hem bütün insanlık için kozmos sağlanmalıdır.

Türk Bilge Kağan’ın sözleri dinlemek zamanıdır şimdi: ‘’ Türk Beyleri, millet, işitin! Üstte gök basamasa, altta yer delinmese, Türk milleti, senin ilini, senin töreni kim bozabilirdi? Ey Türk milleti! Titre ve kendine dön! ‘’

 

Yazar
Ahmet URFALI

AHMET URFALI’NIN ÖZGEÇMİŞİ1955 yılında Emirdağ’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketinde tamamladı. Üniversite tahsilini, Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı ile Sosyoloji üzerine lisans eğitimi gördü. Yurdun değ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen