Döviz Sorunu, Faiz ve Kur ile ilişkisi

Bu aralar sıklıkla gündeme getirilen bir görüş var: ‘Ülke parasının değer kaybetmesi ülkenin ihracatını artırır ve ekonomiyi rekabetçi hale getirir.’ 2019 – 2020 Ağustos ayları arasında TL, Dolara karşı yüzde 31 oranında değer kaybettiği halde aynı dönemde ihracatımız yüzde 17 gerilemiş durumda. Türkiye gibi dolarizasyonun yüksek olduğu, dual paralı ve yüksek riskli ekonomilerde “kuru bırakalım gittiği yere gitsin bu durum ekonomideki sıkıntıları çözer” biçiminde özetlenebilecek bir yaklaşım kesinlikle doğru olmadığı gibi TL’nin değer kaybının ekonomi politikası hatalarını düzelteceği beklentisi de doğru değil. Geçmiş deneyimler bu iki beklentinin de doğrulanmadığını açıkça gösteriyor.

*****

Dr. Mahfi EĞİLMEZ*

Bu yılın ağustos ayından önümüzdeki yılın ağustos ayına kadar vadesi gelecek döviz borçlarımızın toplamı 181,3 milyar Dolar.1

 Aynı süre içinde ortaya çıkacak cari açığın da 30 milyar dolar olacağını varsayarsak bu bir yıllık süre içinde bulunması gereken döviz tutarının (181,3 + 30 =) 211,3 milyar dolar olacağı sonucuna ulaşırız. 

Bu şekilde vadesi gelecek döviz borçlarına karşılık elde ne kadar döviz olduğunu görmek için TCMB’nin rezervlerine bakmamız gerekir.2 Buna göre kısa vadeli dış borçları karşılayacak net döviz ve altın rezervimiz 4 aylık vadedeki swapları düşersek eksi 17 milyar Dolar olarak karşımıza çıkıyor.

Bunları bir arada ele alırsak bir yılda 211,3 milyar Dolar döviz ihtiyacımıza karşılık (4 aylık swaplar hariç) yaklaşık 17 milyar dolar net rezerv açığımız olduğunu görüyoruz. Bu durumda en iyimser hesapla 4 aya kadar olan swapları dışarıda tutarsak (211,3 + 17 =) 228,3 milyar Dolar döviz ihtiyacımız olduğu ortaya çıkıyor.

Böylesine yüksek bir döviz ihtiyacına karşılık swaplar hariç net rezervlerimizin ekside olması sonucu riskler büyüyor. Riskler büyüyünce yabancı sermaye girişi de dış borçlanma imkânları da sınırlanıyor. Bunların sonucunda Türkiye’ye döviz girişi azalıyor. ABD ve Avrupa’da faizler sıfır dolayındayken bizim Hazine yüzde 6,5 ile borçlanabiliyor, dış borçlanma için bankalara yetki veren Varlık Fonu’na teklif edilen faiz ise Hazine’den alınan faizin 150 – 200 baz puan üzerine çıkınca (yüzde 8 – 8,25) borçlanma girişiminden vazgeçiliyor. Bu durum piyasa koşullarının elverişsiz olmasından değil Türkiye’nin risklerinin büyüklüğünden kaynaklanıyor. Çünkü aynı dönemde Avrupa’da ihraç edilen tahvillerin miktarı 1,5 trilyon Dolarla rekor kırmış durumda.

Böyle bir ortamda Merkez Bankası, risk algısını düşürmek için politika faizini artırarak tepki verecek yerde bu amaçla kullanılması doğru olmayan geç likidite penceresini artırarak düzenleme yapma yoluna gidip piyasa beklentilerinin aksine sürpriz yapıyor ve riskleri daha da arttırıyor. Oysa sermaye hareketlerinin serbest olduğu bu sistemde sürpriz yapmaması gereken kurumların başında Merkez Bankası geliyor. Bu karar öncesinde USD/TL kuru, TCMB’nin politika faizini artıracağı beklentisiyle düştüğü 7,78 düzeyinden 7,96’ya, CDS primi de düştüğü 490’lardan 508’e yükseliyor.

Bu aralar sıklıkla gündeme getirilen bir görüş var: ‘Ülke parasının değer kaybetmesi ülkenin ihracatını artırır ve ekonomiyi rekabetçi hale getirir.’ 2019 – 2020 Ağustos ayları arasında TL, Dolara karşı yüzde 31 oranında değer kaybettiği halde aynı dönemde ihracatımız yüzde 17 gerilemiş durumda. Türkiye gibi dolarizasyonun yüksek olduğu, dual paralı ve yüksek riskli ekonomilerde “kuru bırakalım gittiği yere gitsin bu durum ekonomideki sıkıntıları çözer” biçiminde özetlenebilecek bir yaklaşım kesinlikle doğru olmadığı gibi TL’nin değer kaybının ekonomi politikası hatalarını düzelteceği beklentisi de doğru değil. Geçmiş deneyimler bu iki beklentinin de doğrulanmadığını açıkça gösteriyor.

Türkiye ekonomisinin sıkıntıları faiz artırımıyla çözümlenemez. Buna karşılık doğru araçla yapılacak faiz artırımı gerçek yapısal reformları3 yapmak için zaman kazandırır. Eğer yapısal reformları yapmaya hazır değilsek faiz artırımından mucize sonuçlar beklemek yanlıştır.

Gerçek anlamda yapısal reformları yapmakta ne kadar gecikirsek o kadar yüksek maliyetler ödeyeceğiz demektir.

YAZININ TAMÂMINI OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ

* Eski Hazine Müsteşarı, Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen