16. Yüzyıl’da İstanbul’da Bir Zarif Karamanlı Sabûhî

 

Karamanlı Sabûhî[1], 16. yy. ve Kanunî Sultan Süleyman devri Divan şairlerindendir. Âşık Çelebi, tezkiresinde onun İstanbul kadısıyken vefat eden Hicrî Kara Çelebi’yle akraba olduğunu söyler. Hasan Çelebi de bu bilgileri tekrar eder ve Sabûhî’nin babasının İran’dan hicret ettiğini belirtir. Tezkirecilerin verdiği bilgiye göre kendisi Karamanlıdır ve asıl adı Abdullah’tır. Şair, Kanûnî Sultan Süleyman’ın hocalarından olduğu söylenen Hayreddin Efendi’den mülazım olmuş ve çeşitli yerlerde kadılıklarda bulunmuştur. Sabûhî’nin doğum ve ölüm tarihleri hakkında kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır.

Hasan Çelebi, şairin kendisine Abdî-i Zarîf dendiğini söylüyor. Beyânî de tezkiresinde bu bilgiyi tekrar ediyor ve şairin “kadimî zurefâ”dan olduğunu sözlerine ekliyor. Âşık Çelebi, tezkiresinde onun yaşadığı zamanda İstanbul’da dört kişinin “Zarîf” lakabıyla anıldığını, Karamanlı Sabûhî’nin bunlardan biri olduğunu söylüyor. Çelebi sözlerinin devamında Sabûhî hakkında “lakabı ‘Abdî-i Zarîf idi, fi’l-hakîka haylice harîf idi” demekte ve şairin şu beytini lakabı hakkında söylediğini ifade etmektedir:

Güzel yigitlere kul oldı bâdeye bende

Ṣabûhî’ye bu cihetden dinildi ‘Abdī Ẓarīf (Divan: 20a)

Sabûhî diğer bazı beyitlerinde bu zarâfet bahsine şöyle temas eder:

Meyl itse Sabûhî ne ‘aceb bâdeye ol kim

Tab‘ında letâfet ola zâtında zarâfet (Divan: 10a)

Ey Sabûhî şi‘ri irgürdüm kemâle şöyle kim

Eylerem şimdi zarâfet içre Selmân ile bahs (Divan: 11a)

Şi‘ri eger Kemâl’e irişse Sabûhî’nün

Memlû ola zarâfet ile milket-i Hocend(Divan: 12a)

Bâde nûş it Sabûhî rindâne

Çünki meşhûrsın zarâfetle(Divan: 27a)

Tezkirecilerin ve şairin söylediği bu zarif ve zurefâ tâbirlerinden Karamanlı Sabûhî’nin çevresinde zarâfetiyle tanınan biri olduğu anlaşılmaktadır. Yine Hasan Çelebi de onun hakkında “Zerâfetle şöhre-i dünyâ olan kadîmî zürefâdandur” ifâdelerini kullanıyor. Bu arada bu yazının ana kaynaklarından olan şairin divançesinin iç sayfasında “Dîvân-ı Sâbûhî ‘Abdî-i Zarîf-i Karâmânî” şeklinde bir not bulunduğunu belirtelim.

İcrâ ettiği mesleğe ve civârında bulunduğu şahsiyetlere bakılacak olursa Sabûhî’nin iyi bir eğitim gördüğünü söylemek mümkün. Âşık Çelebi tezkiresinde onun ilimde akrânı içerisinde mümtaz olduğunu söyler. Kendisi Anadolu’nun çeşitli yerlerinde müderrisliklerde bulunmuştur. Bu yerler arasında Amasya ve Kütahya da vardır.

Karamanlı Sabûhî, ilmin yanı sıra mûsıkî ve şiirle de meşgul olmuştur. Âşık Çelebi onun güzel bir sese sahip olduğunu ve tambur çalabildiğini söyler. Yine Çelebi’ye göre Sabûhî Karaman’dan İstanbul’a geldiğinde mûsıkîdeki maharetiyle meşhur olmuştur. Onun bulunduğu meclislere hüner erbâbının büyük ilgi beslediğini yine Âşık Çelebi’den öğrenmekteyiz.

Sabûhî’nin çevresinde bazı tanınmış ilim erbâbı ve şairlerin olduğunu da kaynaklardan öğrenmekteyiz. Yahut onun devrinin bazı kalem erbabı ve devlet adamlarıyla yakınlık kurduğunu burada ifade edebiliriz. Bunlar arasında Seydî Ali Reis kaynaklarda zikredilen isimler arasındadır. Âşık Çelebi, Seydî Ali Reis’le Karamanlı Sabûhî’nin çok yakın arkadaş olduklarını ve her nereye giderse gitsin Sabûhî’nin dönüp geldiği yerin onun evi olduğunu söyler ve sözlerine şöyle devam eder:

“Ammâ menzil ü me‘vâsı merhûm Kâtibî Seydî ‘Ali hânesi ve her ne makâmı seyr eylese ‘âkıbet karârgâhı anun kâşânesi idi. Levâzım-ı zarûriyyesine ol mütekeffil ve her bâr bâr-ı me‘ûnâtına ol mütehammil idi. Biri birine karındaşdırlar ve hâlet-i gamda hem-dem olup yaş dökmekde ve vakt-ı işretde yek-dil olup cur‘a-pâş olmakda demü’l-ahaveyn gibi bir yirden cûş u hurûş iderlerdi.”[2]

Âşık Çelebi “Monla Sabûhî” diye andığı şairin bekâr yaşadığını söylemektedir. Ömrü sohbet toplantılarında, hamamlarda, güzellerini işittiği yerlerde geçen Sabûhî’nin zevk ve safâ ehli bir kişi olduğu söylenebilir. Buna rağmen kendisi medresede hâline hâkim ve fakirliğe meyilli olmayı başarmıştır.

Sabûhî Baalbek kadısıyken vefat etmiştir. Âşık Çelebi’ye göre öldüğünde geriye varislerine kalacak hiçbir şey bırakmamıştır.

Karamanlı Sabûhî’nin Kanunî Sultan Süleyman adına tertip edilmiş bir divanının olduğunu Riyâzî, Riyâzü’ş-Şu’arâ’da nakleder[3]. Bu divanın şimdilik bir nüshasını tespit edebildik. Bu nüsha Medine’de bulunan Arif Hikmet Bey Kütüphanesi’nde 811157 numarada kayıtlıdır.

Kaynaklar Karamanlı Sabûhî’nin şiirle iştigâlini “muktezâ-yı zarâfetdür” şeklinde bir sebebe bağlar. Bu durumda Sabûhî büyük ihtimalle çevresinin etkisiyle şiir yazan kalem erbabındandır. Şairin böyle bir sebeple şiir yazması herhalde önemlidir. Çünkü buradan o devirde yaşayan zarâfet erbabının şiirle meşgul olduklarını anlayabileceğimiz gibi yine şairin yaşadığı yüzyılda şiire dâir mevcut kabullerin de hangi yönde olduğunu çıkarabiliriz.

Tezkirelerde Sabûhî’nin edebî anlayışı ve gazelleri için bir yorum bulunmamaktadır. Sadece Hasan Çelebi Tezkiresi’nde şairle ilgili “Muktezâ-yı zerâfetdür diyü şi’re dahı sarf-ı himmet ve bezl-i evkât u sâ’at itmişdür”[4]denmektedir.Ancak, Karamanlı Sabûhî, zaman zaman şiiri hakkında kendisi değerlendirmelerde bulunur. Aşağıdaki beytinde şiire “selâset” verip “rengîn-edâlıg” etmek, kırmızı şarabı yâd kılmakla birlikte zikredilmiştir:

Sözde Sabûhî vasf-ı mey ü la‘li yâd kıl

Vir şi‘rüne selâset ü rengîn-edâlıg it (Divan: 10a)

Sabûhî, şiirlerinde bir divan şairinin ele aldığı konuların dışına pek çıkmaz. Onun, şiirlerinde zaman zaman felekten ve muhitinden şikâyet ettiğini görmekteyiz. Aşağıda yer verdiğimiz ve “Kimseden kimseye âlemde vefâ gelmezmiş” mütekerrir mısralı muhammesinin ilk bendinde yer alan dizeleri bunun tipik örneğidir:

Ey gönül geç bu cihandan ki vefâ gelmezmiş

Terk-i esbâb-ı tarîk kıl ki safâ gelmezmiş

Cehd idüp bâkîye sa‘y it ki fenâ gelmezmiş

Cân kulağına dirigâ bu nidâ gelmezmiş

Kimseden kimseye âlemde vefâ gelmezmiş (Divan: 17b)

Sabûhî’nin şiirlerinde mey, meyhâne, meykede, pîr-i mugan, mug-beçe, tolu, humar, şarâb-ı sâf, kadeh, bâde-i nâb, def-i gam, la‘l, sabûh, nûş eylemek, bezm, müdâm, câm-ı Cem, safâ, meclis, sâkî, câm içmek, işret, ayag gibi işret terimleri ve bunu hatırlatan kelime ve terkipler sıkça geçmektedir. Hatta bir beytinde “Pîr-i mugana mug-beçe pür itdi virdi kim / Toluda hürmet eylemez ogul atasına” diyen Sabûhî, bir mecliste olması muhtemel bir teamülden de bizleri haberdar ediyor gibidir. Bu gibi konuların sıkça işlenmesinin şairin mahlasıyla ve bu mahlası alış sebebiyle bir ilgisi olduğu düşünülebilir.

Sabûhî’nin şiirlerinde artık oturmuş, mazmunları yerli yerince söylenmeye başlanmış bir Klasik şiir manzarası vardır. Tezkirecilerin şiiri hakkında ketum davranmalarına rağmen, onun şiirleri hiç de göz ardı edilecek türden değildir.

Karamanlı Sabûhî, Kanunî Sultan Süleyman devri Divan şairlerindendir. Asıl adı Abdullah olan şair hakkında en geniş bilgiyi Âşık Çelebi Tezkiresinde bulmaktayız. Tezkireler onun Abdî-i Zarîf lakabıyla tanındığını söyler ve zarâfeti üzerinde ısrarla dururlar. Yine kaynaklarda zarâfet gereği şiir söylediği ifade edilen Sabûhî’nin şiirleri, böyle bir sebeple şiir yazanlara göre oldukça güçlüdür. O, eski şiir anlayışımızın dünyasını ören mazmunları, terkipleri yerli yerince kullanır. Dile hâkim olduğu özellikle gazellerinden anlaşılmaktadır. Doğal olarak bunda gördüğü eğitimin etkisi olmalıdır. Karamanlı Sabûhî’yle ilgili, bir divançe hacminde olan şiirlerinin neşredilmesinden sonra herhalde daha net şeyler söylememiz mümkün olacaktır.

KAYNAKÇA

Gıynaş, K. A. (hzl.) (2014). Pervâne b. Abdullah, Pervâne Bey Mecmuası, 3 Cilt. İstanbul: Akademik Kitaplar Yayınları, 

İpekten, H. vd. (1988). Tezkirelere Göre Divançe Edebiyatı İsimler Sözlüğü. İstanbul: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.

Karamanlı Sabûhî, Dîvân,Arif Hikmet Bey Kütüphanesi, no: 811157

Kayabaşı, B. (hzl.) (1997). Kâf-zâde Fâizî’nin Zübdetü’l-Eş’âr’ı. İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Malatya.

Kılıç, F. (hzl.) (2010). Âşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ (İnceleme-Metin). İstanbul: İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yayınları.

Köksal, M. F. (2007). “Sabûhî”. Türk Dünyası Edebiyatçılar Yazarlar ve Şairler Ansiklopedisi. C. 7. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları. s. 398.

Köksal, M. F. (2012). Edirneli NazmîMecma’u’n-Nezâ’ir. http://ekitap.kulturturizm.gov.tr. (Erişim Tarihi: 08.04.2017).

Köksal, M. F. (2014). Sabûhî. http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com. (Erişim Tarihi: 08.04.2017).

Riyâzî, Riyâzü’ş-Şu’arâ, Atatürk Kitaplığı, Nuruosmaniye. Numara: 3724. vr. 95a-95b.

Sungurhan Eyduran, A. (hzl.) (2008). Beyânî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: Kültür Bakanlığı e-kitap: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr (Erişim Tarihi: 08.04.2017).

Sungurhan Eyduran, A. (hzl.) (2009). Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: Kültür Bakanlığı e-kitap: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr (Erişim Tarihi: 09.04.2017).

Şen, Yasin, “16. Yüzyıl Şairlerinden Karamanlı Sabûhî ve Bazı Gazelleri” (Makale), Erdem İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, S. 73, Aralık 2017, s. 149-174.

Tuman, Nail(2001).  Tuhfe-i Nâ’ilî Divançe Şairlerinin Muhtasar Biyografileri. C. II, Haz.: Cemal Kurnaz-Mustafa Tatcı. Ankara: Bizim Büro Yayınları.

DİPNOTLAR

[1] Karamanlı Sabûhî ve şiirleri hakkında henüz derli toplu bir çalışma yapılmamıştır. Prof. Dr. M. Fatih Köksal’ın Sabûhî hakkında kaleme aldığı bir ansiklopedi maddesi bulunmaktadır. Bunun dışında şairin hayatı ve divanı hakkında tarafımızdan bir bildiri hazırlanmış ve bu bildiri metni neşredilmiştir. Bu yazıda bu bildiriden ve tarafımızdan yayına hazırlanan divandan istifade edilmiştir.

[2] Filiz Kılıç (hzl.) Âşık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ (İnceleme-Metin) III, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, İstanbul 2010, s. 1284.

[3]Riyâzî, Riyâzü’ş-Şu’arâ, Atatürk Kitaplığı, Nuruosmaniye. Numara: 3724. vr. 95b.

[4]Aysun Sungurhan Eyduran (hzl.) (2009). Kınalızâde Hasan Çelebi, Tezkiretü’ş-Şu’arâ. Ankara: Kültür Bakanlığı e-kitap: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr, s. 461 (Erişim Tarihi: 09.04.2017).

Yazar
Yasin ŞEN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen