1975 Ege Üniversitesi Ülkücüleri “İstikbâl Yürüyüşü”

 

kirmizilar.comTanımakla bahtiyâr olduğum, dostluğundan şeref bulduğum, kendime öz kardeş bildiğim, “Ülkü denen nazlı gelin”in[1]sevdâsıyla birlikte aşka geldiğim, mukaddes bir dâvânın en ön safında omuz omuza yer aldığım, “12 Eylül” öncesinin kan, barut ve ölüm kokan günlerinde her türlü zorluğa rağmen İzmir’de Türk milliyetçiliği mücâdelesini verirken berâber ağlayıp, birlikte güldüğüm Türk-İslâm Ülküsü”ne inanmış nice ideâlist insanlar vardır. 

“Dîn ü devlet, mülk ü millet” için fîsebîlillâh; alın, zihin ve gönül teri döken, Î’lâ-yı Kelîmetullah için Nîzâm-ı Âlem dâvâsını, Tûran ülküsünü ve Türklüğün yücelmesi mefkûresini büyük bir inançla dile getiren, Ay Yıldızlı bir aşkla Türk milletini karşılıksız seven, SSCB dönemindeki her türlü olumsuzluğa rağmen ümit kandillerini söndürmeden “Esir Türk illerinin hürriyet mücâdelesi”ni îman dolu yürekleriyle destekleyen, 80 Öncesi verdikleri vatan müdâfâsında istikbâllerinden önce asil Türk milletinin istiklâlini düşünüp ölümün üzerine tebessümle yürüyen, “Hubbü’l-vatan mine’l-îman”[2] (Vatan sevgisi îmandandır.)   inancıyla “Vatanımın ha ekmeğini yemişim, ha uğrunda kurşun!”[3]diyen, “Vatan için, vatanından başka her şeyini gülerek fedâ etmeyi”[4]  Muhammedî bir muhabbetle cana minnet bilen“kırk çatal yürekli”[5]  isimsiz kahramanlar vardır.

İşte Kıble yürekli, “Gül” gönüllü, Hilâl bakışlı, Bozkurt duruşlu, Tûran düşünceli ve Kürşad tavırlı bu güzel insanlardan, serdengeçti kahramanlardan; İzmir’in gâzî ülkücülerinden, müşterek hâtırâlarımızın unutulmaz isimlerinden, “sırât-ı mustakîm”[6]* üzre vakur adımlarla yürüyen alperenlerden birisi de, candan aziz kardeşim ve yarım asırlık çok kıymetli ülküdaşım İlhan Köymen’dir.

Sevgili İlhan kardeşim 7-8 yıldır; İzmir’deki ülkücülerin Ege Üniversitesi’nde verdiği destansı mücâdeleyi, Marksist-komünist-bölücü militanlarca fakültelere ve yurtlara sokulmayan Türk milliyetçisi öğrencilerin haklarını aramak ve mağduriyetlerini Ankara’ya duyurmak için “İstikbâl Yürüyüşü” adını verdikleri; “İzmir-Ankara arasındaki 600 kilometrelik yolu, 1975 yılının 17 Kasım-9 Aralık tarihleri arasında yaya olarak ve günde yaklaşık 25 kilometre yol yürüyerek kat etmelerini”[7] kaleme alarak kitaplaştırma çalışması için yürüyüşe katılan ve İzmir’deki ülkücü harekette yer alan arkadaşlarımızla istişârelerde bulunduğundan, telefon görüşmeleri yaparak bilgi, belge ve resimler topladığından uzun süreden beri haberdârdım. Her yıl  yapılan “İzmir’in Gâzî Ülkücüleri Buluşması” toplantılarında, eski teşkilat başkanlarımızdan Ecz Abdullah Taş’ın mükerreren; Ocak başkanlarına münhasır kadim bir tavır, âmir bir edâ ve yüksek desibelli bas bariton bir hitapla;   “İlhan kardeşim, Lütfen kitabı tamamla!… Artık ‘İstikbâl Yürüyüşü’ eserinin yazımını bitir ve baskıya ver!..” diye “demokratik bir üslupla” ısrar ettiğine de şâhitlik edenlerdendim.

Nihâyet 2022 yılı Kurban Bayramı öncesi; İlhan C. Köymen kardeşimin tamamladığı, “Yüzde İki Yayınları” tarafından yayımlanan, “1975 EGE ÜNİVERSİTESİ ÜLKÜCÜLERİ İSTİKBÂL YÜRÜYÜŞÜ[8] ismiyle okuyucuya sunulan, ön kapağında Sultan Alparslan liderliğinde bozkurt başlı tuğlarla Anadolu kapılarına doğru yürüyen Türk sipâhilerinin deseni bulunan, altında da “Malazgirt Marşı” şiirinin;

“Yiğitler kan döker bayrak solmaya,

Anadolu başlar vatan olmaya, 

Kızılelma’ya hey!.. Kızılelma’ya!..

En güzel marşını vurmada mehter;

Yâ Allah, Bismillâh… Allâhuekber!..”[9]

kıt’ası olan ve arka kapağında ise İstikbâl Yürüyüşü’nden bir resim ile; “Türk-İslâm Ülküsü sevdâsı uğruna şehâdete yürüyenlere, bütün gâzîlerimize, acılarla yaşayıp yaşlananlarımıza ve bu mücadelenin en zor günlerinde bayraktarı olanlara selâm olsun. İlhan C. Köymen”  yazısı olan bir kitap kargodan çıkageldi. Daha ilk bakışta ismiyle, deseniyle, şiiriyle, resmiyle, yazısıyla içimizi ısıtan, bizleri mâzîye götürüp unutulmaz hâtıralarımızla yüreğimize dokunan ve “dâvâ şuurunun bir gereği olarak sorumluluk duygusu ile yazılan”[10] bu güzel eserle büyük bir sevinç içinde musâfaha ettim.

Çok kıymetli İlhan kardeşim, fakire gönderme lütfunda bulunduğu “İstikbâl Yürüyüşü” kitabını; “Ölümüne sırt sırta verdiğim, zor yılları birlikte paylaştığım can ülküdaşım Dr. Mehmet Güneş’e en kalbî duygularımla…” diye yazarak imzâlama nezâketini de göstermişti. 

Vefâkâr gönül dostum İlhan Köymen; “İstikbâl Yürüyüşü”nün Önsözünde; “Bu kitabı; o zor yılların acısını, sevincini birlikte yaşayıp, ölümle yüzleşip, ölümü korkutan ülküdaşlarımıza, omuzlarımızda yeminler ederek Al Bayrağa sarıp kara toprağa verdiğimiz bütün şehitlerimize, Yusûfiye’de çile çeken canlara, yağlı urganlardan şehâdete yürüyen dokuz fidanımıza, bu çileleri bizimle çeken âilelere, kahpe namluların kurşunlarına hedef olan İzmir’in gâzî ülkücülerine ve bütün ülküdaşlarımıza ithâf ediyorum.”[11] diyerek bir kere daha kadirşinaslığını ortaya koymuş ve bir âl-i cenaplık daha göstererek kitabın satışından elde edilecek geliri de İzmir Ülkü Ocakları’na bağışlamıştır.

“İstikbâl Yürüyüşü” kitabı; öncelikle “Ülkücü Hareket’in İzmir’deki muhteşem mücadelesine ışık tutarak”[12]tarihe not düşen, unutulmaması gereken bu sıkıntılı ve çetin günlerdeki fedakârlık, ideâlizm, cesâret ve mücâdele azmini dile getiren, gelecek nesillerin bu kutlu dâvâ için yapması gerekenlere rehberlik eden,  sadırlarımızdaki duygu ve düşünceleri satırlara döken, o zor ve çileli yılların hazin hâtırâlarını bir film şeridi gibi gözlerimizin önüne getiren ve bizim İzmir’deki hikâyemizi anlatırken, 80 öncesi ülkücü hareketin müşterek mâzîsine, hâlet-i rûhiyesine, duygu ve düşünce dünyasına de şâhitlik eden çok kıymetli bir eserdir. Bu kitap; ağırlıklı olarak 1975 yılında İzmir-Ankara arasında yapılan  “İstikbâl Yürüyüşü”  ana temasıyla yazılmış, ancak sâdece bununla sınırlı kalmamış, İzmir’deki ülkücü mücâdelede yer alanlar isim isim zikredilmiş, yaşanan olaylar ve verilen şehitler geniş bir biçimde anlatılmış, baharlarımıza kan damlayan o çileli ve çetin günler de bütün detaylarıyla satırlara dökülmüştür. 

“İstikbâl Yürüyüşü” kitabında;  “Devletin varlığı ve milletin mutluluğu için her dâim çelikten zırh olmaya devam eden”,[13] “milletin istiklâli adına millî bir direniş ortaya koyan”[14]  ve yüreği “Allah, vatan ve bayrak” aşkıyla çarpan cümle ülkücülerin inançları, ideâlleri, ideâlistlikleri, yaşadığı zorluklar, çektiği sıkıntılar, verdikleri şanlı mücâdeleler ve kanlarıyla yazıp, canlarıyla mühürledikleri destanları kıskandıran yiğitlik ve kahramanlıkları da sayfa sayfa dile getirilmiştir.

“İstikbâl Yürüyüşü” kitabının her sayfasına; yalın, vurgulu, fakat sarsıcı bir biçimde ilmik ilmik duygu dokunmuş, inanç dolu, samîmiyet dolu bir üslupla bir döneme şâhitlik edilmiş ve unutulmaz hâtırâlardan oluşan bu kitabın her satırı, bizleri 40-50 yıl öncesine götürmüştür. Bu eser, 12 Eylül öncesindeki coşkuyu, fedâkârlığı, hesâbî değil hasbî ülküdaşlığı, târiflere sığmaz kardeşliği, vefâkârlığı ve diğerkâmlığı gözler önüne sererken, sevinç ve hüznün her renginin kıyam ettiği bir hissiyât içinde biz kadim ülkücülere çok derin bir “Aaaahh!” çektirmiştir.

“İstikbâl Yürüyüşü” kitabında; fırtınalı yıllardan geriye kalan ve bedeli çok ağır olarak ödenen bir hareketin tarihine sayfa sayfa kayıt düşüldüğünü görürsünüz.  Bu kitapta; yaşanan ve yaşatılan ülküdaşlıkları, kadim arkadaşlıkları, rûhumuza derin izler bırakan hâtırâları, paylaşılan yoklukları, çekilen yoksullukları, kelimelerin ifâdede yetersiz kaldığı yürek kanatan acıları, şehâdet şerbetini içen yiğitlerin hâtırâlarını, İzmir’in o çok zor, tehlikesi mutat ve çileli yıllarında Ay-Yıldızlı bayrağımızın ve Üç Hilâlli sancağımızın sevdâsıyla kıyâm eden ülkü devlerinin heyecan yüklü sesini duyar, eskimeyen dostların dâvâ felsefesini ve turkuaz nefesini kitabın her bir sayfasında yüreğinizde hissedersiniz.

“İstikbâl Yürüyüşü” kitabını okurken; içimizi sızlatan bir hicrânın feryâdıyla birlikte mâzî ufkundan sökün eden duygularla hemhâl olursunuz… Kalbimizi şâd eden nice güzel hâtıralarla coşarken; yüreğimizi yakan şehitlerin efkârına için için ağladığımız gibi; “Ocak”larda geçen acı-tatlı günlerimizin, gençlik yıllarımızın, uykusuz gecelerimizin, fikir çilemizin, kutsî ideâllerimizin, en güzel hayallerimizin yaşandığı dönemleri yeniden bir kez daha hatırlar ve ülkücülüğün; bir isim, bir rozet, bir sembol ve alâlâde bir siyâsî hareket olmadığına, çok fazîletli bir sıfat, kavî bir îman, ahlâkî bir duruş, ideâlist bir tavır, kutsî bir vatan savunması, soylu bir mensûbiyet şuuru ve kardeşlikten öte bir gönüldaşlık olduğuna da şâhitlik edersiniz.     

Bu değerlendirmelerden sonra, ‘o dönemleri İzmir’de yaşayan bir ülkücü olarak’ “İstikbâl Yürüyüşü” kitabı hakkında şu kanaatlerimi ifâde etmek istiyorum: “İstikbâl Yürüyüşü”; ihtişamlı bir mâziyi muhteşem bir âtiye taşıma sorumluluğunu duyanların, Türk-İslâm Ülküsü’ne bütün kalbiyle inananların, Mutlak Hakîkat’in yolunda olmayı en büyük hayat gâyesi bilenlerin, madde ile mânânın, ilim ile îmânın terkibini yapmak için çaba gösterenlerin, vatan ve millet sevgisini Kur’ânî ve Tûrânî ölçülerle belirleyenlerin, hayallerini umutlara yaslayan, mukaddes ülkülerini semâvî bir sevda ile besleyen ve hayâllerini “yaslı yaralı Türk illerinin” hürriyet mücâdelesiyle süsleyen mangal yürekli alperenlerin destânıdır. 

“İstikbâl Yürüyüşü”; 12 Eylül öncesindeki her türlü zorluğa, zorbalığa, yokluğa, sâhipsizliğe, saldırıya göğüs geren, İ’lâ-yı Kelîmetullah için Nizâm-ı Âlem Ülküsü’ne sâhip çıkmanın mücâdelesini korkusuzca veren, Türk milletinin mukadderâtını ve mukaddesâtını kutlu bir emânet olarak avuçlarında bir kor gibi taşıyan ve “Kadife eldiven içindeki çelik yumruk”[15]  diye vasfolunan ülkücü gençlerin “Allah, millet, vatan ve devlet” için, taşın altına sadece elini değil; hem bedenlerini, hem de yüreklerini koymalarının destânıdır. 

 “İstikbâl Yürüyüşü” kitabında; gerçek ülküdaşlığın ve dâvâ adamlığının ne demek olduğunu, “Bir Güzel Ülkü”[16]için yapılan kutsî bir mücadelenin, hudutsuz fedâkârlığın, çıkarsız dostlukların, karşılıksız sevgilerin, Türk’e münhasır alpliğin ve erenliğin ne anlama geldiğini; dillere destan îman, mes’uliyet, ideâlizm, sabır,  dayanışma ve gönüldaşlıkla bütün zorlukların nasıl aşılmaya çalışıldığını bizzat yaşayan bir kişinin kaleminden okursunuz. Zîrâ “İstikbâl Yürüyüşü”kitabı;  Türk-İslâm Ülküsü için yapılan yiğitlik ve cesaretin, ahlâk ve fazîletin, kardeşlik ve samîmiyetin iç içe girip harman olduğu, fakat kan, gözyaşı ve çileden âzâde kalmamış olan bir dönemin destânıdır. Bu hazin destânın kahramanları; aynı yağmurda ıslandığımız, aynı sevgiden beslendiğimiz, aynı mâziye yaslandığımız,  aynı karda kışta, soğukta şehit omuzladığımız; aynı ülküleri, endişeleri, ümitleri, acıları ve sevinçleri paylaştığımız; bir ocağı, bir evi, bir çadırı, bir koğuşu bölüştüğümüz, “İçi alev alev İslâm, dışı pırıl pırıl Türk; içi dışına hâkim, dışı içine köle”[17] olan ve    “Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslümanız”[18] diyen ülkücülerdir.

379 sayfadan oluşan “İstikbâl Yürüyüşü” kitabının her satırında, milliyetçiliğin husûsî ve aksiyoner bir yorumu olan Ülkücü Hareket anlatılmış, bir avuç “delikanlı”nın “denize maya çalmak” adına İzmir’de verdiği ölümüne mücâdeleler sayfa sayfa dile getirilmiş, Ahmet Yesevî’nin nefesiyle tüttürülen ve çok önemli bir eğitim ve terbiye mekânı olan“Ocaklar” yâd edilmiş, yaşıyla değil, ama yaşadıklarıyla büyük olan gençlerin hayat verdiği teşkilatlar ve bu teşkilat mensuplarının yaşadığı sıkıntılar ve çektiği ıstıraplar da hissiyat yüklü cümlelerle terennüm edilmiştir.

İstikbâl Yürüyüşü” kitabında İlhan kardeşimiz; gençlik yıllarına dâir şahsî hâtıralarıyla birlikte, 1968’de Şebinkarahisar’da ülkücü hareketle tanışmasını,[19] 1974 yılında Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Jeoloji Bölümü’nü kazanmasını[20]  da anlatmış, ardından da “İlk Kavgam ve Yol Ayrımı” [21]  başlığı altında üniversitedeki ülkücülerle birlikte saf tutmasını ve “Sezâi Küçükmaltepe’nin Şehâdeti”ni[22] de kaleme almıştır. Bu kıymetli eserde; Bornova Mağfel Durağı’nda, Askerî Orduevi’nin yanındaki bodrum katlı eski bir evde faaliyet gösteren “Bornova Büyük Ülkü Derneği”[23] ve teşkilattaki ülküdaşlarının “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” diyerek tek yumruk olduğu ve “ben”in “biz”e dönüştüğü günlerde; “Türkiye’nin her ilinden gelen ve yürekleri bedenleri kadar büyük bir avuç insanın; İzmir’den Ege’ye, Ege’den Anadolu’ya ülkücü hareketin destânını yazmaya başlaması” [24] satırlara dökülürken, Ocaklarda görev alan üniversiteli ülkücülerin isimleri de tâdât edilmiş ve Türk milliyetçiliği dünya görüşü de; “Türklük bedenimiz, İslâmiyet ruhumuzdur; ruhsuz beden ceset olur.” anlayışıyla yorumlanmış ve “Türklük şuur ve gururu, İslâm ahlâk ve fazîleti”  temel ölçüsüyle açıklanmıştır.

Bundan sonraki kısımda, kitabın ismini oluşturan, Ülkü Ocakları tarafından “Anarşi içinde eğitim, yokluk içinde öğretim istemiyoruz”[25] sloganıyla afişi hazırlanan ve Hasan Torun ülküdaşımızın “Yürüyüş Destânı” isimli şiirinde;

“Yetmiş Beş Yılının Kasım ayında,

Bir şafak vaktinde çıktık yürüdük!

Köroğlu Dağı’nın yamaçlarında,

En önde Albayrak baktık yürüdük!

                      . . .

Kalbi vatan için güm güm vuranlar,

Ayazın altında dimdik duranlar,

Yıkamadı fırtınalar, boranlar, 

Yıldırımlar gibi çaktık yürüdük!” [26]

mısrâlarıyla dizelere döktüğü “İstikbâl Yürüyüşü” (İzmir Ankara 600 Km Yaya Yürüyüşü) [27] alt başlığıyla 59 sayfalık bir bölüm hâlinde ve bütün teferruatıyla anlatılmıştır.  Bu kısımda; “İstikbâl Yürüyüşü”ne neden çıkıldığı, yürüyüş yapma kararının nasıl alındığı, yürüyüş için yapılan hazırlıkların ne olduğu, kızlar ve erkekler için çadır ve battaniye tedarikinde kimlerden destek görüldüğü; iaşe, mutfak malzemesi, çeşitli erzak ve çadırları taşıyan bir kamyon ve bir kamyonetin nasıl temin edildiği gibi yürüyüş öncesi yapılan hazırlıklarla birlikte, yürüyüşle ilgili çeşitli konular da kaleme alınmıştır. 

“20’li yaşlardaki genç adamlar ordusunun Türkiye sevdâsı”[28] şâhikalaştıran İzmir’in gâzî ülkücüleri; Bornova Meydanı’nda yapılan miting sonrası Ankara’ya doğru hareket etmiş, en önde Ay-Yıldızlı Bayrağımızın taşınırken, fakültelere sokulmayan kız ve erkeklerden oluşan ve kan bağıyla olmasa da, can bağıyla kardeş olan iki yüz ülkücünün; “Eller silah değil kalem tutmalı”  diye yeri göğü inlettiği meşhur “İstikbâl Yürüyüşü” anlatılmağa başlanmıştır. “Yürüyüş kolunun Dokuz Işık’ı temsilen dokuza bölünerek ‘Ötüken, Alaş, Altay, Tuna, Ergenekon, Bozkurt Turan, Ülkü, Dokuz Işık Obası’ diye isimlendirilmesi”,[29] yürüyüş güzergâhları, konaklama yerleri, kurulan çadırlar, yenilen kumanyalar, yürüyüş sırasında yaşananlar, grup grup sabaha kadar tutulan nöbetler; “…bir ekmeği bölüşen, bir battaniyeyi, bir endişeyi, bir ümidi paylaşan, ölümle hayat arasındaki ince çizgide hayatla veya ölümle cilveleşen…”[30] alperenlerin çeşitli zorluklara ve engellemelere rağmen büyük bir azimle yola devam etmesi tafsilatlı bir biçimde dile getirilmiştir.  

Bu uzun yolculuk sırasında “İzmir’in gâzî ülkücüleri”; soğuğun, karın, yağmurun, fırtınanın, hastalığın, umudun, umutsuzluğun, yalnızlığın, dayanışmanın ve onları her şehirde, her ilçede kucaklayan o yörenin Ülkü Ocakları’nın yürüyüşe yaptıkları katkılar ile ülküdaşlarının sımsıcak ilgisinin her rengiyle muhatap olmaları, yürüyüşe gelemeyen İzmir’deki gönüldaşlarının onları gün gün takip etmesi, Taş Medresedeki Yusuf Yüzlülerin yürüyüşteki ülküdaşlarıyla kalbî bağlar kurarak ruh ikliminde yolları hep onlarla birlikte adımlamaları ve duâkâr olmaları da satırlara dökülmüştür.

 “İstikbâl Yürüyüşü” kitabında; her gün yaklaşık 25 kilometre yürümekten pişen, su toplayan şişen ve patlayan ayakların perişan hâlini kâle almadan;  rüzgâra, tipiye, çamura, kara, yorgunluğa,  uykusuzluğa ve ayaklarının patlamasına aldırmadan Al Bayrağın arkasında gruplar hâlinde Ankara-İzmir yolunun sağ kenarında; “Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz”[31] diyerek Başkent’e doğru yürüyen ülkücülerin her hâli resimler ve anekdotlar eşliğinde akıcı bir üslupla anlatılmıştır.  “Kızı ve erkeğiyle ölümüne sırt sırta vermiş bir avuç insanın”[32]  bu çok zor şartlara rağmen;

“Kürşad’ın nârasıyla indik Tanrı Dağı’ndan,

Rûhumuzu kandırdık Orhun’un kaynağından”[33]

marşını ve “Çırpınırdı Karadeniz bakıp Türk’ün bayrağına” şarkısını büyük bir coşkuyla söylemeleri, şiddetli soğuktan ve yorgunluktan hastalananların hastaneye götürülmesi, sabaha kadar tutulan nöbetlerde yaşananlar, bazı köylerde ülkücülere karşı takınılan soğuk tavırlar, bâzılarında ise alkışlarla karşılanıp kurbanlar kesilmesi, evlerde misâfir edilmesi gibi konular da bütün tafsilâtıyla ifâde edilmiştir. 

Ve İzmir’den Ankara’ya yürüyen ülkücülerin; son konaklama yeri olan “Ankara ODTÜ Kavşağı”nda Ankara Ülkü Ocakları tarafından karşılanması,[34] “Bozkurtlar Geliyor”“Milliyetçi Türkiye”“Millî Devlet Güçlü İktidar”sloganlarıyla Ulus Meydanı’na gelmeleri, burada bir miting yapıldıktan sonra Ankara Site Yurdu’nda misâfir edilmeleri ve gruplar hâlinde “Başbuğ’un Huzuruna” çıkmaları[35]  resimler eşliğinde anlatıldığı gibi bu bölümün sonunda ise “İstikbâl Yürüyüşü’ne katılan 147 ülküdaşlarımızın isimlerine de yer verilmiştir. [36]  

“İstikbâl Yürüyüşü’nü tamamlayan ve yeniden fakültelerinde öğrenimlerine devam etmek azim ve kararıyla İzmir’e dönen ülküdaşlarımızın zihinlerindeki ve yüreklerinde duyguyu, kıymetli hemşerim Celâlettin Kurt Hoca; “Bir Gün Döneceğiz” şiirinde çok anlamlı mısrâlarla dizelere dökerken, bu şiir aynı zamanda İzmir’in gâzî ülkücülerinin duygu ve düşüncelerine de tercüman olmuştur:

“Bir gün döneceğiz sürüldüğümüz diyarlardan,

Ay vaktinde gitmiştik, ay vaktinde geleceğiz.

Öpeceğiz dolunayın gamzeli yanaklarından,

 

Gelirken güller getireceğiz terkimiz yükleyip;

Allı, morlu, süt bakışı beyazlı, yedi veren güller,

Dökeceğiz ülkemizin üstüne kanatlarımızdan.”[37]

Kitabın bundan sonraki bölümlerinde “İstikbâl Yürüyüşü’nün ardından İzmir’e dönen ülkücü öğrencilerin yaşadıkları olaylar; “Üniversite Baskını ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri”,[38] “Yağhaneler Jandarmasındaki Zoraki Misafirliğimiz”,[39] “Sosyal Kültürel Faaliyetler”,[40] “Gece Yurtlara Girişimiz”,[41] “Çadırlar Olayı”[42]“Saniyelerin Saat, Gün ve Gecelerin Ay Olduğu Zor Yıllar”,[43] “Bornova Büyük Ülkü Derneği’nde Nakil Kararı Alınması”,[44] “Bir Günün Aylar, Yıllar Olduğu Zamanlar”,[45] Cengiz Şen’in, Suat Kürşad’ın ve İzmir’de şehit düşen ülkücülerin şehâdetleri sırasında ve sonrasında yaşanan olaylar mufassal olarak anlatılmıştır.

“İzmir Şehitlerimiz” başlığı altında 19. 12. 1974 tarihinde İzmir’in verdiği ilk şehit Sezâi Küçükmaltepe’den, Bornova Büyük Ülkü Derneği’nin bahçe merdivenlerinde komünist militanlarca kurşunlanarak uçmağa varan İzmir şehitler kervanının serdârı Suat Kürşad Başkanımız başta olmak üzere 12 Eylül öncesinde hayatını kaybeden ülkücü şehitler ile 20 Şubat 2015  tarihinde şehâdet şerbetini içen Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü son sınıf öğrencisi ve üniversite başkanı olan İzmir’deki son şehidimiz Fırat Yılmaz Çakıroğlu’na kadar vatan toprağını kanlarıyla sulayarak fedâ-i can eden 42 ülküdaşımız da hayat hikâyeleriyle birlikte  yâd edilmiştir.[46]    Ayrıca “İstikbâl Yürüyüşü’kitabında;  İzmir’deki 1968-1980 arasındaki İzmir Ülkü Ocakları, Ülkücü İşçiler Derneği, Ülkücü Memurlar Derneği, Ülkü-Bir, Ülkü-Han, Ülkü-Tek, Pol-Bir, Hatay, Buca, Karabağlar Ülkü Ocakları Başkanlarının, Bornova ve Mithatpaşa Liselileri ile Gümüşpala ve Manavkuyu ülkücüleri de isim isim zikredilmiştir.[47]

“İstikbâl Yürüyüşü’ kitabında;  Rahmetli Burhaneddin Semerkantlı  (1917 Özbekistan – 23 Şubat 2000 İzmir) ile Şehit Kemâl Fedâi Coşkuner’in (1927 Akseki – 3Aralık 1979 İzmir) hayat hikâyeleri anlatıldığı gibi,   “İzmir’de Kendi Dilinden Ülkücü Hareket”  başlığı altında; Dr. Müh. Sabahattin Çenet’in, Dr. Ahmet Savran’ın, Ahmet Kıskaç’ın, Yılmaz Özcan’ın, Hüseyin Baysak’ın, Ecz. Abdullah Taş’ın, Yard. Doç. Dr. Ahmet Doğan’ın yazıları da yer almıştır.[48]Kitabın son kısmında ise İzmir’in gâzî ülkücülerinin fotoğraflarına, “İstikbâl Yürüyüşü’ndeki resimlere, dönemin gazete kupürlerine, dergi, bildiri ve afişlerine de yer verilmiştir. [49]

Elime aldıktan sonra bırakamayıp bir gün içinde okuyup bitirdiğim “İstikbâl Yürüyüşü” kitabında kıymetli İlhan kardeşim; yüreğinin sesini satırlara dökmüş ve yer yer duygu çiçekleriyle telvîn ettiği şiirlerini de okuyucuyla paylaşmıştır. Zâten bu kitabın her sayfasına; inanç, millî mefkûre ve Türk kültürüyle şekillenmiş bir tarih şuuru;  ideâlizm, reel politik ve medeniyet tasavvuruyla biçimlenmiş Tûran ideâli,  mensubiyet duygusunu millî kimliğe dönüştüren değerler manzûmesi ve Türk milliyetçiliği ülküsü nakşedilmiştir.  

“İstikbâl Yürüyüşü”nü okurken; kimi zaman duygu seline kapılıp heyecan içinde kalıyor, kimi zaman hüznün her renginden hisse alıyor, kimi zaman yaşadığımız olayların bizleri Türk milliyetçiliği ülküsüne daha sıkı bağlanmamıza vesîle oluyor ve bu hâlet-i rûhiye içinde coşkuyla hüznün el ele verdiği bir heyecan içinde kalarak duygu seline kapılıyor ve o günleri yeniden yaşıyoruz. İzmir’in, meşakkatli ve zor günlerini, o zor günlerin muhabbet dolu güzelliklerini, sınırsız bir fedâkârlıkla nelerin başarıldığını, ülkücü düşmanı bir yüzbaşıya rağmen nasıl mücâdele edildiğini, kara toprağa düşen şehitlerimizi, “İstikbâl Yürüyüşü”ndeki hâtıralarımızı ve sonrasındaki gelişmeleri gözlerimiz bulutlanarak bir kere daha hatırlıyoruz… 

Ve Âhiret Yurdu’na yolcu ettiğimiz gönüldaşlarımızla, şehitler kervanına katılan ülküdaşlarımızı isimlerini okuyup onları yâd ettikçe bir hüzn-i tahattur kaplıyor yüreğimizi ve dilimize Abdurrahim Karakoç’un;

“Ben, milletim uğruna adamışım kendimi

Bir doğrunun îmanı, bin eğriyi düzeltir.

Zulüm Azrâil ola hep Hakk’ı tutacağım,

Mukaddes dâvâlarda ölüm bile güzeldir.” [50]

dizeleriyle, Dilâver Cebeci’nin; 

 

“O çocuklar birer birer gittiler…

Soylu sevda türküleri dudaklarında,

Saçlarında kurt nefesi rüzgârlar,

O çocuklar birer birer gittiler…

 

Bir tamu karanlığı keleplenirken bozkıra,

Kehkeşanlardan yıldız gibi indiler.

Tutuşturdular yeniden küllenmiş ocakları,

Bacalardan duman duman tüttüler…

 

Bir övünç hıl’atı gibi giydiler güzelliği,

Ufuklara oturup dolunayı sevdiler,

Uzun, siyah kirpiklerinde seyyâreler yanardı,

Ağ buluttan atlarla tâ Sidreye yettiler…

 

Onlar, Oğuz mayası, gök ışığın erleri,

Onlar, ülkü çağının bahadır melekleri…

Mor dağların göğsünde, kaldı pençe izleri… 

Hacerü’l esved gözlerini gönlümüze resmettiler…

 

Eyvâh biz kaldık Esfele sâfilînde!

Ahsen-i takvîm üzre, onlar çekip gittiler…”[51]

 

şiiri düşüyordu… Gerçekten de şâirimizin anlattığı  “Ağ buluttan atlarla tâ Sidreye yeten ülkücüler”; “dîn ü devlet, mülk ü millet” için şehâdet şerbetini tereddütsüz içiyor, vatan ve bayrak aşkıyla göz kırpmadan kanlarını sebîl edip,  “Kanımız aksa da zafer İslâm’ın” diyordu… ‘Onlar’; ölümün riyâsı olmadığı için inançları uğruna can verip samîmiyetlerini ortaya koyarken, ölümsüzlük denizine yelken açıyor , “Bir gül bahçesine girercesine”[52] şehâdet şerbetini içerken vatana can, bayrağa kan veriyordu.  

70’li yılların o zor günlerini İzmir’de yaşayan, saçlarından giymeye başladıkları beyaz kefenleriyle her geçen gün biraz daha gün batımına doğru yaklaşan ve şimdilerde yaşları 70’e ulaşan bizler de; Rahmet-i Rahmân’a kavuşan arkadaşlarımızın isimlerini “İstikbâl Yürüyüşü” kitabında okuyunca, bir kere daha  “Evvel giden ahbâbı”[53]  rahmet, minnet, hürmet ve hasretle yâd ediyor ve terleyen gözlerle ‘Onlar’a Fâtihalar gönderiyoruz…

Bizlerin hâfızalarında hâlâ canlı olarak yaşayan; 12 Eylül öncesinin barut ve kan kokan günlerinde  “Milliyetçi Büyük Türkiye” yi kurmak için ölümüne mücâdele ederken; “…bir ekmeği bölüştüğümüz, bir battaniyeyi, bir endişeyi, bir ümidi, bir ülküyü paylaştığımız, ölümle hayat arasındaki ince çizgide hayatla ve ölümle cilveleştiğimiz…”[54] o zor yıllardaki unutulmaz günleri İzmir’in gâzî ülkücüleri olarak hiçbir zaman unutmadık ve ölene dek unutmayacağız… Çünkü ölümün nefesini ensemizde hissettiğimiz o zor yıllarda; son bağımsız Türk devletini yaşatmak, için yapılan fedâkârlıkların, çekilen sıkıntıların, evde bir kazan çorbayla, lokantada “az kuru fasulye, üç parça ekmek”le yenilen yemeklerin, nâdir günlerde kendimize ziyâfet çekerken; “aldığımız bir kilo süte, her gelen misâfirle bir bardak su ilâve ettiğimiz” kahvaltıların, yoklukların, yoksullukların, yaşanan ve yaşatılan ülküdaşlıkların, candan arkadaşlıkların, kutsî bir dâvâ için verilen ölümüne mücâdelelerin, akıncı beylerinden tevârüs edilmiş mertlik ve yiğitliklerin,  rûhumuza derin izler bırakan gönüldaşlıkların, yâd ettikçe bâzen hüzün, bâzen heyecan duyduğumuz gençlik günlerimizin ve “İstikbâl Yürüyüşü” kitabındaki unutulmaz hâtırâların zihnimizden ve gönlümüzden silinmesi aslâ mümkün değildir. Çünkü fırtınalı devirlerden geriye kalan o yıllar;  yüreğimizin en mûtenâ köşelerine oturttuğumuz eski/meyen arkadaşlarımızı ve arkadaşlıklarımızı, bâzen âh ederek, bâzen târifsiz bir heyecan duyarak ve bâzen de gönlümüze çöken koyu bir hüznün gölgesinde hatırladığımız yıllardı. Gardaşlıktan öte bir ülküdaşlığın yaşandığı o yıllardaki ülkücülüğü ve ülkücüleri unutmak ne mümkündür… Bu konuda şunu da ifâde etmek isterim ki; “70’li yıllardaki İzmir’in gâzî ülkücüleri” hayatlarının belki en sıkıntılı günlerini bu şehirde geçirmiş olsalar da, en unutulmaz hâtırâlarını ve en mutlu zamanlarını da İzmir’deki  “Ocak”larda yaşamışlardır. Zâten “ülküdaşlığın” en kâvî olduğu 70’li yılları yaşayanlar için, ömürlerinin sâir zamanları da bu yılların şerh edilmesi hükmündedir. Şunu da vurgulamamız gerekir ki 70’li yıllarda; Yozgat’ta, Kahramanmaraş’ta, Erzurum’da ve Anadolu’nun benzeri yerlerinde ülkücü olmak kolay bir iş ve her kişinin harcı, ancak İzmir’de ülkücü olmak ve ülkücü kalmak ise çatal yürek isteyen zor bir iş ve “er kişi”nin harcıydı. 

O günden bugüne tam 47 yıl geçti… 70’li yıllarda İzmir’deki ülkücü mücâdelenin içinde bulunan ya da İstikbâl Yürüyüşüne katılan ülküdaşlarımızdan berhayât olanlar bugün artık bir avuç kaldı… Torun tosun sâhibi olan, “melâli anlayan” ve hayat tarafından çok yorulan bu “çile nesli” yaşlanmış olsa da millî hislerinden, ülkücü düşüncelerinden ve heyecanlarından hiçbir şey kaybetmedi… Çünkü ‘Onlar’, hâlâ şâirin;

“İçim içime sığmıyor, maytaplardan deliyim;

Bir bayrak dalgalansa yüceden; ‘Hadi!’ dese birisi…

Peşindeyim, vallâhi peşindeyim”[55]

dizelerinde ifâde ettiği enerjilerini, heyecanlarını, vatan sevdâlarını ve Ay-Yıldızlı aşklarını hiç kaybetmediler…  

“İstikbâl Yürüyüşü”nü “20’li yaşlarda yaşayıp, 70’li yaşlarda kaleme alan”,[56] samîmî bir üslupla anlatıp İzmir’in gâzî ülkücülerinin destânı yazan, “Kevser akan, “Gül” kokan”[57]  ve delikanlı bir aksakal ülkücü olan İlhan Köymen’i yaptığı bu çok önemli hizmetten dolayı cân-ı gönülden kutluyorum. Çünkü  “Yazmak, ölümün elinden hayâtı kurtarmaktır.”[58] Çok kıymetli ülküdaşımız Mehmet Karanfil’in “Gül Hüznü”[59] kitabının ardından, Ülkücü Hareket’in İzmir’de yaşadığı olayları, yazıya dökerek “hayatı ölümün elinden kurtaran” değerli kardeşim İlhan Köymen’e İzmir’in gâzî ülkücüleri adına gönül dolusu teşekkürlerimi, tebriklerimi ve takdirlerimi arz ediyorum. 12 Eylül öncesi Ülkücü Hareket’in İzmir’de / Türkiye’de verdiği şanlı mücadelenin gerçek anlamıyla ortaya çıkması adına bu tür eserlerin çoğalması ve Mehmet Karanfillerin, İlhan Köymenlerin sayısının artması duâ ve niyazımızdır.

İlhan kardeşimizin kaleme aldığı “İstikbâl Yürüyüşü”;   “Söz konusu vatan ve millet olunca gerisi teferruattır” sözünü diline tespih etmeyen, hayatıyla çeken, “Allah’a, Kur’ân’a, Bayrağa, Vatana yemin olsun!.. Şehitlerim, gâzilerim emîn olsun!..”  diye ant içen 1980 öncesindeki ülkücülerin millî, İslâmî ve insânî ideâllerini, inandıkları dâvâ uğruna neler yaptıklarını, ne çileler çektiklerini yaşayanların şâhitliğiyle anlatan belgesel niteliğinde bir çalışmadır.  İleride bir araştırmacı çıkar ve “Kimdir bu İzmir’in gâzî ülkücüleri?” diye bir  çalışma yaparsa, onun müracaat edeceği eserlerin en başında hiç şüphesiz, Mehmet Karanfil’in “Gül Hüznü” ve İlhan Köymen’in “İstikbâl Yürüyüşü” gelecektir.

Derkenâr olarak şunu da ifâde etmek isterim ki; “İstikbâl Yürüyüşü” kitabının mükerrer baskılarının daha da mükemmel olması için; kitabın bölümlere ayrılması, bölümler oluşturulurken bazı yazılarda takdim tehir yapılması, kitabın başına “İçindekiler” bölümünün konulması ve kimi fotoğrafların netliğini arttırılması için teknik bir çalışma yapılarak DPI’larının yükseltilmesi, eserin sayfa düzenini daha da güzelleştirecek ve görselliğine de katkı yapacaktır.

Çok önemli bir esere imzâ atan, dün yaşayarak İzmir’in gâzî ülkücülerinin yaptığı destansı mücadeleyi, bugün yazarak 379 sayfalık bir eserle destanlaştıran, yaşadığı ve yaşattığı ülkücü anlayışıyla çevresine olduğu gibi gelecek nesillere de umut, azim ve ideâlizm aşılayan Karadeniz’in mert, cesur, çilekeş yiğidi, gerçek bir dâvâ adamı, cefâkâr ve vefâkâr bir ülkücü, kâmil bir insan, samimi bir Müslüman, koca yürekli bir ülkü devi Türk-İslâm dâvâsının serdengeçtisi ve aksakal delikanlısı kadim dostum İlhan Köymen’i bir kere daha tebrik ediyor ve aziz kardeşime Yüce Allah(c.c)’tan sağlıklı, hayırlı, uzun ömürler diliyorum.

Ve hatm-i kelâm olarak da; “gönül kumaşı bayrakların kumaşıyla birlikte dokunmuş, hamurları Allah’a adanan kınalı kurbanlık koçların hamuruyla yoğurulmuş, sütlerini haysiyet ve ferâgatin imbiğinden geçirilmiş”[60]bulunan ve “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya”[61] muamelesi görmelerine rağmen aslâ mücadeleden yılmayanve Türk milliyetçiliği çizgisinde kırıklık olmayan “İzmir’in Gâzî Ülkücüleri”ne en kalbî muhabbetlerimi ve bâkî selâmlarımı arz ediyorum. 

 “Gönülleri birleşenler selâm sizlere;

 Uzaklarda dertleşenler selâm sizlere…”[62]

                            HÂŞİYE:

Bu değerli kitap, Yüzde 2 Yayınları’nın; Hacettepe Mahallesi, Öz Sokak Nu:17 Altındağ / Ankara adresinden (0 312 309 02 07), veya www.yuzdeiki.com[email protected]’la irtibat kurularak ya da internet ortamında https://www.bkmkitap.com’dan temin edilebilir.

KAYNAKLAR

[1] Nihal Atsız, Yolların Sonu, Selâm, 41

[2] Aliyyu’l-Kârî; el-Esrâru’l-Merfûa, 189-191, Hadis Nu:164; Keşfu’l-Hafâ, I, 345; İmâm-ı Rabbânî,  Mektûbât, 155. Mektup

[3] Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde 3 Kasım 1975 günü şehit edilen Ülkücü Alpaslan Gümüş’e âit bir sözdür.  Bu söz, şehidimizin Afyon Bolvadin’deki mezar taşına hakkedilmiştir. 

[4] Süleyman Nazif’in Süleyman Askerî Bey için söylediği söz

[5] Ozan Ârif, Sen Yalnız Değilsin

[6] *Dosdoğru yol, Fâtiha, 1/6

[7] İlhan C. Köymen, İstikbâl Yürüyüşü, Takdim, 15

[8] İlhan C. Köymen, İstikbâl Yürüyüşü, Yüzde İki Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 2022.

[9] Niyâzi Yıldırım Gençosmanoğlu, Malazgirt Destânı, 93-94

[10] İlhan C. Köymen, a.g.e., Önsöz, 5

[11] İlhan C. Köymen, a.g.e., Önsöz, 6

[12] İlhan C. Köymen, a.g.e., Önsöz, 6

[13] İlhan C. Köymen, a.g.e., Önsöz, 7

[14] İlhan C. Köymen, İstikbâl Yürüyüşü, Önsöz, 12

[15] Dündar Taşer

[16] Abdurrahim Karakoç, Akıl Karaya Vurdu,  Bir Güzel Ülkü, 77-80

[17] Hakkı Öznur, Ülkücü Hareket, VI, 613; 3 Mayıs 1977 tarihinde Necip Fâzıl’ın ve Türkeş’in yayınladıkları târihî “Beyannâme” 

[18] Osman Yüksel Serdengeçti, Serdengeçti Dergisi, Yolumuz-Bizim Milliyetçiliğimiz, sayı 1 (20 Nisan 1947), sayfa 3-4, 

[19] İlhan C. Köymen, İstikbâl Yürüyüşü,  41

[20] İlhan C. Köymen, a.g.e., 29-38

[21] İlhan C. Köymen, a.g.e., 39

[22] İlhan C. Köymen, a.g.e., 41

[23] İlhan C. Köymen, a.g.e., 42

[24] İlhan C. Köymen, a.g.e., 43-60

[25] İlhan C. Köymen, a.g.e., 379

[26] İlhan C. Köymen, İstikbâl Yürüyüşü, 9

[27] İlhan C. Köymen, a.g.e., 65

[28] İlhan C. Köymen, a.g.e., 65-70

[29] İlhan C. Köymen, a.g.e., 71-72

[30] Ahmet Turan Alkan, a.g.e.,,, 103

[31] Nihal Atsız, Yolların Sonu, Yolların Sonu, 28-32

[32] İlhan C. Köymen, a.g.e., 92

[33] Hüseyin Nihâl Atsız, Kürşad Marşı

[34] İlhan C. Köymen, İstikbâl Yürüyüşü,  113-117

[35] İlhan C. Köymen, a.g.e., 118-120

[36] İlhan C. Köymen, a.g.e., 122-124

[37] İlhan C. Köymen, a.g.e., 195-196

[38] İlhan C. Köymen, a.g.e., 125-142

[39] İlhan C. Köymen, a.g.e., 143-147

[40] İlhan C. Köymen, a.g.e., 148-152

[41] İlhan C. Köymen, a.g.e., 152-164

[42] İlhan C. Köymen, a.g.e.,, 164-169

[43] İlhan C. Köymen, a.g.e., 170-177

[44] İlhan C. Köymen, a.g.e., 178-184

[45] İlhan C. Köymen, a.g.e., 189-202

[46] İlhan C. Köymen, İstikbâl Yürüyüşü, 279-292

[47] İlhan C. Köymen, a.g.e., 235-238

[48] İlhan C. Köymen, a.g.e.,  245-278

[49] İlhan C. Köymen, a.g.e., 295-379

[50] Abdurrahim Karakoç,  Vur Emri, Dâvâ Felsefem, 10

[51] Dilâver Cebeci, Ve Sığınırım İçime, Bozkırda Kalan Sancı, 17

[52] Orhan Şâik Gökyay, Bu Vatan Kimin

[53] Yahyâ Kemâl Beyatlı, Eski Şiirin Rüzgârıyla, Vedâ Gazeli, 79

[54] Ahmet Turan Alkan, Yatağına Kırgın Irmaklar, 103

[55] Dilâver Cebeci, Ve Sığınırım İçime, Mavinin Türküsü, 31

[56] İlhan C. Köymen, İstikbâl Yürüyüşü,  Önsöz, 5

[57] Nurullah Genç, Rüveyda, Rüveyda, 65

[58] İlhan C. Köymen, a.g.e., Takdim, 15

[59] Mehmet Karanfil, Gül Hüznü, Men Ajans, İzmir, 2003.

[60] Ahmet Turan Alkan, Yatağına Kırgın Irmaklar, Yatağına Kırgın Irmaklar, 105

[61] Necip Fâzıl Kısakürek, Çile, Sakarya Türküsü, 398-400

[62] Nihal Atsız, Yolların Sonu, Selâm, 41

Yazar
Mehmet GÜNEŞ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen