Ufuklar Ardı Bizim

Geçen ay, kitabevlerinin raflarında kendine has kokusuyla, rengiyle, sesiyle arzı endam eden bir şiir kitabı;  baharın kelebekleri, portakal çiçekleri, Arap bülbülleri gibi Çukurova’ya inip bizim fakirhânenin de kapısını çalıverdi.

Ufuklar Ardı Bizim” diyerek gelen Ötüken menşeli bu kitabın kapağında, art arda sıralanmış dağların ufuklarında, aydınlık bir yarın gibi renkleri sarıdan turuncuya, turuncudan kahverengiye çizgi çizgi harmanlamış bir güneş durmaktaydı. Sıcak ve yumuşak… 

Önce büyük bir merakla, içindekileri bir çırpıda okuyacakmışçasına sayfaları baştan sona doğru bir bir çevirdim, sonra tekrar başa döndüm ve adıma imzalanmış sayfada durdum.

 6 Nisan 2022- Eskişehir /  Mehmet Ali Kalkan

Ve şairce bir sesleniş:

“Bu şiirler çok Hayati değil, ama Özkayalar önemli. Mehmet adaşıma sevgiyle…” 

Bir tebessüm belirdi dudaklarımda, gözlerim kendiliğinden parladı. Mutluluğum zirvelerde, baştan ayağa mestim artık… 

Ee, kolay mı 45 yıllık bir dost sesi bu… Şimdi nasıl kendimden geçmeyeyim? Nasıl mazinin o acı tatlı kokusunu yeniden yeniden duymayayım?  Bu mümkün mü? Değil elbet, bırakın duymayı iliklerime kadar hissettim âdeta. 

Ve birden yılları, zamanın süzgecinde geçirip düne döndüm. Şairin “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer”dediği zamanlara…

PK 546, İdealist Bir Neslin Hikâyesi’nde buluştuk Mehmet Ali Kalkan’la. Hani yukarıda “…ama Özkayalar” önemli deyip ayağımızı yerden kesiyordu ya bir şirinde de şöyle demişti:

“Ümidimiz dağ olur

Yarınları oyalar

Yel kayadan ne alır?

Durdukça Özkayalar.”[1]

Kültür dernekli yıllarımızdı o yıllar.  Bir başka deyişle cennetle cehennemi bir arada yaşadığımız yıllardı. Kâh sevindiğimiz kâh gözyaşı döktüğümüz; yanıp kavrulduğumuz günlerdi o günler. Neyse, biz şiire ve şaire dönelim:   

Sene 1975… Mehmet Ali Kalkan için Eskişehir’den Adana’ya uzanan yolların ve yılların başlangıç noktasıdır bu.  Çukurova Üniversitesi’nin İnşaat bölümüne adım atan Mehmet Ali Kalkan, bir yandan mühendisliğin bir yandan da kelimelerle örmeye başladığı şiir dünyasının inşâsı peşindedir. 

 “Hem okudum hemi yazdım” diyen şair gibi o da kâh bir şiire kâh bir projeye imza attı. Taşı, demiri, çimentoyu bir araya getirdiği gibi kelimeleri de mısralarla buluşturup yıllar sonra çıkardığı ilk şiir kitabında “Geceye Göz Ekledim” dedi. 

Fevzi Halıcı, bu kitabın sunuş yazısının bir yerinde şöyle der: “Mehmet Ali Kalkan, şiirin yapısını kendine has bir üslupla kuruyor. Şiire en yatkın sözcükleri titizlikle seçiyor… Kafiyeleri yirmi dört ayar bir güzellik içinde sağlamca mısralara oturtuyor.” 

Aynı kitapta bir başka kalem Rıza Akdemir de Mehmet Ali Kalkan’ın şiiri için şunları söyler: “Şiir manevi dünyamızı güzelleştiren hayatımızı renklendiren büyülü sanat… Zarif şiirlerinizi huzur beldesinin kapısını açacak bir sihir olarak selamlıyorum.  Şiirlerinizde gönül deryasının köpüren sonsuz dalgalarını, engin derinliğini ve sayısız incilerini buldum.” diyerek edebiyat dünyamızı renklendiren şaire güzel dileklerini bildirir. 

Şair de bizi elimizden tutarak kitabını isimlendiren şiirin ilk dörtlüğüne götürür ve “Senin İçin” der.

“Hasretin hançer hançer yüreğimi delerken

Sevdamı kement yaptım, gönlüne takmak için.

Ellerim ihtiyarî, gözyaşımı silerken 

Geceye göz ekledim, her daim bakmak için.[2]

Karanlığın ötesini görebilmek, bilinmeyeni bilmek arzusuyla yola çıkan şair, geceye göz eklerken şiirlerini söz sanatlarının geniş imkânlarından faydalanarak farklı kullanımlarıyla renklendirir. Meselâ , “Meselâ” derken:

Bahar taşıyıp zamana, 

Kanatlanmak âsumâna,

Ben ötesi ol ummana, 

Garkolmak güzel meselâ

Şükür bende ben Yaşatan, 

Şükür tende can Yaşatan,

Şiir şiir, vatan vatan,

Türk olmak güzel meselâ[3]

Evet, vatan, bayrak, toprak, dağ, taş, ova; nehirler, dereler, demet demet çiçekler, başı gökte ağaçlar, yerdeki börtü böcekten kanat açan kuşa kadar her canlı-cansız varlık, Mehmet Ali Kalkan’ın şiirlerinde dile gelir âdeta. Onun şiirlerinde Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar bütün bir Turan coğrafyası, tarihin derinliklerinden kopup günümüze ulaşırken şaire, yol gösterenler bazen Dedem Korkut olur, bazen Ahmet Yesevî, Yunus Emre…  Bazen Arif Nihat Asya’dan el alır, bazen Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’ndan…  Bazen de onun ruh iklimini, bin bir hayal ve hakikatle süslü destanlarımız, menkıbelerimiz, hikâyelerimiz, türkülerimiz besler… Kısacası Mehmet Ali Kalkan gelenekten geleceğe doğru yürürken hecenin hemen hemen her kalıbını şiirinde bir kilim gibi dokur.  Lâkin Arif Nihat’tan aldığı işaretle şiirlerinin tamamını heceyle örmemiş, serbest şiire de yer vermiştir. Çünkü Arif Nihat Asya bu konuda şöyle der:

 “Birdir derim: nesir hece, serbest vezin, arûz

Sen öyle söyle duygunu, ben böyle söylerim. 

Evet, önemli olan şiirin ölçüsü değil, anlatmak istediğimizi en güzel biçimde anlatmaktır.  İşte size Mehmet Ali Kalkan’a ait serbest tarzda yazılan şiirlerinin birinden bir küçük alıntı:

Ele, bele, dile sahip olmak gerek

Başkası yasak,

Düşüncem zamana çivili,

“Dudaklarım bir yere asılı

Ellerim tutsak”[4]

Gök Aradık Tuğlara

Şairin ikinci şiir kitabıdır. Ötüken’den çıkmıştır. Garip Kafkaslı’nın (Dr. Ahmet Ali Aslan) desenleriyle süslenen 52 şiirden ve üç bölümden meydana gelir. Her bölümün kapısını aralarken bir dörtlük, anahtar olur bize. Meselâ birinci bölümde: 

Sevdalarımı güneşin,

Yığdığı yerden gelirim.

Taşın içine ateşin,

Sığdığı yerden gelirim.[5]

diyerek gönül dünyamıza, has bahçemize usulünce girince Yavuz Bülent Bâkiler karşılar onu:

“Bugüne kadar birtakım şiirleri -farklı zamanlarda- kırk defa okuduğum çok olmuştur. Ama bir şiir kitabının bütün şiirlerini, hem de eksilmeyenaksine çoğalan bir zevkle, arka arkaya üç defa okuduğumu bilmelisiniz. Mehmet Ali Kalkan’ın “Gök Aradık Tuğlara” isimli şiir kitabından bahsediyorum.[6]

Gök aradık tuğlara, 

Türkü yazdık çağlara, 

Aşk atını dağlara,

Yıldırımca sürdük ya!.[7]

derken Mehmet Ali Kalkan, sanki birden bire asırların ötesinden gelen bir ses, bir nefes olur ve çağımızın çoktandır hasret kaldığı bir yol gösterici gibi  “titre de özüne dön” uyarısını “Söz uçar yazı kalır/ Ondandır taşa yazdım”   telmihiyle tamamlar.

Tarihimiz, dilimiz, dinimiz onun şiirlerinde ak pak nehirler gibi gönülden gönüle giden bir yol gibi öyle coşup taşar ki okudukça okumak istersiniz. Hatta aşka gelip “Dediler ki”  “Yerimiz Belli Bizim”  en iyisi sen “Bana Bir Türkü Söyle” mi dersiniz, yoksa bir köşeye çekilip biraz da yüksek perdeden “Bey Olanlara” “Atalarımın Söyledikleridir”  “Biline”  mi dersiniz bilmem, bildiğim bir şey var ki hepsi birbirinden güzel söz incileridir bunlar…

Haydi, gelin bu güzelliklerden birkaç örnek devşirelim:

Dediler Ki 

Tanrı kelamı öğütten

Hak nizamı kur dediler.

Doğruldular da Söğütten

Ya Allah, destur dediler. (  Gök Aradı Tuğlara s.50)

Yerimiz Belli Bizim

Az millettim çok oldum,

Yıldızlara gök oldum,

Dokuz yöne kök oldum,

Güldüğüm yer bellidir. (Gök Aradık Tuğlara s.54)

Bana Bir Türkü Söyle

Yunusça yana yana,

Topraktan âsumâna

Balkan’dan Türkistan’a

Bana bir türkü söyle.

Sen bana Türk’ü söyle (Gök Aradık Tuğlara s.122)

Bey Olanlara

Bey her zora göğüs gere,

Yüz yüzü, göz gözü göre

Bu ki Ötüken’den töre,

Su görende dalmak olmaz. (Gök Aradık Tuğlara s.41)

Atalarımın Söyledikleridir

Ekmek bizim tuz bizim

Saz bizim, kopuz bizim

İllaki Oğuz bizim,

Başkasından bey olmaz. (Gök Aradık Tuğlara s.35)

Biline

Oğuz’da yer yaygı olur,

Erde sıra saygı olur.

Saygı yoksa kaygı olur,

Biline…                             (Gök Aradık Tuğlara s. 44)

Ufuklar Ardı Bizim

Mehmet Ali Kalkan’a galiba bu yeryüzü dar gelmeye başlamış olmalı ki ufukların ardına düşmüş ve 

Günü gelir kurur su

Günü gelir durur su

Günü gelir korur su

Ufuklar ardı bizim[8]

diyerek kutlu yolcuğuna mührünü vurmuştur. Bu mühür elbette özü Türk, sözü Türk olanlar için  “Gün tuğ olsun, gök kurikan…”[9] diyen Oğuz Kağan’ın bir emanetidir. 

Bu emanet, bizim hem sözlü hem yazılı edebiyatımızda yer alır,  nesilden nesile aktarılarak dilden dile söylenerek günümüze kadar ulaşır ve şair Mehmet Ali Kalkan’ın Dağküplü köyünde sanki bir nefeslik mola verip yeniden dile gelir:

Sakın ola meyus olma

Yürüdüğün yoldan kalma

Hedefimiz Kızılelma

Atamdan ferman kardeşim (Ufuklar Ardı Bizim s.41)

Evet, işte şair böyle seslenir kavim kardaşa ve sonra döner o duru, o sade, o pırıl pırıl Türkçesiyle öyle bir niyaz eder ki Allah’a, içiniz dışınız dolup taşar, gönlünüz ferahlar: 

Allah’ım ak olsun daim yüzümüz.

Gökten inen Kut’lu nurlar hatrına,

Divanda verilmiş “beli” sözümüz,

Yalnız sana malum sırlar hatrına.

Düşmüşüz yoluna hep dizim dizim

Nizam-ı âlemdir gayemiz bizim

Göklerde, sularda, dağlarda izim,

Ülkerler, Seyhunlar, Tur’lar hatrına  (Ufuklar Ardı Bizim s.37)

Kâh millî kâh dinî motifleri şiirlerinde bir nakış gibi işleyen Mehmet Ali Kalkan, dostluğa, sevgiye, sevdaya dair de çok şeyler söylemiştir. Bu sevgide ve sevdada hem insan hem tabiat vardır. 

Meselâ “Sen Benimle Güzelsin” derken bakın ne diyor:

Yeşil alıyla güzel, 

Kovan balıyla güzel, 

Çiçek dalıyla güzel 

Sen benimle güzelsin. 

Sabahlar tanla güzel,

Bedenler canla güzel,

Kaval çobanla güzel,

Sen benimle güzelsin. (Ufuklar Ardı Bizim s.90)

Ufuklar Ardı Bizim” hecenin zirvesinde dolaşan şairin üçüncü şiir kitabıdır. Oysa yıllardır kalemle, kelamla dost olan Mehmet Ali Kalkan’ın şimdiye kadar dizi dizi sıralanmış ve sırlanmış nice kitapları olmalıydı. Hemen hemen her konuda oldukça cömert olan Mehmet Ali Kalkan mevzuu yazmak olunca hemen cimrileşir.  Gerçi o  “bazen çoktur az dediğin”  diyerek sözü yere düşürmemek için bin düşünüp bir söyler ya, biz yine de ondan, ruhlarımızı bu güzelliklerden mahrum bırakmamasını isteriz. 

Bu istek sadece bir dostun bir dosttan istediği bir şey değildir. Bu istek aslında damla damla olup torunu Yağmur’la başlar sonra bütün Türk coğrafyasına yayılır. Çoktandır pas tutmuş kulaklarımızı ak pak dizelerle yunsun yıkasın diye… 

Çünkü değerlerimizi bir bir yitirdiğimiz bu çağda, kendi kimliğimizi ve kültürümüzü ayakta tutmak ve gelecek nesillere emaneti sağ salim teslim etmek için bu güzelliklere öylesine çok ihtiyacımız var ki…  Bu konuda elbette Mehmet Ali Kalkan’a büyük bir görev düşmektedir. Doğrusu o da “Gül İçinde Gül Bizdedir” derken bu görevin gayet iyi farkındadır. 

Karayı bilmez akımız,

Var’a baş eğer yokumuz,

Âdem Ata’dır kökümüz

Yesevî’ce dal bizdedir.  

Başaklanır deriliriz,

Yay olanda geriliriz,

Her nefeste diriliriz,

Söyleyecek dil bizdedir. (Ufuklar Ardı Bizim s.20)

Şükürler olsun ki kökünden kopmayan, özünden uzaklaşmayan sayısız nice söz erlerimiz, kalem tutanlarımız var da onların sayesinde önümüze çıkan engelleri aşa aşa, karanlıkları yara yara büyük bir ümitle yarına ve yarınlara yürümekteyiz.

Şiire ve şaire bin selam olsun… Duygu ve düşünce pınarların uçsuz bucaksız ovalarımıza bin bereket taşısın, ilhamın bol, kalemin var olsun sevgili dostum…  

 Dipnotlar

[1] M. Hayati Özkaya, PK 546, İdealist Bir Neslin Hikâyesi, Ötüken Yay. İst. 2018 3.bs. s. 76

[2] Mehmet Ali Kalkan, Geceye Göz Ekledim, Günce Yay. Ank. 2001 s. 48

[3] Mehmet Ali Kalkan, age. s.8

[4] Mehmet Ali Kalkan, age. s. 58

[5] Mehmet Ali Kalkan, Gök Aradık Tuğlara, Ötüken Yay. 2014 s.17

[6] Mehmet Ali Kalkan, Gök Aradık Tuğlara, Ötüken Yay. 2014 s.7

[7] Mehmet Ali Kalkan, age. 29                                

[8] Mehmet Ali Kalkan, Ufuklar Ardı Bizim, Ötüken Yay. İst. 2022 s.16

[9] Güneş bayrağınız, gökyüzü çadırınız olsun.

Yazar
M. Hayati ÖZKAYA

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen