COVID-19 Salgını ve Yeni Dünya Düzeni Senaryosu

Roubini bu krizin “orijinalinden” çok daha büyük ve tamamen farklı olduğunu söylüyor.  Hatta ikinci bir salgın ve kriz dalgasının çok yakın olduğunu düşünüyor. [14]  Beyaz Saray’ın Covid-19 danışmanı Dr. Anthony Fauci de 30 Mart tarihinde yaptığı açıklamada Eylül gibi ikinci bir salgından endişe ettiğini söyledi.[15]  Dr. Fauci’nin Amerikan Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü direktörü ve bir immünolog olarak yaptığı bu açıklamayı bilimsel verilere dayalı olarak yaptığını tahmin edebiliriz.

*****
 
Reha ATAKAN[i]
 
Yaşananların anlamlandırmak ve geleceği anlamak için kullanılan bir teknik olan senaryolar önümüzde  değişik gelecekle ilgili yol haritaları sunarlar. Ben de yaşananları ve geleceği bir senaryo çerçevesinde anlamlandırıyorum.
 
İşte benim senaryom: Dünyayı saran korona salgını sürecini yerli ve yabancı merkez medyadan takip ederken, 11 Eylül 2001 ile başlayan dönemde neredeyse günün her saniyesinde aralıksız olarak duymaya alıştığımız “terör”, “kitlesel imha silahları”, “teröre karşı savaş”, “ulusal güvenlik tehdidi” gibi kavramların yerini Covid-19’un aldığını görüyorum. Müthiş bir algı operasyonu yapılıyor.
 
11 Eylül saldırıları bahane edilerek Afganistan’dan başlayarak kapımıza kadar dayanan Orta Doğu’da sınırların değiştirilmesi savaşları başlatılmıştı. Bir taraftan başta Amerika olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde insan haklarını bile hiçe sayan güvenlik uygulamaları yasalaşmıştı. Şimdi de benzer bir süreç başlamış gibi görülüyor. Ancak bu sefer yaratılan bir salgın üzerinden dijital kontrol çağı başlıyor. 11 Eylül saldırılarının üzerinden 20 yıl geçti. Yeni “terörizm” virüs ve salgınlar olabilir. Önümüzdeki 20 yıl da bu salgının üzerinden yapay zekâ ve gelişen iletişim teknolojileri ile insanlık hızlı bir şekilde dijitalizimin tutsağı haline getirilmeye başlanacaktır. 
 
Dünya ekonomisini en iyi analiz edenlerden birisi olduğunu düşündüğüm Nouriel Roubini Covid-19 nedeniyle yaşanan krizi 1929 buhranına benzetti. Haberi okuduğumda Roubini’nin bu benzetmeyi yaparken krizin boyutuna mı yoksa yöntemine mi atıfta bulunduğunu düşündüm. [1]
 
 
1929 Büyük Buhranı öncesinde ne olmuştu?
 
1929 krizine başlamadan Amerikan Merkez Bankası FED’in yapısına bakmak gerekiyor. Merkez bankası bir devletin para birimini üreten bir kurumdur ve devlete bağlıdır. Dünya para piyasalarının merkezinde bulunan FED ise bu tanımdan farklıdır. Her ne kadar başkanı ve yönetim kurulunun bir bölümü Amerikan Başkanı ve kongre tarafından atansa da FED Amerika Birleşik Devletleri için para üretmez ve direk devletin kontrolünde değildir. Bir  özel bir şirket olan kargo şirketi Federal Express (FEDEX) ne kadar federalse, FED de o kadar federaldir.
 
FED Amerikan Doları cinsinden ürettiği parayı faiz karşılığında Amerikan Devletine borç verir. Daha sonra paranın arzını kontrol ederek paranın değerini belirler. Yani üretilen her 1 Dolar aslında 1 Dolar + FED’in üzerine koyduğu faizdir (borç). Peki bu faiz (borç) nereden ödenecektir? Tabi ki FED’in yeniden para basıp yeni bir faizle (ilave borç) piyasaya para sürmesiyle. Amerikan Merkez Bankası FED para basmaya tek yetkili kurum olduğu için faizle borç verdiği parayı geri alırken faiz tutarı (borç) kadar parayı ayrıca basarak, dolayısıyla yeni bir borç vererek piyasaya verir. Bu sürekli olarak borcun artmasına yol açan kısır bir döngüdür. Kısa sürede bu borç içinden çıkılamaz bir hal alır; bireyleri, şirketleri ve devletleri kontrol edilir hale getirir. 
 
Amerikan Merkez Bankası FED’in kurulması uzun ve karışık bir süreç almıştı. 1775-1783 yılları arasında 13 Amerikan Kolonisi ile Büyük Britanya arasında yapılan Amerikan Bağımsızlık Savaşının en önde gelen sebebi İngiliz Kraliyet Bankasının Yeni Dünya’daki para sistemini elinde tutmak isteyen merkezi yaklaşımıydı. Yeni Dünyanın keşfinden sonra kurulan koloniler ve Avrupa devletleri arasındaki ticaret yaklaşık 100 yıl boyunca o dönemim süper gücü İngiltere Krallığı tarafından yöneltildi. İngiltere Krallığının koyduğu denizcilik ve ticaret kuralları esastı. 1760 yılında tahta geçen Kral III. George bu o yıllarda gittikçe artan İngiliz Kraliyet Donanmasının gücü ile bu kuralları iyice İngiliz çıkarları lehine katılaştırmaya başladı. Kolonilere uygulanan vergiler arttırıldı ve 1765‘de yeni bir damga vergisi çıkarıldı.[2]  Tüm ödemelerin Kolonilerin kendi çıkardıkları para birimleri yerine sadece İngiliz Kraliyet Merkez Bankasının (Bank of England) bastığı Sterlin ile yapılması zorunlu hale getirildi. İngilizlerin para arzını tekeline almak istemesi kolonilerin kısa sürede ayaklanarak 1775 yılında Birleşik Krallığa karşı silahlı bağımsızlık mücadelesine başlamasına sebep oldu.
 
İronik olarak 100 Dolarlık banknotlarda gördüğümüz Amerika Birleşik Devletlerinin kurucu babası Benjamin Franklin, Amerikan devriminin ana sebebinin Kral III. George’un kolonileri para tüccarlarının elinden kurtaran hakkaniyetli para sistemini reddetmesi olduğunu söylemiştir.[3]
 
Bu tecrübeden ders alan yeni Amerikan Devleti bu tür merkez bankalarının yol açabileceği tehlikenin farkındaydı. Buna rağmen bankerlerin aralıksız baskıları sonucunda 1791 yılında First Bank of the United States 20 yıllık görev süresi ile kuruldu. Amerika Birleşik Devletlerinin 1801-1809 arasında görev yapan üçüncü başkanı Thomas Jefferson bankaların özgürlük için ordulardan bile daha tehlikeli olduğunu söylüyordu.[4] Görev süresi boyunca ciddi muhalefet gören banka 1811 yılında senatoda yapılan oylamada görev süresi uzatılmayarak kapatıldı. Ancak 5 yıl sonra 1816’da bu sefer Second Bank of America yine 20 yıllık görev süresi şartı ile kuruldu. Merkez Bankası karşıtı politikaları ile tanınan ABD’nin 7. Başkanı Andrew Jackson, önce 1833’de hükümetin bu bankayı kullanmayacağını ilan etti ve bankayı etkisiz hale getirdi. Sonra 1836 yılında görev süresini uzatmayarak kapattı. Jackson banka sistemi için söyle diyordu; ”Merkez Bankasının hükümeti kontrol etmeye yönelik küstah çabaları göstermektedir ki, bu kurum devam eder veya bir benzeri kurulursa Amerikan halkının kaderi sonsuza dek kandırılmak olacaktır.” [5]
 
Ancak uluslar arası bankerler kendi kontrollerinde olacak bir merkez bankası sisteminde diretiyorlardı. Bunun için gerekli ortamı kendileri hazırlamaya karar verdiler. New York’un tanınmış aracı kurumlarından birinin açığa yaptığı hisse alımını yürütememesi ve zora girmesi olayından sonra iflas etmek üzere olduğunu, tüm bankacılık sektörünün çok zor durumda girdiğini ve halka para ödeyemeyecek duruma geldiği dedikodusunu yaydılar.  Bunun üzerine büyük bir panik başladı. 1907’nin Ekim ayında halk bankalara hücum edip paralarını çekmek istedi. Bankalar da talebi karşılayabilmek için o güne kadar verdikleri kredileri geri çağırdılar. Çok kısa sürede binlerce birey, şirket ve banka battı. Bu krizde JP Morgan kimilerine göre ortalığı karıştıran, kimilerine göre de finansal piyasaları kurtaran bir kahramandı. (1907 krizinin aynısı 100 yıl sonra 2008 krizi olarak yapıldı. Bu krizin perde arkası Margin Call ismiyle sinemaya aktarıldı)
 
Tarihe “1907 Paniği” olarak geçen bu krizi soruşturmak için Senato’da bir araştırma komisyonu kurularak başkanlığına Senatör Nelson Aldrich atandı. Senatör Aldrich aslında büyük bankerle çok yakın bir isimdi. Komisyon yaptığı çalışmalar neticesinde böyle bir krizin bir daha yaşanmaması için piyasayı dengeleyecek ve güven verecek bir merkez bankası kurulmasının gerekli olduğuna karar vererek bu yönde raporlar hazırladı ve lobi yaptı. (Aldrich kısa bir süre sonra Rockefellar’a dünür oldu. Aldrich’in kızı Abby John D. Rockefellar ile evlendi. Kendi adını taşıyan torunu Nelson Aldrich Rockefellar’ı 1974-77 arasında ABD başkanı Gerald Ford’un yardımcısı olarak görüyoruz.) [6]
 
1910 yılında üst düzey bankerlerin Georgia Eyaletindeki Jekyll Adasında yaptığı gizli bir toplantıda Merkez Bankası Kanunu hazırlandı. Hazırlayanlar doğal olarak hukukçular değil, bankerlerdi. Tasarı, Senatör Aldrich’in çabalarıyla kongreden geçirildi. 1913 yılında bankerlerin desteklediği başkan adayı Woodrow Wilson başkan seçildi ve 23 Aralık 1913 tarihinde Noel tatilinden iki gün önce kongrenin çoğunluğu tatildeyken Federal Rezerv Kanununu oylatarak yasa haline getirdi.[7] Sonraki yıllarda Wilson yaptığı hatanın farkına varıp pişmanlık duyduğunu belirtecekti. [8]  Başkan Wilson gerçekten pişman olmuş muydu bilinmez ama artık cin şişeden çıkmıştı. Kanun halka enflasyon ve parasal krizlerin artık geride kalacağı ve bir daha tekrarlanmayarak ekonominin bolluk ve bereket içinde olacağı şeklinde pompalandı. Tabi gerçek böyle değildi…
 
Amerika’da bunlar olurken Avrupa içten içe kaynıyordu. 1914 yılında I. Dünya Savaşı çıktı. Başkan Wilson Amerika’nın tarafsızlığını ilan etti. Ancak, kendileri için en karlı ekonominin savaş ekonomisi olduğunu gören bu yapı Amerika Birleşik Devletlerini I. Dünya Savaşına soktu. 7 Mayıs 1915 tarihinde içinde Amerikan vatandaşlarının da olduğu Lusitania yolcu gemisinin Alman denizaltısı tarafından batırılması sonucunda oluşturulan kamuoyu ile Amerika Birleşik Devletleri savaşa girdi.
 
1914-1919 yılları arasında FED para arzını %100’e yakın arttırdı.[9] Küçük bankalara büyük borçlar verildi. Bankalar da bireylere ve şirketlere borç verdiler. Savaş bittikten sonra, 1920 yılında FED kredi faizlerini bir anda çok hızlı yükselterek para arzını kıstı. Tıpkı 1907’deki gibi bir panik çıktı. Halk bankalara koştu. Bireyler, şirketler ve Federal Rezerv sistemi dışında kalan 5.400 civarında banka iflas etti. Bu şekilde sistem giderek uluslar arası bankerlerin eline geçmeye başladı.  Güçlenen bankerler artık sadece Amerika’da değil dünya genelinde manipülasyonlar yapmaya başladılar.
 
 
1929 Büyük Buhranı
 
FED 1921-1929 yılları arasında para arzını %62 arttırdı. Tekrar bankalara büyük borçlar vermeye başladılar. 1925 ile 1929 yıllının üçüncü çeyreğine kadar yıllık %22 civarında kar yapan hisse senetleri yatırımcıların gözdesi olmuştu. Margin Loan adı altında bir kredi yöntemi geliştirdiler. Yatırımcı almak istediği hisse senedinin sadece %10 bedelini yatırıp gerisini bankerlere/aracılara borçlanarak %100’ünü alabiliyordu. Yani 100 dolarlık bir yatırımla 1.000 dolarlık hisse senedi alınabiliyordu. Hisse senetleri borsası iyi kazandırdığı için bu kredi yöntemi halk arasında o kadar popüler hale geldi ki bankalardan alınan kredilerin %40’ı Margin Loan sistemiyle hisse senedi alımına gidiyordu.[10] Ancak bu kredinin bir kuralı vardı. Bankalar ve aracı kurumlar istedikleri zaman “Margin Call” adı altında verdikleri krediyi geri çağırabiliyordu. Böyle bir durumda yatırımcı 24 saat içerisinde borcu ödemek zorundaydı. Öyle de oldu…
 
Ekim 1929’dan aylar önce büyük bankerler sessiz sedasız hisse senetlerini satarak borsadan çıktılar. 24 Ekim 1929’da panik başladı. Tüm bankalar ve aracı kurumlar Margin Call verip kredileri geri çağırdılar. Neticede 1907 ve 1920 yıllarından çok daha büyük bir kriz başladı. O tarihte Federal Rezerv sistemine bağlı 8.000 banka vardı. Sistem dışındaki banka sayısı 16.000 civarındaydı. [11] 1929 buhranı 20.000’den fazla şirket, sayısız birey ve Federal Rezerv sistemine dahil olmayan 16.000 civarında özel banka battı veya kısa sürede kapandı.[12]
 
Diğer krizlerin aksine FED bu sefer piyasaya hemen para arzı yapmadı ve kredi faizlerini yükseltip krizi derinleştirdi. Bu son krizle iyice güçlenen uluslar arası bankerler (FED) o güne kadar geçerli olan doların altına bağlı olma kanunundan rahatsızdılar. Bu kanun yüzünden para arzı ile istedikleri gibi oynayamıyorlardı. Yapılan baskılar sonucunda 5 Nisan 1933’de Başkan Roosevelt yayınladığı bir kanun ile önce Amerikan halkından ellerindeki tüm altını onsu 20.67 dolardan FED’e vermesi zorunluluğunu getirdi.[13]  Buna uymayanlar 10 yıla kadar hapis cezası alacaklardı. Bu şekilde vatandaşın elindeki son mal varlığı da alınmış oluyordu. 5 Haziran 1933’de doların altına bağlı olma kanunu kaldırıldı. Bu tarihten sonra basılan paraların üzerinde “değeri kadar altın eder” ibaresi silindi. Artık paranın değerini para arzı belirleyecekti. FED’in dünya imparatorluğu önündeki engeller bir bir kalkıyordu.
 
Bir grup bankerin elde ettiği bu çok büyük güç artık sadece Amerika’da değil, uluslar arası arenada da FED’in çok güçlenmesini ve daha çok para kazanmak için ülkeler arası çatışmaları ve küçük savaşları manipüle ederek büyük ölçeklere taşımasını sağladı. Savaşlar ve büyük krizler onların en çok para kazandığı dönemler oldu. Amerika’nın I. ve II. Dünya Savaşlarına girişlerinin, Vietnam’ın, Orta Doğu krizlerinin, düzmece 11 Eylül saldırılarının arkasında her iki tarafı da destekleyen hep aynı güç odaklarını görüyoruz.
 
İçinden geçtiğimiz bu süreç içinde yaşadıklarımız dünya siyasi ve ekonomi tarihinin ışığında incelendiğinde daha önceki büyük krizler ile pek çok benzerlik göstermektedir.
 
 
Yeni Dönem ve Senaryolarım
 
Roubini bu krizin “orijinalinden” çok daha büyük ve tamamen farklı olduğunu söylüyor.  Hatta ikinci bir salgın ve kriz dalgasının çok yakın olduğunu düşünüyor. [14]  Beyaz Saray’ın Covid-19 danışmanı Dr. Anthony Fauci de 30 Mart tarihinde yaptığı açıklamada Eylül gibi ikinci bir salgından endişe ettiğini söyledi.[15]  Dr. Fauci’nin Amerikan Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü direktörü ve bir immünolog olarak yaptığı bu açıklamayı bilimsel verilere dayalı olarak yaptığını tahmin edebiliriz.
 
Peki, Nouriel Roubini aynı sonuca tıp bilimi açısından mı varıyor, yoksa başka tahminleri mi var? Kriz sırasında sosyal medyada yazdığı mesajlarda para birimlerinin bir emtiaya bağlı olması gerektiğini ve günümüzde bunun kıtlık yüzünden çok kıymete binen tuvalet kağıdı karşılığında olabileceğini söylüyor.[16]  Tabi Roubini burada yukarıda bahsettiğim 1929 Büyük Buhranını takiben 1933 yılında çok radikali bir değişiklikle Amerika’da o tarihe kadar bağlayıcılığı olan altın standardının ortadan kalkmasına işaret ediyor olmalı. 
 
1971 yılında altının tamamen dünya para sisteminde paranın karşılığı olmaktan çıkarılmasından sonra Amerikan Doları rezerv para birimi oldu. Artık FED istediği kadar karşılığı olmayan para basabilecekti. 1998 yılında kurulan Avrupa Merkez Bankası bir miktarda doların tekelini kırmayı başardıysa da, Dolar halen dünya genelindeki rezerv para birimi olma özelliğini koruyor.
 
Orijinali olan 1929 krizinden çok daha büyük bir resesyona sebep olacağa benzeyen Covid-19 salgını, bu özelliğiyle 1929 buhranında olduğundan çok daha radikal değişikliklerin başlangıcı olmaya aday. Ben bu krizin nihai hedefinin Amerikan Dolarının rezerv para birimi olmasının sonunu hazırlamak ve küresel olarak tek bir dijital para birimine geçmek olduğunu düşünüyorum. Hiçbir karşılığı olmadan istenildiği kadar basılabilen Amerikan Doları çıkan bu ekonomik kriz sebebiyle çok yakında artık daha fazla basılamaz hale gelebilir. Oluşan resesyondan en çok etkilenecek ülkelerin başında Amerika geliyor. Tarihi düşük seviyelerde seyir eden işsizlik rakamı bir haftada 10 milyona ulaştı.[17] Bu durum yönetilemez bir hal alırsa Amerikan Doları ağır hasar alabilir. Amerikan ekonomisi ve dolar bu krizle çok zayıflayacak olursa, 10 yıl içersinde rezerv para birimi olma özelliğini kaybedebilir.
 
Geçmişi okuyarak bugüne geldiğimizde, ortaya çıkan salgın kaynaklı bir ekonomik krizin bu sefer sadece Amerika’yı değil,  dünya genelini etkilediğini görüyoruz. Yani bu seferki oyun çok büyük. Geçmişteki krizlerden öğrendiğimiz gibi FED bu sefer de para arzını arttırarak piyasaya para pompalıyor. Hem de (şimdilik) tarihinin en büyük miktarı olan 2,5 trilyon dolar gibi bir rakamı piyasaya BORÇ veriyor. Hem de sadece Amerika’ya değil. Doları dolaşımda tutabilmek için elinde Amerikan tahvili olan bütün devletlere tahvilleri geri alarak dolar vereceğini duyurdu.[18]  Türkiye geçtiğimiz iki yıl içinde elindeki Amerikan Devlet Tahvillerinin tamamına yakınını satıp altın almıştı. Bazı ekonomistler elimizde çok az Amerikan tahvili kaldığı için FED’in bu dolar desteğinden sınırlı yaralanacağımızı söyleyerek tahvil satmanın hatalı olduğunu düşünebilirler. Ancak Türkiye aslında bu noktada çok daha sağlam bir pozisyon almış durumda. Sattığı Amerikan tahvilleri yerine altın rezervlerini yükselterek çok doğru bir iş yapmış oldu.[19]
 
Tüm derecelendirme kuruluşları ve finans merkezleri 2020 için büyüme rakamlarını eksi yönde revize ettiler. Dünya ekonomisinin önümüzdeki 3 yıla kadar uzayabilecek bir durgunluğa girme riski çok büyük. Eylül sonrasında ihtimal dahilinde olan yeni bir salgın süreci 2020 yılının kayıp bir yıl olması sonucunu doğuracaktır. Küresel toparlanma ve normalleşme süreci daha önceki krizlerde olduğu gibi V şeklinde olmayacaktır. Serbest düşüş bittikten sonra biraz yatay seyir izleyeceği ve sonra toparlanmaya gelebileceği düşünülüyor. Bu durumda 2024-2025 gibi başlayarak hızlı bir şekilde iyileşme süreci görebiliriz.
 
 Ancak aynı önceki senaryolarda görmeye alıştığımız gibi 2030 yılını takiben yeni bir “Margin Call” göreceğiz. 2030’dan sonra savaş veya yeni ve daha etkili bir salgın ile oluşacak yeni kriz Amerikan Dolarının rezerv para birimi olmasının sonunu hazırlayacak kriz olacaktır. Makul gösterilecek birçok sebep ve algı yönetimi sayesinde o yıllarda iyice gelişmiş teknoloji (6G ve çok ötesi) ile para biriminin dijital olması sağlanacaktır. Zaten bu krizde Dünya Sağlık Örgütü nakit paraların virüs taşıyabileceği uyarısında bulundu.[20]  FED de Asya’dan gelen paraları ülke içinde bir süre emisyona sokmayıp karantinada tutacağını açıkladı.[21] Dijital dünya para birimine geçiş parayı kontrol edenlerin en çok işine yarayacağı bir uygulama olur. Bu şekilde tüm para kontrolü tekelleşmiş olacaktır. Zaten o tarihlerde hepten borç batağında olan birçok devlet de kayıt dışı ekonominin en asgari seviye ineceği ve vergi gelirlerinin artacağı için bu sisteme gönüllü olur. 
 
Bu süreçte, 2035-2040 yılları arasında,  eğer daha önce olmazsa olabilecek olaylar arasında Güney Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliğinden kopuşlarını, yeni oluşacak ittifaklar arasında olabilecek bölgesel savaşları, ticaret savaşı, siber savaş, hatta nükleer olmayan bir dünya savaşını görebiliriz. Bu noktada, Birleşik Krallığın hiç Avro alanına girmediği ve kendi para birimini kullanmaya devam ettiğini hatırlamakta fayda var. Brexitin de tam bu sürece gelmesi akla bazı olasılıkları getiriyor. İngiltere artık Avrupa’dan daha çok Amerika’nın müttefiki olabilir.  Süre gelen krizler ile ekonomileri iyice zayıflayan İtalya ve İspanya’nın şartların kötüleşmesi ve Avrupa Birliğinden arzu ettikleri desteği görmemeleri halinde kendi çıkışlarını düşünmeye başlayacakları çok kuvvetli bir ihtimal.
 
Avrupa hükümetleri arasında AB’nin üzerine düşeni yapamadığı konusunda ciddi tartışmalar var ve AB karşıtlığı artıyor.[22]  Fransa’da da kendi yolumuzu çizmemiz gerekiyor tipinde söylemler ön plana çıkmaya başladı. Ayrıca Fransız hükümeti her sorunda çözüm için Almanya’ya bakılmasından rahatsız. Sanayi Bakanı Bruno La Maire Çin’i kastederek ucuz iş gücü sebebiyle başka ülkelere taşınan Fransız fabrikalarından ve en basit malzemelerin üretimi için bile başka ülkelere bağımlı olmaktan çok şikayet ederek artık bunun değişmesi gerektiğini savunuyor. Serbest ticaret anlaşmalarının ve küreselleşmenin hararetli savunucusu Macron bile gıdada Fransız Milliyetçiliği yapılması çağrısında bulundu.[23]  Umarım tüm bu gelişmeler Avrupa tarihinin en uzun barış dönemi olan II. Dünya Savaşından günümüze geçen sürece bir son vermez.
 
Tüm devletlerin serbest ekonomi, malların ve insanların serbest dolaşımı, çeşitli sebeplerle başka ülkelerde üretim yapma, yabancı işgücü gibi küreselleşme başlığı altında duymaya alıştığımız konuları sorgulamaya başladığı bir döneme giriyoruz. Demek ki, Trump Çin’de üretim yaptığı için Apple’a kızmakta haklıymış.
 
Gelecek on yılda dijitalleşme hayatın her alanına yayılarak alışmış olduğumuz hayat tarzını değiştirecektir. Bu yeni dünya düzeninde sağlık ve güvenlik gerekçeleri ile bireylerin kontrol altına alınmalarının önü açılmış olacaktır.[24] Devletler güvenlik kaygıları ile daha otoriter olmaya başlayacak ve teknolojinin getirdiği imkanlarla bireyler hem hareket hem finansal hem de son Davos toplantısında ünlü yazar Yuval Hariri’nin anlatıldığı gibi zihinsel olarak kontrol altına alacaklardır. Örneğin Almanya Covid-19 virüsünü yenen hastalara artık sokağa çıkabileceklerini gösteren bir “bağışıklık sertifikası” vermeyi planlıyor. Bu şekilde iyileşip bu hastalığa karşı bağışıklık kazanmış bireylerin dışarı çıkmasına izin verilecek.[25]  İngiltere de aynı uygulamayı “bağışıklık pasaportu” adı altında yapmayı planladığını duyurdu.[26]  Bu uygulamaların gelecekte olabilecek bir salgında insanların biochipler ile etiketlenmesine varacağını öngörmek bilim-kurgu veya komplo teorisi olmaz.
 
Bu süreç içinde FED’e sahip olan, IMF ve Dünya Bankasını kontrol eden idarenin muhtemelen Çin üzerinden hareket edeceği görülüyor. Her ne kadar Çin’in bu krizden en güçlü olarak çıkacağı düşünülse bile burada dikkat edilmesi gereken Çin’deki üst düzey sermayenin hangi ellerde olduğudur. Bu yüzden virüsü ve ekonomik krizi devletler üzerinden okumak çok doğru olmayacaktır.
 
Dünyadaki para ve sermaye akışını, kriz sonrasında hisse senetlerindeki ve şirketlerdeki el değiştirmelerin, 5G teknolojisi alt yapısının büyük oranda hangi devlet (şirketler) tarafından uygulanacağının ve benzeri konuların takibi bize önümüzdeki süreçte bu krizin arkasında hangi güçlerin olduğu konusunda daha net bilgi sahibi olmamızı sağlayacaktır.
 
 
Türkiye ve Türk Dünyası Açısından
 
Bu makalenin yazıldığı 3 Nisan tarihi itibari ile Türkiye’nin Covid-19 salgınını Avrupa ve Amerika’ya göre çok daha hafif atlattığını görüyor ve bunun bu şekilde gitmesini umuyorum. Genel ekonomik göstergeler açısından kötü bir durumda olmadığımız noktalar var. Bardağın dolu tarafında, geçirmiş olduğumuz son kriz neticesinde oldukça düşmüş durumda olan cari açığımız, diğer gelişmekte olan ülkelere göre nispeten düşük bütçe açığı ve kuvvetli sayılabilecek altın rezervimiz var. Ayrıca büyük bir emtia üreticisi olmadığımız için düşecek olan emtia fiyatları işimize bile yarayabilir.
 
Ancak bardağın boş tarafı biraz fazla çünkü kriz klasik bir finansman krizi değil. Reel sektör, özellikle küçük ve orta ölçekli şirketler ile bireyler çok kötü etkilenecekler. İhracat pazarlarında oluşan bu olumsuzluk sonucunda ihracat ve ihracata dayalı üretimimiz düşebilir. İhracat kalemlerinde bir süre tarım başta olmak üzere temel ihtiyaç ürünleri ön planda olacaktır. Bu durumda iç pazarın ve iç üretim-tüketim dengelerinin çok önemli hale geleceği ortada. Ekonomik politikanın üretimin devamı ve vatandaşın satın alma gücünün en azından korunması yönünde olmalıdır. Tarım ve hayvancılıkta içine düşürüldüğümüz ithalat bağımlılığına derhal son verecek önlemlerin alınması gerekmektedir.
 
Ülkemiz ve Türk Dünyası açısından bu değişecek güç dengesi bazı fırsatları beraberinde getirebilir. Amerika’nın ve Rusya’nın olası güç kaybı jeopolitik dengelerin belli ölçüde lehimize değişmesini sağlayabilir. ABD Suriye ve Irak’ta bölgeyi Türkiye’ye “emanet” edebilir.
 
 Yeni oluşacak düzende Türk Devletlerinin kendi arasındaki dayanışmayı Rus veya Amerikan baskısı ve yönlendirmesi olmadan yürütebilmesi mümkün olabilir. Tabi başta Türkiye Cumhuriyeti olarak tüm Türk Dünyasının teknoloji, eğitim, sanayi, tarım ve sağlıkta milli politikalar uygulaması şarttır. Böyle bir gelişmeye jeopolitik olarak Çin’in çok müsaade etmek istemeyeceğini hesaba katmak lazımdır.
 
Tüm dünya devletleri için mümkün olduğunca kendi kendine yetebilmek esas olacaktır. Bu da bağımsız, milli ve devletçi politikaları beraberinde getirecektir. Bu yönetim biçimi küresel ekonomiyi idare edenlerin pek istediği bir şey değildir. O yüzden bu tür milli politikalar sürecinin çok fazla uzun sürmeden küresel çapta tüm ülkeleri meşgul edecek yeni salgın, kriz veya savaşların istenilen düzen kurulana kadar yakamızı bırakmayacağını düşünüyorum.
 
Bu yüzden vakit geçmeden küresel dayatmalardan kurtulup bilim esaslı eğitim ve üretime dayalı bir sisteme geçmek şarttır. Bu günlerde gereksiz altyapı yatırımlarına, 7 milyonu aşan Suriyeli sığınmacı, Afgan, Pakistanlı kaçak ve onların yarattığı ekonomik yüke hiçbir şekilde yer yoktur. Sadece Suriye macerasının Türk ekonomisine bedeli 80 milyar doları aşmıştır. Önümüzdeki 10 yıl çok önemlidir. Bu 10 yıl içinde Türkiye ve Türk Dünyası kendi kaynaklarını optimize ederek her alanda kendisine yetebilecek altyapıyı oluşturmak zorundadır. Bunu yapmazsa 2030 sonrası oluşacak küresel krizlere bugünden çok daha hazırlıksız ve zayıf yakalanacaktır.
 
Bu noktada savunma ve bilgi teknolojileri sanayi büyük önem kazanmaktadır. Türkiye küresel dijital altyapıya mecbur olmayacağı, siber saldırılardan ve enerji kesintilerinden en az oranda etkileneceği altyapıyı kurmak zorundadır. Önümüzdeki süreçte en önemli gelişmeleri iletişim teknolojileri, yapay zekâ, bioloji, elektromanyetik gibi alanlarında göreceğiz. Bu konularda eğitim ve ARGE çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Gıda güvenliğini ve yeterliğini en üst seviyede tutmak zorundadır. Mevcut tarım ve hayvancılık politikaları ile bu mümkün değildir.
 
Yukarıda sayılan önerileri çoğalmak mümkün. Yazıyı uzatmamak adına özellikle bir sonraki Margin Call’a dikkat çekerek bu yönde hazırlıkların yapılmasını öneriyorum.
 
 
İnsanlık Açısından
 
Planlanan bu “yeni dünya düzeni” ne yazık ki insanlığın iyiliğinden çok George Orwell’in romanları ile “Hunger Games” benzeri bir düzen getirecektir. İnsanoğlunun bu gidişatı görüp ona göre davranması şarttır. Sorunun temeline inmeden de insanlık için kalıcı bir çözüm üretmek imkansızdır.
 
Dünyanın yakın tarihine bakıldığında doğal afetler hariç yaşadığımız tüm olumsuzlukların altında kar odaklı para sisteminin olduğunu görüyoruz. Çıkarılan bütün savaşlar, açlıklar, hastalıklar, fakirlik, çevre kirliliği hep bu kar odaklı para hırsından kaynaklanmaktadır. Bireyler, şirketler, devletler daha çok kar edebilmek, daha ucuza mal edip daha pahallıya satmak ve elde edilecek güç ile dünyayı kontrol edebilmek için dünyaya ve insanlığa her türlü hileyi ve kötülüğü yapabilmektedir.
 
Ucuz işgücü diye üretimi uzak ve az gelişmiş ülkelere taşıyan sözde gelişmiş ülkeler çıkan salgında basit bir maske ve ileri teknoloji gerektirmeyen solum cihazı bulmaktan aciz duruma düştü. Kartellerin elinde olan fosil yakıtlar daha ucuz olduğu için düşük maliyet adına doğayı katlediyoruz. İnsanlığa ve doğaya faydalı olacak teknolojiler pahallı olduğu için kullanılmıyor. İlaç kartelleri oluşturdukları büyük ticari kazanç ile birçok hastalığı sürdürebilir kılıyor. Tarım, gıda ve kimya kartelleri insan sağlığını hiçe sayarak GDO’lu tohum ve birçok ürünü insanlara dayatıyorlar. Fabrikalar maliyetli olduğu için arıtma tesislerini çalıştırmıyorlar. Dünya hammadde ve işgücü kaynakları kontrolsüz tüketim ekonomisi için katlediliyor. Hep daha fazla kar için…
 
Tüm dünyayı borç sarmalına alan bu kısır ekonomik döngü değiştirilmeden kalıcı herhangi bir çözümün mümkün olmayacağını düşünüyorum. Bu değişmezse, dünya genelinde doldur boşalt tarzı bu oyun 5-10 yıl arası iyi gidip takip eden 5-10 yıl suni krizlerle kötü götürülerek sürüp gidecektir. Bunun haricinde yapılan tüm analizler, stratejiler, politikalar günü veya birkaç yıllık süreci kurtarmadan ileri gidemez. Bir dönem soğuk savaş çıkar, diğer dönem güç dengeleri değişir, başka bir dönem çok para vaat eden bir maden veya enerji kaynağı üzerinden bir savaş çıkarılır. Stratejistler ve politikacılar oluşan her yeni duruma fikir üretmek için oradan oraya koşmak zorunda kalır. Bu bugün Covid-19 olur yarın Covid-21 veya yeni bir 11 Eylül benzeri olay. Tüm bunlar insanlığı kalıcı çözüm bulmaktan alı koyan ve bu durumu yaratanların süreci istediği gibi idare etmesine yarayan durumlardır.
 
Kar ve para kazanma hırsı (düşük maliyet hedefi) ortadan kalktığında dünya kaynaklarının aslında yeterli olduğu ve her anlamda daha temiz bir dünyada yaşanabileceği görülecektir. Yeter ki bu faiz-borç sarmalına dayalı, karşılıksız para basarak dünyayı borçlandıran, kardan başka bir şey düşünmeyen vahşi kapitalist anlayışlı para sisteminden kurtulalım. Kaynak ve hammadde esaslı yeni bir sisteme geçilmelidir. Böyle bir sistemi politikacılar kurgulayamazlar. Her bilim dalından uzmanların bir araya gelerek insanlığı içine girmekte olduğu felaketten kurtaracak bir model geliştirmeleri zorunludur.
 
Kısaca mevcut dünya parasal sistemi değişmedikçe insanlık rahat yüzü göremeyecektir. Hiçbir kıymete bağlı olmadan karşılıksız basılan para birimleri ile faize dayalı mevcut para sistemi insanlığın sonunu getirebilir. Küçük bir azınlığın çıkarına olan bu para sistemi baş döndürücü bir hızla gelişen yapay zekâ ve robot teknolojileri ile birleşince dünyada dijital sömürü başlayacaktır. Artık savaşlar toprak için değil veri ve insan kontrolü için yapılacaktır.
 
Başlayan Sanayi 4.0 ile gelmekte olan otomasyon faydalı bir gelişmedir ancak işgücü üzerinde bir tehdit oluşturmaktadır. Yakın gelecekte birçok mesleğin ortadan kalkacağına şahit olacağız. Bu böyle giderse Sanayi 5.0 ve 6.0’da neler olacak kim bilir. Karşılığı olmayan bir kağıt parçası ile insanlığı bu günlere getirenlerin neredeyse sınırsız bir teknoloji ile güç ve kontrol için neler yapabileceğini bir düşünün. İşgücüne ihtiyaç en düşük seviyeye indiğinde parasal sisteme hiçbir katkısı olmayan insanları besleme maliyeti de “ekonomi kurallarına” ters gelecek ve “yapay zekâ” yeni bir virüs ile insan nüfusunu 9’da 1’e mi indirmeye karar verecek?
 
Bakalım insanlık bu zor sınavdan nasıl geçecek…
Kaynakça; 
[1] https://www.businessinsider.com/dr-doom-coronavirus-pandemic-recession-could-become-greater-depression-economy-2020-3
[2] http://www.taxhistory.org/www/website.nsf/Web/THM1756?OpenDocument
[3] “The refusal of King George III. To allow colonies to operate an honest Money system, which freed the ordinary man from the clutches of the Money manipulators was probably the prime cause of the revolution.” Benjamin Franklin
Vile Acts of Evil Volume I Banking in America, Sf.13, Yazar Micheal Kirchubel,CreateSpace Indepentend Publishing Platform, 2009
[4] https://www.forbes.com/sites/robertlenzner/2011/11/06/thomas-jefferson-warned-the-nation-about-the-power-of-the-banks/#6f44dbc52b18
[5] https://www.businessinsider.com/sorry-andrew-jackson-probably-never-said-that-den-of-theives-quote-2010-1
[6] https://www.federalreservehistory.org/people/nelson_w_aldrich
[7] https://www.federalreservehistory.org/essays/federal_reserve_act_signed
[8] “A great industrial nation is controlled by its system of credit. Our system of credit is concentrated (in the Federal Reserve System). The growth of the nation, therefore, and all our activities are in the hands of a few men…. We have come to be one of the worst ruled, one of the most completely controlled and dominated governments in the civilized world-no longer a government by free opinion, no longer a government by conviction and the vote of the majority, but a government by the opinion and duress of small groups of dominant men.” (Quoted in “National Economy and the Banking System,” Senate Documents Co. 3, No. 23, Seventy-sixth Congress, First session, 1939.)
[9] American Economic History, 1961 McGrow Hill Book Co.Inc. 2002 Beard Books baskısı sayfa 117
[10] https://www.businessinsider.com/the-stock-market-crash-of-1929-what-you-need-to-know-2018-4
[11] https://www.federalreservehistory.org/essays/banking_panics_1930_31
[12] https://livinghistoryfarm.org/farminginthe30s/money_08.html
[13] https://www.history.com/this-day-in-history/fdr-takes-united-states-off-gold-standard
[14]https://www.kxan36news.com/top-economist-roubini-warns-there-is-a-second-crash-is-imminent-in-spite-of-containment
[15] https://fox5sandiego.com/news/dr-fauci-anticipates-2nd-coronavirus-outbreak-in-the-fall/
[16] https://cryptonews.com/news/nouriel-roubini-s-toilet-paper-commodification-plan-has-a-cr-6038.htm
[17] https://www.washingtonpost.com/business/2020/04/02/jobless-march-coronavirus/
[18] https://www.sozcu.com.tr/2020/ekonomi/fed-dunyaya-abd-tahvili-karsiligi-dolar-verecek-5716095/
[19] https://www.haberturk.com/en-cok-altini-gecen-yil-turkiye-aldi-2567430-ekonomi
[20] https://www.ntv.com.tr/ekonomi/dsoden-corona-viruse-karsi-yeni-oneri,T_b6ATIvVkqA9qOFW4wvvw
[21] https://www.reuters.com/article/us-health-coronavirus-fed-dollars/fed-quarantines-us-dollars-repatriated-from-asia-on-coronavirus-caution-idUSKBN20T1YT
[22] https://www.bbc.com/news/world-europe-52135816
[23] https://www.cnsnews.com/article/international/faycal-benhassain/pandemic-prompts-calls-france-food-patriotism-and-buy
[24] https://www.weforum.org/agenda/2020/01/yuval-hararis-warning-davos-speech-future-predications/
[25] https://www.newsweek.com/germany-antibodies-tests-general-public-immunity-certificates-1494934
[26] https://www.businessinsider.com/uk-plans-coronavirus-immunity-passports-so-brits-can-leave-lockdown-2020-4
[i] 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi
Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen