İnsanoğlu; Şöyle Ya da Böyle 

Bazen insan olarak zıt davranışlar sergileriz.  Bu zıt davranışları çevremizde de görür, duyarız ve ister istemez bu iki zıt ve farklı davranış sergileyen kişiler hakkında olumsuz düşüncelere kapılırız. 

Bu zıt davranışlar karşısında ise hayretlerimizi ifade eder ve bu zıt davranışlar aynı kişide nasıl toplanır der bir mana veremeyiz. 

Toplumda gördüğümüz bazı insanlar var ki, dürüsttürler, faziletlidirler, ahlaklıdırlar, imanlı ve ihlâslıdırlar.  Ama bir bakıyorsunuz bu belirtilen erdemleri taşıyan kişi taban tabana zıt bir durum sergileyebiliyor. 

İyi diyorsunuz, temiz diyorsunuz. Belki ibadetlerini de yerine getiriyordur. 

Fakat ne hikmetse bakıyorsunuz ki aynı kişi, kırmızı ışıkta geçebiliyor, parktaki çimenlere basabiliyor, ya da görev yerine gitmeyebiliyor, işini aksatıyor,  görev yerine geç gidiyor,   erken çıkıyor. Vs. vs. 

Nasıl oluyor da bu birbirine zıt durum ve davranış aynı kişide tahakkuk ediyor. 

Şaşırıyor, hayret ediyorsunuz. 

Bir yerde çok faziletli, çok dürüst, çok güvenilir, eline diline sahip. Fakat bir yerde de hem kural dışı davranıyor, dilinden ise kin ve nefret dolu cümleler dökülüyor. 

Kişinin konuşmalarına baktığınızda. Dünyadaki en dürüst, en ahlaklı, en faziletli adam kendisi sanki. Kendisi dışında bulunan herkes yanlış, hatalı, lekeli, herkes şaibeli herkes hırsız. 

O kişinin kişiliğinin oluşmasında bazı problemleri mi vardı acaba diye düşünmeden edemiyorsunuz. 

Ya da topluma,  kendinin veya içinde bulunduğu gurubun başarısızlığından dolayı gizli gizli duyduğu tepkiyi böyle dile getiriyor da diyebilirsiniz. Çünkü gerek özel hayatta, gerekse toplumsal hayatta kendi başaramadıklarını başkalarının başarmış olması, insanın içinde o başarılı kişi ve kuruma karşı hasetlik duygusu da meydana gelebiliyor. Bu hasetlik duygusu ahlak ve erdemin önüne geçerek olumsuz davranışlara da sebep olabiliyor. 

İnancı sağlam olduğunu sandığımız insanlar,  siyaseten karşı olduğu kurum ve kişilere karşı davranış ve düşünüşte çok çok acımasız davranıyor ve değerlendirmelerde bulunurken ne inanç bırakıyor ne ihlâs ne de dürüstlük. Özellikle de siyasi konuların öne çıktığı böyle durumlarda o dürüst insan gidiyor, yerine çok acımasız, çok sert ve her türlü olumsuz söz ve düşüncenin sahibi bir tahammülsüz insan geliyor. 

Demek oluyor ki insanlar,  özellikle de siyasi konularda inançlarına ve ahlaki değerlerine göre hareket etmiyorlar, ideolojik görüşlerine göre hareket ediyorlar. Burada ideolojik görüş ve düşündeler her şeyin her türlü erdemin önüne geçiyor. 

İdeolojiler inançların önüne geçtiği içindir ki insanlarımız böyle davranıyor, en basit ahlak kurallarını bile hiçe sayıyorlar. Hâlbuki ahlak kuralları ideolojileri da aşan genel-geçer kurallardır ve kaynağını dini inançlardan alır. 

Burada eksik olan nedir diye düşünecek olursak, Kendilerini Müslüman veya dindar olarak belirleyen insanlarda bir şuur eksikliği olduğu kanaatini taşıyorum. Bir insanda dini şuur olmayınca ne kadar da dindar olsanız ne kadar da dürüst görünüyor olsanız da şuur eksikliği davranışlarda genel geçer ahlak kurallarına ayrı davranış sergilemeye sebep olabiliyor.

Aslında Müslümanlık güzel ahlâktır,  en büyük fazilet öncelikle güzel ahlâka sahip olmaktır; güzel ahlâka sahip olmanın en önemli şartlarından birisi de diliyle kalbi arasında mesafe bulunmaması,  hukukî ve vicdâni mesuliyetlerin yerine getirilmesi ve herkes için konulmuş olan kurallara uyulmasıdır. Yani kısaca Dini şuur sahibi olmak gerekiyor. Ahlâk, sözden öteye geçmiyor ve davranış biçimine dönüşmüyorsa, bu hâl  ecdâdın ifâdesiyle “lâf-ı güzaftır.” 

Yazar
Kenan EROĞLU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen