Yûnus Emre’nin Seyahatleri

Sarıköy’den kalkıp Hacı Bektaş dergâhına giden Yûnus Emre, burada yaşadığı bazı hadiselerin sonunda şeyhi Tapduk Emre’yi bulmak üzere yollara düşer. Bir rivayete göre Nallıhan’a diğer bir rivayete göre Kula’ya doğru yola çıkan Hz. Yunus, yolda giderken Hacı Bektaş-ı Velî’nin kendisine söylediği ismi “Kula Emre, Kula Emre” diyerek sürekli tekrar etmiştir.[1]

Yunus Emre hayatında, menkıbelerinde ve şiirlerinde seyahatin bariz şekilde konu edildiği mutasavvıfların başında gelir. Hz. Yunus’un İbrahim Has tarafından derlenen menkıbesinde bu seyahat bahsiyle ilgili bir hadise anlatılır. Yunus dergâhta sakalık hizmetini yerine getirmektedir. Öyle ki, su taşımaktan sırtı bir süre sonra yara olmaya başlamıştır. Bir gün bir dervişe “Ey kardeş, arkam çok acır, göremem. Şuna bir bakıver, nedir?” der. Derviş, Yunus’un sırtına baktığında yara olduğunu görür. O derviş, Tapduk Emre’ye gidip “Sultânım şu sakkâlık yapan Yûnus’un sırtı kırbadan yara olmuş, su taşımaya başka bir dervîş tâyin buyursanız!” deyince Tapduk Emre şöyle der: “Sakkâ yarasını sana mı gösterdi? Yarasına merhemi senden mi istedi? Mademki böyle yaptı, varsın gitsin, yanımızda durmasın!” O dervîş de gelip Yûnus’a söyledi. Yûnus da ağlayarak sahraya doğru yöneldi. Bir zaman sahrada yalnız başına gezdi. Bir gün iki dervişe rast geldi. Dervîşler ona şöyle dediler: “Sen nereye gidiyorsun? Yûnus “Perîşanım, nereye gideceğimi bilmiyorum!” dedi.[2]

Başka bir menkıbeye göre Yunus şeyhi Tapduk Emre’nin emriyle kırk yıl diyardan diyara seyahat etmiştir. Menkıbenin bundan sonraki kısmı Yunus’un dergâhtan ayrılışı ve sofra hikâyesiyle birleşir. Fuad Köprülü, divanından hareketle onun Şam’a gittiğini, Antep’e uğradığını söyler ve hatta Kâbe’yi ziyaret ettiğini gösteren manzumelerin olduğunu ifade eder.[3]

Mustafa Tatcı’nın ifade ettiğine göre Yunus’un yolculuk esnasında karşılaştığı dervişler sayesinde gönlü açılmıştır. Tatcı, onun hayatındaki bu bahsi şu sözleriyle değerlendirir: “Onun bu seyahate çıkmasının bâtınî bir sebebi vardır. Zira seyr ü sülûkta sâliki çeşitli yönlerden terbiye etmek gayesiyle zâhirî bir seyâhat takdir edilebilmektedir.”[4] Bu seyahatlerde dikkat edilen hususlardan birisi dervişin etrafına ibret nazarıyla bakmasıdır. O âlemde çirkin ve yersiz hiçbir şeyin olmadığını anlamak için mânevî terbiyeden geçmektedir. Her şey yerli yerincedir ve derviş geçtiği yerlerde gördüğü her şeye ibret nazarıyla bakmaktadır.[5]

Yûnus Emre seyahatlerinden şiirlerinde de bahseder. O, ilâhilerinde “ilden ile yürü”düğünden ve çeşitli memleket isimlerinden söz eder. Bu memleketler genelde Urum, Şam, Kayseri, Tebriz, Sivas, Maraş, Bağdat, Nahcivân, Şiraz, kendisinin “yukaru iller” dediği Doğu Anadolu ve Azerbaycan gibi yerlerdir.[6] Şehir ve yer isimlerinin geçtiği şiirlerinin bir kısmı şöyledir:

Gezdim Urum ile Şam’ı

Yukarı illeri kamu

Çok istedim bulamadım

Şöyle garîb bencileyin (277/2)[7]

Kayseri Tebriz ü Sivas Nahcuvan u Maraş Şiraz

Gönül sana Bağdâd yakın âlemlere dîvândasın (278/6)

İndük Rûm’u kışladık çok hayr u şer işledik

Uş bahâr geldi geri göçdük el-hamdüli’llah (292/6)

Yukarıdaki beyitlerden hareketle bazı kaynaklarda Yunus Emre’nin çeşitli memleketlere seyahatler düzenlediği ifade edilmiştir. Yunus’un seyahatlerine dâir araştırmacıların dikkat çektiği en güçlü beyitlerden birisi şudur:

Vardugumuz illere şol safâ gönüllere

Baba Tapduk ma’nîsin saçduk el-hamdüli’llâh (292/4)

Hz. Yunus, Tapduk Emre’den aldığı manaları safâlı gönüllere saçtığını ifade ederken yukarıda isimleri geçen şehirlere yaptığı seyahatleri ifade ediyor olabilir mi?

Yunus Emre, bundan başka şiirlerinde gurbet temasının üzerinde de sıkça durur. “Gel gör beni aşk neyledi” diyerek anlattığı husus onun bir arayışın sâikiyle diyar diyar gezmesi olabilir. Nitekim bazı nutuklarında şöyle buyurur:

Ben yürürüm ilden ile

Dost soraram dilden dile

Gurbetde hâlüm kim bile 

Gel gör beni ‘ışk n’eyledi (404/3)

Gurbet ilinde yürürem

Dostı düşümde görürem

Uyanıp Mecnûn oluram

Gel gör beni ‘ışk n’eyledi (404/5)

Girdük bu yola ışkıla bile

Gurbetlik ile bizi salar var (79/4)

Yunus Emre bu dünyayı insanların gelip geçtiği bir yer olarak ifade eder. Divanında birçok kere dünyada misafir gibi olan insanın öz vatanına bir gün sefer edeceğini söyler. Bu seferle insan ebedî mülk için hazırlıklılar yapmalı, dost iline göçerken armağanını yanında hazırlamalıdır. Şu beyitlerde bir bakıma bu konu işlenmektedir:

Bu dünyaya gelen kişi âhir yere gitse gerek

Misafirdir vatanına bir gün sefer etse gerek (139/1)

Tutulmadı Yûnus cânı geçdi Tamu’dan Uçmak’dan

Yola düşüp dosta gider gine aslın ulaşmağa (1/11)

Fânî dünyeden geçerüz bâkî mülkine göçerüz

Armagan gerekdür dosta yüklü yükin dutsun dimiş (122/3)

Yukarıdaki beyitlerde geçen “yola düşmek”ten maksat, dervişin mânevî yoldan gitmesidir.[8] Yunus, bazı beyitlerinde bu dünyadan sefer eylemeye hazır olduğunu ifade eder:

Defter-i amâlümi yüklendüm itdüm azm-i râh

Menzil-i maksuda Hak’dan emr ü fermân isterem (228/5)

Divanında mürşidi deryaya, tâlibi yani dervişi ırmağa benzeten Yunus Emre, seyr ü seferi hoş görmek gerektiğini böylece kişinin, bir umman gibi olan mürşid-i kâmile erişeceğini ifade eder:

Tâlib meseli ırmak, mürşid meseli deryâ

Seyr ü seferi hoş gör ummân bulasın bir gün (229/3)

Seyr ü sülûkun nihayetinde visal ile taçlanan mânevî yolculukla ummana eren derviş Yunus’un lisanından nasıl söylerdi? O yine yana yana gezer, âlemi arayışıyla arayışını da aşkıyla doldurur muydu? Şu beyitlere bakalım:

Ne yüriyem ne hod ârâm ne ırak sefere varam

Çünki dostu bunda buldum ayruk neye seferüm var (43/3)

Irak yola bâzirgânlar assı itmeğe giderler

Çün gevher elümde durur di ayruk ne bâzârım var (43/4)

Yunus, bu mânevî-maddî seferlerin bir tecrübe olarak yolsuzlara yol gösterdiğini ifade sadedinde şöyle söyler:

Tag ne kadar yüksegise yol anun üstinden aşar

Yûnus Emrem yolsuzlara yol gösterür vü hoş ider (80/6)

İstediğini kendinde aramak varken emek harcayıp ırak yerlere gitme konusunda Yunus “bu ne aceb seferdir” der. Nihayet, insan ömrü gelip geçicidir. Zaman hızla tükenmektedir. İnsanın aradığı o “dost”, halveti sever. Yunus’un burada insana yönelttiği itiraz onun istediğini dışarıda aramasıyla ilgili olmalıdır:

Nâ-gehân cânân ilinden irdi bu câna haber

Bu harabat ikliminde eğlenme yüri kıl sefer (67/1)

Harabat iklimi şeklinde ifade edilen şey beden veya dünya olmalıdır. Sonunda burada hiçbir şey ebedî değildir. Her şey bir gün harap olacak, yıkılıp gidecektir. Gelenler geçecek, konanlar göçecektir. Bu sebeple cânân ellerine varabilmek için can illerine sefere çıkmak gerekir. Bu da insanın içten içe yolculukla başarabileceği bir husustur. Fakat bu yolculuk, geri dönüşü olmayan bir seferdir.

Gönül bir şehirdir. Orada sevgili vardır. Burada bir anlığına karar kılanlar geriye dönüşü olmayan bir sefere çıkmışlar demektir:

Her kim bu şâra geldi bir lahza karâr kıldı

Girü dönüp gitmeği gelmez sefere benzer (69/2)

Bu geri dönülmeyen seferin sebebi aşktır. Âşık sevgilinin diyarına varmış, maksadına erişmiştir. Aynı husus Mesnevî’de şöyle ifade edilir:

“Âşıka maşuku, ‘Ey Kerem sahibi! Gurbette birçok şehirler gördün; acaba hangi şehri daha çok beğendin?’ deyince âşık, ‘Sevgilinin olduğu şehri. Zira şahımızın oturduğu yer iğne deliği kadar da olsa bizim için ferahtır. Ay gibi bir Yusuf’un olduğu yer faraza kuyunun dibi de olsa, bizim için cennettir’ dedi.”[9]

Yunus, divanında dost dediği ebedî sevgiliye önceden gitmek konusuna sık sık temas eder. Bu gidişin nasıl olacağıyla ilgili bir yerde “dost katına sensüz git” der. Yunus dosta gidenin kendüsüz sefer” etmesi gerektiğini ifade ederek bu mânevî yolculuğun nasıl bir bedel istediğini de söylemiş olur. Öyleyse, dosta giderken aradan çıkarılması gereken ilk şey benliktir. Benliği besleyen kin, kibir, gurur gibi kötü hasletler dervişin mânevî terbiyesiyle gönülden temizlenmesi gerekir. Bundan sonra insanın kendinden kendine seferi başlayacaktır. Peki, kendinde yârini bulan ne yapacaktır?

Gerçek sana kul olan gönlüni sana viren

Kendüde seni bulan kancaru sefer itsün (232/6)

İnsanın bu yolculuğunda kendisine bir yoldaş gerekir. Peki, bu yoldaş kimdir veya nedir? Tabii ki aşktır. Yunus Emre’ye göre aşk insana yoldaş olunca cümle işler genişleyecek ve o maksadını elde edince de dost iline sefer edebilecektir:

Işka yoldaş olıcagız cümle işler olur geniz

Maksûd ele giricegiz dost iline sefer olur (93/6)

Hz. Yunus, bir başka yerde de “Işk kuşağın kuşangıl dostun yolını vargıl” diyecektir. Bu yolculuk çok tatlı olacak ki bir yerde de “Gönül usanmadun sen bu seferden / Çalab’um saklasun seni hatardan” (263/1) diyecektir. Yunus Emre, aşkın ve onun maksadı olan sevgilinin sefer zamanında veya karar ettiği yerde durduğunu ifade eder. Çünkü Yunus, kendi söyleyişiyle tevhide gark olmuş bir erendir:

Sefer kılsam bana yoldaş olursın

Karâr itsem yine sensüz turılmaz (107/7)

Dipnotlar

[1] Mustafa Tatcı, İşitin Ey Yârenler Yûnus Emre Yorumları, Kapı Yayınları, İstanbul 2012, s. 24.

[2] Mustafa Tatcı, a. g. e., s. 10.

[3] M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Yayına Haz.: Dr. Orhan F. Köprülü, Akçağ Yayınları, 10. Baskı, Ankara 2007, s. 254-255.

[4] Mustafa Tatcı, a. g. e., s. 30.

[5] Mustafa Tatcı, a. g. e., s. 177.

[6] Mustafa Tatcı, İşitin Ey Yârenler Yûnus Emre Yorumları, Kapı Yayınları, İstanbul 2012, s. 224.

[7] Şiirler şu kaynaktan alınmıştır: Mustafa Tatcı, Yûnus Emre Külliyâtı 2 Yûnus Emre Divanı-Tenkitli Metin, H Yayınları, İstanbul 2008.

[8] Mustafa Tatcı, İşitin Ey Yârenler Yûnus Emre Yorumları, Kapı Yayınları, İstanbul 2012, s. 115.

[9] Mevlânâ, Mevlânâ, Mesnevî-i Şerîf, Mütercim: Süleyman Nahîfî, Sadeleştiren: Âmil Çelebioğlu, Timaş Yayınları, İstanbul 2008, s. 377-378.

Yazar
Yasin ŞEN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen